Liseden Üniversiteye 70 ~ içindeki canavar ölürse çöle döner insan



Liseden Üniversiteye 70 



~~~ içindeki canavar ölürse çöle döner insan ~~~



Şaşkınlığım geçince onu düşündüm. Sinan benden iki yaş büyük. Çok şirinlik abidesi ve iyiliksever biridir. Tipini anlatmama gerek yok sanırım. Nasıl erkeklerin beni etkilediğini biliyorsunuz. Suratı benzemese de o da Mert familyasının bir üyesi işte.

Hep aynı mahallede oturduk ama aynı okula gitmedik hiç. Gitseydik sanırım okulda yediğim dayaklar, alay ve aşağılamaların hiç birini yaşamazdım. Sinan'la beraber az da olsa takıldığımız için mahalleden kimse bana bulaşmaya cesaret edemezdi.

Çünkü ona büyük küçük herkes saygı duyardı. Herkese karşı iyi, ilgili, sakin, yardımseverdir. Çok da iyi dövüşürdü ama sadece zorunlu kaldığında ve gerektiğinde. Yan mahalleyle yaptıkları maça beni de soktuğunu anlatmıştım. 

Oynadığım ilk ve tek maçımdı, o da kalede yani oynamak sayılırsa. Ben çok gol yiyince bizim takımdan biri bana küfür etmiş ve ben de nedendir bilinmez cevap verince, beni dövmüştü. Mahallemizde yediğim ilk ve son dayak.

O gün Sinan kurtarmıştı çocuktan beni, tek bir yumrukla. Ve söylediği hep hatırımdaki sözü, dövebileceğin birine birden çok vurmak delikanlılığa sığmaz, yani o piçin sana yaptığı gibi. Mottom oldu sonra bu benim.

O günden sonra ne o çocuk suratıma bakabildi ne de mahallede kimse bana bulaştı. Zaten sokakta hiç oynamadım. Sadece Sinan'ı görmek için o oyun oynarken iner onları izlerdim. Eğer oyunları bittiğinde beni yanına çağırırsa giderdim.

Yanındayken en mutlu olduğum zamanlardı. Onu izlerdim hayran hayran. Ne anlatırsa can kulağıyla dinler onu tanımaya çalışırdım. O bir şey sorarsa konuşurdum. Sıkıldığını sezinlersem de hemen susar o bir şey anlatsın diye beklerdim.

Hele beni evlerine davet ederse veya bize gelirse mutluluktan uçardım. Hiç anlamama ve sevmeme rağmen onunla birlikteyken sıkılmasın diye onun sevdiği video oyunlarını bile öğrenmiştim.

Futbolu çok sevdiği için, onunla beraberken konuşacak konumuz olsun diye internetten, Rıdvan Dilmen, Metin Tekin, Güntekin Onay, Serdar Ali Çelikler, Ali Ece gibi onun sevdiği yazarların yorum yazılarını bile okurdum.

İki yıldır filan hiç görmedim. Umarım değişmemiştir. Liseye başlayacağım yılın yazında, Sinan'ın ve denizin peşinden Ayvalık'a gidip de onu kız arkadaşıyla görünce dünya başıma yıkılmıştı. Umutsuz aşkım, Sinan'ın kızlardan hoşlandığı gerçeği ile yıkılıp gitmişti...

~~~

Ama o Ayvalık tatilinde Naruto Uzumaki'yi tanıma şansım olmuştu. Bana göre, çılgınca şeyler yapmıştık onunla. Balık tutmak, denize dalıp midye çıkarmak, balıkları ve midyeleri teneke üstünde pişirip yemek, dağlara çıkıp askercilik oynamak gibi, o güne kadar tatmadığım şeyler. 

Onbeş gün süren tatilimizde sabahın köründen gece yarılarına kadar bir an bile birbirimizden ayrılmadık. Bu arada Sinan kaldığımız pansiyona gelip anneme soruyormuş beni ama ben ondan hep kaçtım.

Çocuk aklımla anneme, Ayvalık'a taşınabilir miyiz? diye sormuştum. Bir gün Naruto'yla köyün içinde dolanırken, karşıdan Sinan ve kız arkadaşının geldiğini gördüm. Naruto'ya, haydi kaçıyoruz, dedim ve uçar gibi koşarak uzaklaştık oradan. Dağa geldiğimizde merakla ve şaşkın bana baktı.

“ Kimden kaçtık?”

“ Bir rüyamın gerçeklerle savaşından”

“ Anlamadım”

“ Aşktan diyelim o zaman”

“ Birine mi aşıksın”

“ Öyleydi ama artık emin değilim”

“ Neden peki”

“ Çünkü onun bana aşık olamayacağını anladım”

“ Çok mu güzel bir kız”

“ Çok güzel ama kız değil”

Naruto'nun şaşkınlıktan kocaman gözleri daha da büyüdü. Sonra güzel ağzı yayıldı, inci gibi dişleri kırmızı tenine çok yakıştı. Bana dikkatlice bakmaya devam etti. Sanırım, şaka yaptım, filân dememi bekliyordu. Sonra koluma hafifçe dokundu ve,

“ Ne yapalım aşk aşktır”

O an sanırım Naruto'ya aşık olabilirdim. Ne kadar saf ve içten söylemiş bir söz. Sayfalarca yazsan olay bu kadar güzel anlatılamaz. Çocuk saflığı, bütün akıllardan üstündür. Dayanamadım ben de onu güzel yanağından öptüm, yumuşacık. 


Yanık kırmızı teni daha da kızardı. Sonra utancımdan dağın tepesine doğru koşmaya başladım. Arkamdan kahkahalar atarak o da koştu. O kovaladı ben kaçtım. Kovalanmak istediğimiz için kaçarız bazen.

Bir kovalayan olursa hayat güzeldir. Kim bilir belki Sinan'la kız arkadaşından da bu nedenle kaçmışımdır. Ama Sinan beni kovalamadı. Ne çok isterdim oysa, o kızı bırakıp peşimden koşmasını.

≈≈≈

Ben Naruto'dan kaçarken, telefon yanıp sönmeye başladı. Okuldan arıyorlar. Dekan amcamın sekreteriymiş arayan. Burs param bağlanmış. Adresi verdim, buraya gönderecekler banka kartını.🏧 İlk defa maaşım oldu ya la.

Bu arada sekreter değişmiş sanırım. Başka birisiydi arayan. Eğer şutladıysa o orospuyu, orospulara karşı ilk meydan muharebesini kazandık sayılır. Geri çekilmek yok savaşa savaşa sevişeceğiz bundan sonra.

Cafe’de kalmaya devam mı etsem yoksa eve mi çıksam bilemiyorum. Mert'in güllü mesajına cevap vermedim. Kararını verene kadar gözüme soka soka başkalarına çakıp çakmayacağına, yanıt yok. Anlayacağını zannetmiyorum ama deneyeceğiz.

Peki Sinan'ın mesajına ne cevap vereceğim? Çocukluk herom, bana yaptığı iyiliklerden sonra cevap vermemek çok ayıp olur. Kız arkadaşıyla beraber mi hâlâ acaba. Olsun veya olmasın fark etmez, heteroların ne yaptıkları beni ilgilendirmiyor.

Yasemin hanım geldi Kaptan babam kahvaltı için beni bekliyormuş. Saate baktım 10 olmuş. Duş alıp indim aşağıya. Masada tek başına oturuyor Kaptan baba. Hollandalı memleketine gitmiş. Çocuğu orada doğuracakmış.

“ Dün ne oldu Can, bütün gece ikiniz de konuşmadınız”

“ Söylediğim gibi, birisiyle takılıyor Mert. Dayanamıyorum buna. Ben de haberim olmadan ne istiyorsa yap ama yanımda yaparsan bundan sonra ben yokum dedim. İşte biraz tartıştık”

“ Tartışmadan fazlası olmuş sanırım. Vurdu mu sana”

Cevap vermedim. Kızgın baktı bana. Bir de beni Cihan'la yatırmak istiyor desem ne yapar acaba? Tabii ki söylemem bunu. Mert'le babasının arası benim yüzümden açılırsa kendimi affetmem. Dün gece konusu kapansa ya.

“ Bundan sonra sana vurmasına asla izin verme. Nedeni ne olursa olsun kimsenin kimseye vurmaya hakkı yok bunu unutma. Bu ara annesi yüzünden çok sinirli. Ama sinirlerine hakim olmayı öğrensin ya da bitir bu işi. Senin suçun ne, böyle ilişki olmaz”

Yine bir yorum yapmadım. Konuyu değiştirmem gerekiyor ben cevap vermedikçe sinirleniyor gibi Kaptan baba. Elim istemsiz dudağıma gitti. Kamuflaj yara bandı düşmüş, patlak dudağım da katılmış bize. Hemen lâf değiştir co.

“ Annesiyle kavga etmelerinin nedeni Gökçe mi efendim”

“ Evet nişanlamak istiyor onları Nevin”

“ Nasıl olur teyzesinin kızı değil mi?”

“ Bizim ailede böyle evlilikler oluyor ne yazık. Gençliğimde benim de başıma gelmişti. O nedenle Mert'i anlıyorum ve onun tarafındayım. Ama Nevin çok inatçıdır”

“ Sizin de mi? Eğer özel değilse anlatabilir misiniz”

“ Üniversiteye başladığımda bir kızla tanıştım, deli gibi aşık olduk birbirimize. Okul biter bitmez de evlenmeye karar verdik. İkimizin ailelerinin de durumu iyiydi ve evlenmemiz için bir engel olmadığını düşünüyorduk. Okulun son yılı, bu durumu anneme ve babama söylediğimde, kızın kim olduğunu bile sormadan karşı çıktılar. Tabi nedenini biliyordum, bizim ailemizde belirli ailelerin çocukları dışında evlenmeye izin verilmezdi. Yani evlilikler hep aynı çevre içinde yapılır. Böylece kültürün devam edeceği düşünülür ve buna dışardan müdahale edilmesi önlenmiş olur. Benim de hep kendi istedikleri, tanıdık ailelerin kızlarıyla arkadaşlık etmemi teşvik etmişlerdi. Ama aşk bu planlanarak olmaz ki. Aşık olduğum kızın ailesi de benim ailem karşı çıktığı için istemiyordu evlenmemizi. Ama biz kimseyi dinlemedik ve daha okul bitmeden evlendik. Bir oğlumuz oldu, belki dünyanın en mutlu çiftiydik. Sabri'yi o gece lokantada gördüğümde ölen oğlum gözümün önündeydi. Onun yaşlarındaydı trafik kazasında öldüğünde. Eşler birbirlerini ne kadar çok severlerse sevsinler, sevdikleri çocukları yaşamını yitirirse, bir arada yaşayamazlar artık. Bir süre sonra nedendir bilinmez, birbirlerini suçlamaya başlarlar. Ayrıldık ve ben ailemin istediği uzaktan akraba olduğumuz Nevin'le ikinci evliliğimi yaptım. Lokanta'da çocuk Sabri'yi o gece izlerken; çok iyi belki biraz haşarı kendi bildiğince yaşayan ölen oğlumu izler gibiydim. Sanki oğlumun ruhu ona geçmiş onda yaşıyor gibiydi. Hareketleri, bakışları, o adamın söylediklerine kızması. Neyse konuyu dağıttım sanırım”

“ Hayır Sabri abiye neden yardım ettiğinizi merak ediyordum hep. Anlatmanıza çok sevindim. Ölen oğlunuz için çok üzüldüm efendim. Çok zor olmalı evlât acısı”

“ Anlatılır bir şey değil. Neyse ki Mert doğdu sonra. Acısını azaltmadı ama çok sevdim onu. Birini seversen acılarla yaşamak kolaylaşıyor. Ama Nevin'le geçinemedik işte. Şu anki evliliğim de mutluyum diyemem. İlk aşkınla yaşayamazsan, başka bir insana aşık olabilmek çok zor. Onun için senin de Mert'in de kendi aşkınızı yaşamanızı istiyorum. Birbirinizle veya başkalarıyla ama mutlaka aşık olduğunuz biriyle. Bunun yaşanamadığında ne büyük sıkıntılara yol açtığını bilen biriyim çünkü”

≈≈≈

Ara sıra işleri için dışarı çıkması dışında Kaptan babayla beraberdik hep. Onun hoşlandığı aile veya komedi türü filmler izledik. Bazen dışarıya gezmeye götürdü beni. Okuduğum kitapları anlattım ara sıra, bu yaşta bu kadar kitap okumama şaşırdı.

Kaptan baba önemli kitapların hemen hemen hepsini okumuş. O nedenle onunla kitaplardan konuşmak oldukça zevkli. Mert neden babasına hiç çekmemiş. On gün sonra, hastaneye kontrole gittik, doktor midemdeki yaranın tamamen kapandığını söyledi.

Bu kadar kısa sürede iyileşmeme, bir mucize, dedi. Mucizelere bayılırım. Artık alkollü yaşama dönebilir miyim, dedim. Doktor amcayla Kaptan baba ters baktılar bana, sustum. Kaptan babadan izin alıp eşyalarımı topladım cafeye yollanmak için.

~~~

Taksiden inerken Mert'le Cihan'ın cafenin bahçesinde oturduklarını gördüm. Geri taksiye bindim. İki adımda geldi Mert, kapıyı açtı. İşaret ve orta parmağı ile, gel, işareti yaptı. Kapıyı örtmeye çalıştım, kolumdan tutup dışarı aldı beni. Peter uzaktan bizi izliyor.

“ Bitti mi aşkınız babamla”

Neyse ki gülerek söyledi bunu. Konuşmamaya devam ediyorum. Oturdukları masaya çekti kolumdan beni. Bize baktı herkes. Babası dışında kimseden utanması sıkılması yok ki. Cihan'a da bakmadım, ona da. Başımı öne eğdim kucağımdaki ellerimde gözlerim.

“ Mesaj attım neden cevap vermedin minik”

Peter anladı zor durumda olduğumu uçarak geldi tam zamanında. Hoş geldin Can bir şey içer misin, dedi. Viski lütfen, dedim. Herkes bana baktı ters. İyileşmiş yara tamamen, dedim. Ama dinleyen olmadı.

Sahip, kakaolu süt getir sen ona, dedi. O arada telefonum titremeye başladı cebimde. Emin olmak için cebimin üstüne koydum elimi, korkudan da Mert'e baktım. Anladı hemen tabi. Ben elimi çekince, çekti aldı cebimden telefonu.

“ Kim bu”

Telefonun ekranını bana uzattı. On gündür durdu şimdi arıyor Sinan. Kim diyeceğim şimdi Mert'e. Anlamaz ki bir şeyden. Ne söylesen terse çeker, tam da ona tavır yaparken onu kıskandırmak için filan bir haltlar karıştırdığımı sanacak çıldıracak. Mert açtı telefonu, hoparlöre aldı.

Mert 📞 Sinan

ne var

Sinan 📞 Mert

can'ı aramıştım

Mert 📞 Sinan

neden

Sinan 📞 Mert

konuşmak için

Mert 📞 Sinan

nerden tanıyorsun onu

Sinan 📞 Mert

çocukluk arkadaşıyım siz kimsiniz

Mert 📞 Sinan

mert ben sevgilisiyim

Epey bir sessizlik oldu. Sıçtın ağzıma yine Mert. Şimdi ne düşünüyor acaba Sinan. Telefonu da Mert'e benim açtırdığımı düşünmüştür. Mert'in nasıl bir manyak olduğunu tahmin edemez ki sonuçta. Bozuk bir sesle konuştu.

Sinan 📞 Mert

rahatsız ettim özür dilerim aradığımı söyleyebilir misiniz lütfen

Cevap vermeden kapadı telefonu Mert çocuğun suratına. Rezil oldum Sinan'a. Bir gün orospu diyor bana birgün sevgilim. Ömer neyin o zaman. Sırf beni zor durumda bırakmak için söyledi zaten. İnsan sevgilisine, yani sevdiği insana böyle mi davranır.

Mesajlara da baktı. Sinan'ın attığı mesajı gördü. Cevap verip vermediğime baktı tabi. İçmedim bana söylediği kakaolu sütü. İşte yapabildiğim bu ancak, ne boykot ama. Konuşmamak ve söylediği içeceği içmemek.

“ Ne cevap verdin sen onun mesajına silmişsin”

“ Silmedim, cevap veremedim”

“ Neden”

“ Unutmuşum cevap vermeyi”

“ Nerden çıktı bu Sinan birden bire”

“ Yazıyor ya mesajda, okul kazanmış İstanbul’da"

“ Bir şeyler geçti mi aranızda, çok duygulu yazmış mesajı”

“ Celâl'den önce kimse olmadı demiştim hatırlarsan. Böyle konularda yalan söylemem ben”

“ İyi tamam yanlış bir şey yapma da”

Yanlış bir şey yapma, diyor bir de ya. Özgüvene bak. Yukarı çıkıp Sinan'ı arayıp özür dilemem gerek. Kibar çocuk, rahatsız ettim, dedi. Mert'in onunla kaba konuşmasına rağmen. Demek değişmemiş hâlâ.

“ Yukarı çıkabilir miyim, eşyalarımı yerleştiricem?”

“ Eve gel istersen. Haftaya okullar da açılıyor zaten”

Bu defa kolundan tutup ben kaldırdım onu. Tabi onun bana yaptığı gibi onu sürükleyemem. Kendi kalktı. Peter'e, boş mu Sabri abinin odası, dedim. Evet, deyince oraya girdim. Şimdi yukardaki odaya gitsek, ya dayak yerim ya da, anladınız işte.

“ Beni eve mi çağırıyorsun”

“ Duydun işte ne soruyorsun”

“ Kararını ver önce”

“ Ne kararı”

“ Babanların evinde sana söylediklerimi anlamadın mı”

“ Nasıl konuşuyorsun sen benimle, rest çeker gibi”

“ Tamam özür dilerim biraz heyecanlıyım sadece. Ama sen neden hep kavga modundasın. Sana rest filân çekmiyorum. Bir şey rica ediyorum sadece. Normal konuşup ilişkimizle ilgili kararlar alamaz mıyız”

“ Normal konuşmuyorsun. Senin tarzın değil bu. Çocuk muyum ben, yapmak istediğim bir şeyi neden senden gizli yapıcam. Hani sen dürüstlüğe inanıyordun. Benden yapmamı istediğin şey yalancılık değil mi? Bu arada kararları da ben alırım”

“ Sen al kabul, öneri yapıyorum sadece. Mert sana aşığım. Benden başkasıyla beraber olma, desem bırakıcaksın beni. Benim yanımda yapınca da ölecek gibi oluyorum. Çıldırmamı mı istiyorsun benim. Ne yapıyım başka yol bulamadım. Ben senden ayrılmamak için çabalıyorum, sen ayrılmak için elinden ne gelirse yapıyorsun”

“ Sen bu ayrılmak kelimesini çok kullanmaya başladın. Sinan denilen kılkuyruk çıktı birden değiştin. Çok istiyorsan ayrılalım. Bunu ben istersem yaparım sen değil. Biraz daha uğraşırsan isteyeceğim”

“ Hayır seninle evde konuştuğumuzda Sinan daha mesaj atmamıştı bana, al bak inanmazsan mesajın tarihine”

Uzattığım telefonu alıp fırlattı yere. Ben ne diyorum o ne yapıyor. Sanki ben onunla sidik yarıştırıyorum. Aldım telefonu yerden. Bıraktım onu orda. Gidip çantalarımı aldım yukarı çıkıp kapıyı kilitledim.

Hava kararmak üzere sağda güneş Kadıköy açıklarına batıyor kıpkızıl. Bu pencereyi ve manzarayı nasıl da özlemişim. Açtım, nefes aldım. Deniz kokusunu içime çektim. Farkında bile olmadan yanaklarım ıslandı.

Dilimi çıkarıp yaladım göz yaşımı, dudağımın kenarından akarken. Artık sonbahar. Hüznün mevsimi geldi. Acı insanın içinde ne olduğunu gösterirmiş. Ne var benim içimde? Göstersin artık bana.

Birden rüzgar çıktı. Kara bulutlar kapladı denizin üzerini. Gök ağlayacak sanırım. O da acıdı halime. Herkes acıyor, bir Mert acımıyor. Sinan'ın da ortaya çıkmasının tam zamanıydı. Kim yazıyor la bu dizinin senaryosunu?

~~~

Yağmur başladı birden. Yağmuru çok severim. Tatlı bir hüzün oturdu içime. Peter geldi nasıl olduğuma bakmak için. Mert gelmez, karısıyla viski içiyorlar aşağıda. Ulan bir dakika ayrılmaz mısınız siz. Bu ne aşkmış amq.


“ Nasılsın Can, bir şey istiyor musun?”

“ Hasan yeminle doktor tamamen düzeldiğimi söyledi. Ne olur bana viski getir, bol suyla içicem söz, lütfen”

Peter bozuldu ve kaygılandı. Ama bana hayır diyemez ki uçucu cinim benim. Uçtu gitti, elinde iki tane 5 cL'lik ufak viski şişesiyle geldi. Bunlara şişe bile denemez oyuncak ya la bunlar. İki şişeyi de boşalttım bardağa.

İkisi bir duble ediyor ancak. Üstüne bolca su koydum. Bardağı ağzıma götürürken Peter kaygıyla bana bakıyordu. Anladı hepsini vuracağımı, elimi tuttu ve ağlar gibi baktı bana. Ben de ufak bir yudum aldım.

Oh be yudumun küçüğü bile yetti nasıl özlemişim. Peter indi aşağıya. Telefonu elime aldım bakıyorum. Ne demem gerekiyor şimdi Sinan'a. Buluşmak istiyor. Bulaşır ikimize de duyarsa, manyak bir sevgilim var, nasıl derim? İlk çalışta açtı telefonu.

Can 📞 Sinan

merhaba sinan biraz önce beni aramışsın her halde

Sinan 📞 Can

eveeet can nasılsın

Can 📞 Sinan

iyi sayılırım teşekkür ederim sen de iyisindir umarım

Sinan 📞 Can

iyiyim de şaşırdım biraz önce garip biri açtı telefonunu

Can 📞 Sinan

ha telefonumu masada unutmuşum arkadaşlar şaka yapmışlardır

Sinan 📞 Can

anladım neyse rahatladım can seninle hemen buluşmak istiyorum ne olur seni çok özledim

Can 📞 Sinan

şeyy sinan bilemiyorum ben seni yarın arasam şimdi arkadaşlar var da

Sinan 📞 Can

tamam ama bekliyorum bak mutlaka ara

~~~

Aslında istesem Mert'e görünmeden çıkabilirim dışarıya. Cafe kapalıyken dışarı çıkabilmem için Peter'in bana gösterdiği, Sabri abinin aşağıdaki çalışma odasından apartmanın içine geçilebilen bir kapı var.

Oradan çıkıp giderim ama Mert gelir de beni bulamazsa işin yoksa anlat. Yarın erkenden arayıp öğleden önce Sinan'la buluşurum. Mert uyuyor olur nasılsa sabah. Paldır küldür kapıya vuruyor biri. Açtım Mert tabii, ahıra girer gibi daldı içeri. 

Yatağa uzandım. Hemen elimdeki telefondan son aramaları sildim. Elimde telefonla oynadığımı görünce alıp baktı. Bir şey bulamayınca, yanıma uzandı. Sinan'ı anlatmak istiyorum ama anlamaz ki onun benim çocukluk aşkım olduğunu. Ama ondan gizli de buluşamam Sinan'la.

“ Mert yarın arayacağım Sinan'ı, sonradan öğrenip kızma”

“ Buluşmak için mi”

“ Evet”

“ Eskiden olsa gidebilir miyim derdin. Delikanlı oldun iyice”

“ Tamam haklısın, gidebilir miyim?”

“ Hayır”

“ Neden Mert?”

“ Artık güvenmiyorum sana”

“ Ne zaman güvendin ki sen bana”

“ Nasıl güveneyim lan, Celâl bitiyor, Dani, ondan sonra Hilmi. Şimdi de çıktı Sinan. Hani senin çocuklukta hiç arkadaşın yoktu hep yalnızdın falan filân. Bir de yalan söylemem diyorsun”

“ Celâl dışındaki hiç birinin senin imâ ettiğin anlamda benimle ilişkisi olmadı. Sinan yemin ederim çocukluğumdan tek arkadaşım. Sonradan ona bir konuyla ilgili olarak kızdığım için bahsetmemiştim sana”

“ Neymiş o konu”

“ Başka birini bana tercih etti diye çocuk aklımla bozulmuştum ona”

Yine daldı olayların arasına, mıncık mıncık didikliyor. Bana zorla yalan söyletiyor, ne yapayım doğru söylersem kızıyor. İyice yanaştı bana. Niyeti bozmaz umarım. Perhizdeyim ben. Cezalıyım. İç yan bağlarım koptu...

Koptum ben de, yapışınca dudaklarıma. Koç ayaklandı... Kestiydim ben bu koçu, ne zaman ölecek? Allahım yardım et, şimdi kendimi tutamazsam bir daha hiç tutamam. Ya şimdi ya hiç. Hayatım boyunca onun sevgililerini çekmek, dayak yemek belki de Cihan'ın şeyini de...

“ Mert istemiyorum ben”

“ Neyi istemiyorsun”

“ Şimdi sevişmek. Ama dediklerimi kabul etmeni istiyorum, lütfen”

Öyle şaşkın ve kızgın bakıyor ki. İkimiz de nefes nefeseyiz. Sinirli olunca insan vücudu adrenalini daha çok salgılarmış. Ondan her halde ikimiz de geberiyoruz düzüşmek için. Ama yapamam, teslim olursam asla geri dönemem.

Epeyce zaman kendine gelemedi. Eliyle aletini düzeltti. Patlamak üzere bermudanın önü de içindeki de. Zor tutuyorum kendimi bakmamak hatta elimi atmamak için. Ona böyle davrandığım için de kendimden nefret ediyorum ama çaresizim.

“ Yani kabul etmezsen vermem diyorsun öyle mi?”

“ Ben seninle bir şeyler konuşmaya çalışıyorum senin konuşma tarzına bak. Öyle değil tabi. Sana şart koşmuyorum sadece rica ediyorum. Bir kerecik istediğim bir şeyi kabul edemez misin”

“ Ben gidiyorum nasıl biliyorsan öyle yap”

“ Hep gidiyorsun zaten ya da beni kovuyorsun”

Cevap vermedi. Çekti kapıyı gitti. Öylece kaldım bok gibi. Yalvarıyorum bir santim geri adım atmıyor, tartışmıyor bile. O ne derse o olacak, o ne isterse o olacak. Ben de onun kölesi gibi her şeye evet diyeceğim.

≈≈≈

Yağmur durdu. Odaya mis gibi taze hava doldu. Pencere açık uyuya kalmışım. Gece donarak uyandım. Kalkıp dışarı baktım. Sessizlik ve ıssızlık hâkim her yere. Uyuyor bütün şehir. Saate baktım, gece yarısını geçmiş.

Pencereyi kapatıp, dolaptan yorgan aldım içine girdim. Sıcacık Mert'in koynu geldi aklıma. Nasıl reddettim onu aklım almıyor. Koçu harbiden de öldürmüşüm herhalde. Ama şunu unutmayın, içindeki canavar ölürse, çöle döner insan.

Sabah erken uyandım. Camı açıp denizi kokladım yine ilk. Sonra Sabri abinin kitaplığını karıştırdım biraz. Herakleitos'un Fragmanlarını buldum. Dalmış gitmişim ilginç kitaba. Çünkü çevirmen her fragmanın altına açıklamalarını da yapmış.

Kapı tıkladı, kalkıp açtım. Peter gülerek bana bakıyor. Gece gitmeden önce de gelip bakmış. Kapıyı kilitlememiştim, yine bir yerlerimi filan deldiğimi zannedip telaşlanmasın diye. Uyuduğumu görünce kapayıp gitmiş cafeyi.

Kahvaltı hazır, dedi Pan'ım canım. Neden bu cin bana karşılıksız bu kadar iyi davranıyor. Dün gece epey fırtınalı yağmur yağdığı için, hava durulmuş sıcacık. Baharın son sıcakları. Neden fırtına sonrası hep durulur hava?

Bir bermuda bir tişört çekip indim aşağıya. Gece de bir şey yemedim çok açım. Mis gibi kokuyor. Peter Pan, pankek yapmış. Üstüne sürmek için annesinin ev yapımı böğürtlen reçeli. Yine mis gibi kokan çay. Ben bu çocukla evlenirim lan.😉

Yumulduk ikimiz de pankaklere. Yanında da yine annesinin yaptığı keçi peyniri var ya, tatlı ve tuzlu aynı anda en bayıldığım lezzettir. Zıtlıkların hastasıyım ben. Uyum sevmem.Takım elbise sevmem. Bir konuda bile olsa aşırı olacaksın, sıradanlık sevmem.

~~~

Sinan'ı aradım, konum at hemen geliyorum almaya, dedi. Peter şaşırdı biriyle buluşacak olmama. Ben de Sinan'ın kim olduğunu anlattım ona. Sinan olayına biraz bozulur gibi oldu. Ama iki dakika sonra, o güzel dişleri göründü,

“Sizin adınıza sevindim özlemişsinizdir birbirinizi”

“ Sen nasıl bu kadar iyi olabiliyorsun Peter Pan'ım benim”

“ Senden öğreniyorum”

Fırsattan istifade sarılıp bir de öpücük kondurdu yanağıma. Beni her öpüşünde ne hikmetse dudağı daha uzun zaman kalıyor yanağımda. Ah Peter sen benim cinimsin, iyilik perimsin. Ne olur aklından böyle şeyler geçirme.

~~~

Aniden cafenin sessiz sokağını bir patırtı gümbürtü doldurdu. Kafamızı çevirip baktık. Motorlu kara bir savaşçı geliyor hızla. Cafenin önünde durdu. Jantları dahil heryeri mat siyah motorun. Üstünden bir dev indi. Başında mat siyah kask. Ayakkabıları pantolonu ve montu da simsiyah deri.

Peter'le ben bakakaldık. Kaskı çıkarınca uzun dalgalı, kumral sarı arası saçları foşurdadı dışarı. Şöyle bir sallayıp düzeltti onları. Suratında gözlerinin altından boynuna kadar vişne çürüğü baf var... Ama gözler? Doğuştan sürmeli bu gözler?

Bafı boynuna indirince, altından güzeller güzeli Sinan'ın suratı çıktı. İstemsizce ayağa fırladım, iki kolumu birden kaldırdım görsün diye ⓉⒺⓈⓁⓘⓂ OLUYORUM!!! Baksana şuna ya, bi bak san'a kendine yani. Sinan farkında mısın yaklaşmakta olan tehlikenin?


Nasıl bir dev olmuş bu böyle. Bu kadar uzun muydu boyu? Kollarımı daha indiremeden uçarak gelip sarıldı bana. Kollarımı indirince ben de ona. O ne ayaklarım yerden kesildi. Kemiklerim yerlerinden oynadı, çatırdadı, kırılacak...

Nefes alamıyorum. Başım döndü. Öldürecek bu beni ya. Yeter bırak, diye bağırdım.

≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler