Liseden Üniversiteye 63 ~ sana açtığım yelkeni rüzgarınla sensizliğe doğru doldurdun acımasızca




Liseden Üniversiteye 63



~~~ sana açtığım yelkeni rüzgarınla sensizliğe doğru doldurdun acımasızca ~~~



~ AMA SENiN
~ daha nen olayım isterdin,
~ onursuzunum senin!
【cemal süreya】


İlk defa benimle ilgili olumlu gibi görünen bir karara imza atan yenilmez Mert komutanın daha mürekkebi kurumadan, ıslak bir öpücük yaptım yanağı ile dudağı arasındaki eşsiz güzellikteki sınır bölgeye. Direk dudaklara saldırmak olmaz.

Ama bu şok kararı alan devrimci ulu önder uygulamayı nasıl yürütecek acaba? Bu benim için iyi mi olacak kötü mü? Onu bilemiyorum. Hiç bir şeyi bilmediğim ve bilemeyeceğim gibi kendi hayatımla ilgili.

Dünyanın mazlum gaylerine umut ışığı olabilecek bu gelişme için şükran ifadesi olarak gelişen öpücüğümü karşılıksız bırakmadı. Yakıcı ama aynı zamanda badem ezmesi gibi tatlı dudaklarını, nerdeyse kurumak üzere olan dudaklarımla birleştirdi ve doladı dilini dilime.


Ağız mukozam yemek ve içmek dışında işlevleri de olduğunu hatırlayınca tatlı tatlı sulandı. Kendiminkilerle Mert'in tükürüklerini kokteylleyip yuttum. Bu tadı hiç bir şeye değişmem, bir şey dışında. Elim istemeden de olsa şortuna çarpınca beynimden çarpılmışa döndüm.

Şahlanan alete padişahım çok yaşa dedim ama içimden tabi. Öyle el atmalar filan alay konusu olabiliyor önderlik nezdinde. Bu konularda alayı hâlâ kaldıramıyorum. Hafifçe uzandım kanepeye. Bacaklarımın arasına girip yattı üstüme.

Zayıf olmasına rağmen bu ağırlığı nerden geliyor? Onun altında ezilmek ne zevkli la. Benimkinin tam üstüne denk geldi taş gibi olmuş koca şeysi. Elektriği alan minik de coştu abisinin altında. Sarıldım sımsıkı.

Öyle güven verici ki, dışı yumuşacık ve ipeksi, içi ise demir gibi sert vücudunu üstümde hissedip sarılmak. Bir aradan faydalanıp kolsuz tişörtünün arasından kaydırdım dilimi göğsüne. Tam emilmelik küçücük başı şişti. Isırdım dayanamadım. Kafama geçirdi bir tane. Nefes nefese zor konuştum.

“ Yukarı çıkalım mı?”

Cevap vermedi. Bu çocuk beni sessize mi aldı acaba? Kendi istediği zaman konuşuyor, benim sorularıma cevap vermiyor hiç. O anda sessizdeki telefonum sehpayı tıkırdatlatmaya başladı. Mert uzanıp aldı. Rutin kontrolünü yapıyor. Ben onun telefonuna biraz yaklaşsam boku yerim.

“ Annen arıyor”

Dimdik olmuştuk tam ikimiz de. Hay bin kunduz. Sırası mı şimdi. Annemi aramadım bu gün, kızgındır. Hemen açmam gerek. Artık ne yalan söyleceğimi şaşırdım. Mert'in aldığı yeni karar sonrası eve dönemeyeceğime göre.

Can 📞 Mom

annecim arayamadım bu gün çok özür dilerim

Mom 📞 Can

babanın iş yerindeyim baban ve taner abin yanımdalar ona veriyorum telefonu

Taner abi babamın çalıştığı fabrikanın IT müdürü. Tam anlamıyla sıçtık gibi geliyor bana. Ne işler çeviriyor dedektifçiliğe soyunan annem. Oysa biz burada tam da soyunmak üzereydik. Benim minik söndü içine kaçtı üstelik altıma edecem korkudan.

Taner Abi 📞 Can

merhaba canım nasılsın annenler nerede olduğun konusunda endişelenmiş hemen yer konumunu atar mısın

Can 📞 Taner Abi

annem ne anlar yer konumundan abi yapma gözünü seveyim sen mi öğretiyorsun bunları beni istanbul'da biliyor ama ben tatildeyim arkadaşlarla yalan söylediğimi öğrenirse yolar etlerimi

Taner Abi 📞 Can

at sen ben hallederim

Nasıl halledecek acaba? Zorunlu attım nerede olduğumu. Babam orda, şimdi bir de o alırsa telefonu. Hiç bir şeye karışmasın. Annemi bir şekilde idare ederim ama babam topa girmemeli. Yeterince kızdırdım zaten.

Annemler endişelilermiş benim için. Ya endişelenecek bir şey yok. Daha doğrusu yeni bir şey yok ki hayatımda. Çocukluğumdan beri olduğu gibi birileri bana sinirlenecek birşeyler buluyor. İşte hep olduğu gibi sopa yiyip duruyoruz.

Ha bu arada sevgilim var artık yenilik olaraktan. Kaptan babam var. Sabri abim var. Sevgilim, Kaptan babamın oğlu. Sabri abi de. Ben de. Eksik olmasın sevgilim de benimle çok ilgili. Düzenli aralıklarla dövüyor. Mesaj geldi birazdan bilinmeyen numaradan.

?no ▶︎ Can

can ben taner tabii ki seni zor durumda bırakmak istemem ama sonuçta baban benim amirim nerede olduğunu öğrenmek istediler zorunlu bu yolu önerdim kusura bakma annen baban çok sinirliler artı annen ağlıyor merak etme bodrum'da olduğunu söylemedim istanbul'da dedim dön istanbul'a annen yanına gelecekmiş

Olaylı başlayan Bodrum trip olaylı bir şekilde bitiyor. Tam Mert gelmişken yapılacak işti değil mi anne ya. Mert bana bakıyor soran gözlerle. Açıklama yapmam gerekiyor. Ama, ben dönüyorum, demek ben ölüyorum demekle aynı şey şu an, tam kendiliğinden yanıma gelmişken.

“ Annem beni İstanbul'da biliyordu. Yanıma gelecekmiş. Dönmem gerekiyor. Sen de gelir misin benimle lütfen”

“ Gelemem benim burda bir iki işim var”

Bir de değil bir iki işi varmış. Hayatında bir iş yaparken görülmeyen Mert bey iş güç sahibi oldu birden. Çocuk kandırıyor sanki. Bir iki iş dediği becerilmeyi bekleyen bir iki çocuktur. Devam et sen, beni de gönder rahatına bak. Sanki ben olunca çok takıyor da.

“ Ne zaman gideceksin”

“ Uçakla gidebilir miyim yani param yok da”

“ Olur alırım şimdi bilet internetten”

“ O zaman yarın sabaha. Anneme söylerim o da sabah biner otobüse”

Bilgisayarımı getirdim aldı bileti hemen. Ne kadar da hevesli beni göndermeye. Bir şey yapması için seksen defa söylemem gerekir oysa. Hemen halletti bekletmeden. Vazgeçerim filan diye mi acaba? Sinir oldum onun bu işgüzarlığına.

Zaten benim Bodrum'a gelmemi de hiç istememişti. Demek onun Bodrum'da tatil anlayışı da böyle bir şeymiş. Sinirli ve biraz da gıcık ona baktığımı görünce yine elini kaldırıp ne var anlamında salladı dudağını yana çekip. Bir şey demedim, o konuştu.

“ Nerde kalacaksın İstanbul’da?"

“ Cafe uygun olmaz her halde annem yanlış anlayabilir bilemiyorum”

“ Yurda niye gitmiyorsun bir yerlerini kırmadan anlat ne olduğunu orada”

“ Öff Mert öff ya. Kır neremi istiyorsan ne yapabilirim. Hatta bir yerimi değil her yerimi kır. Kırık kalbimin yanında vız gelir tırıs gider. Dönüp dolaşıp aynı yere geliyorsun, öldürüyorsun beni. Madem beni bu kadar düşünüyorsun neden yalnız gönderiyorsun. Ne işin var söyler misin?”

“ Sanane oğlum, görmeyeli delikanlı olmuşsun. Hesap sormalar filan”

Bağırarak söylediğim için o da bana bağırdı. Yine vurdu kafama. Birden kafamda bir elektrik kayması oldu sanki. Elimi attım aletine öyle bir sıktım ki. Toplarını da burdum. Epeyce zaman hareket edemedi, ben de kilitlendim sanki bırakamıyorum sıktıkça sıkıyorum.


Birden kendine geldi ve yumrukla tokat arası elinin tersiyle bir tane geçirdi. Oh be en sevdiğim yerde havadayım yine. Uçtum ve yere yumuşak olmayan tek teker üstüne iniş yaptım. İki büklüm iki eli de bacaklarının arasına bastırarak acının geçmesini bekledi .

“ Can manyak mısın sen. Koparıyordun nerdeyse”

Sesi bile zor çıkıyor. Delirdim herhalde. Nasıl ve neden yaptım bunu, hiç bilemiyorum. Bu yaşıma kadar ilk defa birine saldırdım. Aşırı birikmiş sanırım, biraz abartılı oldu. En sevdiğim yerlerinden birine bu atak, bilinçaltı bir kayma.

“ Özür dilerim isteyerek olmadı”

Burnum kanıyor. Boş bulunup düştüğüm için, kalçam da kırılmış gibi acıyor. Bıraktım kendimi yere. Kan dursun diye sırt üstü yattım. Kanla yıkanmış yaşamım, hep ilk yardım müdahaleleri ile geçtiğinden ne zaman ne yapılması gerektiğini bilirim.

Tişörtünü çıkartıp suratıma fırlattı kanı sileyim diye. Kalkıp verebilirdin, ama kızgınlığı geçmedi daha, geçeceğe de benzemiyor. Tişörtü burnuma bastırdım. Mis gibi kokuyordur. Ama şu an kan kokusundan başka bir şey alamıyorum

Yaptığım salaklığa bin pişman oldum. Mert'in canını yakmak, ya bir şey olduysa. Bir süre nefes almadım. Çocukken nedenini bilmediği suçluluk duyguları içinde kıvrandığım geceler, nevresimi yere atıp içine girerdim.

Nefes almadan dakikalarca dururdum içinde. Ölüme çeyrek kala kendime gelebilirdim ancak. Ölümün tadı iyileştirirdi adeta. Gelip yanıma yattı. Bu gece burada kalır mı acaba? Benim sürüye katılmamı bekleyecek olması, gidecek olması anlamına mı geliyor?

Bilmiyorum, şimdi konuşacak gücüm de yok. Beynimden çok şiddetli bir fırtına geçti sanki. Tekrar toparlamam gerek. Garip cinayet davalarında da böyle hikâyeler anlatılır ya, ne yaptığımı bilmiyordum veya hatırlamıyorum gibi.

Akıl tutulması, siki tutmak şeklinde tezahür etti. Ama biraz fazla sıkı tuttum koparacaktım nerdeyse. Bana doğru döndü gözlerini dikti. Ne düşünüyor acaba? Suratına baktım, hâlâ acıdan gözleri kızarık ve ıslak. Off ya neden yaptın oğlum bu manyaklığı belki de tam işler düzelecekken.

“ Mert gerçekten özür dilerim, ne yaptığımı bilmiyordum. Bir şey olmadı değil mi?”

“ Çok acıdı”

“ Çok üzgünüm gerçekten”

Bu hiç bir şey olmamış gibi davranmaları ve çocuk gibi bakması o kadar hoşuma gidiyor ki. Anlamıyorum gerçekten sinirlenmesi gerektiği zamanlarda böyle sakin kalabiliyor. Ama ortada hiç bir şey yokken deliye dönüyor. Çözemiyorum onu hiç. Şu an kendimi de çözemiyorum.

Kalktı yanımdan sehpada duran şişeyi alıp direk kafasına dikti. Gözlerim enfes çıplak sırtında ve poposunda kaldı. Şimdi doğrulup şortu indirmek ve mermer gibi poposunu öpüp yalamak isterdim. Sonra da demir gibi... Sus lan allahın delisi...

Ona doğru bakıp ağzımı açıp, parmağımla içini gösterdim. Bir yudum daha aldı viskiden. Dizlerinin üstünde göğsümün üstüne geldi. Eğilip ağzındaki viskiyi akıttı ağzımın içine. Sonra sinirle ağzımın içine tükürdü, suratıma da geldi. Yarabbi şükür.

Elimi atmamak için zor tutuyorum kendimi. Kapı çalındı. Sanırım Peter geldi. Mert'in arabasını dışarda gördüğü için anahtarla açmıyor. Düşünceli tatlılık cini. Mert üstümden kalktı. Ben de anlamasın Peter diye kalktım yerden. Durmuş kanama.

Mert'e, sen açıver görmesin beni böyle, dedim. Hemen banyoya koştum. Yıkadım yüzümü. Mert'in tişörtü elimde hâlâ. Kandan temizlenen burnuma dayadım, mis yemin ederim. Ağzıma viskiyi tükürürken sertleşmiştim.

Bermudanın önünü açtım, tişörtüne sürttüm biraz, o kadar hoş bir kaşınma hissi yarattı ki vücudumda. Şimdi yukarı çıkıp becerişsek ya. Bu kadar çok canım istememişti hiç. Kavgalardan sonra olurmuş böyle. Adrenalin şeysi olsa gerek.


Çocuğun haşatını çıkardım sanırım. O da benim. Her şey karşılıklıdır, unutmayın. Alıp da vermemek olmaz. Biz aşkımızı böyle demokratik bir şekilde yaşarız işte. Örnek olsun tüm aşıklara. Sui misal misal olmaz, demeyin de.

Viski şişesini aldı yatmaya gideceğini söyleyip merdivenleri çıkmaya başladı. Ben de arkasından hareketlendim umutla. Ama dönüp, uyanana kadar gelmesin kimse yanıma, dedi. Sanırım çok kızgın bana ve bu sefer haklı ne yazık.

Allahım benim bütün hayatım neden hep ofsaytta geçiyor. Ulan gol olacaksa olsun. Yenileceksek yenilelim ya da yeneceksek yenelim. Ama bitsin bu maç artık. Yoruldum bacaklarımda koşacak derman kalmadı.

Bir şeyler yapmaya çalışıp didiniyorum sonra en olmadık zamanda batırıyorum herşeyi. Neyse ki Mert gitmedi burda kaldı bu az da olsa bir umut. Ben de kanepede uzandım biraz. Yaptığım hayvanlığı düşünüp kendimi suçladım.


Affetmesi için beni dua ettim. Çocukken her gece uyumadan küçük ellerimi açıp dua ederdim. Babama bir şey olmasın diye. İçim geçmiş uyuya kalmışım. Elif beni dürtüklerken gözümü açtığımda havanın karardığını gördüm. Fırladım hemen.

“ Mert... Mert uyandı mı?”

“ Biraz önce hiç bir şey söylemeden çıktı gitti”

Allah benim belâmı versin. Daha ne verecekse, elinden geleni yapıyor zaten. Fazlasını istemek yüzsüzlük olur. Gece birlikte uyuma hâyâllerim, hâyâl oldu. Değişmez yatak partnerim panter Elif'leyiz yine. Hâlâ ereksiyon durumundayım, becersem mi Elif'i acaba?

Boşalmazsam patlayacam. Zavallı Elif, ne ara becerdiyse yaprak sarma yapmış yanına da domatesli makarna. Sarmısaklı yoğurt ve sos. Bayılırım aslında, annem de yapar küçük parmağım kalınlığında. Her şeyin kalını makbûl olacak diye bir kural yok.

Bende de yemek yiyecek hâl yok. Başka bir şey yemeyi planlamıştım ama olmadı işte. Umduğunu değil bulduğunu yiyecek biri olmadığımı bu kadar zamanda anlamışsınızdır artık. Mert de anlasaydı keşke içirseydi şu manda sütünü kaymak kıvamında.

Ne yapalım ben de aslan sütünü doldurdum bardağıma. Tek başına içilmez, Peter'e de doldurdum. Elif bira içiyor. Kızlara yakışmıyor rakı. Peter aşık oldu sanırım, Elif'e değil de yemeklerine. Hele tüm ev işlerini hiç söylenmeden ve bihakkın yapması.

Bizim uçucu cin şeyin tatilini beş yıldızlı otel mesabesine erdirdi. Hep ve her şartta mutlu ve iyimser olan Peter hem benim hem de Elif'in yani bizim küçük sürümüzün loser kurtlarının az da olsa yaşama tutunmamızı sağlıyor.

Peter her lokmada teşekkür ediyor Elif'e. Mârifet mâlumunuz iltifata tabi olduğundan, ben de kadehimi kaldırdım onlara da kaldırtıp benim Bodrum klasiğim olan yıldızlara doğru yükselttik. Bu gece de evimizin güzeller güzeli gülü Elifcan'a! Avazım çıktığı kadar bağırdım.

Bu bağırma işi yeni merakım. Nasıl olsa çevre boş. Boşluğa bağırmak hoşuma gidiyor. Bu güne kadar hiç kendi gibi davranmasına izin verilmeyen benliğim çoştu. Artık kendim olmak istiyorum bağırıp çağırmak kırıp dökmek. İyi de ben böyle biri değilim. Neyse...

Neş'e saçıldı rakı masamıza, adeta yıldızlar yağıyor üstümüze. Ama düşen her yıldız canımı öyle yakıyor ki. Yaptığım hayvanlığı aklımdan çıkaramıyorum bir türlü. Bir yıldız daha düşünce üstüme, ah, diye bir ses çıktı. Farkında değilim ama benden çıktı ses sanırım.

Elif'le Peter şaşkın bana baktıkları için anladım bunun gerçek olduğunu. Yaptığım şeyi birilerine anlatmazsam içimde bir ateş büyüyor durmadan, yanıyorum. Gitmeden İstanbul'a eğer Mert'i göremezsem kül olacağım.

“ Size bir şey anlatmam gerek”

“ Biz de bunu bekliyorduk ama bir şey diyemedik, ne oldu Mert'le, geldi ve gitti”

“ Seni gönderdikten sonra bahçeye, bana, hazır olana kadar sürü yaşamına beni bekleyeceğini söyledi. Bunun ne anlama geldiğini anlamadım. Yani birlikte miyiz değil miyiz belli değil. Sonra tam sevişiyorduk, umutlanmıştım. Annem aradı yarın İstanbul'a gidiyor. Ben de sabah uçağı ile zorunlu yollanıyorum. Sen de gel benimle İstanbul'a dedim. Bir iki işi varmış. Yalancı, siz bir işi olduğunu gördünüz mü Mert'in. El alemi düzmek, içmek ha bir kavga etmek dışında. Ne işin var diye sordum. Sana ne deyip vurdu kafama. Bilmiyorum, birden aklım uçtu, şeyini öyle bir sıktım ki, toptan ama. Ölüyordu acıdan çocuk. Hayvanım ben. Çok pişmanım”

“ Ne diyorsun harikasın Canısı. Ne hayvanlığı ilk defa insan gibi davranmışsın o hayvana. Hadım etseydin keşke, sen onu becermeye başlardın. Ben erkek olsam yani Cihan'ı becerebilsem, kesin yapardım”

Elif coştu, o da benim şerefime kaldırdı kadehini yıldızlara. O da bağırdı, yaşasın prensim! Yine üstümüze yağdı yıldızlar. Bu defa canım yanmadı. İstanbul'a döneceğimi duyunca, Peter'in yüzü düştü. Nasıl da mutluydu burada. Hele Elif geldikten sonra.

İlk defa krallar gibi hizmet edildi cinime annesi dışında biri tarafından. Onun mutlu olması beni öyle sevindiriyor ki. Çünkü fazlasıyla hak ediyor bunu. Biz böyle taşkınlıklar yapınca sofrada öyle tatlı gülüyor ki aynı mutlu çocuklar gibi. Peter konuştu.

“ Can gidecek olmana çok üzüldüm. Eğer sen gidiyorsan benim de burda kalmamın anlamı yok beraber dönelim. Hem yalnız kalmamış olursun”

Bu defa da Elif'in yüzü düştü. Peter'e de bilet aldık hemen. Neyse ki aynı uçakta yer varmış. Hafta ortası olduğu için sanırım. Telefonuma baktım, yine bir tık yok. Mert yine geldi rüzgâr gibi ve gitti işte. Sana açtığım yelkeni rüzgarınla sensizliğe doğru doldurdun acımasızca. Mesaj yazmaya karar verdim.

Can ▶︎ Mert

tekrar özür diliyorum mert inan çok pişmanım yaptığım hayvanlığa kızgın mısın bana bak yarın gidiyorum yalvarsam bu gece beraber uyuyabilir miyiz lütfen hayır deme n'olur

Mert ▶︎ Can

bu gece işim var sabah seni alır havaalanına bırakırım

İşim var işim var, ne önemli işler bunlar ya. Ulan yarın uçuyorum ✈️ işte ne bok yiyorsan ye. Bir geceni de mi ayıramıyorsun bana. Acımasız hayvan. Zaten bir haftadır yoksun yemedin mi yiyeceğin haltları. Kesin o çocuklardan biri veya hepsi iyi çıktı, kesin. Ölecem sinirden.

“ Off gelmiyor. Yarın havaalanına bırakırım diyor. Ne yapayım sabahı şöför mü arıyorum ben. Gece beraber uyumak istiyorum”

“ Ne çabuk sıkıldın şehvet dolu aşk gecelerimizden. Ama beraberiz işte yine bebek yüzlü prensim benim”

“ Bu dizide bir tane prens var o da Mert ben de onu istiyorum”

“ Bitmez tükenmez istekleri ve kaprisleri yüzünden yönetmen onu dizi senaryosunda mortlattı yok artık”

Peter sarmaları indiriyor mideye. Ben bir taneden fazla yiyemedim. İki çatal da makarna o kadar. Peter gülüyor oysa ağlanacak kadar acınacak hâldeyiz. Alkole sığındım yapılacak başka şey yok. Her yudumda Peter'in bardağına da vuruyorum.

Biriyle beraber içince bu mereti sanki aranda transandantal bir hat oluşuyor. Öyle dertler bir o yana bir bu yana gidip geliyor ruhlar âleminde. Azalıyor az da olsa acın. Birbirinin ağusunu almak dedikleri şeyin en iyi realize olduğu yer: rakı sofrası.

“ Elif sen arkadaşlarından bir soruştursana bu Mert'lerin takıldığı çocuklar İstanbul'dan mı. Eğer İstanbul'danlarsa bunlardan nasıl kurtulacağız? Öyleyse bir de kiralık katil bul lütfen. Yoksa ben deşerim hepsini ve Sabri abi gibi girerim içeri. Kaptan babam bana bakar nasıl olsa orda. Ama ordaki mahkûmlar da bana bakmaya kalkarlarsa o zaman senin prens Elifcanım, sidikli kontese döner”

Ben dâhil herkes güldü. Kendi esprilerime gülmem ben pek. Herkesi güldüren palyaçoyu düşünün bir. Suratını göremeyeceğiniz kadar ağır bir makyaj. Bembeyaz bir surat ve bir kaç damla siyah gözyaşıyla yapar komikliklerini. Siz gülerken o ağlar.

İnsanları güldürürken kendi de gülen insanları, neden bilmiyorum samimi bulmam hiç. Ama bu sidikli kontes lâfı nedense güldürdü beni de. Sanırım manzara gözümün önüne gelince çok korktum ve onu bastırmak için yalandan da olsa gülüverdim işte.

Epey içmişim. Ağzım burnum kaymaya gözlerim de arasıra karşımda ikiden fazla kişi görmeye başlayınca, ben yatmaya gidiyorum, dedim. Elif çoktan masayı toplamaya başlamış ve bulaşıkları makinaya yerleştirmişti.

Hamarat şey. Herkes de bunu bekliyormuş, hızlı bir kalkış yaptık. Yukarı çıkarken Elif koluma girdi zirâ biraz başım dumanlı ve epey dönüyor. Odaya girince kapıyı kapatıp kilitledi. Ne yapıyor bu kız acaba?

Bana döndü, gözleri bir garip bakıyor, gözü dönmüş. Ensemden tutup eğdi başımı ve yumuldu dudaklarıma. Bir an kapıldım ağzının sıcaklığına ve bırakamadım. Ama ayıldım hemen çektim kendimi ve korkarak baktım ona.

O da bana bakıyor ama korkarak değil kararlı bir şekilde gözlerimin içine. Ne demem ne yapmam gerekiyor bilemiyorum. Öyle sarhoşum ki. Bunlar gerçekten oluyor mu onun bile farkında değilim. Sanırım suratım yanmaya başladı. Koşarak kaçmak istiyorum, kıpırdayamıyorum ama.

“ Can ağzının içi bal gibi izin ver n’olur"

“ Yanlış anlama Elif ama yapamam”

Kelimeler ağzımın içinde yuvarlanıyor. Ayakta zor duruyorum. Yatağa attım kendimi. Başım sarsıldı. Elif de geldi yanıma ve göğsüme yattı. Sonra kalkıp bana bakmaya başladı. Ağlayacak nerdeyse.

“ Seninle sevişmeye o kadar ihtiyacım var ki delireceğim yoksa”

“ Yapamam ki Elif neden anlamıyorsun”

“ Sen hiç bir şey yapma, içime girmen de gerekmiyor istemezsen. Ben seni seveyim izin ver lütfen. Hadi yalvartma beni istemediğin yer de dur demen yeter”

Birbirimize bakınca kahkahalarla gülmeye başladık. Neden güldük bilemiyorum. Elif çıkardı üstümdekileri külota kadar. Ben dondum kaldım. Üşüdüğümden değil şaşkınlıktan. Onun yerine Mert olsaydı burada ama yok işte.


“ Can harika bir vücudun var Mert tam bir mal. Seni öyle bir rahatlatacağım ki sen bile şaşıracaksın. Sürpriz yumurtalarım bile var merak etme”

Gözlerimi kapadım. Merak etmemek elde mi?


≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler