Yeni Yaşam 28 ~ anı yaşa geç git yeni anılara

 



YY_28 ~ anı yaşa geç git yeni anılara ~



ya hakkaten denizin kendisi bi kazaysa

bir esnemenin

bir enseden öpülmenin

bir aksiliğin tadına varalım

iyi ki geldik

burası iyi

burda duralım

Enis Akın



Çocukken babam da beni Avrupa’da göl kenarı bir yere götürmüştü. Tam hatırlamıyorum, İsviçre’de ya da Avusturya’da bir yerlerdi sanırım. Belki, Abant’tan bile daha güzeldi orası. Ama orda Kaan yoktu, burda var. O nedenle belki aynı orman, aynı göl, aynı renkler. Ama benim cennetim Kaan’ın olduğu yer… İyi ki geldik, burası iyi, burda duralım… Babam beni bir çok bakımdan var etti. Ama Kaan beni, ben etti, yani önce ne olduğumu anladım sonra kendim oldum onunla.


Kaan’ı tanımasaydım, bu hoşlanmayla başlayıp giderek cinselliğe de varan işlere balıklama dalabilir miydim acaba? Çünkü daha önce kimseye, bu anlamda bir ilgi duymamıştım bile. Yoksa benim esas kırılma noktam babamın gaybubeti ve benim kimsesiz kalmam mı? Öyleyse neden bir kıza değil de erkeğe yöneldim. Hem de görür görmez. Hem de o beni görür görmez, bana hayvan gibi davranmasına rağmen. Bir de başka yerden bakalım. Zaten benim cinsel yönelimim belliydi, kuluçkada bekliyordu… Uygun bir ortamı buldu da, ortaya fışkırıp saçıldı mı?


Bu duygularım ya da duygularımız mı demeli? Olan biteni tek başıma yaşamıyorum ya… Bu yaşadıklarımız gerçek ama, devam edebilir mi? Moda deyimle sürdürülebilir bir gerçeklik mi bu? Umarım, aşk sandığım o şey neyse artık, beni büyüleyip de, bir yanılsamanın içine düşürmemiştir… Belki de Kaan benimle oynuyordur. Sonuçta benden sadece bir yaş büyük olsa da, bana göre bu işlerde o kadar deneyimli ve üstelik profesyonel ki… Zaten bu meslekten tecrübesi, bizi öylesine eşitsiz yapıyor ki… En gıcık olduğum şey bu ya, neyse…


Her şeye olumlu tarafından bakmak doğruysa eğer… Şöyle düşünmek de mümkün. Bir zaman sonra, bu yaşadıklarımızın geçici bir duygular karmaşası olduğuyla yüzleşsek bile… Yaşadıklarımız, yaşadığımız anda gerçekti… Bunu biliyoruz bu değiştirilemez ki… Her mutluluk da ömür boyu sürmez ya be abi, deyip… Kaderimize razı olmayı becermek mi gerek? Ağlayıp zırlamanın, kime faydası olmuş ki bu güne kadar?… Karışık işler, hele benim için. En kolayı, yapabiliyorsan tabii… Anı yaşa, geç git yeni anılara:) Nası uydurdum ama…


¨¨¨¨

İkimiz de boşaldıktan sonra, Üstümdeki Kaan ve altımdaki dikenli işkence yatağı gibi halının verdiği acı artık çekilmez olunca… Hep olduğu gibi bunu anlayıverdi Kaan… İncecik ama çelik gibi kollarıyla kucağına alıp, yatağa yumuşakça bıraktı beni… Yanıma yatıp sarılınca, popomun ve sırtımın acısı geçiverdi anında… Mutluluk denizinde, yelken açıverdim bulutlara… Bunu da hissetti, çenemi kaldırıp göz göze getirdi bizi… Ah o gözlerin yok mu? Sikebilsem keşke seni! Pek konuşmaz seviştikten sonra ama konuştu işte…


“İlk ne zaman sevdin beni?”


“İlk gördüğümde gözlerini.”


“Göz işte… Neyinden etkilendin ki?”


“İnsanı cezbeden, içine düşüren tarafı ne biliyor musun gözlerinin? Buz mavisi vahşetinin derinlerindeki yumuşacık bakışların… Belki de ben seni sevdiğim için o vahşet bana yumuşacık geliyordur, bilemem artık…”


“Senin konuşmaların giderek… Nasıl desem… Bana okuduğun kitaplardaki gizemli dile benzemeye başladı. Böyle giderse yakında şiir de okutturmaya başlarsın bana… Sayende beynim gün be gün açılıyor sanki… Üniversite sınavını bile kazanacağıma inanmaya başladım… Ama sen nasıl bir şeysin… Onu hiç anlamıyorum…”


“Ben sadece seni ilk gördüğünde aşık olan, salak saçma biriyim… Peki Kaan bey, sen beni ilk gördüğünde ne hissetmiştin? Sakın beni mutlu edecek şeyler uydurma ama… İlk gördüğünde, en azından çok hoşlanmadığını ikimiz de biliyoruz. Attığın acımasız yumruğu unutmadım hâlâ… Dürüst cevap ver.”


“Seni ilk gördüğümde ne hissettim? Bunu ben de kendi kendime sorup durdum. Ancak, seviştiğimiz ilk gün anladım ne hissettiğimi… Ben seni ilk gördüğümde sevmişim… Ama farkında olamamışım bunun… Bu belirsizliğin yarattığı şaşkınlık korkutmuş beni sanırım ve belki de o nedenle vurdum sana. On yaşında erkek çocuk tepkileri. Kafam karışınca hâlâ bazen yapıyorum böyle saçmalıklar…”


“Sonunda şaşkınlığın geçti ve benden hoşlandığını ancak benimle yattıktan sonra çözebildin yani:)”


“İlk seviştiğimiz gün… Sana söylemiştim zaten, sevişmek istememin nedeni seni gerçekten sevip sevmediğimi anlamak içindi diye…”


“Çok soru sordum farkındayım. Sıkıldığını da biliyorum ama son bir soru daha lütfen.”


“Gönder bakalım.”


“Neyimden etkilendin benim de hoşlandın benden?”


“Aslında tam olarak bilmiyorum… Tatlıydın işte… Çocuksuydun… Biraz da şapşaldın filan falan. Ben senin gibi yaşadığım şeyleri ya da duygularımı yorumlayamam ve analiz yapar gibi konuşamam ki.”


Tatlı, çocuksu, biraz da şapşalmışım… Tek olumlu görünen duygusu beni tatlı bulması. Şapşallığım da neyse ki, biraz yani. Bu da bir şey. Ya tam şapşal olsaymışım? Çocuksuluğa hiç girmiyorum. Neyse en azından benden hoşlanıyor ya… Ayrıntılarla uğraşmanın bir faydası yok.


Çırılçıplağız hâlâ yatakta, üstelik yan yana. Vücudunun her bir ayrıntısı o kadar güzel ki… Ben ona hiç doyamıyorum… Gözümü alamıyorum… Baygın hayran ona bakarken, benim de tekrardan istediğimi sanıp azarsa… Bir tura daha dayanamam… Bir de, onun kocaman şeyiyle orantısız minik şeyimi görüp durması utandırıyor beni. Neme lâzım, ince yatak örtüsünü belimize kadar örttüm. Güldü bana alaycı, gıcık şey…


“Neden gülüyorsun bana?”


“Seyrediyordum seni. Utandın mı? Neden örttün üstümüzü?”


“Hayır, sadece üşüdüm.”


Elini, aldım elime… Parmakları dünyanın en güzel yarım adaları… O kadar ince o kadar uzun… Ama asıl o kadar da farklı ki. En ucunda birer küçük yarım adalar da tırnakları. O yarım adanın anakarası güzelim elleri ve sonunda incecik bilekleri… Hepsi de en güzel yerleri… Bir tablo gibi seyret dur sıkılmazsın…


Elini yüzüme yaklaştıdım. Nasıl güzel kokuyor teninin her yeri? Avucunun içini yapıştırdım yüzüme… Sıkıca bastırdım. Elinin içinin tam ortasını yalayıp öperken, parmaklarını daha da bastıdım burnuma… Nefessiz kalınca bir süre, başım dönmeye başladı… Biraz önce aşkımın altında yaşadığım canlandırıcı depremin de etkisiyle, öyle tatlı tatlı gıdıklanıyor ki beynim… Elini kuvvetlice çekti yüzümden.


“Ne yapmaya çalışıyorsun!?!”


“Ellerini seviyorum sadece.”


“Suratın kıpkırmızı oldu! Neden böyle yapıyorsun?!?”


“Ellerinde ölmek istiyorum.”


Konuşurken nefes almaya da çalışıyorum. Bu defa ani beynime doluşan oksijen sarhoş etti. Yine kafam yüzüyor bu defa mavi soğuk kuzey denizinde, yani onun gözlerinde… Göğsüne yatırıp beni, sımsıkı sarıldı. Belki böylesi daha iyi… Sıkıp çıkarsa suyumu da kollarında ölsem aşkımın… Saçlarımı okşayınca, ben de sahibimin boynunu yalamaya başladım… Kedileri hep sevmişimdir. Artık kendimi de seviyorum. Ben onu öptüm, yaladım… O beni sevdi, okşadı… Uzunca süre böylece oynaşarak yattık. 


Sonsuza kadar sarılsak birbirimize kafasındayım. Sarhoş gibi sarılmış Kaan’a yatarken, kalkıverdi birden. Neyse ki uzağa değil mini bara gidiyormuş. Minicik viski şişelerini serpti yatağın üzerine… Anlaşıldı serpme alkol partisi var… Ciddi olmalıyız, hemen kalkıp bokserimi giydim. Zorla Kaan’a da giydirdim slipini. Yoksa gözümü alamıyorum önünden. Aklım karma karışık oluyor, ellerim titiriyor…


Mini barın oraya gidip, yatağın üstünü ben de soda, çikolata, cips gibi şeylerle süsledim… Yiyelim, içelim, açılalım… Yatağın üzerine bağdaş kurup, çilingire oturduk yan yana. İlk şişeyi açıp bana uzattı… Sonra bir tane de kendine açıp, benim şişeye şerefe yapıp, dibine kadar vurdu viskiyi. Ben de bir tadına bakayım dedim ama kızılderililerin dediği gibi ateş suyu bu… Artık dilimi değdire değdire içerim bunu ancak… 


Telefonumu açıp anın anlam ve önemine uygun bir şarkı aradım… Son zamanlarda yakaladığım bir Ajda şarkısını açtım… Yalnızlıktan Bezdim… Diyor ki Ajda… Ben yalnızlıktan bezdim… Bu gece içtikçe içtim… Hayalimden çıktın geldin masama… Kaan da geldi benim masama. Bizim masamız yatağımız işte. Yerde sevişir, yatakta içeriz… Çok eskilerden kalma, duygusal bir şarkı. 


Nasıl olduysa Kaan’ın da hoşuna gitti… Aynı şarkıyı çalıp duruyor viskileri de arka arkaya vurdukça vuruyor, deli oğlan… Şarkıyı belki onuncu kere dinlerken ben de minik şişeyi bitirdim. Zaten sarhoştum, iyice kafam uçtu, hoşlaştım. O kadar mutluyum ki, onunla… Her gün yeniden doğuyorum, onunla. Geriye dönüp her yaşımı tekrar yaşıyorum, onunla… Öylece tekrar büyüyoruz birlikte oyunlar oynayarak, onunla… Onunla birlikte yaşlansak keşke be…


“Şimdi farkına vardım bir şeyin…”


“Nedir o, bir şey Kaancım?”


“Herkesin tıka basa kendi kendiyle dolu olduğu bu zamanda sen bana öyle bir bakıyordun ki, ilk karşılaştığımız andan beri… Anlamıyordum tam ne olduğunu ama sanki her şeyi hissediyordum… Sen bende yaşıyordun… İşte seni sevmemin asıl nedeni buydu sanırım…”


İnsan düşünmeye başlayınca bir şeylerin farkına varabiliyormuş demek ki. Kaan bile, duygularını yorumlayabiliyor ve analiz yapar gibi konuşabiliyormuş. Sonunda benimle ilgili ayrıntılı ve güzel bir şeyler söylemeyi başardı. Ufuk açıcı bir insanım ben. Bir şarkıyla neler yaptım. Bu arada viskinin yardımını da unutmamak gerek. Kafayı bulmak iyi gelir her zaman aşkıma.


Aslında Kaan’ın haklı olduğu bir taraf da var. Genel olarak erkekler ilişkilerde pek detaycı değillerdir. Ayrıntılı işleri çözmek kadınların işi. Ama şunu da unutmamak gerek, saf kadın veya saf erkek diye bir insan türü de pek yok… Kokteyliz çoğumuz. Toplumun belirlediği kurallara uymak dışında, gerçekte sanki kimi erkek biraz kadınsı, kimi kadın biraz erkeksi. Ama bu duyguları ve yönelimleri kimse bırak başkalarına kendine bile itiraf edemiyor ne yazık.


Bira gibi değil bu viski. Kafası daha bir dipten vuruyor insanı sanki. Ben ikinci şişeyi de içmeye başlayınca baya dopamin salgılamaya başladı beynim. Ne yapar insan mutlu olunca? Sevdiğine sırnaşır, koklar, yalar… Sonra da dilini ağzının içine sokar:) Ben de öyle yaptım. Sonunun nereye varacağını bile bile hem de… Yakıcı bir tadı var dudaklarının… Ağzının öz suyunu tattıktan sonra bal badem filan hepsi hikaye. Hep onu arar olursun…


Öyle güzel öpüşüyor ki… Dillerimizin ilişkisi artık bizden ayrı bir arkadaşlığa evrildi. Kendi kafalarına göre takılıp oyunlar oynuyorlar. Sarılınca birbirimize… Yavaşça altına doğru çekti beni. En sevdiğim yer. Onun olmayan ağırlığının altında ezilmek… Ne zevk… Külotunu sıyırıverdi altından… Alkol Kaan’ın viagrası. Nazar değmesin. Kaldırmış yine. Bacaklarımı açınca, arasına yerleşti. Şeyini benimkine dayadı. Sertliği o kadar etkileyici ki. Benim miniğim abisinin yakınlığından o kadar mutlu ki. Yavaşça başını kaldırmaya başladı bile. 


Sürtündükçe birbirlerine zevkten sularını bırakmaya başladı kardeşler. Dudaklarımız ve dillerimiz de yiyişmeye devam ederken… Hafifçe yükseldi ve göz göze geldik… Öyle güzel bakıyor ki sarhoş mavileri. Zaten epey uçuyorum… Bakışları daha da yüksek derinlere çekiyor beni…


“İçine girmek istiyorum tekrar…”


“Hep içimdesin zaten.”


Önce anlamsız baktı bana. Sonra komikçilik yaptığımı anladı ve o güzelim elle çizilmiş ince dudaklarını yana kaydırınca… Mücevher inci tanesi ama kar beyazı dişleri görünüverdi… Elimi  yüzüne yaklaştırıp parmağımın ucuyla… Kaşlarını, kirpiklerini, gözlerini, burnunu, yanaklarını ve dudaklarını tabii… Kıyamadan keşfettim, okşadım, sevdim…

Kendim ettim kendim buldum, bir tur daha kaçınılmaz artık… Titredim aldığım hazdan ve o elimi aramıza kaydırdım… İki kardeşi birbirinden ayırıp, büyük olanın gövdesini kavramaya çalıştım… Kızgın demir gibi… Bacaklarımı kendime doğru çekip, ıslak başını koydum popomun yanaklarının arasına… Girince bana, karnım dalgalandı tatlı tatlı… Sörfümü koydum dalgaya, kollarım havada uçuyorum adeta…


~~~

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 1 ~ ben ata