Liseden Üniversiteye 99 ~ güneş gibi bir çocuk işte farkında değil ki yakıyor mu ısıtıyor mu bizi





Liseden Üniversiteye 99



~ şayet kemâliyle icra edilen bir musikî eserini 
~ birisi aynı şekilde kemâliyle dinlerse hemen ölür!

~ platon



~~~ güneş gibi bir çocuk işte farkında değil ki yakıyor mu ısıtıyor mu bizi ~~~


Ömer'le ilgili bugüne kadar söylediğim, düşündüğüm ne varsa hepsi delete. Allahım affet beni. Kıskandığım için. Sonuçta onun ne kabahati var ki. Güneş gibi bir çocuk işte farkında değil ki yakıyor mu ısıtıyor mu bizi.

Farkında olarak veya değil, aşkı için ölümü göze alabilmesi… Buna saygı duymaktan başka ne yapılabilir ki. Mert böyle müzik yapıyor işte kendi dâhil herkesi öldürüyor. Buğra’nın babası, insan olmadığı kesin de, nasıl biri acaba çok merak ettim.

Bu kadar güzel bir çocuğun var ve sen onun kıymetini bilmiyorsun. Hadi bilmedin veya bilemedin. Ölümü bile göze aldırabilecek kadar acımasız davranabilmek neyin kafası. Aşka saygı duymamak nasıl bir hödüklük.

Aşk o kadar güzel ve büyülü ki... Ama o herkese yapmaz büyüsünü ha. O büyü büyüden büyülenebilecek insanlara mahsustur. Anlamayanlar her anlayamadıkları şeyden olduğu gibi korkarlar aşkın büyüsünden. 

Ya da kıskanırlar mı büyülenebilenleri. Sağlıklı düşünebilen bir insanın homofobik olamayacağını düşünüyorum. Bir insanın KENDi cinsel tercihi nedeniyle ondan nefret etmek imkânsız birşey geliyor bana.

Bir şeyi yaşamak isteyecek insan, ölümü bile göze alabilecek kadar hem de… Kim olursan ol, nasıl karışabilirsin ona. Ne hakla, yaşamına müdahale edersin. Kaptan babanın, Ömer balkondan atlamış, dediğini duyunca yere düştü kırıldı Mert’in yüzü. 

O kadar, gerisi yok dondu kaldı. Maskesini geçirdi. O an anladım ki, onun korunma kalkanı bu maske. Böylece bu kadar güçlü bu dünyaya karşı. Belki de bu kadar güçsüz. Bebeklerin tümgüçlülüğü gibi sanki. 

Ama maskenin arkasında o tatlı, o yaramaz, o kerata çocuğu ben görebiliyorum. Bir çocuk gibi de masum hâlâ. Aynı Buğra gibi. Biz üç çocuğuz. Üç kardeş. Ben masum muyum hâlâ bilemiyorum. Birden fazla kişiyi sevenler masum olabilirler mi? 


Hani benim küçük kalbime birden fazla aşk sığmazdı. Sandığımdan daha mı büyükmüş kalbim. Ya da Buğra bir büyücü mü. Bir kalp bükücü mü? Bilemiyorum ama insan moral değerler yüzünden hislerinden vazgeçmemeli. Bunu biliyorum işte.

~~~

İncil’de tam dokuz tane Meryem var. İsa'nın annesinden sonra en ilginç ve gizemlisi Maria Magdelena yani ki Mecdelli Meryem. İlginç çünkü yaşamı hakkında çok farklı ve alışılmadık görüşler var. 

Doğu ve batı kiliseleri de nasıl bir kadın olduğu konusunda bir türlü anlaşamıyorlar. Son zamanlarda feminist theology, İsa ve havarilerin yediği son yemeği tasvir eden resimlerdeki feminen görünümlü kişinin Maria Magdelena olduğunu iddia etmeye başladı. 

Kimileri hristiyan olmadan önce bir fahişe olduğunu söylüyor. Kimileri İsa’nın karısı. İsa’yı tanıdıktan sonra yanından ayrılmadığı söyleniyor. İçindeki yedi kötü ruhu İsa'nın çıkardığı da yazıyor İncil’de.

Diriliş müjdesini ona veriyor İsa. Çünkü çarmıha gerilip gömüldükten sonra onu canlı olarak gören tek insan . O da tüm dünyaya duyurmaları için havarilere iletiyor bu haberi. Yani o, elçilerin elçisi. Orospular masum kalabilir mi? 

Nerde ve ne zaman tanıştıkları kesin olmasa da muhtemel İsa’yı tanımadan önce ki bir zamanda, Maria Magdalena, İsrail'de fahişelik yaptığı gerekçesiyle taşlanır. Ona İsa yardım eder. Kadını linç etmek için toplanan kalabalığa, hiç günahım yok diyen devam etsin taş atmaya, der. 

Bu söz üzerine öfkeli kalabalık dağılır. Belki de bu olaydan sonra, Maria Magdalena tövbe ederek Hristiyanlığı benimser. Daha sonraları bir azize ilân edilir. Hâlâ tek eşliliğe inanmaya devam etmeme rağmen... 

Benim aklımda neden iki kişi var. Biz neden üç kişiyiz. Ve belki sadece üç kişi bile kalamayacağız. Çeşitlilik nedir? Bal en tatlı en faydalı besin. Gerçek saf katkısız baldan söz ediyorum. Piyasada satılanlardan değil.

İşçi arıların binlerce çeşit, renk renk, farklı kokulardaki çiçeklere tek tek konup, özlerini alarak kovana taşıdıkları ve peteğin bölmelerine yerleştirerek yaptıkları bal. Kovanda ki o müthiş hiyerarşik uyum ve iş bölümü hâlâ bilim adamlarınca hayretle inceleniyor.

Her arı en iyi yapabildiği şeyi, mükemmelen yapar. Theology ve animal kingdom haberleri bu günlük bu kadar. Bu gün ağzından bal damlamasa da Kaptan Babanın, dinlemek gerek onu. Ömer'e ne oldu acaba?

~~~

“ Şimdi durumu nasılmış Pamir amca”

Mert halen pert. Konuşan karısı Cihan. Mert belli etmemeye çalışıyor. Sanki babası anlıyor herşeyi. Çocuğunuzu seven bir anne veya babaysanız onun ne düşündüğünü ne yaşadığını anlarsınız ya da hissedersiniz. Ona yardımcı olmaya çalışırsınız. 

Ne zaman öğrencisinin yanında olacağını ne zaman yalnız bırakacağını bilen iyi bir öğretmen gibi. Mert’in yüzü yere bakıyor, dirsekleri dizlerinde, elleri çaresizce bacaklarının arasına sarkıyor. Babası uzanıp tuttu boşluğa sarkan yaratım harikası ince uzun parmaklarını. 

Mert’in gözleri parladı. Birinin yardımına o kadar ihtiyacı var ki. O birisi o kadar babası ki. Babası bu işi o kadar iyi yapıyor ki. İkisi birbirlerine o kadar yakışıyorlar ki. Ben onları o kadar çok seviyorum ki… O kadar yani. Devam etti konuşmaya Kaptan baba.

“ Zavallı çocuk. Evden okula özel şöförle gidiyormuş. Evde hapis gibi. Zorla psikoloğa götürüyormuş babası. Hormon ilacı vermiş doktor. Almak istememiş Ömer. Dövmüş babası. O da annesinin antidepresan ilacının bir kutusunu yutmuş. Müstakil evleri varmış üç katlı. İlaçlarla beceremeyince ölmeyi, odasının olduğu ikinci kattan bırakmış kendini boşluğa. Buraya kadar neyse de”

Kaptan babanın gözleri doldu. Burnunu çekip ıslak gözlerini kırpıştırdı. Mert tedirgin ona baktı. Onun da gözleri doldu. Benim yanaklarım çoktan ıslanmıştı. Meleğim Buğra endişeli bana sokuldu iyicene. İster istemez ben de ona. Hepimiz bakıyoruz Kaptan babaya merakla.

“ Şaşkın saf çocuk. Babası gibi ne yazık düştüğü yer de tam bir şanssızlık küçücük yaşamında. Koca bahçede, kurumuş ince küçük bir ağacın üzerine düşmüş. Belinin üstünden karnının yanından girip kalçasının üst kısmında çıkmış ok gibi ağaç. Neyse ki çok kalın değilmiş. İnşallah iç organlarına da rastlamamıştır. Bu anlattıklarım hastaneye götürülünce evde çalışanlardan polisin ilk öğrendikleri. Ama babası hemen hizmetlileri polislerden, polisleri de hastaneden uzaklaştırmış. Artık bilgi alamıyorum. Telefonda bana o kadar hakaret etmesine rağmen olanları öğrenince geri aradım babasını. Yardımcısı açtı telefonu, konuşmadı bile benimle. Dua edelim de iyi olsun yavrucak”

Dualarım onunla bundan sonra. Elimden gelirse daha fazlası da. Ömer’e saf ve şaşkın demesi ne ilginç Kaptan babanın. Benim için de buna benzer şeyler söylemişti. İnsanları ne olursa olsun nasıl da karşılıksız seviyor. 

Ömer’in başına gelen şey nasıl bir tesadüf. Ya da aslında değil mi. Hayatım galası bana oynanan bir film mi? Ben seyirci miyim oyuncu mu? Dani’nin babasının adamlarınca Mert vurulduğunda da kurşun vücudunun aynı yerinden girip çıkmamış mıydı.

Babası yanına yaklaşıp Mert'e sarıldı. Mert sarılmadı saldırdı adeta babasına... Baban adam gibi bir babaysa, başın sıkışınca veya bir şeye üzülünce hatta sevinince saldırabileceğin biridir. Her derde devadır. 

Sen çözümünü kendin bulabilsen bile, iyi bir baban varsa bu onun sayesindedir. Çünkü olması gerektiği gibi büyütmüştür seni. Olması gerektiği gibi sevmiştir. Koruması gerektiği yerde korumuş, uzaktan izlemesi gerektiği yerde izlemiştir sadece.

~~~

Lisedeyken bir gün annemi muayene ettirmek için hastaneye gitmiştik. Sıramızın gelmesini beklerken benim yaşlarımda doğa üstü, uzun dal gibi bir harikalık ayağı alçılı annesi babasının yardımıyla gökten indi koridora.

Hemen kalkıp yer verdim. Biz annemim kulağı ağrıdığı için gelmiştik. Bu martı yavrusu -martı kanadı gibi albatros saçları - ne arıyor burda derken... Baktım koridorun karşısı ortopedi kliniği. O bana ben ona bakakaldık.

Annesi ve babası da kaygıyla ona. Annemin sırası geldi doktorun odasına girdi. Kaçamak bakışlarımız devam ederken, bizim martı da annesi ve babasıyla girdi kendi doktoruna. Daha annem çıkmadan onlar çıktılar. Martının yüzü gülüyor. 

Anne ve babasının yüzleri ise, kireç gibi. Ben bakamadım bile oğlum ne kadar uzun bir şey çıkardı doktor. Nasıl acımıştır canın, dedi annesi. Oğlan gülüyor neşeyle. Ben biliyordum anne gördüm daha önce, gibi birşeyler söyledi. 

Kırık için bir demir mi koymuşlar ya da demir mi girmiş ayağına da onu çıkardılar, anlamadım ne demek istediğini. Annesinin hâlâ acıyla ona bakmaya devam ettiğini görünce tebessüm ederek devam etti konuşmaya. Acıdı canım anne, hatta babamı ısırdım, dedi. 

Babasına baktı sevgiyle gülerek. Babası şefkatle baktı oğluna. Oğlu güvenle ona. Annesi mutlulukla baktı ikisine de… Ben olmasını istediğim yaşamımın düşünü gördüm gündüz gözüyle. Bazı şaşkınlara gündüz düş görme ayrıcalığı bahşedilmiştir.

Öyle neşeli ama dalgın gözleri var ki bakmadan duramıyorum ona. Onun bacakları da benimkiler gibi uzun ve ince. Ayakları da kocaman. O da benim çırpı bacaklarıma baktı. Annesi, koltuk değneklerin nerde, dedi. Almadım, dedi yine gülerek. 

Gitmek için kalktıklarında, dönüp bana baktı. Yüzüm yandı, kızardım sanırım. Babasının sırtına tutunup tek ayağının üstünde zıplayarak giderken saçları martı kanadı gibi açılıp kapanıyordu. Uçtu gitti güzel martı ben arkasından hayran hayran bakarken.


Mert’te canı yanınca, korkunca, şaşırınca ya da sevinince babasını ısırdı mı acaba? Ben ısıramadım hiç. Babam beni sevmekten vazgeçmediği arkaik çağlarda, kucağındayken canımı acıtmadan hafifçe kafamı ısırırdı. Bu beni çok mutlu ederdi.

~~~

Ayağa kalktılar sarılmaya devam ederek Mert’le babası. Kaptan bize de gelin işareti yaptı. Sürü ayaklandı peşleri sıra. Buğra beş yaşına geri döndü. Asıldı koluma bırakmıyor. Onu bırakır giderim diye korkuyor. Ben Mert bırakır gider bizi diye. Bizi? Biz kimiz? 

Hep beraber Kaptan babalara gittik. Kardeşim Ömer Can’ı görünce ben tekrar ağladım. Kocaman olmuş abisinin güzeller güzeli canı. Kocaman gözleriyle bana bakınca yine gülüyor hep. Ben onun için sözün gelişi değil gerçekten ölürüm. 

Kaptan baba onu bize verse ya. Bugün Mert’in yüzü ilk defa güldü kardeşini kucağına aldığında. Sarılıp ikisini de kokladım. Aynı bebek kokusu. Buğra ile Ömer Can’ı tanıştırdım. Mert kardeşini Buğra’nın kucağına verdi! Ben şok!

Allahım ne kadar yakıştılar birbirlerine. Kucağına ne çok yakıştı çocuk. Buğra’nın yüzünde güller açtı. Ömer Can aynı bana yaptığı gibi gülerek elini uzattı Buğra’nın yüzüne. Ben ağlamaya neşeyle devam ettim.

Bu arada Mert ne çabuk alıştı Buğra’ya. Hiç konuşmuyor ya, tam Mert’lik. Kaptan baba hepimizi çocuklarıymışız gibi neşeyle gülerek izliyor. Mert kardeşini kucağına verdiğine göre Buğra’nın, artık o da bizim kardeşimiz.

Kaptan baba kabul ederse tabi. Bir oğlu daha olmasını ister mi? Kim istemez Buğra gibi bir güzelliği. Hollandalı geldi kardeşler mesut mutlu oynarken. Gargamel aldı bebeğimizi yukarı götürdü. Em ananı da bir an önce büyü güzeller güzeli prensim.

~~~

Kaptan baba çalışma odasına gitti. Birşeyler öğrenebilmek için uğraşıyor adamcağız elinde telefon. Mert, gidelim çok bunaldım, dedi Cihan’a. Ben korkarak kalktım. Gidelimin içinde biz de var mıyız acaba? Ben onların peşinde Buğra benim. 

M5’in yanına geldiğimizde, parmağımla kendimi gösterdim. Bu bizim konuşmadan anlaşma dilimizde, ben ne olacam, demek oluyor. Buğra’yı sormaya gerek yok. Koluma öyle yapışıyor ki. Mütemmim cüz’üm oldu artık. Kafasını arabaya doğru yatırıp bize baktı Mert.

Sevinçle oturduk Buğra’yla arkaya. Karşıya geçtik. Sanırım istikamet Mert’in en rahat ettiği yer olan Moda ve cafe. Umarım Gökçe denilen… Neyse artık kimseye gıybet etmeyeceğim. Ömer’e olanlardan sonra…

Cafeye girdiğimizde Sabri abi ve Peter ayaklanıp hemen yanımıza geldiler. Bahçede bir masaya oturduk. Sabri abi aynı babasının baktığı gibi bakıyor Mert’e. Birbirlerinin gözlerinin içine baktılar uzun uzun. Sanki acısını alıyor abisi kardeşinin.

“ Ne istersiniz koçlar, aç mısınız?”

“ Bana her zamankinden Hasan” dedi ayakta bekleyen Peter’e Mert.

Karısı hep aşerdiği için biftek istedi ayı. Şu durumda ben et yesem kusarım. Kuzumla ben sustuk. Peter mutfağa yöneldi. Ben de fırladım arkasından. Tabi Buğra’nın elini kolumdan çözdükten sonra. Mutfakta yakaladım, sevinçle döndü. 

Sarıldı sıkıca Peter bana. Ayrılıp baktı suratıma. Öpecek tabi. Değişmez klasiği. Ben de onu öptüm. Baktım arkamda Buğra bize bakıyor soran gözlerle. Merak etme kuzum bir sevgilim daha yok. O kadar da değil. 

Orospu olabilirim ama her önüme gelenle de sevgili değilim. Ama konu içkiyse her şişe aşkım. Hemen Jim Beam’i kapıp doldurdum bir bardak. Anlamaya çalışarak bana bakan Buğra’ya doğru kaldırıp bardağı vurdum büyükçe bir yudum.

Sevindi Peter için değil de viski için koşturduğuma. Bardağın elimden kapıp o da vurdu kalanını. Sarıldı bana, ben de ona. Yanağımla dudağım arasındaki ülkeyi öptü. Bütün ülkelerin aşıkları birleşin. Ömer dahil. 

Zincirlerinizi kırın. Bir fırsat bulursanız yatakta. Neler söylüyorum ben. Bir bardak daha viski doldurup soteye koydum. Döndük masaya tekrar. Mert ve Cihan viski, Sabri abi de rakıya başlamışlar. 

Kimse konuşmuyor. Bir keder bulutu çöktü üzerimize. Ömer’in başına gelen talihsiz olay mutlu bir sona bağlanmazsa hiçbirimiz normale dönemeyeceğiz. Çok normaliz ya. Buğra kulağıma eğilip, Mert’e bir şey söyleyebilir miyim, dedi. 

İlk defa birisi bir başkasıyla konuşmak için benden izin istiyor. Konuş tabi. Sesini duymayalı ne kadar oldu. Kuzuların sessizliği. Tabi, dedim yavaşça. Emin adımlarla sızıyor sürüye kuzum benim. Kurtlar yemese bari.

“ Mert… ÖzüR dileRim sana Mert diyebiliR miyim?”

“ Diyebilirsin tabi”

Sesi hem kadife ama hem incecik. Buğulu ama büyülü de. Yine R’lerin üzerine basa basa konuşuyor. Bu tatlılığı duyunca içim ona akıyor. Mert bile şaşkın bakıyor. Kolay kolay etkilenmez kimseden. Düşündü biraz uzaklara bakıp Buğra.

Konuşmaya başlamadan önce avuçlarını yine dua eder gibi yukarı kaldırdı. Ne söyleyecek acaba diye hepimiz ona bakarken. Demek ben büyülenmekte haksız değilmişim. O istese herkesi büyülermiş.

“ İzin verirsen ben öğrenebilirim hastaneden Ömer’in nasıl olduğunu”

“ Nasıl” dedi Mert merakla.

“ Bir arkadaşım var bu işlerde çok iyidir. Bir şansımızı deneyelim derim”

“ İyi deneyelim”

“ Can’da benimle gelebilir mi. Olaylara karıştırmam merak etme”

“ O olmadan da birşey yapamıyorsun”

Masumlar masumu kuzum başını öne eğdi. Öylece bekliyor Mert’in ne diyeceğini. Çözemiyorum bir türlü Mert’e karşı bu kadar alttan almasını. Hele bana karşı bu kadar iyi olmasını. Altından birşey çıkar diye de aklım çıkıyor.

“Al bakalım ama aldığın gibi getir” dedi Mert.

Ben olmadan çişini bile yapamaz kuzum. Ama bu iş ne çiş anlamadım. Cihan, ben götüreyim sizi isterseniz, dedi. Olayların dışında kalmak koydu. Koyduğumun… Neyse şimdi. Mert’e yalakalık yapacak ya. Mert, sen otur babası tanıyor olabilir seni, dedi.

Peter’in sokağın karşısından çağırdığı taksiye atladık kutlu cihada yelken açmak için. Rüzgar tam gününde bu gün. Sarıldı bana Buğra. Benim gözüm dikiz aynasında şöför bakıyor mu diye. Yine öptü aynı ülkeden, ölecem.

Taksi fetişi var bu çocukta herhalde. Ya da her şeye. Yine önü kabarmış. Hastaneye mi gidioz biz şimdi. Buğra telefonunu çıkardı. Birini aradı. Eylemci kız tabi. Başka kim olacak. O da oyuna dahil oldu. 

Operasyonun yapılacağı hastenenin konumunu gönderdi komutan Buğra. Sarıla sıkışa kapıyla Buğra arasında vardık menzile. Ne çabuk geldiyse kapıda bizi bekliyor mavi saçlarıyla Mathilda. İnince taksiden üstüme atladı.

Kız kokusu sevmem ama mis gibi de kokuyor…



≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler