Liseden Üniversiteye 95 ~ ejderha dövmeli kız



Liseden Üniversiteye 95



~~~ ejderha dövmeli kız ~~~



~ ya tanrı hakkında yanlış bir şey söylersem?
~ korkma tanrı seninle! o senin yanlış bir şey söylemene izin vermez!
~ peki ya tanrı hakkında doğruyu söylersem?
~ !!!

【the last temptation of chirist (1988)】



Doğruyu söylemek ve gerçeği yaşamak gibisi yok. İnsanda bir rahatlama bir hafifleme bir uçma durumu yaratıyor ki. Sormayın gitsin. Aynı zamanda korku da tabii. Neyse ki Buğra hadisesini fazla kurcalamadı Mert. 

Ama okuldan sonra ortalarda da gözükmedi. Ertesi sabah uyandığımda gözlerimi açamadım. Nerede olduğumu da hatırlayamadım. Orospular gibi orada burada ve bir onunla bir bununla yattığımdan kafa uçtu. 

Gözlerimi açtığımda gördüğüm, iki güzel gözün de bana baktığıydı. Gördüğümden memnun oldum. Gözleri güneş ve ayın ışıklarıyla parlayan bir şahin yavrusunu andırıyordu. Yüksek dağlarda uçmaktan dumanlı. 


İçten içe hep gülen bazen soran bazen şaşıran bazen dalgın. Ama asla hınçla bakmayan. Uyanmadan önce gördüğüm rüyayı hatırladım. Mert’in artık herşeyi biliyor olması beni rahatlattı. Sanırım bu rahatlık, huzursuz çocukluğuma döndürdü beni. 

Rüyalarda çok yaşamak istediklerimizi veya korktuklarımızı görürüz. Bize hem bir şeyleri anlatmak isterler hem gizlemek. Çünkü o gerçeği bilmek bizim için iyi midir kötü mü kendimiz bile bilemeyiz. Öyle tedirgin bir film çeviririz.

Hiç yaşayamadığım bir anı yaşamak istedim. O zaman da ama çocukluğumda yani. O zaman Sinan vardı. O nedenle rüyamdaki çocuğu Sinan zannettim. Rüyaları uyandığınızda hatırlıyorsanız uzun uzun düşünün. 

Hatta üşenmezseniz yazın. Yazarken rüyanın sihri yani mânâsı ortaya dökülüverir bazen. Ben de uyandıktan sonra düşününce, rüyamda topu Sinan’la değil, yanımda yatan Buğra’yla oynadığımı anladım. 

En derindeki arzuların hepsi çocukluk dönemine ilişkindir. Yani henüz superegonun bizi teslim almadığı o güzel çağa. Buğra aynı Sinan gibi benim çocukluğumun rüyalarından çıkmış birisi. Onun için öylesine güzel süzüldük yeşil sahada. 

Şimdi de sarılsam mı ona. Uyanmadan önce ceza sahasının içindeydik. Dokuz kusurlu hareketin yapılmaması gereken yerde. Ya kusurlu bir hareket yaparsam. Penaltıdan golü yerim. Normal şutları kurtaramıyorum değil ki penaltı. 

Bu defa yataktan çıkamam onu yapmadan. Onu yapmak derken ona bacaklarımı açmadan yani. Çevik bir şekilde yataktan atlama hareketi yaptım. Bazen oluyor işte. Kul sıkışmayınca Hızır yetişmezmiş. Ben de harbiden sıkıştım. 

O da yetişti işte. Doğruca banyoya. Kalkık şeyimle işemeye çalışırken, Buğra’da geldi. Artık bu işi de beraber yapıcaz. Kafasını uzattı bakıyor. Al tut bir de. Oraya buraya sıçratmamış oluruz. Ben tutamadım havaya girmesin diye. 

Ama sen tutarsan havaya girmekle kalmaz sana da girebilir. Sonra sen de bana. Kafam neden düzgün çalışmıyor benim. Sus yeter. Mert’i haklı çıkaracak bir şey yapmak istemiyorum. Yapsam ne farkedecek yapmasam ne?

“ Seyir zevkini bozmak istemem ama öyle bakınca yapamıyorum çatlıycam”

“ Benim ki de kalktı. Ben de boşalmazsam çatlıycam”

“ Okula geç kalıyoruz. Hemen giyin”

~~~

Tekneye pazartesi günü gitmiştik Mert’in yanına. Cuma’ya kadar hiç ses çıkmadı sürü reisinden. Aradım açmadı telefonu. Mesaj attım cevap vermedi. Elif’e sordum. Derslere giriyormuş. Sinirlenir yine okula gelmez diye sınıfına gitmedim.

Zaten sınav haftası. Okuldan çıkar çıkmaz her gün eve gittik Buğra’yla. Tabiri caizse eşşek gibi çalıştık. Neyse ki Buğra’da benim gibi. Çalışmaya başladığı zaman dünyayla ilişkisi kesiliyor. Önce ayrı ayrı çalışıyoruz konuya.

Sonra birbirimize anlatıyoruz. Kendileri beni hukuk dâhisi ilan ettiler. Biliyordum ama yine de duymak hoşuma gitti. Ben de onu dünyanın en iyi en akıllı en güzel insanı ilân ettim. Mert’den bile mi dedi cevap veremedim. 

Karşılıklı iltifatlar havada uçuştu durdu. Buğra rahat durmadı ama. Her fırsatta öptü dudaklarımı. Ben ısırdım onunkileri. Bıkmadan sevişmek istedi. Ben de çok istedim ama yapamadım… Onu tekrar yapmak istemiyorum. 

Eliyle devamlı kalkan şeyini düzeltip durunca da dayanamıyorum. Öyle tatlı ki ısrar etmeyip kendini tutmaya çalışması. Uslu çocuklar gibi. Şeyi dışında tam bir bebe. Çatlamasın altın çubuk diye iki defa sakso çektim. 

Ağzım yamuldu getirene kadar çok kalın. Ben, artık gel n’olur, demesem sabaha kadar da dimdik kalacak. Nasıl bir libidoya çattıysak. Ağzımda şeyiyle yüzünü seyretmek zor oluyor. Ama tam gelirken izlemek çok hoşuma gidiyor.

Gözlerini kapatıp ağzını açıyor canı yanıyormuş gibi sıkıyor bütün yüzünü. Sonra böğürüyor nerdeyse. Altının sütünü sağıp emiyorum. Bembeyaz topaklarını dilimle damağım arasında ezip tadına varıyorum. 

Sonra yutuveriyorum. Gerçek rus salatası tadında. O da yapışıyor menili ağzıma. Israr üzerine bir defa da ben onun ağzına verdim. Apollo şimşek oldu, yağdı da yağdı. O da yuttu. Besliyoruz birbirimizi işte. 


Orgazm sonrası birer bardak şarap hakkımız var. Fazlası yasak. Boru değil sınav haftası. Yarı çıplak dolaşıyor evde. Teni o kadar güzel ki gözümü alamıyorum. Dokunsam, yalasam… Off ya eğer bir başlarsak sonu da gelir. 

Sonu yani olacak olan. Ben sırt üstü yatmışım ayak bileklerim ellerinde bacaklarım havada. Baş parmağım dişlerimin arasında ısırıyorum. Kalın şeyi alabilmek için. Gerisi malûm hikaye. Gel git, hani şu denizlerde olan. 

Bir tabiat olayı işte. Çok severim denizi demiştim size kaç kere. Zeus tabiat olaylarına bile karışır. Tanrı işte ne yapsın. Bu benim işim, bu değil diye ayıramaz ya. Sadece o istediği zaman ve istediği kişiyle olacak. 

Özel izinle orospuluk. Bacaklarımı kırar yoksa. Kaldıramam onları bir daha havalara. Bunu göze alamam. Zira en sevdiğim position. Oh sen rahat rahat yat üstündeki çalışsın. Buğra çalışmasın üstümde. Beraber ders çalışalım sadece.

~~~

Cuma günü dersler bitince benim eski koruyucum taksici abi bekliyordu bizi yine okulun kapısında. Artık her sabah o alıyor dersler bitince de bırakıyor eve bizi. Buğra tutturdu Taksim’e gidelim diye. Hayret evde yalnız kalmaya bayılır oysa. 

Onunla dışarlarda dolanmak çok tatlı ama Mert bizi görürse girişirmiş gibi geliyor. Sanki birlikte olduğumuzu bilmiyormuş gibi. Koca İstanbul’da nerden görecekse, o da ayrı. Zaten bir şey yapacak olsa tekneye gittiğimizde yapardı. 

Bunu biliyorum. Ama tırsığım işte ne yapayım. Aramaması ve aramalara cevap vermemesi de korkumu artıyor. Birden biryerlerden çıkıp saldıracakmış gibi geliyor. Eve girdik. Buğra yüzünü buruşturup bana bakıyor gidelim diye.

Sonunda sınavlar bitti. Hemen marketi arayıp dört şişe Jim altı şişe de şarap söyledim. Neden dört ve altı bilemiyorum. Getirdi bizim tatlı çocuk torbaları. Buğra’yla kavga dövüş ben verdim parasını. Yine bir yirmilik bahşiş çaktım çocuğa da. 

Artık alıştı utanmıyor. Ben burs alıyorum. Onun da hakkı. Bütün çocuklar mutlu olmalı. Şimdi sıra Can çocukta. Doldurdum bardağı. Hemen su getirdi Buğra. Biliyor fondip huyumu. Kendine de koydu viski. 

İlk büyük yudum bütün haftanın yorgunluğuna değdi. Buğra’da bana değiyor her yeriyle. Yapma be çocuk. Kendi boyutlarına uygun bizim de bir libidomuz var. Ayaklandırma işte. Seninle ne yapacağımı bilemiyorum ben. 

Ne desem yapıyorsun. Şaşırıyorum ben de o zaman. Hep gözlerimin içine bakıyorsun. O zaman da çok mutlu oluyorum. Gözlerinin içinde kayboluyorum. Altına yatsam bir türlü üstüne çıksam sana kıyamıyorum… 

“ Hadi Can gidelim işte nolur. Bu akşam toplanıyormuş bizim lise tayfası tanıştırırım onlarla seni”

“ Neyim diye tanıştırıcaksın beni. Zırıl zırıl ibnelik akıyor her yerimden”

“ Dalga geçme. Dünya harikasısın sen. Bizim lisede homofobi dolanamaz bile. Çocuklardan biri gay zaten. Şimdi benimle oldu iki. Hepsi gay friendlydir anlayacağım. İnan bana hayran olucaklar sana. Ben de havamı atıcam sayende”

“ Nasıl yani”

“ Eylem’den ayrılınca o derece battım ki. Sonra kaza ve babamın gitmesi. Özgüven sıfır altı oldu. Arkadaşlarımla bile görüşmek istemedim. Ama şimdi senin yanında kendimi eskisi gibi hatta daha daha iyi. Yok, en iyi hissediyorum”

“ Ya da evde yalnız kalmak mı istemiyorsun benimle”

“ Ne alâka Can. Neden istemeyeyim. Aşığım ben sana”

“ Gösterip vermeyen birine aşk. Seni mutsuz ettiğim için kendime çok kızıyorum. Nasıl bıkmıyorsun benden şaşırıyorum”

“ Senden bıkmak mı? Sen benden bıkma da. Ölürüm yoksa. Sen olmazsan yanımda nefes bile alamam. Annem yok. Hiç olmadı. Babam da gitti gelmiyor. Artık annem de babam da sensin benim”

“ Buğra seni çok seviyorum ama Mert… ”

“ Mert’i gördüm ve seni anlıyorum. Değişik ve çok çekici biri. Sanırım dünyada bir eşini benzerini bulamam diye düşünüyorsundur. Belki de Mert dışında biriyle beraber olmak istemiyorsun. Ama benimle sevişmen harikaydı. Bir kere olması bile unutulmaz. Eğer seni rahatsız eden buysa, bir daha böyle şeyler istemem senden. Yanımda olman yeter”

“ Senin de dünyada bir eşin yok. Görev icabı sevişmedim seninle. Benim için de değerliydi. Çok güzelsin inan. Ama dediğin gibi Mert işte kafamı allak bullak ediyor. Her zaman öyleydi zaten”

“ Beni beğeniyor olmana deli seviniyorum. Madem allak bullak gidip dağıtalım kafaları. Çivi çiviyi söker”

Sökelim çivileri amınakoyım. Ya da birbirimize mi çaksak. Off Buğra o buğulu gözlerinle baktıkça bana atamıyorum kafamdan seni ve altın çubuğunu. Bir de, seni rahatsız eden buysa böyle şeyler istemem senden bir daha, diyorsun. 

Sen istemesen ne fark edecek. Dayanamayıp ben atlayacağım üzerine. Sonra sen bana atla. Taksici abiyi aradı Buğra. Geldi hemen, çıktık yola. Cicilerimi giydim. Super skinny her tarafı yırtık pırtık jean.

Kaymak çırpı bacaklarım çıktı ortaya. Üstüme sıfır açık yaka uçuk mavi tişört. Mavi kısa converse. İçine soket çorap. Mert görse ayak bileklerimi çıldırır yine. Üstüme de sadece mavi kaz tüyü montum. 

Kıçım donacak yine. Neyse bu defa içime don giydim. Yazık lan kazlara. Buğra simsiyah giyindi. Siyah montunun içinde sadece atlet var. Kolları, omuzları, göğsü ve minik memişlerine kadar her yeri gözüküyor.


Yalamalık. Kıskandım. Kapatsana kız ziynetlerini. Dar paça eşofmanın altından ayak bilekleri altın sarısı çıktı ortaya yine. O güzel ayaklarını bileklerine kadar sokacam bir yerlerime. Yolda giderken sarıldı ısıttı beni. 

Kokladım ben de boynunu. Arada yanaklarımdan öptü. Taksici abi alıştı bize artık. Zaten o beni ilk gördüğünde alışmıştı. Mahşerin üç atlı abisi. Sabri abim, Rıza abim, taksici abim. Mahşerin dört atlısı mıydı o? 

İyi peki dördüncüsü de Mert abim. Biraz yürümek için meydanda indik. Aşağı doğru taşlar yuvarlansın bakalım. İstiklal’e inerken zafer kazanmış komutan edasıyla elimi tuttu. Kalabalıkta bir hoş oldu içim. Parmaklarımız içiçe geçiverdi kendiliğinden. 

Sıktırdım ben de onları kuvvetlice. Çok kuvvetliyimdir. O da sıktırdı. Elim acıdı ayı. Gelen geçen bize bakıyor. Bu beni hem utandırıyor hem de çok gururlandırıyor. Peki bu hâlimizi Mert görse. Görmesin n’olur.

Buğra buralarda kimlerle yürüdü benden başka acaba? Tamam sustum. Galatasaray lisesinin ordan ara sokaklara daldık. Her taraf barlar cafeler… Kapısı penceresi olmayan küçük bir sokak barının önünde durdu. 

İçerden bir masa ayaklandı. Buğra kaptan, diye avazları çıktığı kadar bağırıp tempo tuttular. Bu da mı kaptan. Alkışlar yükseldi bütün bardan. Arkadaşlarıyla tek tek tanıştırdı beni. Çöktük masaya. Daha önce gittiğimiz bardaki barmen kirpi de burada. 

Onun dışında dört kişi daha var masada. Hepsi erkek. Herkes hep bir ağızdan birşeyler konuşmaya başladı. Tam karşımda oturan dışında. O bana dikkatlice bakıyor oturduğumuzdan beri. 

Skam’dan aşkım Isak’ın İstanbul temsilcisi sanırım. Ya da Oslo’dan yeni geldi. Saçları Isak’ın dizinin ilk sezonlarında olduğu gibi uzun dalgalı. Dalgalandı içim engelleyemedim. Gözlerimi kaçırdım ondan. 


Sonra Buğra’ya bakmaya başladı. Buğra’da farketti. Alttan tuttuğu elimi masanın üstüne çıkardı. Diğer kolunu sardı bana. İçim bir hoş oluyore bu kadar göz üzerimizdeyken sokakların ortasında. Konuşmayı bıraktı herkes bize bakıyorlar.

En çok da Isak. Yanında oturanın kulağına söyler gibi ama bütün masanın da duyacağı şekilde Buğra’ya bakarak konuştu. Ne ara gay oldu bu. Sen ananın amından çıktığın zaman gaydi belki ne biliyorsun? 

Masa buz gibi oldu bir anda. Varlığımla burayı da bok etmeyi başardım. Ne istikrar abidesi bir kişiliğim. Her yeri darma duman ediyorum. Buğra’nın dumanlı gözlerine baktım Isak’a bakıyorlar. Isak susmadı, çıkıyor musunuz siz?

Çıkmıyoz. Giriyoz göt oğlanı. Yani henüz ben ona girdim. Onun da bana girmesi yakındır. Yanıyorum zâhir. Bunlardan sana ne ama. Buğra’yla alıp veremediğin ne. Buğra’nın sevgilisi yok muydu lisedeyken. 

Eylem. Sen kimsin? Burası sokağa açık mekan olduğu için mi nedir bilemedim. Bana içki vermediler. Ben de kızdım hiç bir şey içmedim. Bu defa barmene yüzlük kimliğimi göstermedi Buğra. 

Bu da mı benim içkime karışmaya başlayacak acaba. Zaten gıcık oldum karşımda oturan sarıya. Birazdan kalkar giderim eve. Şişe şişe viskilerim beni bekliyorlar hasretle. Bir haftadır kafayı tutamadım. 

Elimi çektim Buğra’nın elinden Kolunu da ittirdim boynumdan. Buğra Isak’a ne cevap verdi, neler konuşuyorlar dinlemedim. Bir saat oldu hâlâ bitmedi carıltıları. Kabuğuma çekildim ben. Beni de konuşmaya katmaya çalıştılar.

Telefonda çok önemli bir şeyler yapıyormuş gibi yapıp cevap vermedim hiç. YouTube'dan video izledim. Çok sıkıldım. Sinirden çişim geldi. Kalktım gidip barmene tuvaletin yerini sordum. Arkamda bitti yine Buğra. 

Çişimi kendim yapabiliyorum, dedim sinirli. Geri döndü masaya. Pisuvarı görünce çişim geri kaçtı yapamadım. Aynada anlamsızca kendimi seyrederken, arkamda bir kız da girdi aynadaki görüntüme.

İlk bakışta mavi Mathilda saçları ve siyah uzun kirpikleri dışında belirgin bir özelliğini farkedemedim. Yanlışlıkla kızlar tuvaletine mi girdim diye düşündüm. Ama az önce işemek için önünde beklediğim pisuvar aklıma geldi. 

Kızlar ayakta işeyemediklerine göre doğru yerdeyim. Elindeki sigaradan bir fırt çekip bana doğru üfledi. Nefret ederim sigara kokusundan. Geriye dönüp çıkmak için kapıya yöneldim. Kapının önüne geçti çıkmama izin vermedi. 

Yakından bakınca Nikita (1990) filmindeki katil kıza benzediğini farkettim. Boynunda da kocaman bir ejderha dövmesi var. Kız Gökçe’nin bir elemanı mı acaba. Bu sefer beni öldürtecek herhalde. Cep telefonumu çıkardım. 

Dövüş uzmanı Buğra gelsin kurtarsın bu kızdan beni. Elimden kaptı telefonu. Çok da çevikmiş. Birisi tuvalete girmeye çalıştı. Tam oh kurtulduk diyordum ki. Ayağını kapıya koyup, bozuk tuvalet, deyip kilitledi. 

Artık konuşmam gerek sanırım. Ne istiyorsun, dedim korkarak. Tişörtümden tutup yumruğunu boynuma dayadı. Çevikliği yanında güçlü de. Bastırdı boğazıma, zor nefes alıyorum. Ortaya çıktı vücudumun üst kısmı. 

Bayılırım tuvalette striptize. Dikkatlice baktı göğsüme ve içe göçük karnıma. Altımı da çıkarsam mı acaba? Pipim ve popom da fena sayılmaz. Ben kızlar beğenmez zannediyordum ama Elif bayıldı. Belki senin de hoşuna gider bırakırsın beni. 

Çok sert bakıyor. Boyu benden biraz uzun zayıf ve güzel bir kız. Bu kız da beni dövmez umarım. Dayak yemediğimiz bir kızlar kalmıştı. O da anladı herhalde korktuğumu alaycı bakmaya başladı bana.

“ Kimsin sen?”

Ne istiyorsun, dedim. O bana, kimsin, diyor. Soruya soruyla karşılık vermek benim taktiğimdir oysa. Benden önce kullanıverdi. Çevik dedik, güçlü dedik. Bir de zekiymiş. Neydi o söz, ben sporcunun zeki çevik ve ahlaklısını severim. 

Bu kız sporcu sanırım. Ama pek ahlaklı bir sporcu olduğunu söyleyemeyeceğim. Ne işi var erkekler tuvaletinde. Beni erkek yerine koymuyor mu yoksa. Lisedeyken bir gün Mete ve göt yalayıcıları tuvalette beni yine bir kabine kapatıp üstten suluyorlardı. 

Sırılsıklam olduğumdan emin olunca halimi görüp gülmek için açtılar kapıyı. Mete bana, rahat etmek istiyorsan bundan sonra ait olduğun yere kızlar tuvaletine git, dedi. Ne güzel eski anıları, güzel arkadaşlıkları hatırlamak. 

Mete’nin sözünü dinleyip kızlar tuvaletine gitmedim hiç. Bütün işkencelere rağmen erkekler tuvaletine işemeye devam ettim. Ama bak şimdi kızlar benim yanıma erkekler tuvaletine gelmeye başladılar. 

Büyük adamsın Mete. Vizyon sahibisin en azından. Kimsin sen, derken ne kastediyor bu kız acaba? Kim olduğumu bilmiyorsan tişörtüme asılmış yumruğun boğazıma neden çöktü. Kim olduğumu öğrenmek için bu ne çaba?

“ Sen sporcu musun?”

Ne alâka. Soruya o soruyla cevap verdi zaten. Ben tekrar soru soruyorum. Kız iyice sıktı yumruğunu ve bastırdı boğazıma. Kızdı sanırım. Ama ben cevabımı aldım. Kesin sporcu bu kız. Muhtemelen boksör.

“ Soruma cevap ver yoksa sokarım bacağına”

Sokarım bacağına? Ordan yememiştim hiç. Nasıl oluyor acaba. Ayrıca neyin var da neyini sokacan bana. Anladım tamam. Bir bıçağın ucu dayandı bacağıma. Kan görmeden bir haftayı zor geçirdik. Yine eczane köşeleri, hastane odaları, rutin.

“ Sakin n’olur. Ne istiyorsan söylerim ama kimsin derken ne kastettin anlamadım. Bıçağı çek girecek nerdeyse”

“ Buğra’nın yanında ne arıyorsun?”

Korkudan çişim bile geri geldi. Altıma edeceğim. Kalbim de yerinden çıkmak üzere. Duyuyor mu acaba? Neden anlamıyor yeterince korktuğumu. Ekstra çaba harcıyor. Yumruğundan nefes alamıyorum. 

Bıçak dayandı bacağıma kıpırdayamıyorum. Buğra’yı tanıyor demek. Bu eylemci kız acaba Eylem mi? Buğra bana ex sevgilisinin ejderha dövmeli kız olduğunu söyleseydin yalnız dolaşmazdım hiç. Yine fucka bastık.

“ Sen Eylem misin?”

“ Haberin var demek benden. Bir kıza bile karşı koyamıyorsun. Bu cesaretin nerden geliyor peki”

“ Ne cesareti ne yaptım ki ben sana”

“ Siktiğimin ibnesi sevgilimle elele oturuyorsun daha ne olacak”

Sikmek için sik lâzım amcık kız. Ucu azıcık girdi bıçağın sanırım. Acıdı bacağım çok. Ne cevap vermem gerektiğini hatırlatıyor. Ben sıradan normal insanlarla karşılaşamayacak mıyım hiç. İstanbul’da ne kadar marjinal tip varsa benim başımda. 

“ Ben bilmiyordum Buğra’nın sevgilisi olduğunu özür dilerim”

“ Adımı nerden biliyorsun o zaman”

“ Söz etmişti senden. Ama onu terkettiğini söylemişti”

“ Ben onu bırakmadım. Hâlâ da seviyorum. O hayatı terketti”

“ Lütfen şu bıçağı çek giricek”

“ Girsin işte. Ne kadar ciddi olduğumu anlarsın. Benden bir anı da kalmış olur”

“ Anıya gerek yok. Seni hiç unutmayacağıma söz veriyorum. Bırak beni de doğru dürüst konuşalım. Nefes bile alamıyorum”

“ Onu da biliyorum. Suratın kıpkırmızı oldu. Gebermene az kaldı…”

Biraz çekti çelik gibi yumruğunu sonunda. Nefes alabilmek ne nimetmiş meğer. Bıçağı biraz daha dürtüp bacağıma onu da çekti. Baktım korkuyla, zaten yırtık pırtık pantolonda bir de delik açılmış. Kan yok neyse ki. Bıçakla sınırda işkence ustası.

“ Git şimdi Buğra’nın yanına. İşim var bir saate dönerim de. Sokağın başında bekleyeceğim seni. Telefonun bende. Gelince veririm belki. Bir şey söylersen veya gelmezsen yine bulurum seni en ummadığın yerde. Bu defa keserim küçük sikini bu bıçakla”

Küçük olduğunu nerden biliyor acaba?


≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler