Liseden Üniversiteye 101 ~ korkağımdır ama gururumu da yedirmem korkuma



Liseden Üniversiteye 101



~~~ korkağımdır ama gururumu da yedirmem korkuma ~~~



~ buluşmaların gölgeden anıtı gelmeyişler
~ her yakadan bir karanfil. O heyecanla solar
~ yayılırken ateş, sarsıcı kargaşayı dağılır, devlet.

~ Sen varken ben birçok olurum, iki olmam
~ sığmam başka da. Dolaştığı eti deler kan.

[ertan yılmaz ~ yak kendini]


Nuri yalan mı söyledi Mert’le Ömer yatıyorlar derken. Bir dakika ama. Ben, yatıyorlar mı diye sorduğumda Nuri sadece, Mert ilk erkeği, demişti. Bu illâ seks yaptıkları anlamına gelmez ya. Herşey neden seks yapmakta düğümleniyor.

Belki de Mert, sadece Ömer’in erkeklerden hoşlandığını anlamasına neden olan ilk kişidir. Ömer’in abim gibi seviyorum muhabbeti ne ola onu da anlamadım. Beni de arkadaşı yaptı. Hem de en iyisinden. 

Yeme de yanında yat. Bu bebenin de harbi yanında yatılır ha. Ben azdım mı iyicene. Herkese bir asılmaca bir takılmaca. Yani herkese değil tabi de. Bu ara neden uzay derinliklerinden bu meteorlar benim başıma düşüyor. 

Hep düşüyorlardı da korkudan ben mi farketmiyordum. Artık cesur biri miyim? Bilmiyorum. Neyse ki Mert’den başkasına taktırmadım. Mert bana taka taka sonunda libidolarını da bana mı geçirdi acaba. Üçümüz yatarız artık. 

Bana bir türlü takamayan kuzum ne olacak? O da gelsin amınakoyıyım. Hepimizi alıcak bir yatak var mıdır acaba? Sarımsarmalak uyuruz içiçe birbirimizin içinde. Artık Mert hepimizin abisi olur. Ben en çok onun içinde ama.

Ömer elimi tutmaya devam ediyor. Çekemiyorum da bozulmasın diye. Bu defa o uzanıp beni öptü yanağımdan. Yalaşmaya dönüşmesin muhabbet diye boşalan viski bardağını gösterip kalkıyordum yanından. Elimi sıktırdı bırakmamak için beni.

“ Şunu doldurayım müsade et”

“ Sen de Mert gibi çok mu içiyorsun”

“ Çok ne ki… Bok diyelim biz”

Güldü, durduramıyor kendini. Hastaneden ya da asıl babasından kaçış iyi geldi. Sinirleri gevşedi yavrunun. Karnını tutmaya başladı. Yarası acıdı sanırım. Espri yapacak zamandı. Buğra’ya seslendim. Kapının ağzındalarmış zaten. Hemen geldiler. Meraklı kuzu bizi mi dikizlion.

“ Buğra bir iş yaptık getirdik buraya ama yarası ne olucak. Pansuman filan gerekmez mi?”

“ Ayarlarız birini merak etme. Gidiyorum ben gelirim hemen”

Çıktı dışarı Buğra, birini ayarlamaya sanırım. Mert aradı tam adresi sordu. Ben ne biliim postacı mıyım. Buğra’nın numarasını attım. Kapı çaldı biraz sonra. Geldi hep beklenen esas oğlan. Tahmin ettiğim gibi Ömer’in gözlerinin içinde güller tomurcuklandı. 

Mert öpsün diye kalkmaya çalıştı kalkamadı yarası acıdı yüzünü ekşitti. Mert anladı ne yapmaya çalıştığını ona çaktırmadan güldü. Her şeyi anlar ama hiç yorum yapmaz. Konuşmaz icraat adamı. Yine özlemişim saatler geçmesine rağmen görmeyeli.

“ Sen normaldin ne ara delirdin”

Dedi Mert. Ömer cevap veremedi. Gözlerinde ona karşı, sen ne dersen o kabullenişi öylesine okunuyor ki. Kendimi seyrediyorum sanki onda. Mert üzüldüğünü görünce eğilip öptü yanağından. Kedi gözlerini kapatıp öbür yanağını da uzattı. 

Kurt orayı da öptü. Nasıl dayanmış Mert bu dudak ballara dalmadan acaba. Eylem benim tanıştırmayı unuttuğumu anlayınca Mert’e doğru gidip elini uzattı. Ben Eylem, dedi. Mert suratına bakmadan kafasını salladı, eyvallah der gibi. 

Eli havada kaldı kızın. Herkes değil o Mert komutan. Tiyatroydu, Sofokles’ti hele ejderha dövmeli kız filan siklemez hiç. Olaya dahil olmamak için, iş olsun diye telefonumu kurcalıyordum. Mert’in bana baktığını farkettim. 

Hemen bıraktım elimden telefonu. Çenesini uzattı telefona doğru. Mahkûm mektupları görüldü damgası yemeden gönderilemez. Kalkıp uzattım telefonu. Aldı ama bakmadı bile telefona. Neden aldı o zaman. 

Telefonda mı yok bundan sonra. Ömer’i kaçırdık diye mi kızdı. Baş ve işaret parmağı arasında ucundan tuttuğu telefonumu salladı Eylem’e doğru. Sonra diğer elinin işaret ve orta parmağı ile ver işareti yaptı. 

Ne kadar çok işaret dedim ya la. Bu neye işaret acaba? Neden hiç konuşmuyor bugün. Less talk more action abimiz yine. Konuşmak güçsüz insanların işidir. Cak cak konuşurlar anca. Mert’de bana cak cak konuşuyorsun demişti. Neyse şimdi boşver bunu. 

Eylem nasıl etkilendiyse Mert’den hemen çıkarıp cebinden uzattı telefonunu. Ya Eylemci abla senden büyük gerçek eylemciler de var. Bu bebenin etkileyemeyeceği biri var mı. Ömer’e döndü en son. Ömer ellerini kaldırıp avuç içlerini salladı iki yana,

“ Babam çoktan el koydu zaten”

Çocuk gibi. Bunu söylerken gözlerini de kocaman açtı. O kadar içten ve samimi bir bebe ki. Off ya kıskanıyor muyum onu. Hepimiz şaşkın Mert’e bakıyoruz ama kimsenin götü yemiyor birşey sormaya. 

Telefonlara neden el koyuyor ki. Kapı açıldı Buğra geldi. Yanında garip bir adamla. Mert Buğra’nın elinde tuttuğu telefonu da sormadan aldı. Adama ve Buğra’ya bakıp, gözünü kırptı. Bu da kim anlamında.

Arif abi bizim eczacı. Doktordan iyidir. Herşeyden hele yara bere işinden iyi anlar. Baksın Ömer’in yarasına bir. Yani izin verirsen. Sormadan getirdim ama”

Mert’le nasıl konuşulması gerektiğini iyi biliyor. Uyanık şey. Bir ben öğrenemedim. Buğra’da çocukken kavgacıymış. Yaralarına bu adam bakmış demek ki. Ben de çok kavgacıydım. Dayak yemek konusunda elime kimse su dökemez. 

Yaralarımı da kendim iyileştirdim hep. Kendi işini kendin görüceksin aga. Mert kafasını salladı Buğra’ya doğru. Tamam diyor kendi lisanınca. Sonra kapıya yöneldi. Lan bi birşey söyle bari. Arkasından koştum.

“ Nereye gidiyorsun Mertcim”

Telefonları izleyemeyecekleri bir yere koyıcam”

“ Kim izliycek ki”

“ Ömer’in babası polise takip ettirebilir”

“ Bizimkileri neden aldın. Bizi tanımıyor ki”

“ Hastanenin kamera kayıtları yok mu”

Eyvah boku yedik. Çocuk kaçırmaktan aranıyoruz. Okul mokul hayal oldu. Hukuk okurken hapse giren çocuklar başlıklı haberleri okur gibiyim. Başımızın belaya girmediği bir devlet kalmıştı. Onu da becerdik.


Yapmışken tam yapsalar da hastane kamera kayıtlarından kimliğimizi bulup kırmızı bülten çıkardıktan sonra youtube’a koysalar Ömer’i kaçırdığımız görüntüleri. Hatta Mert’le videomuzu çeken orospu çocuğu youtuberla mailconversation yapıp onun hesabına ekleseler. 

Akan zaman geçen zamanda neler yaptığımız topluca görünse sanal alemde. Böylece izleyenler, ibneler ne işler başarabiliyor görseler. Sinan takip ediyorsa o hesabı benim de son hâlimi görmüş olur. Özlüyor mudur? Ben özlüyorum.

“ Bıraksan artık”

Mert söyleyince farkına vardım. Kolundan tutmuşum. Ama Mert’i kolundan tutup, tıkla sürükle bırak yapamazsın tabe. O bırakıverir seni. Hem de boşluğa. Sonsuz boşluğa. Yok olur gidersin. Kara delikte.

Birbirine ne bağlı bir sürü oluyoruz, yavaş yavaş. Buğra beni bırakmıyor ben Mert’i. Ömer var bir de şimdi, elimi bırakmayan. Cihan avlarını uzaktan izliyor. Neyse ki Elifcan’la barışınca hayvanlığı azaldı gibi. Kıza neler yapıyor bilmiyoz tabe.

“ Tamam özür farkında değilim ne yaptığımın. Mert polisle başımız belaya girer mi? Sana sormadan yedik bir bok kızdın mı?”

“ Kızmadım, ölmesinden iyidir çocuğun”

“ Doğru mu karar verdim ilk defa yani. O zaman dön ne olur hemen”

“ Dönerim işim biterse. Ben söylemeden evden çıkmasın kimse. Okula gitmek de yok”

Çıktı gitti. Hep olduğu gibi. Telefonlar da yok. Şimdi işin yoksa Mert’i merak et dur. İçeri gittim. Eczacı yarasını açmış temizliyor Ömer’in. Ben bakamadım tabi. İçim gider yaralı insanlara. Kendi yaralarıma bakarım sadece. 

Kendime acımıyorum nedense. Kuzum da iş bitirici çıktı. Mert polis ayağını çözüyor. Buğra sağlık desteği veriyor sürüye. Ömer öyle bakıyor olan bitene. Yüzü düştü tabi. Bir öpücük yetmedi yaralı ceylana. 

Alışırsın yakında kedicik. Baban bulup bombalatmaz umarım son sığınamızı. Sürü otlak değiştirdi. Otlak ne, biz kurduz. Ot yemeyiz ama ot yiyen kuzuları yeriz. Kuzumu yemeyeli, bir de kurdumun şeysini. O kadar oldu ki. 

Neyse şu an masum bir çocuğu kurtarmak gibi ulvî bir görev ifa ediyoruz. Beşeri hayvanlıklar uzak dursun. Oturdum kanepeye viskimi yalamaya başladım. E tabi Buğra geldi kıçımın dibine. Ona öyle alıştım ki. Sıcacık oluyorum yanımdayken. 

Hiç üşümüyorum. Mert gibi yakmadan tatlı tatlı ısıtıyor. Yanmak istiyorum laaan! Dermişim. Yarın okula da gidemeyeceğiz. Mert komutan izinleri kaldırdı. Eğitime de ara verdi. Neyse ki ders kitaplarımdan bazıları yanımda. Uzaktan eğitim artık.

“ Buğra, Mert hastanede kamera vardır dedi. Yaptıklarımızın hepsi kayıtlarda. Ne bok yicez. Babası şikayetçi olursa. Polis peşimize düşerse. Neden düşünemedik bunları”

“ Bilmem. Sen, o zaman götürüyoruz Ömer’i, deyince düşünmedim hiç birşey”

İlk defa benim söylediklerimi ciddiye alan biri var. Ben böyle büyük kararlar alıcak kadar büyümedim ki kuzum benim. Neden dediklerimi yapıyorsun böyle düşünmeden. Ama polis filan, söylediklerimden de etkilenmedi hiç. 

Suratında bir telaş veya korku belirtisi yok. Bu iyi. Yaptığı şeyden korkup pişmanlık duyan insanları sevmem. Korkağımdır ama gururumu da yedirmem korkuma. Yaptığım neyse dibine kadar giderim. Ucunda ölüm varmış kime ne la. 

Bu güne kadar hiç arakadaşım olmadığı için doğru dürüst. Arkadaş gurubum da olmadı tabi. Ama filmlerde filan ortak hareket edip birbirleri için ölümü göze alan arkadaşlar beni hep etkilemiştir. Ben bir arkadaş gurubuna dahil olamadan bir üst level atladım: sürü.


Bu arada pipimin ucu buz gibi oldu. Korkunca eskiden beri böyle oluyor. Ömer’in pansumanı bitti. Yarası kanamış, dedi eczacı. Hiç hareket etmeden yatması gerekiyormuş. Buğra geçirdi pansumancıyı. 

Ömer’in yüzü gülmeye başladı yine. Bu da kuzum gibi. Ruh hali hemen pozitife evriliveriyor. Gözleri ilk gördüğümüz ana kıyasla sağlıkla parlıyor. Bu her şeye değer. Eylemci kız sıkıldı sahneden uzak kalmaktan. 

O da öbür yanıma oturdu. Boşalan bardağımı alıp doldurdu. Bir yudum aldı. Bunda da aynı bardaktan içme fetişi zuhur etti. Cihan’la tanıştıralım. Elifcan yolar olmayan etlerimi. Eylemci kız konuştu.

“ Ömer olayını başından anlatın bana bakalım da bir çözüm bulalım”

“ Mert olmadan hiçbir şey yapamayız” dedim.

“ Ben halledicem sizin başınızın belaya girmesine asla izin vermem bana karşılıksız bu iyiliği yaptıktan sonra. Ayağa kalkayım babamla konuşucam. Öyle ya da böyle bu defa razı edicem” dedi Ömer.

İyilik mi yaptık bilemiyorum. Ama bu ufaklık da delikanlı oldu ya la. Hepimiz büyüyoruz işte bir şekilde. Bazen dayak yiyerek. Bazı kendini öldürmeye çalışarak. Delirtici bir şey bu telefonsuz kalmak. 

Belki Mert arar umudu ile elimde sıktırmak bile yetiyordu bazen. Gelmez de şimdi. Ömer de burda o nerde. Yine mi yeni biri. Vermemiş Ömer. O da istememiş. İstemez. Sen kendin giricen tuzağa. O da yiyecek seni. 

Bulmuştur kafese kendi ayağı ile giren, kendini yedirmek isteyen taze bir et. Kurtlar kanunu bu. Telefon olsa Elifcan’a mesaj atardım. Belki Cihan’la beraberdir Mert. Ömer yine bana bakmaya başladı. Bütün gece de baktı durdu. 

Buğra yemek sepetinden pizza söyledi dört peynirli. Ben yemedim. Eylem ve ben kafayı tuttuk. Polisi ve okulu unuttuk. Bakalım gelen günler ne getiricek havasına girdik. Buğra ve Ömer zaten hep o havadalar. 

Yatmaya gittik sonra. Eylem Ömer’in yanında salonda. Ben Buğra’yla odasında. Giderken bize acı acı baktı Ömer. Gelmek mi istiyorsun kedi. Yok artık. Kedi kuzu yanyana olmaz. Madem Mert’e aşıksın ne diye Buğra’yla yatıyorsun mu demek istiyor?

~~~

Yatağa girdiğimizde Buğra yine çekinen birşey de söylemeyen tatlı ve şaşkın surat ifadesiyle bakmaya başladı bana. Çocuk ortadan çatlayacak yakında. Yanağımı omuzuna koydum. Elini bana attı.

Sen de yap demenin kuzucası. Benim kafa Mert’e ve yediğimiz halta takık şimdi. Takamam, zaten taktıramam da. Dondurulmuş halde ve hayata dönmeyi bekleyen apollodan uzaklaştırdım elini. Buğra şimdi kesin erektedir. 

Dudağıma yapıştı. Ama dudaklarını bırakmak imkânsız. Beni öpse ama başkasını yapsa. Olur mu öyle birşey. Çağırsam mı Eylem’i acaba. Ağzıma giren dilini emince istemsiz. Altına aldı beni. Yapma işte şunu. 

Sevişmeden, gelsen kurtulsak. Elini şortumun içine soktu. İçine kaçtı korkudan pipim. Bunu görünce arkama uzattı parmaklarını. Oha azdı iyice. Hemen sıyrıldım altından. Altın çubuğu sokacak bana.

Ne ara soyunduysa çırılçıplak bakıyor. Avuçlarımla suratımı kapadım. Neden bu çocuğa işkence ediyorum. Ne yapacağımı bilemiyorum dudaklarının tadı hâlâ ağzımdayken. Kısık sesle yalvarır gibi konuştu. Hiç kızmaz mı bu kuzu.

İstersen sen beni yap yine… Ama sevişelim n’olur”

“ Gördün işte birşey yapacak hâlde değilim”

Uzandı sırt üstü. İnmiyor da şeyi. Blowjob kesmiyor artık onu sevişmek istiyor. Haksız mı? Hiç olmazsa getirmeliyim onu. Elimi pürüzsüz karnında gezdirdim. Sonra yaladım elimi ve attım altın çubuğa. Suratına baktım. 

Mutlu gülümsüyor gözleri kapalı. Ağzıma aldım kalın çubuğu. Yarım saat uğraştım. Yapmadığım kalmadı. Ara ara elini attı önüme ve popoma. İttim elini. Tahrik olmak istemiyorum. Olacak durumda da değilim zaten. Sütümü içip uyuycam ben. 

Bu arada ben ne tür hayvanım? Kurtum lan. Ama yavru kurt. Büyüycez. Çenemin kopmasına ramak kala gürül gürül patladı ağzıma. Sıcacık kuzu sütü. Ona vermeden yuttum hepsini. Bugün birşey yememiştim iyi geldi. 

Omzuna uzandım. Sardı kollarıyla bütün beni. Sıktırdı, kemiklerim çatır çutur. Sikemedi ya yapıcak birşey illâ. Saçlarımdan tutup eliyle kafamı kendine doğru kaldırdı… Boynum kopacak lan. Ne bu şimdi. 

Biz sakinleşsin diye o kadar uğraştık. Neden saldırganlaştı şimdi. Geldikçe gelesi mi geliyor nedir. Sonra yapıştı dudaklarıma. Girdim çikulata fabrikasının içine… Öpüşe emişe baygınlaşıp uyumuş kalmışız.
Kapı tıklaması gibi birşeyler duyuyorum ama açamıyorum gözlerimi. Bu arada her bakımdan ağzım o kadar çalıştı ki dün gece, ağrıyor çene kemiklerim. Kapıdaki tıklama vurmaya dönüşünce açtım gözümü. 

Buğra üstüme çıkmış nerdeyse, öyle uyuyor. Üstelik çırılçıplak hâlâ. Üstelik kapıyı vurmaktan bıkan kişi sonunda açtı. Eylem belirdi kapıda. Alaycı ve isterik gülümsedi hâlimizi görünce. Zira, Buğra’nın ufacık poposu bütün ekranı kapladı bu sahnede. 

İttim üstümden çukulata fabrikasını. Ulan yine erekte çocuk. Hemen üstünü örttüm yorganla. Eylem’in yabancısı olduğu şey değil ama. Ne biliyim. Çok tatlı, özlemiştir, görünce dayanamaz filân. Ne diyom la ben. 

Eylem’i kolundan tutup aşk mabedimizin dışına aldım. Artık ben de yapıyorum ya. Tıkla sürükle ve bırak; oynasınlar. İnsanları istediğin yere sürüklemek çok zevkli. Bir koku var salonda mis gibi. Sofrada bir sürü börek, poğaçalar, peynir, domates ve eşliğinde çay. 

Üstelik Ömer kalkmış ve pırıl pırıl parlayan gözleriyle masada oturuyor. Üstelik gamzelerini de masaya saçmış. Çöktüm iskemleye. Ben çıktım ya yataktan hemen geldi Buğra’da. Neyse ki üstünde meşhur Boston Celtic forması var. 

Sırfen kemikten müteşekkilen sanat eseri kol ve bacaklarını sergileyen. Şortu ne yazık önündeki kemiği de sergiliyor. Saçlarının kılıçları da yukarlara çekilmiş. Tepeden tırnağa erekte velet. Ömer güldü Buğra’nın halini görünce.

“ Eylem nasıl donattın masayı” dedim.

“ Dışardan aldım. Erken kalkarım ben”

“ Ya söylemeyi unuttum. Mert ben gelmeden kimse dışarı çıkmasın dedi”

“ Bu Mert’de nasıl korkutmuş sizi ya. Ağzınızı açamıyorsunuz hiçbiriniz karşısında”

“ Gördük, sen çok açtın”

Ben kendimi çok aştım. Eylem’e bile lâf sokuyorum. Sildik süpürdük börekleri puuçaları. Bu çay demleme de ayrı sanat. Eylem güzel yapmış. Ben de neden tat alma duyusu gelişmiş ama hiç bir yemeği yapamıyorum.

“ Okula da mı gitmiycez” dedi Buğra.

“ Evet” 

Dedim üzülerek. Buğra’yla tek ortak yanımız sanırım çalışkan olmamız ve en önemlisi okulu bir an önce bitirmek istememiz. Ders çalışmayı ve okulu sevip ondan ayrılmak istemeyen loser tipler değiliz yani. Ömer iyice kendine geldi ve coştu.

" Bana bir telefon bulun n'olur iyileştim artık. Ne sizin ne de benim… Hayatımızın içine edemez homofobik bir iskele babası. Bu defa balkondan bahçeye değil boğaz köprüsünden denize atlarım. Hem de Yavuz Sultan'dan cesedimi bile bulamaz"

Yavuz Sultan? Ha Selim’i de var. Can yakar valla. Görüldüğü yerde öpülecek çocuk ilân ediyorum lan seni cesur velet. Bizim gibilerin cesareti de bu işte. Olsa olsa kendini öldürmek. Başkalarına zarar veremeyiz ki...


≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler