Liseden Üniversiteye 103 ~ kelebeğin ömrü kaç gün olaca




Liseden Üniversiteye 103



~~~ mert’in yavaş yavaş damarlarıma zerk ettiği sürü eroin gibi müptelâ mı ediyor beni ~ bakalım kelebeğin ömrü kaç gün olacak~~~



~ İnsan insana nasıl hükmeder, Winston?

~ Winston, biraz düşünüp,

 -Acı çektirerek, dedi

~ [George Orwell, 1984]


Biz birbirimize korkuyla bakarken kapı zili inatla çalmaya devam ediyordu. Ne bekliyorsun der gibi elimi kapıya doğru uzatınca uyandı Buğra. Ara sıra donuyor, açıp kapatıyorum ben de. Yavaşça, gidip kapıyı açtı sonunda. 

Silahlı polislerin baskınını beklerken biz, elinde küçük bir bavul, kendi oldukça büyük, lacivert takım elbiseli bir levent Buğra’yla sarmaş dolaş daldı içeri. Tahmin ettik zaten ama kuzu,
gülümseyerek,

“ Babam”

Dedi gururla, gülümsemesi biraz zoraki olsa da. Büyüyünce Buğra’da böyle bir dev olacaksa ben almıyım. O benim küçük devim olarak kalsın. Neyse şimdi future anxiety yapmayalım bunu. Vodafon’un dediği gibi anı yaşa.

Buğra için sıra, babasıyla nevzuhur ve garip arkadaşlarını tanıştırmaya geldi. Üstelik çatışmada yaralanan bir savaşçımız yatıyor adamın salonunda sargılı vaziyette. Lacivert giyen levent şaşkın bakıyor tek tek bize. 

Keşke Mert burda olsaydı. Görünce gözünü ondan alamaz şaşakalırdı. Biz de fırsattan istifade kaçar giderdik. Artık Ⓜ️ert komutan nasıl çözecekse çözsün. Sonuçta levent denizci askeri demek değil mi? 


Rüzgarın çocuğu derlermiş çocukken ona. Sabri abiye kendi çocukluğunu anlatırken öyle demişti. Denizler Mert’ten sorulur. Ben denizlerin dibiyle ilgiliyim. Her şeyin dibiyle ve deriniyle. Karanlıklarla. Bilinçle değil bilinçaltıyla. Yine Freud baba girdi araya.

“ Oğlum arkadaşlarını tanıştırmayacak mısın?”

Oğlum, derken ses tonu o kadar içten ki. O da belli ki oğluyla gurur duyuyor. Eve girdiğinden beri Buğra’ya sarıldı bırakmıyor bir türlü. Arasıra da öpüyor yanaklarından uzun uzun. Buğra babası onu öperken gülümseyerek gözlerini kısıyor çocuk gibi. 

Benim kuzumu seveni ben de severim ama henüz erken. Oğluna neler yaptığımı öğrenirse üstüme saldırmayacağının garantisi yok sonuçta. Korkak mıyım? Korkulmayacak gibi değil iri yarı bir levent bu.

“ Eylem, Ömer ve Can. Can’la aynı sınıftayız. Sınıf birincimizdir, notları fakültede de birinci yani aynı zamanda dahimiz… Birrr deee… neyse bu kadar yeter zamanla kendin tanırsın”

Zamanla tanımayan Buğra’nın babası kalmıştı zaten. Birrr deee… YeRRRim senin o bastıra bastıra konuştuğun ® lerini. Bir de, derken ne diyecekti acaba? Okulumuzun en ünlü ibnesi mi? Videosu YuoTube’da dönen tek ibnesi mi? Ayy yok kuzum öle şeyler demez. En güzel ibnesi diyecekti belki de.

“ Memnun oldum çocuklar. Ben de Levent. Geçmiş olsun Ömer. Ne oldu oğlum böyle sana”

Ana harbi Levent’miş adı. Size dedim içgüdülerim kuvvetlidir diye. Herkese de oğlum diyo. Bana da dese ya. Ömer panik oldu soruya. Ne diyeceğini bilemiyor. Babası olacak homofobik andaval, oğlunun ibne olduğunu öğrenince sistemli baskılara dayanamayıp balkondan atladı, desek. 

Gerçi Mert komutan daha kızlığına ilişmediğine göre ibne olmuş sayılmaz. Bu yolda kararlı ilerliyor diyebiliriz. Başarılarının devamı dileklerimizle güzel gözlerinden öperiz. Ömer kesin annesinin bir melekle yatması sonucu dünyaya gelmiştir. 

Hiçbir kalas tohumundan böyle bir güzellik çıkamaz zira. Ömer’in babasına da fena taktım kafayı. Kim bilir gözlerine baksam derinlerde ne bataklıklar görürdüm. Karşılaşmayız da görmem de umarım. 

Şimdi bir de Buğra’nın babası çıktı başımıza. Babalara geldik anlayacağınız. Tam da zamanıydı. Henüz gözlerinden giremedim içeriye Levent amcanın. Ömer bir cevap veremeyince soruya, güzel kedime yardım etmem gerektiğini anladım. Ben girdim topa.

“ Efendim bir tür trafik kazası diyebiliriz. Allah bize bağışladı Ömer’i”

Trafik kazasının bir türü nasıl oluyor acaba? İşte ne yapayım, birden sallayacak bir yalan gelmedi aklıma. Trafik kazasında insan sadece karnından nasıl yaralanır ki. Neyse zaman kazanmaktı amacım. 

Levent amca nazikçe inanmadığını belirten alaycı bir gülümseme oturttu dudaklarına. Çatışmada oldu desem. Serbest çalışan ibne bir ajanlar gurubuyuz desem. Başika’da Türk askerlerine yardım ederken oldu desem.

Zaten polislerle başımız belada. Bir de ortadoğu bataklığına girmeyelim. Trump’la beni karşı karşıya getirmeyin. Homofobiklere ne anti olduğumu bilirsiniz. O gitsin Ömer’in babasıyla ittifak etsin.

“ Oturun çocuklar neden hepimiz ayaktayız. Nasıl bir kazaymış bu anlat bakalım dahi çocuk Can”

Yeni tanıştığım biri daha benimle alaycı konuşmaya başladı ya. Neden insanları hemen bana istediğiniz gibi davranabilirsiniz moduna sokuyorum ki. Adamın gözü birden sehpada duran viski şişesine ve yarı dolu bardaklara takıldı. 

Buğra’ya baktı kızgınca. Buğra gözlerini yere devirdi. Araba kazasından dolayı içki içmesi yasaktı. Alkolikliğim yüzünden başı belaya girmez umarım. Babasının nasıl bir insan olduğunu çözemiyorum ve Buğra’nın gözlerinde korku seziyorum.

Bu demektir ki burda suyumuz ısındı. Kaynayıp buharlaşmadan gitmeliyiz. Hep dediğim gibi Kaptan baba kıvamında baba her fırında bulunmuyor. Taş fırın olması gerek. Çözemediğim insanların yanında duramam ben.

“ Levent abi bisiklete biniyorduk adada. Çukura girdi Ömer. Düşünce ufak bir uçurumdan uçtu ve işte kesilmiş kuru bir ağaç girdi karnının yan tarafına. Böyle oldu yani… Görünmez kaza”

Böyle oldu yani. Ne yapayım ama iyi salladım. Son damla bile düşmez dona o derece. Levent amca yerine, Levent abi de oturdu yerine. Alaycı gülümsemesi gitti ağzının kenarından. Yeri ve zamanıdır zengin kalkışının. Eylem’e bakıp başımı kapıya doğru çevirdim.

“ Biz gidelim artık Ömer’i hastaneye götürmemiz gerek. Doktoru bu kadar izin vermişti” dedim.

Eylem anladı, zeki olur gerçek sanatçılar ne de olsa. Hele sezgileri çok kuvvetlidir. İkimiz fırladık ayağa. Durur mu Buğra’da kalkıp yanıma geldi acaleyle. Işınlanıcaz mı zannettin şaşkoz öyle bir fırladı ki ayağı halıya takıldı düşüyordu nerdeyse.

Koluma yapıştı yine. Levent amca bu defa alaycı değil kuşkucu ve tedirgin bakmaya başladı bana. Oğlunun kıçımın dibimden ayrılmadığını anladıysa yedik… Neyi diye sormayın işte. Ulan Buğra az sakin davransan. Levent amcanın gözlerinin içine kararlı ve kendime güvenli bir şekilde baktım. 

Centilmence uzattım elimi. O da ayağa kalktı. Neler döndüğünü anlamak ister gibi tekrar hepimize baktı. Umutsuzca uzattı elini. Durumdan vazife çıkaran Buğra babasından cep telefonunu alıp, cepledi. Ardından kanepede yatan kediyi kucakladı.

“ Memnun olduk Levent abi” dedim.

Kestirip attım. Gitti pipinin en güzel yeri. Sokağa inince, Buğra babasının telefonundan durağı aradı. Gelen taksiye atladık. Buğra’yı atlatmadım. Sonuçta babası daha yeni geldi. Bu kadar yeniliğe açık bir insan olmasını bekleyemeyeceğimize göre oğlunu yukarı postaladım. 

Kumanda ben de. Ne de olsa Mert komutanın komutasında vuruşa vuruşa öğrendik savaşmayı. Ona yukarı emri verince, Buğra öyle derin ve dumanlı baktı ki gözlerimin içine. Babasının telefon numarasını not aldım. Arıycam seni, dedim. Biraz da olsa rahatladı. 

“ Moda”

Dedim şöföre. Varınca menzile, asker kimliğimden ajan kimliğime döndüm. Ben hep dönerim. Belki bir gün dönme olurum. Cafenin arka sokağında durdurdum taksiyi. Ön tarafta tomalar bizi bekliyor olabilir. 

Apartmanın içine açılan kapıdan Sabri abinin cafenin arkasındaki odasına süzüldüm. Ordan da mutfağa. Mutfaktaki geri hizmet karavana elemanını görevlendirip Peter’i çağırttım ve taksiden Ömer’i alıp yukarı taşımasını söyledim. 

Nasıl emir komuta ediyorum ama orduya. Kucakladı kediyi yine apartman girişinden Sabri abinin yukardaki odasına taşıdı. Sabri abinin eski odası demek daha doğru. Artık ben kullanıyorum. Ara sıra yani. 

Genelde nerde yattığım belli değil. Kucaktan kucağa bu gün kedim. Ben de mi alsam? Ben Eylem’i aldım. Kucağıma değil tabi, yanıma. Yukarı çıktık. Eylem odanın manzarasına bayıldı. Peter de sanırım Ömer’e bayıldı. 

Kucağından bırakmadan, şaşkın ama biraz da hayran bakıyor ona. Shipledim ben de ikisini. Yatağa bırak, demesem bırakacağı yok. Peter’e Sabri abiyi sordum. Burdaymış. 


Aşağıdaki çalışma ofisinde acil eylem toplantısı düzenlemek istediğimi kendisine iletmesini istedim. Fırladı Peter. Arkasından ben. İndim Sabri abinin odasına. Ellerim buz gibi. Bi de nerem biliyorsunuz.

Olur olmaz oramdan bahsetmemem gerektiğini de ben biliyorum. Ama duramıyorum. Ne diycem ki Sabri abiye onu bilemedim. Kızmaz umarım. Camlı kitaplıktaki viski şişesi ilişti gözüme. Genelde orda durmazdı. 

Allahın işine bak. Hemen alıp ağzıma iliştirdim büyükçe bir yudum. Sabri abinin masasının karşısındaki iskemleye oturdum. Beklemeye başladım. Yetmedi kalkıp daha büyük bir yudum daha çaktım. Isındı oram.

“ Can iyi yaptınız buraya gelmekle”

Arkamdan bir ses. Tanıdık bir ses de birden duyunca ödüm bokuma karıştı. Karşıma oturdu Sabri abi. Baş parmağımla damağımı kaldırdım. Bıyık altından güldü. Bana güldüğünü anlamayım diye gözlerini kaçırdı. Kimseyi utandırmaz. 

Hak etmiyorsa tabi. Yoksa hak edene cezasını verecek kadar cesur ve gözü karadır. Düşünün ki bana haksızlık yapınca kardeşinden öte sevdiği Mert’e bile kızmıştı. Taraf tutmayan, ilkeleri uğruna yaşayan böyle adil adamlar olmasa kime sığınırız ki zorda kaldığımızda.

“ Abi biliyor musun durumları”

“ Biliyorum” dedi yine gülerek. 

“ Kusura bakma abi ama ben korkudan ölüyorum sen bugün neden hep gülüyorsun”

“ Önce sesimi duyunca korktun. Ama birden halin tavrın en önemlisi konuşma tarzın değişiverdi. Biliyor musun durumları, senden duymaya alışık olmadığımız cümleler. Bunu derken şöyle bir geriye çekilmen. Kendine güvenli duruşun filan, hoşuma gitti. İsteyince artık davranışlarını kontrol edebilmeye başladın gibi. Bizim deli oğlan ister istemez, acı çektire çektire büyütüyor sanırım seni”

“ Evet Mert komutanım gerçek hayatın içine fırlattı attı beni. Boğulucam ya da yüksek dalgalarla mücadele etmeyi öğreneceğim. Oysa ben dalgasız karanlık derinlerde yüzmeye alışkınım. Sonunda yüzeydeyim. Kozamdan çıktım gibi. Kelebeğin ömrü kaç gün olacak bakalım”

“ Uzun olsun inşallah. Merak etme sen sandığından da göründüğünden de daha güçlüsün. Belki bazı bakımlardan Mert’ten bile fazla. Zekâ ve duygusal zekâ pek az insanda bir arada bulunur. Sen de maşallah ikisi de tavan. Kelebek kadar güzelsin ama kartal kadar da güçlüsün. Sen de Mert’e yardımcı oluyor ve onu olumlu yönde değiştiriyorsun. Siz birbirinize gereklisiniz sanki. Bu kadar hayat tecrübesi bana birşeyler öğrettiyse bu böyle”

Dalga geçmez benimle Sabri abim. O zaman söyledikleri gerçek mi? Ben, kelebek ve kartal. Hep yaptıkları gibi gözlerimden iki kocaman gözyaşı topu devriliverdiler. Ama dudaklarım istemsiz iki yana da yayıldı aynı zamanda.

Hem yağmur hem güneş yağıverdi gökyüzünden. Atladım boynuna. Bir kartal gibi. Şaşırdı ama çabuk toparladı. O da bana sarıldı, hafifçe. Lisedeyken bana inanan tek insan edebiyat hocamdı. Ama beni sanki alttan alta uyarırdı haklı olarak.

Sabri abi… Bana gerçekten inanıyor. Olduğum gibi. Gerçekten güveniyor. Yani gerçekten seviyor. Bu ne demek biliyor musunuz benim için. Bir erkek çocuğu annesinin sevmesi yetmez. Bir kadının sevmesi yetmez. Babasının sevmesi daha önemlidir. 

Erkekler dünyasında kabul görebilmesi gerekir. Sabri abi erkekler dünyasının şahı. Daha onbeş yaşındayken hapse düşüp bozulmadan, eğilmeden bükülmeden delikanlı gibi çıkıp hayatın karşısında galip gelmek kolay mı?

Tabi burda Kaptan babayı unutmamak gerekir. Ona yaptığı yardımlar sayesinde olmuş birçok şey. Şimdi sanki sıra ona geldi. O da bize yardım ediyor. Yani Sabri abi şahsa Kaptan baba padişah. Ahaha nerden uçtum buralara. 

Sabri abinin demir fırçası gibi sakalları battı yanağıma yine. Ben beyaz kurdumun yanacıklarına alışkınım, fil dişi gibi, pürüzsüz. Ne yazık kuzumun da öyle. Ya kedim? Öldürecekler beni hepsi birden yaa. 

Ayrıldım hemen ve yerime döndüm. O da rahatladı ben de. Duygusallık zamanı değil muharebenin ortasındayız. Mert komutan gelse ya artık.

“ Abi Mert’le konuştun o zaman sen”

“ Evet. Anlattı, senin deyiminle, durumları. Bir çözüm bulacağız merak etme okula gidememek ne ya. Olur mu öyle şey”

“ Abi, bi de telefonları uçurdu Mert komutan”

Bu defa ikimiz de güldük. Ömer’in babası telefonlarımızı alsın kıçına soksun. Ordan dinletsin polislere. Ama okula gitmemiz gerek. Evlenecez lan mezun olup para yapmamız lâzım, dermişim. Demiyorum ama. Çünkülük, öncelikle para lâzım demeyecek kadar zengin olacam.

“ Bir de kız varmış yukarda. O kim?”

“ Ömer’i hastaneden kaçırma eylemini planlayan doktor kılığında tiyatrocu ejderha dövmeli kız. Mert bir yere ayrılmayın dediği için onu da getirdim. Hastanede kameralar varmış da”

“ Hem korkuyorsun hem de dalga geçiyorsun herşeyle”

“ Abi bu kamera kayıtları başımızı iş açar mı?”

“ Ömer’in babasının çevresi geniş anlaşılan. Nerden buldularsa burayı, öğlen polisler geldi. Sizi sordular. Neyse semt karakolundandı gelen polisler. Tanıdık hepsi, güvenirler. Yanlış bir iş yapmayacağımızı bilirler sonuçta. Kafeye ve arka odaya bir bakıp gittiler. Bir daha gelirler mi bilmem. Halledicez bir şekilde”

“ Abi Mert’in haberi olmadan bir halt daha yedik biz. Bu aralar durduramıyorum kendimi. Ömer’i kaçırmamıza birşey demedi. Buna da kızmaz umarım. Ama mecburduk Ömer çok istedi”

“ Söyle bakalım”

“ Polislerin dinleyemeyecekleri, yani tanımadığımız birinin telefonundan babasıyla konuşturduk Ömer’i. Rest çekti babasına”

“ Babası ne dedi peki”

“ Bob iyi dedi. Göremedi resti. Oturup konuşalım, bir orta yol bulalım, anlaşalım filan demiş. İlk defa da Mert’i suçlamadan konuşmuş. Annen seni özledi demiş. Oysa annesini suçluyormuş önceden bu olanlar yüzünden. Asıl önemlisi telefonu kapamadan, seni seviyorum demiş. Epey zamandan beri ilk defa”

“ İyi o zaman belki anlar yaptıklarının hata olduğunu”

“ Keşke ama güvenemiyorum. Kabul edersen bu oturup konuşma işini Ömer’le değil de senle yapsa abi ha. Sen anlarsın gerçek niyetini. Ömer’i kandırırsa bir şekilde bu defa gerçekten kendini öldürmekten bahsediyor. Çok korkuyorum ona birşey olacak diye”

“Bir konuşayım Mert’le bakalım o ne diycek”

“ Nerde abi Mert”

“ Hadi sen çık yukarı ortalarda dolaşma. Ne istiyorsanız Hasan’a söyleyin getirir size”

Ana Mert nerde dedik cevap bile vermedi. Her şeyden de haberi var. Ama Sabri abi bile Mert komutandan izin almadan adım atmıyor. Biz kafamıza göre takılıoz. Koyacak amımıza bakalım ne zaman. Çıktım yukarıya. 

Eylem açık pencerenin önünde sigara içiyor. Kedim de uyumuş melekler gibi. Kapı sesine uyanıp gözlerini açtı. Güldü hemen. Ben de ona. Eylem de ikimize. Eylem’in sigarasına baktı. Ben de Eylem’e baktım pis pis. Anladı söndürdü sigarayı.

“ Kızma Can ama ben de bir tane içebilir miyim”

“ Sen sigara mı içiyorsun” dedim şaşkınlıkla Ömer’e.

“ Bu olaylardan sonra başladım. İçki içemiyorum birşeylerle rahatlamam gerek n’olur”

“ İyi o zaman ne diyim. Ama pencerenin önünde iç, odayı kokutma”

Çocuk bir günde iyileşti. Ya da sigarayı duyunca ağrısı sızısı kalmadı. Rahatça kalktı yataktan gitti Eylem’in yanına. Onun uzattığı sigarayı yaktı. Eylem bana baktı. Sonra işaret parmağı ile kendini gösterdi. Ben de, demek istiyor.

“ Tamam Eylem sen de yak karşılıklı tüttürün. Ne anlıyorsunuz şu pis kokulu şeyden”

“ Sigara içince… eelerim ayaklarıö titroyr” dedi Ömer. 

Bir anda oda kahkahalara doldu. Boğulduk içerde. Taştı pencerden. Denize kadar taşıdı üçümüzü de. Daha çok güldük. Daha da çok güldük. Bu çocuk çoook tatlı yaaa… Tabi canım içki çekti. Bir şey de yemedik.

“ Ben de eelerim ayaklarıö titrosn iteyom viski alacam aşağıdan. Siz bi şey istionuz mu” dedim.

Ömer, pizza kola, Elif, pizza viski, dedi. Akşam ben bir dilim pizza eşliğinde bolca içtim neşem yerine geldi. Bolca Mert’i merak ettim. Neşem kaçtı. Neyse ki Sabri abi biliyor nerde olduğunu. Yolu açılınca pencere kenarında bolca viski sigara içti Eylem.

Ömer’de sigara içmek istedi, olmaz Mert gelir birazdan ve nefret eder sigara kokusundan biliyorsun, dedim. Biliyorum doğru, dedi. Çocuk gibi, kandırması çok kolay. Sigara zarar verir vücuduna diye, kıyamıyorum ona. Ne ışık hızıyla alıştım ben buna…

Gece yarısına kadar pencereden görünen denizin üstünde neşe içinde koşturduk. Mert gelmedi. Ben ve Eylem kanepenin üstünde, Ömer yatağın üstünde uyumuş kalmışız. Gece rüyamda bile güldüm Ömer’e.

Babasıyla arayı düzeltir de giderse ne yaparım. Bu ara ne kadar çok kişiye bağlandım aynı anda. Mert’in yavaş yavaş damarlarıma zerk ettiği sürü, eroin gibi müptelâ mı ediyor beni…


≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler