Liseden Üniversiteye 73 ~ darker than midnight


Liseden Üniversiteye 73




~~~ darker than midnight ~~~



~ hep kalıplara uymayı reddettim. geldiğim nokta şu; 
~ diğerlerinden daha mutsuz, bi o kadar umutsuz 
~ ama kafam hepsinden daha güzel

~ Charles Bukowski


Cihan’a, sen kal biz eve gidiyoruz, dedi Mert. Cihan bana ters baktı. Her olan bitenden ben sorumluyum ya. Zeus nasıl oldu da karısından ayrıldı şaşırdım. Arabayı yine harika, yumuşacık ama hızlı kullanıyor ben de hayran onu seyrediyorum.

Konuşacak bir şey bulamıyorum bir türlü. O zaten pek konuşmaz. Suskunlar eve doğru ilerliyoruz. Evde ne olacak acaba? Yine sevişmek isterse ne yapacağım? Bir yola çıktık ama nereye gidecek bilen var mı?

“ Bir şey istiyor musun marketten?”

“ Viski lütfen”

“ Sen biraz az içsen artık”

“ Sen de”

“ Sen neden her lafıma kontr çekiyorsun”

“ Kontrgerillayım artık”

Gülerek gitti markete. İşe yarıyor mu stratejimiz yoksa sinir birikmesine neden olup bir vezüv patlamasına mı yol açacağız. Marketten eli kolu dolu bir çocukla çıktı Mert, bagaja yerleştirdiler erzakı. Sanırım kampa giriyoruz.

Eve girdik, sen yerleştir torbadakileri duş alıcam ben, dedi. Emir komuta zincirine girdik tekrardan, ne kadar da özlemişim. Torbaların içinden sadece viski ve meyve filan çıktı. Buzluklara su koyup buzluğa yerleştirdim. 

Mert çıkana kadar bir duble viski doldurup mutfakta oturdum, kulaklığımı takıp müzik açtım. Sevmem pek ama özellikle trap müzik açtım. Taliban, Haterade x Skellism. Bir fırtına çıkacaksa ruhumu hazırlıyorum ona. Kafama hafif bir şaplakla uyarıldım. 

“ Bağırıyorum, duymuyor musun?”

“ Kulaklık vardı duymadım. Özür dilerim, ne oldu ki”

“ Havlu bulamadım”

Ben evdeydim sanki kaç zamandır. Ömerciğine sor sen, nerde havlular. Giderken anı olarak götüne sokmuştur belki. Yok benim ağzım iyice bozuldu, özür. Kalktım aradım bulamadım ben de. Kirliye baktım hepsi orda sanırım. 

Ne haltlar karıştırdılarsa bu kadar çok yıkanacak. Mert’e iki tane el havlusu verdim kurulansın diye. Bok gibi suratla ona bakıp, gidip iğrenerek kirlileri makinaya attım. Elime bir şeyi bulaşmamıştır orospunun inşallah.

Bunları da öğrendik aq. Annemin evinde sıcak sudan soğuk suya girmeyen ellerim orospu döllerini temizliyor. Sıcak su, soğuk su? Bu da ne demek hiç bilmiyorum ya. Doğru mu söyledim onu da bilmiyorum. Annemin incileri işte. Annem ne yapıyor acaba? Hiç aramadı.

Benim viskimi de almış, çırılçıplak oturuyor salonda. Mutfağa gidip bir tane daha viski doldurdum. Ama yanına gitmeye korkuyorum. Vücudunu görünce dayanamazsam ya. Seslendi içerden, nerdesin, diye. Gittim, elimdeki bardağı görünce,

“ Bundan sonra benden izin almadan içki içmek yok”

“ Senden izin almadan nefes alabilir miyim?”

“ Sırf vurayım da maraza çıksın diye yapıyorsun değil mi? Boşuna uğraşma ama dayak da yesen bir yere gidemezsin. Çok bekler Sinan efendi seni”

Sustum bir şey demedim. Bu defa da Sinan efendiyi buldu bahane bana işkence yapmak için. Ne diyim yok desen inanmaz var desen takmaz. Bir yere gidemezsin, diyor. Ne oldu yarı açık cezaevinden kapalı ceza infaz kurumuna mı nakloluyoruz. 

Beni o da kesmez, yüksek güvenlikli ceza infaz kurumuna gönderin. Kadın ceza infaz kurumuna göndermeyin, Elif deneyiminden sonra kadınlardan korkmaya başladım. İliğime kemiğime kadar kururum orda ben. 

Sıkıntıdan yazın bir ara internetten Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’u okumuştum da. 5275 sayılı, bu bilgiler de oradan size gelsin. Aleti görünüyor, görmemek için bardağı onun yanındaki sehpaya bırakıp uzaktaki bir koltuğa çöktüm.

“ Gıcık mı oluyorsun artık sen bana”

Anlamıyor ki. Aşığım başkalarıyla benim yanımda fingirdeşmene dayanamıyorum diyorum. Git kime çakacaksan benim haberim olmadan yap ona da okey diyorum. Keyfin olunca gel bana da çak diyorum.

O tutmuş, gıcık mı oluyorsun artık sen bana, diyor. Bir insan daha ne kadar taviz verir. Bu kadar taviz verdiği insana gıcık olabilir mi? Bu insan bunları neden anlamaz hiç. Neden durmadan işkence eder onu bu kadar çok seven bir insana.

“ Cevap ver”

“ Hayır”

“ Ne hayırı”

“ Gıcık olmuyorum hayırı”

“ Neden uzağa gidip oturuyorsun. Mal gibi de bakıyorsun suratıma. Kızdırmak için uğraşıp duruyorsun. Ne bunlar?”

“ Ellerinin hastasıyım”

“ Of Can ne saçmalıyorsun ya”

“ Vurucam diyorsun ya, nerenle vurucan elinle işte”

“ Ben sana neremle vurucağımı biliyorum”

“ Vurmasak”

Kalktı yanıma geldi. Kolumdan tutup yatak odasına sürükledi. Enseme bastırıp eğdi yere, suratımı yatağa dayayıp arkama geçti. Şortumu indirdi. Nasıl vurucağı anlaşıldı. Gözlerimi kapadığımda salya sümük akmaya başladı, bütün yüzümdeki organlardan.

~~~

bir sahil kasabasındayız
öylesine sessiz ki herşey
yüzümü güldüren sendin
sanki sen yoksun artık
ben sensiz ne yaparım
bir rüyadan uyanmış gibi
uyanamayacağım bir uyku
ölmek gibi
hala kalbim atıyor
ben neden hissedemiyorum
hiçbir şey
mutluluk ve mutsuzluk
yanyana narin iki çan gibi
biri çalmaya başlayınca
diğeri de titreşirmiş
ölüm ve yaşam gibi
saf ve pür şeyleri arayan insan
hep boşa çaba içerisinde
saf ve pür teninde bulmuştum
ben mutluluğu
yakıyor beni
yana yana birşey kalmadı geriye benden
gitmişsin artık sen benden
beni de almışsın

~~~

Suratımda bir soğuklukla uyandım. Yataktayım, soğuk bezle yüzümü siliyordu gözümü açtığımda. Tekrar kapadım gözlerimi, elimi altıma götürdüm. Oh neyse ki şortum altımda. Bayılmışım sanırım. Vurmamış, arkam acımıyor.

“ Ne oldu Can, iyi misin?”

“ Ne oldu?”

“ Bayıldın”

“ Özür dilerim”

“ Neler oluyor sana hiç anlamıyorum”

“ Ben de. Şu soruma cevap vermedikçe nefes bile alamıyorum. Yalvarırım bir cevap ver”

“ Ben bir kişiyle yetinemem”

“ Yetin demiyoruz. Of bininci söyleyişim. Benim yanımda yapma, hiç olmazsa beraberken bana sadık ol diyorum hepsi bu. Ya da biraz rol yap ne var bunda. Bu kadar mı zor bu senin için”

Kalktı yataktan içeri gitti. Ben de kalkayım dedim ama başımı kaldıramadım. Öylece tavana bakmaya başladım. Neden bayıldım ki. Sanırım ırza tasaddi korkuttu beni. Eskiden olmazdı. Koç ölünce böyle olduk. 

Demiştim ben size, içindeki canavar ölürse çöle dönersin, diye. Ben de öyle oldum işte. Yaşayan bir ölü gibiyim. Beni dinlerseniz, aşık filan olmayın. Öpüşün, koklaşın hatta sevişin ama aşık olmayın. 

Aşk acıya, sevişmek orgazma takaddüm eder. Hangisini istersiniz? Paket yapıp çocukla gönderivereyim. Bu arada takaddüm nerden çıktı la. Ben ingilizcemi geliştireyim diyorum, eski hukuk kitaplarını okumaktan osmanlıca uzmanı olacağım yakında.

≈≈≈

Geldi sonunda yanıma. Neyse ki altına şort giymiş. Üstü çıplak her zaman ki gibi. Yalamak istedim, gamzesinden başlayıp küçücük meme uçlarına kadar. En fazla göbek deliğine kadar aşağılar yasak bana. Bir cevap versen artık.

“ Tamam bir deneyelim istediğin şeyi. Ama söz vermiyorum bak”

“ Oh be sonunda tanrı benimle konuştu. Denemen de yeter. Ne emredersin şimdi, yapayım”

“ Normale dön yeter”

“ Emredersin, Sponge Bob tekrar sünger oldu. Emecek seni”

Oha ben o anlamda dememiştim. Direk çıkardı aletini. Direk gibi erekte Zeus, ne ara kaldırdın bunu. Hep hazır olda mı geziyorsun yoksa. Dikeldi yatağa çıkıp önüme. Koçum? Ne alemdesin? Bir süreliğine rica etsem dirilebilir misin?

Ben de çıkardım apolloyu. Elimi attım, şişti bir anda. Yanıyoruz, o da ben de. Uzattım elimi, tuttum. Yangın var, küçük Zeus da yanıyor. Ağzıma doğru yaklaştırdı. Açtım ağzımı yumdum gözümü. Gözlerimi kaparım vazifemi yaparım. 

Gözlerimi açtığımda, arkasını dönmüş apolloya bakıyordu. İlgilenecek mi acaba bu gün onunla. Yangını söndürecek biri gerek. Yok biri değil Zeus. Onun elleri sihirli. Hele ağzına alsa büyük ikramiye.

“ Ömer’in ki daha mı güzel”

Yine durmadı dilim. Şu an sadece yalama görevin var. Sen elalemin şeyini soruyorsun, sana ne. Kafama hafifçe vurup, tekrar ağzıma tıpayı taktı. Kafamın iki yanından tutup sokup çıkarmaya başladı. Tükürüklerim çeneme oradan da boynuma akıyor.

Boğulacam yakında. Gözlerim yaşardı. Ama durmuyor manyak. Şiştikçe de şişiyor ağzımda başı. Başımı belaya soktun Sponge Bob. Alacağın olsun. Oysa ben seni ne çok severdim bebeyken. Bunu mu yapacaktın bana.

Sonunda boğazıma kadar soktu. Alabildiğim kadarını aldım. Ama daha da ittiriyor. Ucu girdi boğazıma. Bir orası kalmıştı girmediğin. Mideme inecek sanırım. Bu da değişik bir deneyim. Öğürdüm kusacaktım nerdeyse.

Dizlerimin üstüne kalktım. Epey öksürdükten sonra kendime gelebildim. Aklımdan garip şeyler geçiyor. Durduramıyorum bu düşünceleri. Apollo sızlıyor, çatlamak üzere. O kadar zaman unutulmanın intikamını alıyor benden. Omuzlarından aşağı ittim, güldü.

“ Sana normale dön demiştim”

“ Kızma ya sadece denedik”

“ Çok mu istiyorsun erkek olmayı”

“ Değil miyim”

“ Bakalım”

Eğildi, daha önce de almıştı ağzına ama bu şekilde değil. Önümde eğilmesi, bu bir ilk. Apollo çok mutlu ve gururlu. Dibine kadar aldı ve durdu. Bizimkinin boyu boğazına kadar yetişemedi. Ağzında geziniyor abisinin. Giremedik boğazlardan içeri. Çanakkale geçilmez. 

Tümü ağzındayken, diliyle oynamaya başladı. Ben de sokup çıkarmaya başladım. Suratı o kadar güzel gözüküyor ki. Kafasını aynı bana yaptığı gibi iki yanından tuttum hızlandım iyicene, çenesine vuruyor toplarım. Çıkardı ağzından,

“ Yavaş lan, abartma!!!”

“ Özür dilerim, devam edebilir miyim”

“ Bi sikmediğin kaldı”

“ İstersen yapabilirim”

Elinin tersiyle çaktı bi tane suratıma, gözüme de geldi. Çok acıdı ama bir şey demedim. Ona baktım, kızmış baya. Ne kıymetli popon varmış. Lafına bile dayanamadı. Ama getirmeden bırakırsa beni çıldırırım. Keşke hiç almasaydı ağzına.

“ Şaka yaptım sadece kızma. Ne olur devam et yalvarırım. Getirmezsen beni beynim patlayacak”

“ Sen hareket etme bana bırak, çabuk gelmeye bak uzatma sakın, sikerim belanı”

Tamam sik belamı yeter ki getir beni. Tekrar eğilip aldı ağzına. Parmağını da arkama attı. Orayı unutma demeye getiriyor her halde. Sondaj çalışması başladı. Hemen elini kaptım ağzıma götürüp yüklüce tükürdüm avucuna.

Kuru sondaja bayılır kendisi ama acısını bilmiyor tabi. Sıvadı arkama tükürüğü, daldırdı sihirli parmağını, emerken apolloyu. Nasıl özlemişse arkam, o da emdi içine parmağı. Bu kadar istekli gözükmesen iyiydi popocuğum, şeyi parmağına benzemez.

İkinci parmağını sokup bir yere bastırdı. Gözlerini kaldırıp bana baktı. Ben mutluluktan ölmek üzereyken, tekrar iyice bastırdı oraya parmaklarının ucuyla. Musluğu açtı biri sanki. Apollo yaptı yapacağını bir çağlayan gibi çağlamaya başladı.


Emdikçe emdi Mert, geldikçe geldim ben. Nerden çıkıyor bu kadar meni benden anlamadım. Yığıldım kaldım yatağa sırt üstü. Geldi üstüme, anladım açtım ağzımı. Tükürdü ağzına topladığı sıvıyı, birazını yutup yumuldum ağzına. 

Menili yapış yapış dillerimiz ve dudaklarımız, uzunca öpüştük. Yanıma yattı. Ben de göğsüne. Kalbim hâlâ gümbür gümbür atıyor. Kafamı kaldırıp baktım ona. Biraz gülümser misin, dedim nefes nefese. Gamzesi çıkınca, uzanıp yaladım orayı. 

Çok teşekkür ederim aşkım, yeniden doğmuş gibiyim”

≈≈≈

Donuyorum, uyumuş kalmışım. Yanımda kaloriferim de yok. Kalkmış gitmiş. Ben de kalktım. Nasıl boşalmışsam tüy gibi hafiflemişim. Yürümüyorum uçuyorum evin içinde çırıl çıplak. Her yere baktım yok evde.

Mutfağa gidip iki parmak viski doldurdum. Vurdum dibine. Apolloya baktım. Nasıl mutlu olmuşsa hala hafif şişkin duruyor. Elimi atsam kalkmaya hazır. Ellemedim. Ⓜ️ert burda olsaydı keşke de bir posta da içimdeyken attırsaydım serbest salınımla. 

Neden yapmadan gitti? Onun gelip benim gelmediğim çok sevişmemiz oldu. Ama benim gelip de onun gelmediği, bu da bir ilk. Bir dediğimi olsun, ama söz vermiyorum bak, demesine rağmen kabul etmesi, bu da bir ilk.

O kadar sevinçliyim ki çıplak dolaşmak çok hoşuma gidiyor. 💫Evin içinde tatlı bir meltem rüzgarı esiyor ve vücudumu yalıyor gibi hissediyorum. Her yerim gıdıklanır gibi zevk alıyorum. Bu eve artık Mert için hiç bir orospunun girmeyecek olması sevinçten delirtiyor beni.

İstemsiz ara sıra gülüyorum. Hemen telefonumu alıp Mert’i aradım. Açmıyor. Nereye gitti acaba. Hani kampa girmiştik biz. Euro 2016’ya hazırlanacaktık. Rakip takım ağlarını havalandıracaktık. Nasıl da havalandı apollom benim.

~~~

Viski içip film seyrediyorum. Più buio di mezzanotte (2014) (Darker Than Midnight) bir italyan filmi. Yeni buldum torrentte filmi ve hemen indirdim. Başrolde bir melek kadar güzel Davide Capone oynuyor. Bu çocuk gerçek yaşamında da gay olan bir şekercik.


Filmde, babası gay olduğunu öğrenince dövüyor Davide’yi. Filmdeki ismi de bu. Yetmezmiş gibi zorla hormon iğnesi yapıyor çocuğa. Annesi destek olmasına rağmen babaya söz geçiremiyor ve evden kaçıyor sonunda çocuk. 

Babalar neden bu kadar korkuyorlar oğullarının gay olmasından. Queer as Folk’un amerikan versiyonun da Justin tatlılığının babası da aynı şeyi yapmıştı. Sonunda annesi destekliyor oğlunu diye, ondan da ayrılmıştı.

İngiliz versiyonundaki Nathan şekerinin babası var mıydı ve tepki verdi mi onu hatırlamıyorum. Ama genelde İngiltere’de homofobi daha az gibi. O nedenle Londra’da yaşamak istiyorum. Ama İstanbul’u da çok seviyorum, idk yani.

Sokaklara düşüyor Davide, maceralar da başlıyor. Ama orda da aşk yok işte. Ağlamaktan içim çıktı bu filmi izlerken. Ve Davide Capone’ye aşık oldum resmen. İtalya’ya gidip tanışsam mı acaba? Face sayfasını buldum. 

Gerçek face sayfamı daha önce söylediğim gibi, lisede tacizlerden bıktığımdan kapamıştım. Sonra sadece Mert’le ilgili bilgi toplamak için açtığım fake face sayfasını da kapadım. Mert’e göstermiştim, kapat, dedi, kapadık. 

Yoksa harbi mesaj atıcaktım Davide’ye. En azından sohbet filan ederdik. Gerçek yaşamında neler hissediyor neler yapıyor çok merak ettim. Mutfak masasının üstü kağıt mendil doldu burnumu gözümü silmekten. 

Mendillerin altından bir ışık sızıntısı oldu. Telefonum, baktım Emel arıyor. Açmak istemiyorum, ağlamak istiyorum Davide’me. Annesiyle tesadüfen karşılaştı sokakta, eve dönmesi için yalvardı annesi ona.

Annesinin kulağına bir şeyler söyledi. Annesi sustu bir şey demedi ve bıraktı oğlunu. Ne dedi acaba, çatladım meraktan. İlk defa bir filmin bir yerini anlayamadım. Tekrar seyretmem gerek sanırım.


Off ben neyle uğraşıyorum hala arıyor Emel. Taciz etme işte, açmıyorum. Yastayım, aşığım bırak beni. Bitti film sonunda, üçüncü dubleyi de yuvarladım. Kafam bin iki yüz doksan üç. 93 osmanlı rus harbi, hicri takvime göre tabi.

Ben açmayınca telefonu mesaj yağmuruna başladı bu sefer. Bırak şurda ağzımızın tadıyla bir dram yaşayalım. Mert güldürdü yüzümü bu gün, rahat rahat ağlayabilirim artık. Mutfak karardı bir anda. Çatır çatır cama vuran dolu taneleri çakan şimşeklere eşlik etti. 

Emel Can

senin mert modadaki cafede biriyle kavga etmiş çocuk hastanedeymiş mert nerde bilen yok

Geceyarısından daha karanlık. Güneş gitti ay çıktı kocaman. Simsiyah her yer, göz gözü görmüyor. Elimdeki telefonu cama fırlattım. Cam oldu her yer. Cam kanadı… Büzüştüm korkudan çırılçıplak.

AAK!


≈≈≈


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler