Liseden Üniversiteye 71 ~ kader işte hep s*çmakla meşgul ağzıma



Liseden Üniversiteye 71



Kaan Uğuş izin verdi bu bölüm kapağını onun fotoğrafından yaptık




~~~ kader işte hep s*çmakla meşgul ağzıma ~~~



~~~ Yakarış ~~~

~ Gözlerindeki kederi öperim
~ alın kırışığında kanat çırpan sevgiyi
~ öyle yıkık durma ne olur
~ akşama düşen gün gibi.

~ Seni bana getirdikçe güzel
~ götürdükçe nasıl da acımasız ve soğuk
~ adımlarını öperim çocuk
~ öyle uzak durma ne olur.

~ o büyük sırrını öperim
~ bir hazine gibi üstüne titrediğin
~ içindekini güneşini duygularının
~ geceye düşen o çiy tanelerini.

~ gülüşünün aylasıyla büyülü
~ o derin göllerini gamzelerinin
~ içimde ömrümün yudum yudum yunduğu
~ o en temiz yerlerini öperim

Şükrü Erbaş】



Bıraktı sonunda. Bu gerçekten özlemiş beni. Zorlukla aldım nefes, ona baktım. O da bana bakarken, kumral tenli suratında altın gibi parlayan güneş gözümü aldı. Ben de özlemişim onu. Gözün görmediği gönülden uzak olur dedikleri doğruymuş. 

Görünce onu içimden bir şeyler aktı, gözümden gözüne. Anladı! Hemen, araya Peter’i sokup, tanıştırdım onları. Masaya oturduk. Peter içeriye gitti. Hayata olumlu bakıyorum der gibi bakışları, hep gözleriyle gülüyor sanki.

Eskiden de böyleydi zaten. Ama bana bakışlarında anlayamadığım bir değişiklik var. Elini kaldırdı harika parmakları saçlarımın içinden geçti. İçim titredi, kafamın içi kaşındı tatlı tatlı. Mert’ten başkasının bana dokunduğunda böyle olmak ne?

“ Çok güzel olmuş saçların aslında her yerin. Hem aynısın hem de başka biri gibi olmuşsun”

“ Teşekkür ederim. Sen her zaman ki gibisin ama boyun uzamış sanki bir de saçların”

“ Evet nasıl oldu bilmiyorum ama yurt dışındayken boyum uzadı”

“ Yurt dışı?”

“ Evet iki yıldır yurt dışındaydım. Biliyorsun lisedeyken derslerim kötüleşmişti. Sonra kız meselesi filân dağıldım iyicene. Annem çok kızdı, ortamdan uzaklaşmam için Kanada’ya gönderdiler, değişim programıyla. Lise’yi orda bitirdim. Biraz toparladım kendimi. Sonra gelip burda üniversite sınavına girdim. Kazandık çok şükür, epey çalışmıştım zaten. Yurt dışında yaşamayı düşünüyordum ama öğrendiğim bir şey beni vazgeçirdi. İşte böyle sen neler yaptın?”

Öğrendiğim bir şey? Ne ola ki. Sonra kız meselesi değil, önce kız meselesi, sonra derslerde baş aşağı oldun sen. Demek ortalarda hiç görünmemesinin nedeni buymuş. Kız meselesi filân, yemiştir o karı bunu. Bana neyse, kim yiyorsa yesin.

Ben bildiğin gibi işte. İşi iyice ibneliğe döktük. Bir sevgilim var, delinin ve sapığın teki. Dövüyor beni, sen ondan korur musun beni hep yaptığın gibi. Bana orospuluk da yaptırmak istiyor. Çok renkli biri anlayacağın. Ama uzay güzellikte, senin gibi işte.

“ Anlatırım ama başka bir yere gidelim”

“ Ne o şakacı arkadaşlarınla tanıştırmayacak mısın beni”

“ Şeyy… Yok gidelim hemen”

Çok şakacıdırlar ama sen kaldıramazsın o şakaları. Anlamlı baktı bana. Anladı bir şeyler döndüğünü, anlar hep zaten. Ama yorum yapmaz pek. Soru da sormaz. Çocuk doğuştan olgun. Motora bindik, bana da bir kask verdi, aynı renk. Kara şövalyeler yola çıktı. 

Bilseydim ben de siyah giyinirdim. Vişne çürüğü bermudayla açık yeşil sıfır yaka tişört giymiştim, ayağımda da parmak arası terlik. Zeus’un seçimleri tabi. Tam motorcu kıyafetleri anlayacağınız. Ben yanında civciv gibi kaldım. Sahil yoluna indi, uçuşa geçti. Çok hızlı gidiyor. 

Korkuyorum ilk defa motora bindim, düşecekmişiz ya da ben rüzgara kapılıp uçacakmışım gibi geliyor. Sarıldım karnına sıkıca. Kasklı kafamı da dayadım sırtına. Yanlış anlamaz umarım. Deri kokusu kaskın içine kadar geldi, çok güzel.

Sahilden caddeye çıktı. Bir cafenin önünde durdu. Önü motorlarla dolu. Motordan inerken cafedeki herkes bize baktı. Bahçeye girdiğimizde nerdeyse tüm masalarla selamlaştı Sinan. Daha yeni gelmiş Türkiye’ye bütün caddeyle ne ara tanışmış bu. 

Boş masa yoktu dışarda içeri geçtik. İçerisi daha iyi oldu çünkü buralar Mert’in dolandığı yerler, görürse arıza çıkarabilir. Alçak bir masa ikişer kişilik iki tane deri koltuk var, oraya yanaştı Sinan. Ben de koltuklardan birine çöktüm.

Montunu çıkardı. Altında sıfır yaka kısa kollu bir tişört var, yine siyah. Oh neyse boyu uzamış ama kilo almamış. Hâlâ zayıf ve kas da yapmamış. Bildiğiniz üzere kilolu, kaslı ve kıllı erkekler ben de iyk çarpı milyons. Yalnız uzun saç çok yakışmış. 

Bebek masumu suratıyla iyi bir ikili oluşturmuş dalgalı saçları. Kel değilse herkesin saçı çıkıyor da, bunun ki foşurdamış adeta. Ben de parmaklarımı daldırsam mı aralarına. Saçlarından çekip başını hoyratça, yumulsam mı bal dudaklarına. 

Sonra tuvalete gitsek. O da bana daldırsa… Yese bitirse olmayan etlerimi, kanımı da içse. Kemiklerimi de köpeklere atsa. Böylece ızdırabını siktiğimin dünyasından kurtulsam. Hem de sevdiğimin vücudunda yaşamaya devam etsem.

Bana bak co, sana ne lan Sinan’ın vücudundan, saçlarından hele de güzel suratından. Bal dudaklara daldırmalar filân. Ohasın saçmaladın yine. Ama kemiklerinin köpeklere atılması fikri güzeldi, o kısmını hakediyorsun.

Nasıl olsa Sinan yapmasa Mert yapar zaten düşündüklerimi bilse. Ha bir ara çözüm olarak, Sinan’ı da sürüye alsak. Olmaz mı? Olabilir ben de figüranlıktan yedi kocalı Hürmüz rolüne terfi ederim. Servis ederim kendimi o yataktan o yatağa.

~~~

Bu arada meraklısına not düşeyim. Hristiyanlar eucharist ayinlerinde, İsa’nın kanını simgeleyen şarabı içer ve etini simgeleyen ekmeği de yerler. Mesih’i yiyen, Onunla ilişkiye girerek Onunla tek bir beden olmuş olur.

The cup of blessing which we bless, is it not the communion of the blood of Christ? The bread which we break, is it not the communion of the body of Christ?
For we being many are one bread, and one body: for we are all partakers of that one bread.(1 Corinthians 10:16,17)

Sinan yerse beni, biz de bir ve bütün oluruz. Tehlikelerden uzak yaşar gideriz. Ben de Sinan’ın mesih’i olurum. Beklesin dursun beni. Bir gün gelirim belki.

~~~

Karşıma oturacağını beklerken gelip yanıma oturdu. Sinan ne yapıyon abicim ya. Sen ne ara bana bu şekiller yapmaya başladın. Hiç de bozuntuya vermiyor. Sanki sevgiliyiz kıçını yapıştırdı. Bu motor yolculuğu dağıttı beni.

“ Suratın kireç gibi bembeyaz hayırdır”

“ Nasıl motor kullanıyorsun öyle ya”

“ Korktun mu yoksa”

“ Altıma ediyordum nerdeyse”

Kıçı yetmedi kendi de yapıştı, kireç gibi suratım ateş gibi oldu. Yurt dışında gay filân mı oldu bu yoksa. Olsa keşke ama bana bulaşmasa. Ayy ne havalı olurdu böyle bir tatlılığın gay worlde iştiraki. Beraber gezer tozar âlemlere akar hava basardık. 

Mert beni gezdirmiyor hiç gıcık oluyorum. Daha ilk dakikalarımız, herkesin gözü bizde. Ama yanımda oturmasan iyiydi. Gaybro olalım biz. Daha önce sadece bir kere evde film seyrederken böyle yapışmıştık birbirimize. 

“ Ne içersin”

“ Bira”

“ Daha öğlen olmadı hayırdır ne ara başladın sen içmeye”

“ Tamam çay alıyım o zaman”

“ Ya istiyorsan bira iç tabi, ben sadece sordum”

“ Çay içiyim bitki şeysi olandan varsa”

Öyle bir gerildim ki, saçma sapan konuşuyorum. Saat 11 bu saatte bira içmem elbette, daha alkolik olmadık. Her şeyin bir zamanı var. Ellerime baktım titremeye başlamış. Kokusunu alıyorum Sinan’ın, dayanamıyorum.

“ Ben karşı tarafa geçsem iyi olacak”

“ Rahatsız mı ettim özür dilerim”

“ Yok ondan değil birden… bilmiyorum işte…”

Bu yetmedi bir de ellerimi gösterdim tir tir titreyen. Karşı koltuğa geçtim. Nasıl bir saçmalamak bu ya. Ne saçmalaması sıçıyorum resmen orta yere. Bir de sıvıyorum. Sinan gülmeye başladı tabi. Mert rezil etti yetmedi. Şimdi de ben kendimi rezil ediyorum.

Neyse garson çayları getirdi. Kendine de bitki çayı söylemiş, uyumlu güzellik. Devamlı bana bakıyor. Elimi kolumu nereye koyacağımı şaşırdım. Ne yapacağımı karıştırdım. Kendimi kaybedeceğimden korktum.

“ Ben bir tuvalete gideyim”

Motorda ödümü kopardı yetmedi bir de dibime girdi. Fırladım, kendimi tuvalete zor attım. Çok çişim geldi, ama bizimkini bulamıyorum kaybolmuş korkudan. Toplarım da yok olmuş. Neyse sonunda başını buldum, sadece o kalmış geriye. Pisuvara şarlattım. 

Elimi yüzümü yıkadım. Kabine girdim, klozetin kapağını kapatıp oturdum. Cep telefonunun kulaklığını taktım. Joep Beving’in the light she brings şarkısını açtım. Bu müzik beni sakinleştirir hep. 

Bakalım işe yarayacak mı? Kendimi bildim bileli aşık olduğum dünyanın yedi harikasından biri bana yazıyor ya da dalga geçiyor bilmiyorum. Ama benim içimde çağlayanlar gürül gürül. Çocukken hep kontrollüydüm. 

İbneliği fiiliyata döktükten sonra bu duvarlar yıkıldı. Sinan’a karşı o nedenle nasıl davranacağımı bilemedim, devrelerim yanmak üzere. Mert için öldürdüğüm koç, yeni bir kimlikle zombileşirse yanarım. Kendime çeki düzen vermeliyim.

Çıktım tuvaletten. Bir oğlan gelmiş yanına ayakta konuşuyor Sinan’la. Beni görünce gitti. Sinan mütebessim bir suratla bakmaya devam ediyor. Ben ona bakamıyorum çünkü suratım ne hâlde bilemiyorum. Yine karşısına oturdum.

“ Can çocukken de çok tatlıydın ama şimdi daha bir başka olmuşsun. Hep aynı şeyi söylüyorum biliyorum ama anlamaya çalışıyorum kızma sakın. Eskiden benimle beraberken hep neşeli olurdun. Seni rahatsız eden bir şey mi var. Açık konuş lütfen kaç yıldır tanıyoruz birbirimizi”

“ Sinan yok bir şey o kadar zaman sonra seni görünce şaşırdım birden hepsi bu”

“ Sana yardımcı olayım. Dün benimle telefonda konuşan çocuk sevgilin veya sevgilin olmaya çalışan biri miydi?”

“ Hayır beni öldürmeye çalışan biriydi”

“ Dalga geçme n’olur”

“ Sinan seninle dalga geçebilir miyim, sadece kafam karmakarışık diyorum anlasana”

“ Anlıyorum ve sana yardımcı olmaya çalışıyorum. Seni ne kadar iyi tanıdığımı bilemezsin, zor bir durumda olduğun belli ve seni seven biriyim öylece bırakır mıyım”

“ Biliyorum her zaman yardımcı oldun zaten. Senin hakkını ödeyemem. Ne oldu senin kız arkadaşına”

Ne alaka ve ne bok yemeye bunu sordum şimdi. Sana ne oğlum çocuğun kız arkadaşından. Boşta mı diye merak mı ediyorsun. Hiç konuşma sus sen, konuştukça batıyorsun. Başını öne eğdi. Üzdüm mü yoksa. Ne düşüncesiz oldum ben.

“ Ayrıldık ben Kanada’ya gitmeden önce”

“ Burdaki herkesi nerden tanıyorsun, yeni geldim Türkiye’ye dedin”

“ Kız arkadaşım burada oturuyordu sık geliyordum eskiden. Motoru da o zaman almıştım. Yurt dışına gitmeden önce tanıştım burdakilerle”

“ O kız nerede şimdi peki”

“ Ben yurtdışına gidince o da Londra’ya gitmiş okumaya”

“ Sormayı unuttum ya, hangi okulu kazandın”

“ Yıldız fizik”

Neyse sonunda normal şeylere çevirebildim konuşmayı. Aslında zeki çocuktur Sinan ama lisede biraz dağıldı sanırım. Rakamlarla arası hep iyi olmuştur. Fizik ona uyar. Fiziği de iyi. Ulan hep aynı yere dönüp durmasana.

“ Sen hukuk okuyormuşsun, bir arkadaştan öğrendim faceden. Aslında sizin okulun bir kaç bölümünü de yazıcaktım ama senin gibi dâhi olmadığımdan puanım yanaşamadı. Keşke aynı okulda olabilseydik”

Bizim okula bir de sen gelseydin, ortalık şenlenirdi iyicene. Bana bu ilgisi birden nasıl doğdu anlayabilsem. Hadi ben anladım diyelim. Bana ilgi duyuyorsa gerçekten, Mert ne diyecek bu işe. Epey bir sessizlik oldu. 

Kalkıp yanıma oturdu yine. Kolunu omuzuma atıp kendine doğru çekti beni. Kalbim yerinden çıkacak nerdeyse. Eskiden kokusunu duymak için, ona belli etmeden nasıl yanaşırdım, kısık sesle bir şey söylemek için yapıyormuş gibi.

O koku şimdi burnumun dibinde. Çektim içime, gözlerim kapandı bayılacağım nerdeyse. Sıktırmaya başladı koluyla. Bana bakıyor sanırım. Benim gözlerim kapalı. Yanağımda bir nefes var. O nefes çok yavaştan bir öpücük oluverdi.

Rüyada mıyım? Bir şey bilemiyorum. Herkesin içinde bunları yapması, herkesin içinde yanağımdan da olsa öpmesi, herkesin içinde beni bayıltması. Hem de bunları bana Sinan’ın yapıyor olması. Diyorum ki, allahım yardım et bu garibe.

“ Neden yapıyorsun bunları bana”

Gerçekten konuştum mu? İçimden mi geçti. Tekrardan sıktırdı beni bu defa diğer koluyla da sarıldı. Kemiklerimi kırmayı kafasına koydu sanırım. İyice delirdi, oha altına al bari. Neyse ki cafenin içinde kimse yok, dışarda oturuyor herkes ama bize bakıyorlar.

“ Seviyorum seni”

“ Ne ara oldu bu iş”

“ Hep seviyordum zaten”

“ Nasıl yani?!”

“ Şimdiki kadar bilincine varamasam da senden hoşlandım hep. Senin de benden hoşlandığını hissediyordum. Ama çok miniktin ve böyle bir şeyin sana zarar vereceğinden korktum hep. Belki de büyüyünce değişecektin. Ama ben buna neden olursam bütün hayatın değişebilirdi. Belki de ben değişecektim. Çünkü kızlardan da hoşlanıyordum. Bu defa yine sen zarar görecektin. Çok zor oldu bu inan ama tuttum kendimi hep”

“ Şimdi ne değişti de tutmuyorsun kendini?”

“ İki nedenle. Birincisi, kız arkadaşımdan ayrıldıktan sonra, artık kızlarla yapamayacağımı anladım. Burda da, Kanada’da erkeklerle beraber olmaya başladım. Aşık olmadım ama hiç. Seni seviyordum ben. İkincisi, youtube’daki videonu gördüm. Gay olduğunu anlayınca dönmeye karar verdim. Biraz önce söz ettiğim Türkiye’ye dönme nedenim sensin yani”

“ Nasıl gördün ki videoyu? Sinan bu arada sarılmasan artık, dışardaki herkes bize bakıp duruyor”

“ Tamam kusura bakma yurtdışında rahat davranmaya alıştım. Buranın Türkiye olduğunu unutmuşum, kaptırdım kendimi. İstersen daha rahat davranabileceğimiz karşıda bildiğim mekânlar var, gidelim mi? Bu caddeyi sevmem zaten hiç, hep kasıntı tipler”

Ben de sevmiyorum caddeyi aslında. Dediği gibi kasıntı, birbirine hava atmaya gelmiş insanlar var çoğunlukla. Ama söylemedim bunları ona. Ortak noktalarımızı keşfe dalarsak, ben çıkamam bu gezegenin etkisinden.

Kapılır giderim arkasından, bir girersem yörüngesine, savrul dur ordan oraya. Eskiden de bir film seyretsek veya bir şey hakkında konuşsak hep ortak zevklerimiz ve düşüncelerimiz olduğunu görür, mutluluktan kahkahalarla gülerdik.

Meselâ herkes Game of Thrones izlerken, biz Breaking Bad hastasıydık. Onun en sevdiği filmlerden biri Fight Club’dı benim de. Gay themed olduğu için ona izlettiremediğim, bize en yakıştırdığım film ise, Noordzee, Texas (2011).


Filmde genç aşıklar Pim & Gino öyle tatlılardı ki. Pim’in yerine kendimi Gino’nun yerine de Sinan’ı koyar hayallere dalardım. Pim çok güzel ve tam bir duygu böceği. Gino’da tam aşık olunacak bir taş parçası.

Duygusal ilişkileri zamanla cinselliği de içeriyor. Yönetmen bu sahneleri çok güzel aktarmış. Sanatsal ve görsel anlatım süper. Bana göre tam bir festival filmi. Ama hep olan oluyor ve Gino bir kızla çıkmaya başlıyor.

Sonunu anlatmayayım. Ama Gino’nun annesi hastanede yatarken, ikisinin ellerini birleştirdiği sahne, Pim’im masum sevgisine müthiş bir ödüldü. İşte ben ebeveynlerden böyle ödüller bekliyorum. Homofobi değil. 

~~~

Beni hep seviyormuş demek. Ulan ne diye söylemedin o zaman. Ben gördüğüm ilk günden beri aşığım sana. Ama şimdi başkasına ha. O demin ki gibi sarılman için bana, ne dualar ettim. Beni öyle öptüğün ne rüyalar gördüm. Bana zarar vermek istemiyormuş.


Verdin vereceğin zararı, bütün çocukluğumuzun içine ettin. Hele o kızla beraber olmaya başlayınca sen, ne kadar çok ağladım ben. Bunları da biliyor musun sen. Şimdi çıkmış gelmiş, ben başka bir gezegenin yörüngesindeyken, seni seviyorum, diyorsun.

Bunları ona anlatsam, hiç bırakmaz peşimi. Ya da peşimden koşsun diye söylediğimi zanneder. En sevmediğim şeydir, aşkta nazlanmak, oyunlar oynamak. Duygularımı ya hiç açmam açıyorsam da, adam gibi dökülürüm. 

Ama şimdi saklamak zorundayım. Çünkü karşımdaki insanları her zaman kendimden daha çok düşünürüm. Bu iki gezegenin arasında kalırsam ben, dağılır parça parça olur meteor. Uzayın en güçlü ve güzel iki gezegeni arasında kaldım ya ben. 

“ Yok burda kalalım. Benim çok zamanım yok. Soruma cevap vermedin, nasıl gördün videoyu”

“ Bizim mahalleden seni tanıyan biri facesine koymuş senin videoyu. Arkadaşlar görmüşler haber verdiler ordan gördüm. Merak etme ama linki bağlayan piçe söyledim kaldırdı faceden. Youtube’dan kaldırtmak için senin şikayet etmen gerek”

“ Umurumda değil artık böyle şeyler”

“ Videoda seni öpen, telefonda benimle konuşan çocuk muydu”

“ Evet”

“ Adı ne”

“ Zeus”

Güldü bu söylediğime çok. Sinirden ben de güldüm. O gülünce ben hep gülerim. Ağlarsa ağlarım. Ama hiç ağlamaz ki. O hep güçlüdür. Ne istediğini ne yapacağını bilendir. Benim gibi şaşkın değildir.

“ Yine dalga geçiyorsun, söylesene merak ettim sadece”

“ Mert”

Söyledim kurtuldum, ver kurtul. Video İstanbul’dan bizim mahalleye ordan Kanada’ya kadar dolanmış. Çocukluk aşkımı da bana kavuşturmuş. Her şer de bir hayır vardır dedikleri bu olsa gerek. Bu iş hayırlı mı acaba?

Ben bilseydim bir video seyredince beni seveceğini, daha önce sana uzun metrajlı film bile yapardım. Porno bile çekerdim lan, en haşininden. Ama zamanı uymadı işte bu vuslatın. Yine birisi benimle ilgili kararlar almış. 

Değişen bir şey yok. Tiyatro oynanıyor, herkes iyi kötü rolünü oynuyor. Bana düşen bu oyunda, başkaları için yaşamak, onlar ne diyorsa yapmak. Yazar ve yönetmenin bana biçtiği rol, bu figüranı oynamak. Bunun için gelmişim dünyaya sanırım.

“ Onunla mı buluşucaksın öğleden sonra”

“ Bilmiyorum”

“ Madem öyle neden zamanım yok dedin. Gezerdik bugün birlikte. Beni pek özlemiş gibi değilsin”

“ Özledim tabi. Ama biraz tartıştık Mert’le, ararsa diye cafeye dönmem gerek”

“ Yine hep verici taraf sensin değil mi? İlişkiniz iyi gidiyor mu bari”

Daha önce kime verdim de, yine hep verici taraf sensin, diyor bana. Hep verici taraf olunca, ilişki veren açısından pek iyi gitmiyor ne yazık ki. Nasıl gitsin, isteyince veriyoz, istemeyince gidiyoz. Çağırırsa tekrar, dönüyoz köpek gibi. 

İsteseydin sana da verirdim. Ama geç kaldın işte. Kapıldım bir başka aşka. Ama o bana aşık değil. Sen aşıksan gerçekten bana, ne bok yerim ben. Böyle Sinancım, sen de isteseydin, ben de verseydim sana, aynısını mı yapardın bana.

“ İlişkimiz nasıl derler, ara sıra orta kuvvette rüzgârlı, yağmurlu, bazen fırtına. Az da olsa kış güneşi açıyor”

“ Yeter Can kafa bulma benimle. Zorla konuşuyor gibisin. Mesajıma da cevap vermemiştin. Ya çok kırgınsın bana ya da sevgilinden çekiniyorsun”

“ Kafa bulacak kafa kalmadı ben de. Özür dilerim, istemeden çıkıyor kelimeler ağzımdan. Sana neden kırgın olayım, bana onca yardımından sonra”

“ Ama korkaklığım yüzünden sana zamanında açılamadım. Bir çuval inciri berbat ettim değil mi. Mert’le tanışmadan önce sen de beni seviyor muydun?”

Bir çuval inciri berbat etseydin keşke. Senden kıymetli mi, ben sana bir kamyon incir alırdım. Beraber yerdik. Evet ne yazık her şey zamanında yapılmalı. Bana bir göz kırpsaydın o zamanlar, seninle bırak inciri ne haltlar yerdik kim bilir. 

Dünyanın en küçük ama en mutlu aşıkları olurduk. Ben seni çok mutlu ederdim lan. Sen mutlu olunca ben uzay olurdum. Bir gün maç yaparken sen ve ben de hayran seni izlerken, tişörtünü çıkarmıştın. 

İlk defa vücudunun üstünü çıplak görüyordum. Güneş adeta orada toplanmıştı. Her yerine hayran kalmıştım, nefesim tutulmuştu. Meme uçların koyu renk ama ufacıktı. Karnın dümdüz bir mermer gibi, göğsünde belli belirsiz kaburga kemiklerin.

Günlerce gözümün önünden gitmedi, Yunan heykeli gibi vücudun. Sana, meselâ karnına ve göğsüne dokunabilsem, sadece dokunabilsem, neler vermezdim. O görüntü gözümün önüne geldiğinde okulda veya evde yanımda başkaları varsa utançtan suratım yanıyordu. 

“ Bunları konuşmasak daha iyi Sinan, ikimizi de üzer geçmişi deşmek”

“ Beni üzmez. Çok genciz daha. Geçmiş dediğin de bir iki yıl öncesi sadece, kaybedilmiş bir şeyimiz yok. Aynı şehirde üniversitede okuyoruz. İzin ver bütün hatalarımı düzeltmeme”

“ Senin hiç bir hatan yok ki. Ama benim bir sevgilim var”

“ Aşık mısın ona”

“ Bunları sorup neden üzüyorsun beni”

“ Seni seviyorum diyorum bilmek hakkım değil mi?”

“ Ne olacak bilince”

“ Belki bir şeyleri değiştirebilirim veye birlikte değiştiririz

Cevap veremedim. Artık kimseye cevap veremiyorum. Hiç bir konuda verecek cevabım kalmadı. Aşık oldum birine, bana hayvanmışım gibi davranmasına rağmen. Terk edip gitti, Celâl. Nedeni de babası iflas etmiş, eski işine dönmüş. Patronunun kızıyla evlendirecekmiş onu.

Belki de sadece Hilmi ayısından veya benden kaçtı. Çünkü, bir erkekle açık ilişki yaşayamam, da demişti Celâl. Sonra Mert çıktı karşıma, bir erkekle açık ilişki yaşayabilen. Ama o da ne yazık bir erkekle değil beğendiği her erkekle ilişki yaşıyormuş.

Ha onu da annesi Gökçe’yle evlendirmek istiyor. Ben evde kaldım amk. Talibim çok da, ben çok müşkülpesentim. Şimdi de bütün çocukluk rüyalarımın süsü püsü, gücü kuvveti, koruyucu tanrısı, yaşamımca hep hayran olduğum Sinan çıktı geldi. Seni seviyorum, diyor bana. 

Bal damlamsın benim, güzellik kralımsın, hatta güzellik kraliçemsin. O ne alâka demeyin cinsiyet rollerine karşıyım mâlum. Naruto’nun dediği gibi, love is love. Ama şimdi benim minik ve ortası delik kalbime iki dev gezegenin sığması imkânsız. 

~~~

“ Cevap bile vermeyecek misin Can”

“ Sinan bunları seninle konuşmak canımı acıtıyor… Evet aşığım Mert’e”

“ Seni çok iyi tanıyorum Can. Bırak sevdiğin biriyle, kimseyle asla tartışmazsın. Bu son iki yılda bir çok erkekle beraber oldum. Sana biraz da olsa benzeyen kimi görsem peşinden koşturdum. Ama hiç birinde seni bulamadım. Ve onlarda seni daha iyi anladım ve tanıdım. Şunu biliyorum artık, sen dünyanın en masum ve güzel insanısın. Bir şeyden de emin oldum. Biz ikimiz birbirimiz için yaratılmışız. Hatırlasana ne iyi anlaşırdık çocukken. Bir gün olsun kavga etmedik. Asla senden vazgeçmeyeceğim”

İçimde ömrümün yudum yudum yunduğu o en temiz yerlerini öperim. Ama ağladım sadece. Ne yapacağım ben şimdi? Kader işte, hep sıçmakla meşgul ağzıma…



≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler