Yeni Yaşam 20 ~ artık o benim silahım
YY_20 ~ artık o benim silahım ~
“Senden nefret etmek mi?”
Konuşmaya devam edemedim… Yanaklarımı gıdıklayan, gözyaşlarımın yuvarlanmasını hissedebiliyorum sadece… Başka bir his yok. Neden, eğer tanırsan… nefret edersin benden… dedi ki? Ne sikime her boku öğrenmeye çalışıp, her şeyi kanırtıp duruyorum ben? Kimsesiz kaldığım bu dünyada, sevdiğim birini bulmuşum… Belki o da beni seviyor ya da sevecek zamanla… Ben onu kaçırmak için elimden geleni yapıyorum…
Birden sarıldı bana… Bir titreme oldu vücudunda. O da mı ağlıyor? Bunu görmeyeyim diye mi sarıldı birden? Buğulu sesiyle konuştu.
“Evet… Senin deyiminle, yediğim bokları… Kabul edebileceğini pek sanmıyorum. Ben bile zor alıştım yaptıklarıma… Senden böyle bir şey bekleyemem… Bilmesen daha iyi senin için.”
“Ben sana fena düştüm bebe… Artık kaçacak yerim yok senden. N’olur sen de kaçma benden. İçiçe olalım, tek beden tek akıl… Kendi başıma nefes bile alamıyorum… Acı lan bana!!!”
Sanırım biraz önce bana sarıldığında, onun da gözleri azıcık yaşlanmış. Şimdi, hüzünle parlıyorlar gibi çünkü. Epey sessizlik oldu. İkimiz de biralarımızı emdik durduk. Çabucak içince, benim kafa uçar gibi oldu. Kafayı taktım, öğrenicem Kaan’ın her şeyini. Ondan nefret edeceğim ne yapıyor olabilir ki? Acaba bir sevgilisi filan mı var? Öyle bir şey olsa, ben bile zor alıştım yaptıklarıma, demezdi. O zaman ne amınakoyum? Seri katil filan mı?
“Hadi be Kaan… Konuş n’olur… Kanser ettin!!!”
…
“Para… İnan sadece para için… Jigololuk yapıyorum ben.”
“Jigolo? Yani parayla seks şeysi mi?”
“Öyle… Kızdın mı bana çok?”
“Şok oldum!!!”
…
“İstersen, her şeyi anlatırım sana. Ya da git dersen… Çeker giderim… Sen nasıl dersen.”
“Oğlum anlamıyor musun? Nasıl, git derim sana? Aşığım amınakoyum, ben sana.”
“O zaman nasıl oldu her şey, baştan anlatıcam sana… Annem… Eğer efsane yaratmadılarsa bizim mahalledekiler… Çok güzel bir kadınmış. Bir kaç fotoğrafı vardı sadece. Gördüğüm kadarıyla, gerçekten çok zarif, hoş ve değişikmiş. Yoksul bir ailenin kızıymış. Babam gibi, onun babası da sanayi de çalışıyormuş. Babasına yemek getirirken görmüş babam onu. Görür görmez aşık olmuş. Bir iki ay içinde evlenivermişler. Babam yirmi iki, annem on yedi yaşındaymış evlendiklerinde. Bana hamile kalmış. O kadar zayıf, güçsüzmüş ki, beni doğururken ölmüş. Babam yakışıklı, yiğit bir adamdır. Yeni doğmuş bebekle, bir başına kalınca, epey kadın kız talipli çıkmış ama… Babam fena aşıkmış anneme, kabul ertmemiş hiç birini. Bizim komşu kızı, Şahizer abla, o zamanlar on beş yaşında… Karşılık beklemeden, bakmaya başlamış bana.”
Muamma bebe Kaan, gerçekten de bu nitelemeyi hak ediyormuş. Yerim ben bunun bebekliğini la. Ben olsam, ben de bakardım ona. Geçen gün, Kaan dağıldığında, bir gecede… Neydi o? Kemik suyuna çorba mıydı? Onunla iyileştiriveren Şahizer abla buymuş demek… Ulan ne delikanlı karılar var! Bu arada bir de beni meraktan delirten Yasemin vardı. O kim?
“Annen için çok üzüldüm Kaan. Bu arada bir kişiden daha söz etmiştin cumartesi günü. Yasemin mi neydi? Kim o?”
“Bana bakmaya başladıkta sonra, ben beş yaşımdayken filan evlenmiş Şahizer abla. Herkese, Kaan sayesinde kısmetim açıldı, evlendim, mutlu oldum ve çocuğum oldu, der… Benim canım kardeşim Yasemin. Şahizer ablanın kızı işte.
Ohh iyi, kardeşim dediğine göre, tehlikeli madde içermiyor demektir. Peki bu öksüz bebecik nasıl oluyor da, büyüyünce jigolo oluyor acaba? Ayrıca, Kaan pek büyümüş de sayılmaz yani. Anasız kalmanın bir getirisi mi? Daha doğrusu, bir götürüsü mü? Bu iş; ne iş? Pek anlamadım.
“Peki abi, bu garip işe niye ve nasıl başladın sen?”
“Akşamları babamlayım ya, onun yanında korkuyorum… Otoriter bir adam çünkü. Biraz yaramazlık yapsam, çakar tokatı. Tokat dediğime bakma, zımbalardı beni yere, o derece. Onun için gündüzleri, Şahizer ablayla kaldım mı çıldırırdım mutluluktan. Her an bir hareket, yaramazlık… Ama hiç bıkmazdı, öyle severdi ki beni. Yorulunca sanırım, komşulara filan götürürdü beni, durulayım diye. Öyle öyle, bütün mahalleli tanıdı beni. Kadınlar da severdi benim ele avuca sığmazlığımı. Ben de yetişkin erkeklerden korktum, kadınları sevdim daha çok, çocuk aklımla. Babamla zor geçen zaman, o yokken akıp gidiyordu eğlenceli.”
Kaan, öylesine kaptırdı ki kendini… Bana bakmadan uzaklarda bir yere odaklanarak, hızlı hızlı ve durmadan konuşuyor. Sanki bir yere bakıyor da, ordan okuyor gibi söylediklerini. Bunları birine anlatmak için, yıllardır bekliyormuş gibi heyacanlı… Konuştukça içinde ki sıkıntıyı atıp rahatlıyor gibi…
“Bir gün, Şahizer ablanın çok acil bir işi çıkmış. Beni arkadaşı bir kadına bırakmış. O kadın da zengin evlere temizliğe gidiyormuş. Mecbur beni yanında götürmüş. Ben on iki, on üç yaşlarındayken. Temizliğe gittiği evin sahibi kadın beni çok sevmiş… Sonra, tekrar görmek istemiş. Temizlikçi kadın da Sahizer ablaya söylenmiş bunu. Şahizer abla, her şeyi önceden hisseder sanki. Anlamış bir kıllık olduğunu ve izin vermemiş bir daha benim o eve gitmeme ya da o zengin kadınla görüşmeme…”
Kaan bunları anlatırken, sanki kırk yaşına gelmiş bir adamın anlattıklarını dinliyor gibiyim. Başından o kadar çok şey geçmiş gibi anlatıyor ki. Ama o anlatınca, gerçekten de bana çok farklı geliyor olaylar. Onun çocukluğunu düşünüyorum… Zaten ısırmalık bir suratı var. Kim bilir o zamanlar ne tatlıydı…
“Derken büyüdük… Erkek olduk diyelim… Biraz da erken. Ben artık babamla hiç geçinemiyorum… Bir iki defa bana yine vurmaya kalkınca, kafa tuttum ona… Aramız iyice bozuldu… Ben bazı geceler arkadaşlarımda, orda burda kalmaya başladım. Okulda kavgalar çıkarıyordum… Bir sürü okuldan atıldım. Hep başlayacak başka bir okul oluyordu ama… Babam sayesinde… Yine onun beni başlattığı futbol… Ordan fenerin altyapısı. Yani babam benden nefret mi ediyor? Yoksa seviyor mu hiç anlayamadım. Belki o da anlayamıyordur, bilemiyorum. Annem yaşasa, bunlar hiç olmazdı gibi geliyor bana… Sevgisiyle bizi iyileştirir, bir arada tutardı…”
Kalktı birden. Sanırım yine duygusallaştı. Mutfağa gidip dolaba baktı. Bira bulamayınca her zaman olduğu gibi Muhtar abiyi aradı ve acil notuyla, sipariş verdi. Mutfakta öylece bekledik, birbirimize bakarak. Biralar ve subway soğuk sandviçler geldi. Birer bira alıp, hepsini dolaba koyduk. Tekrar salona kanepeye geçtik. Bana her şeyi anlatacak olmasının şerefine kucağına çıkıp oturdum ve suratımı boynuna yerleştirip her nefesimde onu koklayarak uslu uslu bekledim.
“Sonra bu zengin kadın bir şekilde beni takibe almış. O zamanlar okuduğum okulu öğrenmiş. Bir gün çıkışa geldi arabasıyla… İşte kendini tanıttı, ben hatırlamadım pek ama o arada arabasına binmiştim bile. Evine götürdü… Beni tahrik etmeye filan çalıştı ama ben ne yapmak istediğini anladım, tınmadım bile. Zaten yaşlı bir kadından etkilenmem mümkün değildi. Ayrıca sekste yönelimim de belli olmaya başlamıştı o zamanlarda… Yaşıtım oğlanlardan hoşlanıyordum. Bir ilişkim de olmuştu. Kadın baktı karşısında, ergen abaza bir çocuk yok… Elinden de beni kaçırmak istemiyor. Para teklif etti. Benim o zaman en çok ihtiyacım olan şey para zaten. Babamdan para alamıyorum, eve gitmek istemiyorum… İşte böyle başladı bu iş. Sonra sanırım benden memnun kaldı ki, beni paraya boğdu… Arkadaşı olan başka olgun kadınlarla da tanıştırdı beni… Senin anlayacağın profesyonel olduk… Ama inan sadece para için yatıyorum onlarla… Zorunluluktan yani… Bazen iğreniyorum kendimden, onlarlayken…”
Ben oha durumlardayım tabi. Kadına bak çocuğu yaşında oğlana sarkıyor… Sonunda da jigolosu yapıyor. Şimdi ben ne diyeceğimi, ne yapacağımı şaşırmış durumdayım tabi… Boynunu öptüm, sonra biraz da dişlerimi geçirdim kızgınlık ve azgınlık bir arada bir ruh haliyle… Ben kızar filan diye düşünürken, o popomu iki yandan sıkıca sıktırıp aşağı doğru kaydırdı beni… Kalkmış aletini, popo yarığıma oturttu… Bana yine kaymak mı istiyor acaba? Ama popom iyileşmedi ki daha…Kalp atışlarım hızlandı ve göğsüm gümbürdemeye başladı…
Kalkmaya çalıştım kucağından. Ama sıkıca sardı çelik kollarını bana. Eve girdiğimde eşofmanımı çıkarıp bokserle dolanıyordum… Biraz daha bastırırsa, kazık gibi alet donumla birlikte içime girecek… Sevişmek istiyorum onunla… Ama bu ilişkiye de alışamıyorum bir türlü. Zaten Kaan olmasa bir erkeğin altına yatmak… Sanki kesinlikle, hatta istesem bile yapabileceğim bir şey değilmiş gibi geliyor bana… Ama kan damarda durduğu gibi durmuyor… İkimizde de üstelik… Onun aşağı akıyor, benim yukarı… Beynim yanıyor… Dudaklarımı buluşturunca dudaklarıyla… Ağzının suyu akınca ağzıma, film koptu ben de…
“İzin ver Kaan, bir kalkayım.”
Kalkıp, kucuşundan… Soyundum, cıbıl kaldım. Sonra onu da itinayla soydum, utanmazlığıma şaşkın bakarken o bana… İlik gibi kaymak vücudunu görünce iyice azdım. O kanepede otururken, dimdik duran sikinin önünde yere diz çöktüm. İki gün önce tanıştığım ilginç aleti baya özlemişim… Elimle kavrayamadım ama oynadım onunla… İyice keşfettim her yerini… Sonra ağzım sulandı ve hatırladım ilk sütümü ondan içmek istediğimi. Çünkü Kaan’ın ağzından içtiğim aslan sütü, sayılmaz ilk sütten… İçeceğim süt onun olmalı.
Dilimle başının ucunda biriken, ön suyunun tadına baktım. Dilleyince orasını, Kaan başını geriye attı ve gözlerini kapadı… Bana bakmayınca gözleri, yine utanmam sıkılmam kalmadı hiç. Giriştim yaraına… Ağzıma zor sığan başını, emiyorum, yalıyorum, öpüyorum. Sonra toplarına iniyorum gövdesini yalayarak. Onları içime çekiyorum. Kaan inliyor bunları yaparken ben. O böyle sesler çıkarınca ben iyice azıp, çılgına dönüyorum. Daha iştahla saldırıyorum onun bacak arasına… Epey sabırla çalıştım, aletinin zevk noktaları üzerinde…
En son boğazıma sokmaya çalışırken kocaman başını, ağzımın dışında kalan gövdesini de elimle sıkıca çektiriyordum ki… Akıtmaya başladı döllerini boğazıma… Rahat gelsin diye biraz çıkardım boğazımdan… Başındaki delik serbest kalınca, mermi gibi attırmaya başladı ağzıma… Harika bir silah bu… Artık o, benim silahım. Onun kurşunlarını ağzıma yemek… Çıldırttı beni zevkten ve ağzımda dilimle çevire çevire iyice tadına vardıktan sonra… Yuttum hepsini… Yeni doğumumdan sonra, ilk sütümü böyle içtim işte… Ve onun sütüyle beslenicem bundan sonra…
~~~
Yorumlar
Yorum Gönder