Liseden Üniversiteye 62 ~ kokusunu çektiğim nefesi vermeseydim keşke öylece ölüp gitseydim şirinler diyarına


Liseden Üniversiteye 62



~~~ kokusunu çektiğim nefesi vermeseydim keşke öylece ölüp gitseydim şirinler diyarına ~~~


Mert'in çağrılarını en geç ikinci titremede açarım ve o konuşmaya başlamadan, aşkım, diyerek cevaplarım. Tarihte benim gibisi görülmedi. Dediğinizi duyar gibiyim, yalaka. Ben öyle yorumlamazdım ama neyse herkes farklı düşünmekte serbest.

Bu defa açamıyorum. Bütün vücudum ve beynim gibi parmaklarım da iptal. Halimi gören Elif, arabayı kenara çekip bana bakmaya başladı şaşkın. Nasıl bir durumdaysam artık. Elini korkarak ve yavaşça yanağıma doğru uzattı.

“ Buz gibisin ne oldu Canısı hastalandın mı?”

Ölüyorum. Cevap veremedim. Sadece telefonumun ekranını ona doğru tuttum. Ekranda yazan: arasın diye beklediğim sapık aşkım. Görünce kahkaha attı, benim kanı çekilmiş hâlimi görünce kesti gülmeyi hemen.

“ Neden açmıyorsun”

“ Korkuyorum ne diyeceğimi bilemiyorum”

“ Sen bir şey demek zorunda değilsin ki o seni arıyor”

Doğru ama bir şey yapmak zorunda olan hep benmişim gibi düşünmeye öyle bir alışmışım ki yaşamım boyunca. Hele de Mert'e karşı, tanıştığımız günden beri sanki aldığım nefesin bile hesabını vermek zorundaymışım gibi hissediyorum.

Çağrı kesildi, öyle çok çaldırmaz ağır abim. Açmadıysan bir daha da pek arayıp sormaz. Keyfin bilir modundadır her zaman. Ben arayacağım tabi ama kafamı bir toplamalıyım. Bu titreme ve yarı felç durumundan kurtulmam gerek önce.

Elif'e arabayı hemen eve sürmesini söyledim. Hızla daldım içeri. Kaptan babanın hazine sandığını daldım. Seç beğen al hepsi beleş. Şöyle bir baktım, şişesi çok sade Talisker markayı seçtim. Single Malt Scotch Whisky yazıyor. 10 yıllıkmış.

Mâlum viskinin olgunu makbûl. Olgunlaştıkça da uçuyor fiyatı. Mert için internette yaptığım araştırmalardan bu bilgiler. Mert bey scotch viski sevmezler. Mutlaka bourbon olacak. Has Amerikan viskisi.

Kapak açılınca şişeden müthiş bir aroma saçıldı. Bu koku benim bayılıp ayıldığım deniz kokusu la. Şansa bak bilmeden de olsa doğru şişeyi seçmişim. İyi seçerim. Seçimlerim sonra benim ağzıma edebilir o ayrı. Ufak bir yudum aldım.

Önce ağzım dilim sonra mideme giden tüm yol, müteakiben midem yandı. Sonra kulaklarımdan ateşler çıktı temsilen. Bu güne kadar içtiğim viskilere göre oldukça sert, sanki saf alkol ama lezzet, iyi. Etki en son beynime ulaşınca bir mutluluk yayıldı bedenime.

Ben de bedenimi koltuğa bırakıverdim baksın keyfine diye. Arabayı park edip yanıma gelen Elif de bedenini yamacıma park etti. Elimdeki bardağı alıp bir yudum çekti. Salak, gözlerinden ateş çıktı. O anda elim titremeye başladı. Hayır bu sefer benden kaynaklı değil, telefondan mütevellit.

Tekrar Mert, ikinci defa pek aramayan abim. Hangi dağda hangi kurt öldü acaba? Neyse tekrar düşüncelere dalmadan açmam gerek. İki defa cevapsız, cesaret edemem buna. Görebilecek miyim onu bir daha? İkinci titremede açtım. Geleneklerime bağlıyımdır.

Can 📞 Mert

özür dilerim mert şimdi tam seni arıyordum yeni gördüm çağrıyı elimden hiç bırakmadığım telefonum sen ararsın diye ama denize giri...

Bitirmeme izin vermedi. Giriyordum, diyecektim sadece. Neden bu kadar çok konuşuyorum acaba? Arayan o, bırak ne diyecekse söylesin. Sonra da sen konuşursun. Elim ayağıma dolanıyor Mert'le konuşurken. Hele telefonda ter basıyor, tepkilerini göremediğim için.

Mert 📞 Can

susucan mı?

Can 📞 Mert

sustum özür dilerim

Mert 📞 Can

neredesin sen?

Neredesin, değil de azarlar gibi, neredesin sen! deyince bu tecessüsten değil de kızgınlıktan söylenmiş bir söz hâline geliyor. Evden kovan kendisi değildi sanki de, ben evden kaçan on üç yaşında çocuğum. Ne cevap vereceğim? Babanın evinde viskilerini patlatıyorum, desem.

Hatta, gel beraber patlatalım, sonra da sen beni patlatırsın. Söylemek istediklerim bunlar. Ama bu kızgınlığını daha da arttırabilir. Riske girmektense, ortamı yumuşatacak, biraz da zaman kazandıracak kısa ve öz bir cevapla yetinmek en iyisi.

Can 📞 Mert

elifcan'la beraberiz

Mert 📞 Can

kimlesin değil nerdesin dedim sana

Biliyorum, zaman kazanmaktı amaç. Ne cevap vereceğimi düşünüyorum sadece. Sonunda bağırdı. Nasıl beceriyorum onu sinirlendirmeyi. Bu becerikliliğimden kaynaklanmıyor. Ne yaparsam yapayım bana sinirleniyor zaten. Otomatik pilota bağlamış.

Artı bir çaba harcamama gerek yok. Babanların evindeyiz, Elifcan'la aynı yatakta yatıyoruz, sabahlara kadar köpek gibi sikiyorum onu, desem? Yok anın ruhuna uygun değil, ilk tanıştığımızda sadece benim istediklerimle yatabilirsin demişti ve henüz sıra Elif'e gelmedi, birinç hep Cihan.

Acaba Mert'le Cihan bizim hakkımızda böyle konuşuyorlar mıdır? Şöyle yaptım, geçirdim filân, iğrenç. Yapmaz ama Mert, zavallı insanların işi o. Ya da çok nâdiren şakadan olabilir. Onun dışında sırf gurur olsun diye yapılırsa tam bir aşağılık kompleksi. Aşağılık insanları sevmem.

Can 📞 Mert

baban sabri abi ile hasan'ın sitedeki yazlığınızda kalabileceklerini söylemiş beni de buraya getirdi Sabri abim

Babasını duyunca sesi kesildi gülümün. Babasıyla Sabri abi olunca akan sular durur. Sular bana doğru akmaya başlar. Bir gün Mert beni de bu sihirli üçlüye kabul etse keşke. Dört köşe olsak. I would be the happiest man in the world. Dikkat edin, Sabri abi değil, Sabri abim, dedim.

Mert 📞 Can

orda mı sabri abi?

Allahım, Sabri abi döndü, dersem gelip yarım kalan işini mi tamamlayacak acaba? Onu bu kadar kızdıracak ne yaptım ben? Onun temel yasası olan, sürü kurallarına uymamak. Sürünün bölünmez bütünlüğünü tehdit eden asi terörist bir omega parçası.

Can 📞 Mert

döndü sabri abi istanbul'a hasan elif ve ben kalıyoruz

Mert 📞 Can

ayrılma bir yere geliyorum

Nereye ayrılacaksam? Hasan'la Elif de burada, demem bir işe yaramadı tabi. Çok takar onları da. Harbiden bu kadar zaman aramadı da şimdi neden bu celâl. Celâl beni mi andı? Neyse gelsin; o güzel yüzünü, eğer güldürebilirsem eşsiz gamzelerini göreyim de.

Dövecekse de dövsün ne yapalım. Alıştım artık. Alıştım değil hep alışkındım zaten. Olmasa bir eksiklik var hayatımda tamamlanması gereken sanki. Elif'in yanında bir şey yapmaz umarım. Prensinin ne menem bir şey olduğunu öğrenince yıkılmasın. Sanki bilmiyor da.

“ Ne diyor Mert”

“ Buraya geliyormuş”

“ Gelsin tabi de. Hayırdır”

“ Gelince göstericekmiş”

“ Neyi”

“ Ebemizinkini”

“ Can alemsin ha”

“ Öyleyimdir korkudan. Ayrılma yanımdan belki sen varsın diye yarım kalan işini yarım bırakır”

“ Prensim seni bırakır mıyım hiç. Canlı kalkan olurum ben sana. Ama eli Cihan gibiyse ne kadar dayanırım bilmiyorum”

“ Hiç bir bakımdan Cihan'ı aratmaz merak etme. Yontuldukları kütük aynı”

Kahkahalar kahkahaları kovalarken bahçede birbirini kovalayan mutlu çocuklar gibi, ikinci dublenin ilk yudumunu biraz büyükçe yapınca, Talisker'in daha küçük yudumlarla içilmesi gerektiğini öğrendim. Öğrenmenin sonu yoktur, unutmayın.

Eşsiz komutan ve başöğretmen Mert ne öğretecek bu gün bizlere acaba? Sürüde cinsel hayat dersleri. Ya da tekme tokat omega eğitim kılavuzu, olabilir mi? Pek telaşlıydı, neyse ki çok geçmeden sürpriz çocuk burada olur, büyük kavuşma anı karşınızda sonunda.

≈≈≈

Kaptan babanın şatosunun çevresi ıssız olduğundan oldukça sessiz etraf. Tam kafa dinlenecek yer. Ama ben de kafa mafa kalmadığından dinleyemiyorum. Ara sıra iPhonedan müzik dinlemekle yetiniyorum.


Dışardan araba sesini işitir işitmez fırladım zili çalmadan açtım kapıyı. Kapılarda karşılarım ben komutanımı. Elime de terlik mi alsaydım acaba? Ama Mert evde terlik giymez. Küheylân CLK'yı çalılıklara bağladı.

Atından inen şövalyem bana bakmadan ama bana doğru yürümeye başladı. Talisker'in etkisiyle uyuşan vücudumu, titretemiyor korku. Delikanlılar gibi çıkıcam karşısına. Bakalım şaşıracak mı? Şaşırmaz ki hiç bir şeye, sadece güler.

Uçuk mavi kısa şort incecik sütun gibi enfes bacaklarını daha da güzel gösteriyor. Aslında bunlara bacak demek büyük saygısızlık. Bacaktan öte şeyler, eski yunan heykel ustalarının mermerden yonttuğu enfes erkek çocuk heykellerinden örnek almış yaradan.

Üstünde kolsuz krem rengi tişört var. Ayaklarında portakal rengi parmak arası terlik. Atlasam mı üstüne acaba? Ya da önce bir révérence ardından da yere yüzü koyun kapaklanıp boylu boyunca yatsam mı efendimin önüne. 

~~~

Eski Mısır da mıydı o, Firavunların kabul ettiği sıradan insanların, tanrılarına saygı ifadesi selamlama şekli, yere atarlardı kendilerini. Sabri abi söylemişti ya, güneş gibi bir şey bu Mert, göz alıcı. O zaman, güneş tanrıyı anlatma zamanı gelmiş demektir. Çok işinize yarar.

Antik Mısır'da her şehrin bir tanrısı vardı. İÖ 1350 civarında ilginç şahsiyet Amenofis tahta çıkar çıkmaz radikal bir değişiklik yaptı. Büyük devrimcilerin öncüsü bu firavun, tanrılar tanrısı Amon-Ra'nın ve diğer tüm tanrıların adını tapınaklardan sildirdi.

Bir yasayla sadece tek bir tanrıya tapınılacağına hükmetti. Tek tanrı güneşin kendisi Aton'du artık (Güneş Tanrı, Aton-Ra). Güle güle Amon, hoş geldin Aton. Tanrı aynı zamanda Firavunun da babasıydı. Firavun kendi adını Akhenaton (Aton'un hizmetkârı) olarak değiştirdi.

Bu baba-oğul-tanrı ilişkisi hiç bitmez. İnsanların ilgisini çektiği kesin. Beşbin yıldır hâlâ reyting yaptığına göre var bir kerâmeti. Yerleşik düzenin temsilcisi güçlü Teb rahipleri Amenofis'in bu devrimine büyük tepki gösterdiler.

Eski Mısır'da rahiplik deyip geçmeyin, çok önemli. Adamlar da her yol var. Geometri bilir, cebir cabası. Yıldız bilimden iklimleri tahmin eder. Bu da Nil'in ne zaman taşacağını bilmek demektir. Herifler aynı zamanda cerrah. Daha çok var ama bu kadarı yeter her halde.

Amenofis'in oğlu Tutankhamon (Amon'un resmi) babasının devrimlerini yerle yeksan etti ve eski sisteme geri dönüldü. Zannedildiğinin aksine iktidar sembolleri bir anda değiştirilemez. Ben yaptım devrim oldu, öyle kolay değil yani. Tüm devrimler gibi bu da fasarya oldu.

İktidarların kendinden öncekilere bok atması ve bu yolla yeni iktidar kurmaları, sanıldığı gibi yeni bir uygulama değil sizin anlayacağınız. Çok eskilere dayanıyor. Antik Mısır insanlık tarihinin en gizemli ve hoş dönemi. Ara sıra okuyun derim çok öğreticidir.

Ama baldan tatlı tektanrıcılığın tadını alıp da unutamayanlar vardı. Kendi anlatımlarına göre; Mısır'da bir gurup uyanık kölenin bu tad damağında kalmış. Böylece günümüzde de yaşayan ilk tektanrılı dini, yavaş yavaş nakış gibi örmeye başladılar.

Kızıl denizi yarıp yollara vurdular kendilerini. Yolda, bayırda, çölde aman ne maceralar. Nakış hâlâ örülüyor. Bitmez tükenmez bir çeyiz bu. Benim en sevdiklerimden top onda yer alan; masum, namuslu, akıllı, sabırlı, melek yüzlü Yusuf'un dedeleri bunlar.

Zindanı zinaya tercih eden Yusuf'un gömleğinin neden arkadan yırtıldığını anlatacağım Mert'e. Azıcık ders alır belki. Mert de neden hiç yok böyle utanma sıkılma halleri filan. Ben ne umuyordum ama benim melek yüzlüm de böyle çıktı işte; fırlama bir çokeşli.

Bizim eşsiz komutan başöğretmen Mert de büyük bir devrimcidir. Onun devrimleri, cinsel yenilikler ve toplumsal yaşama yansımalarıyla ilgili. Çekirdek aile yerine sürü buluşuyla insanlık tarihine adını altın harflerle yazdıracak.

~~~

Yanıma gelene kadar hiç bakmadı suratıma. Ben göz ucuyla bakıyorum ama gözlerim yerde. Bana doğru uzandı Talisker bile yetmez buna, bacaklarım titremeye başladı ve yukarı doğru çıkıyor. İnme filan gelmiyordur umarım.

Ben gelecek tokadı karşılamak üzere gözlerimi kapamıştım. Korkudan kapadığım gözlerimi aralayınca öpmek için yanaştığını gördüm ⭕️Ⓜ️Ⓖ. Emin olunca, bacaklarımı biraz kırıp boynuna doğru öyle bir atladım ki neredeyse ikimiz de yere yuvarlanacaktık.


Kokusu! Allahım tekrar boynuna gömülüp bu büyüyü içime doldurmama izin verdiğin için milyon bin çarpı, bilmem ne işte. Kısaca şükürler olsun. Kedi gibi yaladım boynunu, bütün yüzünü, kulaklarını sonra dudaklarını.

“ Benim üzerime atladığın zamanlar, bu gücü nerden alıyorsun minik”

Senden alıyorum. Herşey senden. Ne yazık ki iyilik de kötülük de. Ahura-Mazdam benim. Bu nereden çıktı la. Ben senin için uçan tekme bile atarım. Hatta uçarım. Uçaklarla yarışırım. Bütün yarışlarda şampiyon olur, kupaları önüne sererim.

“ Aşkım sen geldin ya çok teşekkür ederim bir haftadır çektiğim işkenceyi bir bilsen”

“ Arıyoruz açmıyorsun ama telefonu”

“ Dinlemedin ki anlatıyordum. Yüzüyordum görmedim özür dilerim”

“ İçki kokuyorsun, gündüzden içmeler yüzmeler filan. Bodrum'u tam yaşıyorsun ha”

Tam ne ki, birbuçuk etibol. Akşamları önce rakı balık, sonra barlar ve en son discoda sabaha kadar dans. Boş dönmüyorum, zevkime uygun parlak bir taş düşürürsem atıyorum eve. Artık sabaha kadar, vur dur ya da vurdur. Neyse siktir et, kimin kimi yaptığı bizi ilgilendirir. Her gece başka bir taş atıyorum denize.



“ Yapma aşkım ya, sen olmadıktan sonra cennet bile cehennem bana bilmiyor musun?”

“ Öyle olsun bakalım. İçeri davet etmeyecek misin”

“ Alay etme Mert ben misafirim senin evin burası”

“ Benden çok senin sayılır, bizim pabucumuz dama atıldı. Babam pek sevmiş seni, her aradığında bana daha nasılsın bile demeden seni soruyor. Nasıl etkilediysen, kolay beğenmez kimseleri”

Sen ne cevap veriyorsun baban beni sorunca acaba? Eve orospuları doldurmuştum. Ben dolu olunca Can'a Cihan'ınsın bu gece dedim. Kabul etmeyince dövdüm sonra da kovdum. Bunları söylüyor musun Kaptan babamıza?

“ Senden dolayı aşkım, kendisi söyledi seni çok sevdiğim için seviyor beni. Anlayacağın bütün yollar Roma gibi sana çıkıyor”

Eve girerken özellikle geride kaldım ve ellerimi gökyüzüne doğru açıp, allaha ne dualar ettim ne. Kaptan babamı koru, dedim, Sabri abimi kötülerden esirge, dedim, Mert abim başını belâya sokmasın ve orospulardan uzak dursun... Ha bir de onu hep böyle sakin görmeyi nasib eyle, dedim.

Dedim de dedim işte. Dua trafiğini alt üst edip serveri çökertmemişizdir umarım. Şu ana kadar her şey normal gitti. Bir sürprizi yoktur aşkımın inşallah. Mert'i gördüğümden beri ne kadar çok göksel âlemle temas halindeyim farkında mısınız?

Elif bizi bir ev sahibesi edâsı ile ve bütün hanımefendiliği ile karşıladı. Eh ne de olsa Cihan demek Mert demek. Hatta biraz daha çok Mert demek, son kertede raconu o keser. İstediği role girebilen kızlara bayılıyorum.

“ Hoşgeldin Mert'cim öyle özledim ki sizi”

Anaları mı öğretiyor böyle oyuncu kedi olmayı yoksa fıtratları mı böyle bunların. Öyle özledim ki sizi, bak bak Cihan'ı özledim desene kızım doğrudan, lâfı ne çeviriyorsun. Ulan ben de dedikoducu koca karılara döndüm herkese bi lâf sokmaca ama sadece içimden tabi.

Mert cevap vermedi sadece yarım bir gülümseme attı, bu da Elif'in canını yaktı. Pek de alıngan olmuş bu. Ne bekliyordu Mert'in sarılıp öpeceğini filân mı? Ama beni öptü ya la. Off kokusunu içime çektiğim nefesi vermeseydim keşke, öylece ölüp gitseydim şirinler diyarına.

Mert üçlü koltuğa oturunca hemen yanına birinci mevkiye attım kendimi. Gelip Elif de kıçıma girmez umarım. Çay bardakları gibi yan yana mı dizileceğiz? Baktım Mert'in suratına bir kızgınlık belirtisi var mı diye. Yok, o zaman yanacığımı omzuna dayama zamanı.

“ Elif sen biraz bahçede oyna Can'la konuşucam”

Bahçe'de oyna, bu biraz ağır oldu. Can'la konuşacağım, konuşacağız değil. O benimle konuşur, ben onunla konuşamam. Ben konuşursam dayakla biter sonu. Dinleyecen ve verilen tâlimatları yerine getireceksin. Yasalar böyle ne yapalım.

Elif'in düşen suratı kırıldı. Önce bir sert baktı Mert'e. Dudakları kıpırdıyor gibi ama ses yok, konuşamıyor. Mert de dikti gözünü bakıyor ona. Ağlatacak zavallı kızı sonunda. Mert'e ters bir cevap verirse Cihan'ı ilelebed göremeyeceğini biliyor. Hemen yanına gittim Elif'in kulağına;

“ Şaka yapıyor Elifcan ciddiye mi alıyorsun Mert'i. Bana neler söylüyor, duymamazlığa geliyorum. Aklına geleni söyler işte. Alınma n’olur"

“ Ya tamam biliyorum Cihan da aynı böyle ama başkalarının yanında yapmaz hiç olmazsa. Ne farkediyorsa işte. Tamam gidiyorum ben, konuşun siz. Sakin ol prensim benim”

Ben de zor zamanlarda Elif gibi susmayı becerebilsem keşke. Bir şey demeden dönüp arkasını alt kata indi bahçede oynamak üzere. Ben yanağımı Mert'in omuzuna konuşlandırma düşüncesini hayata geçirmekten vazgeçtim.

~~~

Sehpada duran Talisker şişesine baktı. Hemen fırladım biraz içerse ne diyecekse daha sakin olur ve sonu en azından dayakla bitmeyen bir conversation olur umuduyla. Boş bir bardak ve bir bardak soğuk suyla döndüm.

“ Aşkım deniz kokuyor bu viski denemek ister misin?”

“ İçtim daha önce koy bakalım”

Kendime de doldurdum. Allahım aklıma bir şeyler getir ne olur susmamacasına konuşayım. Biraz kafayı bulursa belki yukarı çıkarız. Yatak odasına gireriz. Sonra yatağa gireriz. O da bana girer. Oha! Yani ereksiyon olayı beyne giden kanı, şeye pompalıyor ya. Unutur belki söyleceklerini şeysi.

Çok korkuyorum çünkü, ayrıldık, filan gibi bir şeyler derse balkondan atarım kendimi. Ama birinci kat burası. Ölemem ki. Belki bahçedeki Elif'in üzerine düşerim. Beraberce ölürüz. Oh sen sağ ben selâmet, ikimiz de sürü belâsından kurtuluruz ebediyen. Kar beyazdır ölüm ellerinden gülüm.

“ Dinliyorum seni aşkım. Ama kötü bir şeyler söyleyeceksen baştan bileyim ilaç alıp geleceğim”

“ Ne ilacı”

“ Fark etmez tüm kutuyu indirince mideye öldüren cinsten”

“ Saçmalama”

Ölüp ölmeyeceğime de sen mi karar vereceksin? Bir yeri de bize bıraksan olmaz mı rahatça oynayalım. Bak Elif bahçede bebekleriyle oynuyor. Ben de şuracıkta dizlerinin dibinde azraille ölüm oyunu oynasam. İzin verir misin? Vermezmiş ters baktı, sustum...

“ O gece vurduğum için özür dilerim”

Teşekkür ederim aşkım. Ama bu sen de alışkanlık oldu artık, dövüp dövüp sonra üzülüp özür diliyorsun. Seni üzdüğüm için asıl ben özür dilerim. Sadece vurduğun içinse bu sorun değil benim için. Asıl önemli olan Cihan'la yatmamı istemendi ve beni kovman.

Dayak teferruatı işin. Bu sefer susacağım, bakalım lâfı nerelere yelkenleyecek melek yüzlü junior kaptanım. Melek yüz, bu nerden peydah oldu bu gün bana ya. Yusuf. Benim yerli yersiz konuşmam alışkanlık yapmış, o da susmaya başladı.

Ben yuvarladım bardakta kalanı bir şey yapmış olmak için. O da yuvarladı. Top çeviriyoruz orta sahada. Derby maçlarda olur bazen. Oyun kilitlenir. Kimse ne yapacağını bilemez. Ya da yanlış bir şey yapmaktan korkar. Öyle yuvarlanır top ortalarda.

Çizgili formalı takımın 7 numara kaptanı MR7 lâkaplı Mert Ronaldo, topu sürmeye başladı. Kırkbeş metreden filân kaleye bir şut. Top havada bir kavis çizdi. Nereye gideceği belli olmayan sihirli top, kalecinin şaşkın bakışları altında ya da üstünde, üst direği âdeta yalayarak filelerle buluştu.

“ Hazır olana kadar sen beklemeye karar verdim”

“ Anlamadım”

“ İşte bizim sürü yaşamımıza hazır olana kadar”

Beklemeye karar vermiş, nerede bekleyecek acaba? Daha doğrusu ben nerede bekleyeceğim, yanında mı değil mi? Sonsuza kadar beklersin, desem. Yok o kadar salak değilim merak etmeyin. Ama sürü yaşamına değil hazır olmak yanından bile geçemem alfam.

Ben omegayım. Uzak ormanlarda tek başıma dolanır dururum. Hiç bir sürü kabul etmez beni. Zira uyamam hiç birinin kurallarına. Alfam kabul buyurduklarında onunla takılıyorum sadece. Tek eşli bir kurdum.

Cihan'la da yatamam, aşağıda bahçede bebekleriyle oynayan kızla da. Senden başka kimseyle yatamam ben. Siz sürü kurallarıyla ilgili yeni bir kanun hükmünde kararname hazırlasanız. Beni bu yükümlülüklerden azâde kılan. Olmaz mı?


≈≈≈


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler