Liseden Üniversiteye 104 ~ ben de milli oldum adeta




Liseden Üniversiteye 104



~~~ ben de milli oldum adeta ~~~



insan cinselliği göründüğü her yerde utanç, küçük düşme, sevgiyi kaybetme korkuları, bilinçdışı suçluluk duyguları, cezalandırılma korkusu ve arzusu, pişmanlık, kaygı, sıkıntı, bağımılılık isteği ve korkusu ikilemi, kadiri mutlaklık iddiası ve muhtaç olma çelişkisi, haset, rekabet, hüsran, ruhi çöküntü, şiddet, ve hatta bilinçdışı adam öldürme arzuları istekleriyle eşleşmiş olarak ortaya çıkar.

~ Olmak ta Eksik, Lacan’da Kastrasyon ve Narsizm, Saffet Murat Tura ~

Eylem ve Ömer’le kafedeki odama sığındığımızın ertesi sabahı, babasıyla hasret gideren Buğra bir bahane uydurup geç de olsa milli takım kampına katıldı. Polisçe malum bir adreste kalması tehlikeli olabilirdi. Heryerde aranan kaçaklarız sonuçta.

Kuzumu bir gecede bin gün özlemişim. Bu sürekli özlem geceleri bir arızaya yol açmasın diye, Buğra’yı Ömer’le yatakta, Eylem’i de benimle kanepede yatırdım. Benim mekânım sonuçta. Kararları ben veririm. 

Biraz zor oluyor Eylem’le uyumak. İkimiz de deli yatıyoruz çünkü. Gece bazen uykuya geç dalıyorum kafam Mert’e takılırsa. Moda burnundan yansıyan güzel ışıklarda kuzumla kedimi seyrediyorum ben de. 


Birbirlerine sokulup bebekler gibi uyuyorlar. Aralarına dalmamak için kendimi zor tutuyorum. Sabahları bazen Eylem benim boynumda, bazen ben onun küçük göğüsleri çevresindeyken, uyanıyoruz. 

Gözlerimi açtığımda ise, hep erkenden uyanıp bizi gülerek seyreden Ömer’in güzel mavi gözleri ve onları çevreleyen melek yüzü… Geceleri yatmadan önce bana, bu gece de benimle yat n’olur diyor. Bazen de Buğra Ömer’e, sen Eylem’le yatsan ben Can’la diyor. 

Ben her sefer onları ya duymamazlığa geliyorum ya da bir bahane uyduruyorum. Bu defa da Eylem gülüyor bize. Anlıyor çünkü. Kadın göğüsleri ilgimi çekmez ama Ömer’in pırlanta gibi parlayan boynu ve göğsü… 

Hele kuzumun çikolata teni ve altın külçesi şeysi… Off anam, bu konuda kendime güvenemem. Sapıttım evet. Ben insanım peygamber diil. Mert gel artık… Gündüzler ise, neyse ki macBook, internet ve içi film dolu harici diskim var. 


Bolca dizi ve film izliyoruz. Buğra’yla ben bazen ders çalışıyoruz. Klasik hapishane hayatı işte. Tek farkı kavga filan çıkmıyor, kimse kimseyi de bıçaklamıyor. Koğuşa Sabri abiyi de çağırsak mı. Bize mapus raconu öğretir belki biraz. 

Peter mutfakta ne yemek istesek yaptırıyor bize. Bazen Eylem iniyor mutfağa, soslu moslu garip yemekler yapıyor. Çoğunu ona çaktırmadan çöpe yolluyorum. Akşamları Peter’e yalvar yakar bir şişe viski alabilirsem ne alâ. 

Emiyoz en çok ben sonra Eylem biraz da Buğra. Sabri abi, artık doktor mu eczacı mı bilmiyorum birini buldu pansuman için. Bir kaç gün geldi adam. Ömer’in yarası hızla iyileşiverdi. Söylerim hep; tıbbın kahir ekseriyeti psikoloji, kalanı da cerrahidir. 

Şimdi burda denebilir ki, Ömer kendi ameliyatını kendi yaptı. Biz de psikolojik destek veriyoruz. Nasıl? Biraz abartılı mı ne? Neyse sözün özü; babasının zulmünden kurtulmak ve buradaki uyumlu neşemiz iyileştirdi onu. 

Rahatça hareket edebiliyor artık. Hep gülüyor, herşeye. Yirmidört saat bir odanın içinde, birbirimizle iç içeyiz istesek de istemesek de. Ömer dışında hepimiz sıkıldık tabi. Ama onun yüzünden burda olduğumuzu düşünüp, üzülmesin diye birşey belli etmemeye çalışıyoruz. 

En küçük, dolayısıyla en çok müsaadeye mazhar (most favored) gayimiz o bizim. İlerliyor yaşam bu defa da bu şekilde. Geri kaldığımız tek nokta varsa o da Ⓜ️ert komutan. Kendi de haberi de yok hâlâ ortalarda. 

Biz nazi askerlerinden kaçan küçük yahudi kızı Anne Frank gibi saklanıyoruz kafenin gizli odasında. Beyzadem nerede bilemezken, burda yedinci günü geride bıraktık. Dünya bile altı günde kuruldu, bitti. 

Sonra dinlendi insanlar. Biz yedinci gün bile heyecanla beklemedeyiz. Artık meraktan çatlamak üzereyim. Bari bir haber gönder. Bir sabah uykum kaçtı uyandım. Kalkıp, aşağı mutfağa indim. Bu gün okula gidecekti Peter, yok ortalarda. 

Biz gidemiyoruz okula. Eylemci kız tiyatrosundan uzak. Eğitim ve sanat hakkımızı elimizden aldı Ömer’in kazmanot babası. Kafeye kafamı uzattım, garsonlardan biri ortalığı temizliyor. Daha gelmemiş Sabri abi.

Sabri abinin çalışma odasına döndüm. Gözüm yine kütüphanede. Kitaplar için değil. Sabahın bu saatinde iyi gider aç karnına. Sabri abi viski içmez ki. Neden koydu bu viski şişesini buraya. Bir Jim Beam değil ama olsun alkol alkoldür. 

~~~

Diktim şişeyi emdikçe emdim. Bırakamıyorum kendimden geçtim. Ana sütü gibi helal olsun koçum. Anamın koynundan ensemden tutup biri, kedi yavrusu gibi çekti aldı beni. Elimden de mememi kaptı. Yerine koydu.

Her daim en olmadık zamanlarda beni yakalama becerisi sahibi, sahibim becerikli Ⓜ️ertiⓂ️ komutanım karşımda. Bakıyor öylece anlamsız, ama ne yapıyorsun da der gibi. Nereye çeksen oraya gelecek ama bir tek sevecenlikten uzak bakışlarıyla. 

Öyle bir korkutuyor ki bakışları, otomatik onun sorması gereken şeyleri sen kendine sormaya başlıyorsun. O sorup kendini yormadan veriyorsun gerekli cevapları. Gerçek bir soruşturma ustası. Gözleriyle delik deşik etmeden her tarafımı konuştum.

“ Seni sormak için Sabri abiye… Onu bekliyordum yani”

“ Sabahın dokuzunda viski içerek mi bekliyorsun Sabri abiyi”

“ Bir yudum aldım sadece. Özür dilerim. Çok merak ettim seni. Kızmazsan… Nerelerdeydin sorabilir miyim?”

“ Geldim işte. Ne yapıcan nerde olduğumu”

“ Bilicem ve merakım gidecek hepsi bu. Ama rahat etmek bana yasak diil mi. Hep stres altında yaşayınca ben ancak rahat ediyorsun sen”

“ Her boku bilmek zorundasın ya. Karmakarışık konuşmaya başladın yine. Sabah sabah kafan iyidir allah bilir. Kırıcam o kafanı ama neyse… Özledim seni gel buraya”

Anam babam… Eğer özlediysen beni, hem de çok. Kır kafamı… Ama n’olur kırık kafamla bir de sik beni. Çünkü ben seni çok daha çok özledim. Yukarısı da dolu. Nereye gidip de cima etsek acaba? Sabri abinin masasından uçurmuştun vurup beni…

Bu defa da onun üstüne yatırıp vursan? Azdım, harbi azdım. Çünkü öyle bir sarıldı ki bana. Kokusu viskinin içimi yakan acısının üstünden içime kayıp aktı aşağılara. Nereye vardığını tahmin edersiniz. Kemik gibiyim.

Köpek gibi Mert’in bacağına bastırdım kemiğimi. Saçlarımı arkadan yakalayıp suratımı kendine kaldırdı. Amına koyıyım siyah beyaz eski hollywood filmleri gibi oldu ya la bu aynı. Baktım gözlerinin içine anlamsızlık uçmuş. 

Yerine kartallar konmuş göz bebeklerinin içine. Bana bakıyorlar. Parçalasalar ya beni. Dili, bir kartal dili gibi girdi ağzımın derinliklerine kadar. Dudakları yumuşacık ama. Üstelik pek tatlı. Ağız mukazası hep olduğu gibi, tanrılar içeceği ambrosia. 

Bana ölümsüzlüğü içirdi aşkım. Yuttum, herşeyini yutucam Zeus’umun. Asıldım kollarımla boynuna. Çektim kendimi yukarı. Anladı ne yapmak istediğimi. Popomdan tutup kadırdı beni. Dayandı küçük kardeşle abisini kafa kafaya. Bastırdıkça bastırdım. 

Sonra biraz utandım. Ama bizim apollunun en hoşuna giden şey. Ara sıra onu mutlu etmek gerek. Yoksa çatlayacak gibi şişiyor. Canım çok yanıyor. Epeyce onun kucağında, bacaklarım onun beline sarılı yiyiştik. Yavaşça masaya doğru yanaşıp oraya oturtup, bıraktı beni.

“ Mert yap n’olur”

“ Neyi yapıyım?”

“ Beni”

“ Yukarıda değil mi Ömer’ler?”

“ Evet… Burda yap”

“ Sabri abi?”

“ Kapıyı kitleriz. Gelirse, ben bir yalan uydururum merak etme”

~~~

Do you want Mert's dick?
Sippin sperm?
You better work bitch

~~~

Britney Spears’a bir selam yolladım. Kapıyı kilitleyip diz çöktüm Mert’in önüne. Ellerim titreyerek indirdim kotunu ve külotunu. Bu bebek neyle besleniyorsa günden güne boy mu atıyor, bana mı öyle geliyor. 

Elime aldım, kilo da almış sanki. Biraz oynayınca hemen aktı ön sıvıları. Şişen başı parladı. Bu demektir ki epeydir boşalmamış. Kimseyle yatmamış olması müthiş mutlu etti beni. Şımardım. Dilimle yavaş yavaş yaladım başını, küçük akıntılar bitene kadar. 

Ağzımda toplayıp, tattım ve yuttum. Toplarını teker teker ağzıma doldurdum. Ordan tekrar başını… Başından toplarına kadar defalarca indim çıktım dilimle… Çenemden tükürüklerim akarken, ağzımdan çıkardım dev olmuş aletini. Başımı kaldırmadan konuştum.

“ Mert girmeden içime, nerdeydin bir haftadır söylesen… Lütfennnn”

Hay sikiyim. Sikmezse ya beni… Yine tutamadım dilimi. Oysa şu an dilimin önemli başka görevleri vardı. Vazife tanımından anlamıyor ki, oynaşık orospu. Kafama geçirdi bi tane. Korkarak kafamı kaldırıp ona baktım. Neyse ki sinirlenmemiş. 

Kotu ve külotu ayak bileklerinde masaya yaslamış poposunu, bana bakıyor. İşi garantiye almak için ben hemen altımdaki eşofmanı ve külotumu çıkardım. Güldü. Bu iyi işte. Çenesini kütüphaneye doğru uzattı. Viski istiyor. 

Bu daha iyi. Bu saatten sonra kaptan pilot vazgeçmez, uçuracak demektir beni. Altım çıplak kalınca bir elimle apolloyu kapatıp, diğer elimle şişeyi aldım. Mert’e uzattım. Gözleri parladı. Bu demektir ki içki de içmiyor çoktandır.

“ Hadi söyle Mert n’olur”

“ Kamptaydım”

“ Kamp? Ne kampı?”

“ Milli takıma seçmişler beni”

“ Milli takım mı?”

“ Yüzme milli takımı işte”

“ Aşkım… Ayy ya… Neden söylemiyorsun bana. Neler geliyor aklıma. Çok sevindim tebrik ederim”

Gizemler tanrısı Zeus. Elinden kaptım viski şişesini. İçmedim ama canım çok istemesine rağmen. O içmesin. Artık kendine dikkat etmeli. Spor olaylarını çok önemser. Her ne kadar belli etmemeye çalışsa da.

Ben anlarım ama. Yenilmeye tahammülü yok çünkü. Bu durumda sağlığına dikkat etmeli. Ben de milli bir sporcunun karısına, şey pardon yani eşine diycektim… Yakışır bir şekilde davranmalıyım. Yani içki içeceksem de ondan gizli… 

Neyse bu konuyu geçelim şimdi. Aklım fikrim suç işlemekte. Oysa karşımda milli bir sporcu var. Onun önünde de milli şeysi havuza atlamaya hazır dimdik bekliyor. Sabri abi gelmeden atlasa da, yarışı bitirebilsek. 

Dimdik şeyinden tutup onu masadan uzaklaştırdım. Masanın üstüne sırt üstü yattım. Bacaklarımı çektim dizlerimden tutup göğsüme kadar. Yarış kurbağalama sitilde yapılacak demektir bu. Kabak gibi açılan deliğime yanaşıp bir tükürük bıraktı. 

İşaret ve orta parmağı ile içine itti. Tüylerim diken diken oldu o parmaklar değince, çoktandır unutulmaktan iyice hassaslaşan deliğime. Biraz okşadıktan sonra, tükürmeye devam ederek, önce birini sonra diğerini sonra bir başka diğerini parmaklarının, dibime kadar soktu…

Bir iki dakika içinde öyle güzel açtı ki beni… Nerdeyse elini sok diycem. Demem tabi. Ben Emir değilim sonuçta. Olmaya da niyetim yok. Hakemin take your marks komutuyla başını dayadı önce… Ve atladı havuza. 

Tükürük ve akmaya devam eden sıvılarının kayganlığı ile aletin başını vakum gibi çektim bir seferde içime… İlerledikçe kalın şeyin içimde değdiği her noktadan acayip zevk aldım. Yavaşça gidip gelmeye ve yolu iyice açmaya başladı. 

Dibi bulduğunda, ellerimi poposuna uzatıp kendime doğru çektim sertçe. Anladı ne demek istediğimi. Hızlıca sokup çıkarmaya başladı. En dibimdeki yere değince başı, çıldırtıcı bir şeyler oluyor ve istemsiz inliyorum.

Ben kendimi kaybedince, tam başının kertiğine kadar çıkartıp sertçe dibine kadar vurdurmaya başladı. En dibe vurmuyor mu taş gibi başı… Boğa gibi güçlü… Beli makina gibi çalışırken, üstüme yattı. Dudaklarımı emip ısırmaya başladığında… 

Gözlerimi kapadım… Karanlığı bana apaydınlık gelen derin denizin dibini bulmuştum bile ben. Kocaman rengarenk balıklarla oynaşa gülüşe yüzüyoruz. Uzaklardan güneşin vurduğu, gümüş gibi parlayan dip kumlarının hemen üstünde. 

Yüzdükçe daha soğuk su akıntılarının olduğu yerlere vardık. Deniz ve buz gibi su, aşkım beni dipdiri yaptı… Serleştikçe sertleştim. Güçlendikçe güçlendi kulaçlarım. Yüzmüyorum okyanusun dibinde kanatlandım uçuyorum…

Uçtukça, buz gibi sular birden ısınmaya başladı. Ben tatlı tatlı hiç hareket bile etmeden yüzeye doğru çıkarken… Sımsıcak, bembeyaz köpüklerin içine daldı tüm vücudum. Gözlerimi açtığımda güzel bir uykudan uyanmış gibi şaşakaldım sevinçle…


Ben aynı şekilde sırtüstü yatarken masanın üzerinde, Mert pantolonunu çıkarıp, o da masanın üstüne çıkıp ters dönmüş benim üzerimde.  Deniz de yağmur yağdı yüzüme… Ağzımın içine fışkırtıyor kar gibi bembeyaz ama sımsıcak… Dilime damağıma çarpıyor menileri…

İlk fırlayan en afacanları yuttum. Güçlükle kafamı biraz kaldırıp, Mert’e baktım. Ağzını, dimdik teşekkür eder gibi bana bakan apolloya doğru uzatıyordu… Tam dudaklarının arasına alacaktı ki, dur yapma, dedim, elleme de karnıma yatıp ağzını aç sadece 

Son atımları küçük küçük fışkıran aletinin başını emerken, ağzımda birikenlerle beraber, nerde ne varsa hepsini yavaş yavaş… Tadını çıkara çıkara yuttum. O zevkle, kendimden geçmiş durumda zor çıktı sesim, parmaklarının ucuyla, toplarımın altına hafifçe bastır. 

Konuşmam bitince doldurdum ağzıma tekrar hâlâ dev aleti. Sihirli parmakları, hafifçe dememe rağmen, sıkıca bastırırken deliğimle toplarımın arasına… Ikınır gibi sıktırdım içimi ve apolloyu aynı anda. Deprem oldu. Önce beynim sonra vücudumun her yeri şiddetle sarsıldı… 

Nasıl bir patlama oldu ağzının içine doğru… Göremiyorum gözlerim kapalı ama sanki görmekten bile daha iyi hissediyorum olanı biteni. Gelmiyorum, adeta patlıyorum… Attırmıyorum ateş ediyorum… 

Tabanca değil bu patlayan, top… Boyutu olmasa da şiddeti, sahra topu. Beyaz gülden güllelerle. O derece zevkli ki… Apollo bir kez daha hiç dokunmadan en zirveyi buldu tek başına. Son top atışından sonra, Mert başını emdi. Ben de milli oldum adeta.

Zevk devam ediyor. Bu kadar uzun sürebileceğini tahmin bile edemezdim. Yanakları şişik bir şekilde bana doğru döndü üstümde… Yutmamış hiç birini. Ağzında tutuyor hepsini. Muzip bir gülümseme suratında… 

Şimdi size bir sır daha; bir erkek orgazm sonrası mutluysa; seksle de becerdiği kişiyle de barışık demektir. Somurtuyorsa, suçluluk duygusundan muzdariptir. Yaptığı işten gizlide gizliye mutsuz. Uzaklaşın ondan, seksi seviyorsanız tabi. 

Siz de onun gibi yaptığınız işten kuşkuluysanız yapışın birbirinize. Tencere kapak misali bulmuşunuz birbirinizi. Hemen uzandım dudaklarına. Nasıl kıvamlı gelmişim. Ağzındaki sıvımın içinde küçük adalar oynaşıyor, hareket ediyor. 

Dillerimizin üstünde dans ettire ettire… Ezdim damağımla dilim arasında onları, tatlarını almak için. Mamamızı paylaştık aşkımla. Emdik emdikçe birbirimizi, doyana kadar. İlk defa terledim mi ne ben?

“ Benden çok ve şiddetli geldin minik, büyüyo musun lan sen”

“ Sabri abi de öyle dedi… Yani o anlamda diil ha, yanlış anlama sakın. Konuşmam filan değişiyormuş”

“ Tamam sakin ol. Sabri abi yanlış anlaşılır mı? Anladım ne demek istediğini merak etme”

Şimdi tam sırasıydı Sabri abinin bana büyüyorsun demesini Mert’e anlatmanın. Lâf ağzımdan dökülünce, öyle korktum ki. Mert anladı ve sakinleştirdi beni. Sabri abiye güveni tam tabi. Neden bu kadar korktuysam. Şimdi de bir övgü topu patlatmam gerek.

“ Neyse büyümek filan umurumda diil benim. Uçurdun beni. Hem de okyanusun altında. Her şeyin gibi uçurtman bile sıra dışı aşkım benim. Teşekkür ederim”

“ Ben de teşekkür ederim değişikti gerçekten. Hadi artık giyinip, kapıyı aç da yukarı çıkalım, Sabri abiye rezil olmadan”

Mert hep olduğu gibi sevişme sonrası çocuk gibi tatlı olduğundan ve insanlığını yaşadığından dar paça kotunu giyeyim derken ayağı takıldı düşüyordu nerdeyse. Güldük ikimiz de. Hep böle çocuk gibi olsa ya. Beraber büyüsek… 

O soğuk ve aldırmaz halleri öyle zor ki. Ben de kargaşadan istifade odayı toplama şeysi ayağına, viskiden bir yudum emdim çaktırmadan ona. Sonra kütüphaneye koydum, giyindim. Hazırız ama benim bacaklarım titriyor hâlâ.

~~~

Mert's dick? OK. Sippin sperm? OK. You better work bitch… OK. Devam o zaman…

~~~

“ Mert bir şey diyebilir miyim?”

“ Yine ne yapacağımı söyleyeceksin değil mi?”

“ Şey yok yani, öneri şeysi sadece”

“ Robot ettin bugün beni ha… İyi söyle bakalım”

“ Sen apartmana açılan kapıdan sokağa çıksan da, daha yeni geliyormuş gibi kafeye girsen… Ben kapıyı öyle açsam. Gece kilitlemiştim, açmayı unutmuşum derim sorarsa Sabri abiye”

“ Fazla zekisin. Senden bunun için korkuyorum işte. Kim bilir bana da böyle ne yalanlar söylüyorsundur”

“ Sana yalan söylememi gerektirecek hiç bir şey yapmam ben. Senin iyiliğine olacak şeyler için bazen çok çok ufacık şeyler olabilir…”

“ Bir söyle bin işit… Yeter sus artık uzatma lâfı”

Daha lâfım bitmemişti ama. Sustuk tamam. Çıktı gitti. Ben de kapının kilidini sessizce açıp, yukarı çıktım... Bizim tayfa merakla beni bekliyormuş. Suratımı görünce hepsi şaşkın baktı. Anlaşıldı. Dudaklarım yanıyor. 

Sanırım kıpkırmızı ile mor arasındadırlar. İçimdeyken üstüme yatınca Mert haşadını çıkardı onların. Bana bakıp güldüler. Sonra gözlerini kaçırdılar, utanmayayım diye. Yanlış anlamasınlar diye, bir açıklama yapmam gerek.

“ Mert geldi”

“ Belli oluyor” dedi Eylem.

Ömer sevinçle boynuma atıldı. Yuh bi de sen atla bari. Baya da bir özgül ağırlığı var, göründüğü gibi değil. Bana niye saldırıyor ki. Mert'i beklese ya. Buğra gidip aşağıdan kahvaltılık birşeyler getirdi. Ben yiyemedim pek, yiyeceğimi yedim zaten.

~~~

Biraz sonra kapıyı çalmadan geldi. Mert tabi. Ömer ayağa kalktı, saldıracaktı üstüne. Sonra bana baktı, durdu birden olduğu yerde. Güldü Mert. Yarım yamalak sarılıp öptü bir yanağından. Kedi Ömer mest. Mert elindeki telefonlarımızı masanın üstüne koydu.

“ Telefonlarınızı alabilirsiniz. Herkes eski yaşamına devam”

Eski yaşamımız neydi ki. Ben bilmiyorum. Sen yaşattığın kadar yaşıyoruz işte. Şimdi ne olucak? Nereye gidicez? Ömer ne olacak? Kuzum? Kimse birşey soramıyor şaşkınlık ve Mert korkusundan. Herkese delikanlı Eylem de sus pus, Mert’e karşı hep olduğu gibi.

“ Ben eve mi dönüyorum yani” 

Ömer tabi. Kıyamam ben buna ya. Nasıl da titriyor dudakları. Ağladı ağlayacak. Hepimiz Mert’e bakıyoruz ne diyecek acaba? Bu kadar operasyon hepsi boşa mı çıktı yani. En çok müsaadeye mazhar elemanımızı kendi ellerimizle teslim mi edicez canavara.

“ Babanla konuştuk Ömer. Takip ettirmeyecek bizi. Oturup konuşucaz. Sen de ikna olursan değiştiğine babanın, dönersin ailenin yanına. Ama istemezsen zorlamayacağına söz verdi. Sözüne sadıktır umarım baban”

“ Umarım” 

Dedi Ömer. Sonra, gözlerinden yaşlar dökülmeye başladı. Hemen kolunun önüyle sildi yüzünü. Ağlamaya devam ettiği için, indiremeden kolunu yüzünden, banyoya kaçtı. Mert bana baktı. Hafif gülümsedi. Kafasından neler geçiyor acaba yine. 

“ Gel bakalım delikanlı. Seninle aşağıda biraz konuşacaz”

O delikanlı ben oluyorum sanırım. Çünkü kolumdan sürükledi yine. Ne konuşacaz acaba aşağıda? Demin ki konuşma iyiydi. Ona devam etsek ya. Neyse sanırım daha ciddi bir konu var. Sevişmekten daha ciddi ne olabilir ki... 😕


≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler