Liseden Üniversiteye 74 ~ seni mutlu görmek o kadar güzel ki herşeye değer



Liseden Üniversiteye 74



~~~ seni mutlu görmek o kadar güzel ki herşeye değer ~~~



~ kızlar büyür, erkekler büyümez
~ büyüyen erkekler hiç çekilmez
~ ancak çekilmez insanlar büyüyen erkekleri sever
~ kız doğulur, erkek doğulmaz becerebiliyorsan olunur
~ iki çocuk erkek birbirini severse aşk olur

Bir insanın bırakın yüzüne yumruk atmayı, en az acıyabilecek bir yerine dahi vuramam ben. Bana ne yapmış olursa olsun. Filmlerde bile kavga sahnelerinin çoğunda gözümü kapatıp acayip sesler çıkartırım korkudan. 

Güzelim suratı patlaklar ve morluklarla dolu. Beni görünce gülümsedi, canı yandı. Çocuk gülemiyor bile. Dağılmış suratı. Hemşire hala pansuman yapıyor. Kadının bile suratında hayret ifadesi var. Yuvarlanmaya başladı gözyaşlarım yanaklarıma.

Hemşire çıkar çıkmaz boynuna yavaşça sarılıp yara izi olmayan yerleri öpüp yalamaya başladım. Kendimi tutamıyorum. Üstü çıplaktı, göğsünü de öptüm. Gözyaşlarım aktı tenine. Teninin aroması o kadar güzel ki. Yalayıp yuttum onu. 

“ Hepsi benim yüzümden. Allah benim belamı versin. Çok özür dilerim”

“ Senin hiç bir suçun yok Can. Lütfen ağlama kıyamam sana”

“ Neden gittin cafeye Sinan, kendini öldürtmek mi istiyorsun ya da öldürmek mi istiyorsun beni korkudan”

“ Oldu bir kere üzülme. Hayatımda hiç dayak yememiştim böyle. Senin Mert sıkı çocukmuş sevdim. İlk aşkım ve ilk dayağım. İlklerimi seninle yaşamak güzel”

Ne saçmalıyor bu güzellik kraliçesi ya, şimdi ne aşkı. Mert nasıl bir hayvan acaba. Bu kavga değil katliam. Ne geçti eline şimdi. Tekrar boynuna koydum yanağımı. Sarıldı bana sıktırdı, göğsüm göğsüne yapıştı. Başımı kaldırıp yüzüne baktım.


Gözünün biri tamamen kapanmış. Dudağı patlamış, burnu yamulmuş. Anlayacağınız suratının her yerinde bir iz var Mert’ten. Bunu da yaptın sonunda. Bütün çocukluğumda beni koruyan ve onun aşk rüyalarıyla yaşadığım kişiyi de dövdün.

Biraz sonra Peter girdi odaya. Toparlandım ben hemen. Yanlış bir şey düşünmez umarım. Peter getirmiş Sinan’ı hastaneye. Doktorun yanındaymış filmlere bakmış doktor, bir şeyi yok bu gece tutarız olumsuz bir şey olmazsa sabaha bırakırız, demiş.

Bu iyi hiç olmazsa. Bir şey olmaz inşallah sabaha kadar. Sinan’ın bu kadar sakin olması da rahatlattı beni. İntikam filan düşünmüyordur umarım. Yoksa bu ikisi öldürürler beni. Peter’i dışarı çektim neler olduğunu öğrenebilmek için. 

“ Siz gittikten sonra cafeden Cihan abi de gitti. Bir iki saat sonra bir çocukla beraber geri döndü oturmaya başladılar. O sırada Sinan geldi, seni sordu bana. Cihan abi duymuş bunu ve Mert abiyi aramış. Mert abi de beklesin beni geliyorum demiş. Biraz sonra geldi. Cihan abi gösterdi Sinan’ın oturduğu masayı. Gidip yanına oturdu. Ne konuştuklarını duyamadım ama Mert abi çok sinirliydi. Sonra Mert abi kolundan tutup kaldırdı Sinan’ı, cafenin dışına çıkar çıkmaz vurmaya başladı. Tekme yumruk makina gibi vurdu. Sinan şaşkın ancak bir iki tane vurabildi, sonra yere düştü. Yerde de bir kaç tekme atıp bıraktı Mert abi. Sinan tam kalkıyordu ki, Sabri abi içerden koşarak gelip Mert abiyi yakaladığı gibi karşıdan bir taksiye attı hızla uzaklaştılar. Ben de Sinan’ı bir taksiye koyup buraya getirdim”

Tesellim de bu olsun Mert’in bir şeyi yok. Yine Sabri abi sayesinde daha kötü şeyler olmadan bitmiş bu kavga. Sinan yerden kalksaydı Mert gitmeden kesin devam ederdi kavgaya tanırım onu. Şaşırmasa böyle dayak da yemezdi.

Tekrar girdik Sinan’ın odasına Peter’le. Her gördüğümde suratının halini içim yırtılır gibi acıyor. Nasıl kıyılır bu sanat eserine ya. Ne acımasızsın sen Mert. Bir taşla iki kuş vurdun. Beni bu kadar dövseydin, inan bu kadar canım yanmazdı.

Al işte Mert arıyor. Telefonum da camı kırdı kendi taş gibi. Ne de olsa Mert’in hediyesi. Aramaz günlerce en olmadık zamanlarda arar. Biliyor tabi burda olduğumu gıcıklığına yapıyor, işkenceci. Açmasam telefonu sıçar ağzıma. Of allahım ya. Azıcık yardım etsen ya bana.

Mert 📞 Can

eve geldim yoksun nerdesin?

Eve geldim yoksun, cafeye geldim yoksun. Köpeğiyim ya, bağladığı yerde durup onu bekleyeceğiz. Nerde olucam, hastanede yaptığın boku temizlemeye çalışıyoruz. Sanki bilmiyor. Sinan bana bakıyor. Gözlerinden bir an hınç geçti gibi.

Can 📞 Mert

tamam geliyorum

Mert 📞 Can

nerdesin dedim sana kapama sakın yine telefonu

Can 📞 Mert

hastanedeyim mert

O kapadı bu defa suratıma telefonu. Çocuk benim yüzümden dayak yedi. Ha buraya da gelmeyelim aq. Peter de Sinan da bana bakıyorlar. Daha ilk lafım, tamam geliyorum, oldu yine. Neden hiç karşı çıkamıyorum ben Mert’e. 

Sesini duyduğumda veya gözlerini gördüğümde büyülenmiş gibi onun yörüngesine giriveriyorum. Ondan sonra ayıkla pirincin taşını. Anne bi çık aradan ya. Benim derdim bana yeter, durmadan aklımdasın, pirincin taşıymış o ne ki?

~~~

Sinan’a parmağımla, bir dakika geliyorum, işareti çakıp koridora çıktım. Mert’i arayıp birşeyler söylemem gerek. Onbeş dakika durup, sonra böyle bok gibi bırakıp Sinan’ı gidemem. İyi de ne diyeceğim Mert’e. 

Beni kıskanman çok güzel ama eskiden aşık olduğum çocuğu öldürmesen, denir mi? Kıskançlık olmadan aşk olmazmış. Ben aşık olduğum kişiyi deli gibi kıskanırım, kendimden bile o derece. Beni kıskanması da sevdiğini kanıtlar. 

Kavga dövüş, böyle değil ama. Nefret ediyorum kavgadan zaten. Ölümüne korkutuyor beni. Dani nerdeyse öldürtüyordu Mert’i. Hele o günden beri daha çok korktum böyle şeylerden. Beni kıskanmasını da hiç ama hiç istemedim Mert’in bu yüzden.

Beni kıskanmasını istediğim tek kişi Cihan. Ama yine talih kuşu o kadar kişi arasında benim başıma sıçtı. Ondan kıskanmıyor, bırak kıskanmayı ona peşkeş çekiyor beni. Bu nasıl talihdir allahım. Açıklamanıza ihtiyacım var.

~~~

Bir ara lisede okurken bu talih oyunları şeysine kafayı takmıştım. Aklım sıra zengin olucam çekip gidicem bu diyardan. Okuldaki işkenceden de babamın beni yok saymasından da kurtulup yelken açıcam yeni dünyalara.

Hatta babama da bir ders vermiş olacağım böylece. Dünyada kötülüğünü istememekle beraber az da olsa intikam hissi duyduğum tek insan babam. Sonuçta ilk aşkım o benim. Beni ilk yok sayan kişi de o. Onu ilk yok sayan kişi de ben oldum sanırım.

Etme bulma dünyası mı diyelim bu olanlara. Etme bulma deyince bir keresinde sayısal 6/49 oynamıştım. Çekilişin yapıldığı gün sınıfta telefondan sonuçlara baktım genelde ben en çok 2-3 filan tutturuyordum.

Dualarım kabul görmüş 5 bilmişim. Çok sevindim, kaçıp gidecek kadar bir para değil ama en azından olasılık bilimini yenmenin gururu oturdu suratıma. Sınıfta beni yumruk yapıp yaşasın anlamında sevinirken görenler şaşırdı.

Sessiz ve yok hükmünde otururdum kimsenin dikkatini çekmemek için. Mete gördü tabi, gözü hep üzerimde çünkü. Bir neden bulup vurmak veya küfür etmek için. Kitap okumam yasak, gülmem yasak, onun gözünün içine bakmam yasak.

Yoksa ya küfürü yerim ya dayağı. En samimi arkadaşı Hakan çok ileri gittiğinde durdurmasa Mete’yi öldürecek beni, ne yaptıysam ona. Herkes de olanları seyrediyor sadece. Yanıma gelip elimde tuttuğum kuponu kaptı.

Telefonumu da alıp açık sayfada duran sonuçları kontrol etti. Yüzü güldü, kamulaştırdı benim kuponu. Bir şey diyecek oldum, enseme öyle bir çaktı ki yüzüm sıraya vurdu burnum kanadı. 2 bin küsur liralık talih kuşumu kesti puşt.

Yeni bir telefon almak için iyi paraydı. Mete, Hakan'ın yanına gidip, bir ay biraları ibne ısmarlayacak koçum, dedi. Sonra talih kuşu sana konsa da 18 yaşından önce, kuşu sana vermediklerini öğrendim. Üstelik ailenden izinsiz yurt dışına çıkılamıyormuş.

Benim bu oyunları oynamam da yasa dışıymış zaten. Yasa dışı tek eylemime son verip, yasal platforma çekildim. Bir rüyanın daha sonuna geldik. Umutlarım tükeniverdi yasaklarla. Bu saçmalıkları düşünürken asıl aklımdaki annem.

Nasıl kızdıysa bana hiç aramıyor, deliriyordur meraktan şimdi. Neyse Mert’ten önce onu aramaya karar verdim. Özür dilemek çare mi bilmiyorum ama başka da yapacak bir şey yok. Neyse ki annemin de beni affetmekten başka çaresi yok.

~~~

Can 📞 Mom

annecim nasılsın özür dilerim hiç arayamadım affet beni

Mom 📞 Can

sonunda hatırladın mı bir annen olduğunu ve seni ne kadar sevdiğimi kimim var benim senden başka bütün dünyaya kızıp sen de bana mı işkence ediyorsun 

Yine ağlamaya başladım. Annem zaten telefonu açar açmaz ağlamaya başlamıştı. Karşılıklı anırarak ağladık biraz. Ne hakkım var bana zerrece kötülüğü dokunmamış, hep korumuş ve sadece sevmiş olan bir insana bunları yapmaya.

Can 📞 Mom

hep aklımdasın yemin ederim ama hayvanım ben işte affettim de annecim n’olur

Mom 📞 Can

sen kedimsin benim kızabilir miyim sana ki affedeceğim

Can 📞 Mom

off sağol içimi rahatlattın okul açılmadan buna ihtiyacım vardı

Mom 📞 Can

can lütfen bir iki günlüğüne gel okul açılmadan babanın seni görmesi gerek hem bak yarın doğum günün beraber olalım ne olur yavrum

Can 📞 Mom

neden babamın beni görmesi gerekiyor anne n’oldu ki

Mom 📞 Can

geçen gün seni sordu yine aramadı hiç deyince kızdı bana ben de bunlar biraz da senin suçun halit bey dedim fırladı çıktı evden arkasından camdan baktım sokakta hüngür hüngür ağlayarak gidiyordu sen babanı kabristan dışında bir yerde ağlarken gördün mü can

Görmedim. Sadece bayramlarda dedem ve babaannemim mezarında dua ederken ağlar babam. Sonra bir iki gün hiç konuşmaz. O da babasını çok severmiş. Ölünce uzun süre kendini toparlayamamış. 

Hayatta ben en çok babamı sevdim 
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk 
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek- 
Nasıl koşarsa ardından bir devin 

 

Can Yücel’in bu şiiri düşüverdi dilime bir an. Ve o an karar verdim gidip babamı görmeye, anneme de mırrr demeye. Ben onun kedisiymişim. Daha önce söylememişti bunu hiç. Belki hep düşündü ama söyleyemedi, babamdan korkusundan.

Çünkü annem bana benim istediğim gibi davrandığında, beni çok sevdiğinde, her istediğimi yapıp şımarttığında babam anneme kızardı. Kız çocuğu değil bu Canan hanım, diye bağırdığını duymuştum bir gün, neden böyle demişti bilmiyorum.

Erkek çocuklarına farklı davranması gerekiyor annelerin demek. Erkeklerin öküz gibi kızların da pamuk prenses olarak yetiştirilmesi ananın eğitim müfredatında yer almalı. Yer almalı ki dünyanın bu güzelim düzeni değişmesin.

Benim anlayamadığım dünyanın düzeni bu kadar iyi de neden her yerde savaş var. Biri bitiyor biri başlıyor. Herkes birbirine düşman. Bu kadar düşmanlık olmasa, insanlar binyıllardır birbirini boğazlayıp durmazdı.

Üstelik bu savaşlar hiç bir işe yaramıyor sadece yenilerine kıvılcım çakıyor. Çocuklar ölüyor artık savaşlarda. Oraya buraya saçılıyorlar anasız babasız. Buna rağmen savaşlar devam ediyor. Bu kadar ortak salaklık hiç bir canlı türünde yok.

Gidip babamı görmek, insanın hele erkek çocukların bütün meselesi babasıyla yani kendisiyle. Onu rahatça sevebilmek, ona kendini sevdirebilmek en önemlisi de ona kendini kanıtlayabilmek. Ben bunların hiç birisini yapamadım.

~~~

Peter çıktı odadan ben koridorda oturmuş bunları düşünürken. Daha doğrusu Mert’i arayıp derdimi anlatabilmek için cesaret toplamaya çalışırken. Yanıma gelip oturdu. Anladı hemen yine zor durumda olduğumu.

Hep anlar çünkü onun gözleri yeni doğmuş bir bebeğin ki gibi patlak ve pırıl pırıl. Bir bebek gibi görüyor dünyayı saf ve sadece içgüdüleriyle anlayarak. Bebekler ve çocuklar da üst benlik henüz oluşmadığı için böyle algılarmış dış dünyayı.

Yani sezgileriyle. Ne zaman ki toplumsal dayatmalar süper egoyu oluşturmaya başlıyor o zaman gerçek kimliğimizi zincirlemeye başlıyoruz. İşte o zaman babam gibi biri oluyorsunuz. Peter Pan’ım öyle değil işte, Naruto Uzumaki’m de değil.

Mert nasıl biri derseniz, o gerçek kişiliğini koruyabilecek kadar güçlü yaşama karşı. Bu kalkan onun katılaşmasını gerektiriyor. O nedenle bu derece acımasızlaşabiliyor. Ama hiç bir zaman da toplumsal dayatmalarla yalancı bir süper egoya teslim olmuyor.

Bana göre bu kadar saf kalabilmesi onu da bir çocuk yapıyor. İşte bütün bu yaptıklarına rağmen ben o çocuğu sevmekten vazgeçemiyorum. Onun ki bana sevgi mi yoksa çocukça bir alışkanlık mı onu çözemiyorum işte.

“ Ne oldu Can çok üzgün ve telâşlı görünüyorsun”

“ Eve gitmem gerek Hasan babam üzgünmüş çok, beni göremediği için. Annem de beraber olmak istiyor. Sinan burda hastanede yatıyor hem de benim yüzümden. Mert evde kızgın beni bekliyor. Sen o güzel gözlerinle bana bakıyorsun. Keşke senin gibi mutlu bir çocuk olabilseydim hala. Daha doğrusu hala yanlış oldu hiç mutlu çocuk olamadım ki ben”

“ Kötü mü geçti çocukluğun”

“ Mutlu olabilir miyim bir gün acaba diye hala orda bekliyorum, geçmedi çocukluk hayatım. Ama o bana iyi geçirdi. Şu içerde yatan melek olmasa çok daha kötü geçerdi”

“ Ne istiyorsan onu yap Can, kimseye borçlu hissetme kendini. Sen mutlu ol başkalarını düşünmeyi de bırak. Keşke seni alıp buralardan götürebilsem. Herşeyden uzaklaştırabilsem. Seni mutlu görmek o kadar güzel ki herşeye değer”

Bunları söylerken gözleri buğulandı. Nerdeyse ağlayacak. Ya kendim ağlıyorum ya sevdiklerimi ağlatıyorum. Ne ağlak bir yaşamım var. Peter sen bu kadar iyi olmak zorunda mısın. Bu kadar saf kim kaldı ki.

Kaçalım, demek geçti aklımdan bir an. Peter beni alıp uçursun götürsün istedim göklere. O hep masallarda ve filmlerde olan başka ülkeye kaçsak istedim. Olmayan yere, olmadığı için herkesin mutlu olduğu yere.


Can 📞 Mert

mert sinan’ı sabaha kadar kontrol altında tutacaklarmış hastanede bana izin verir misin bu gece sinan’ın yanında kalayım

Mert 📞 Can

beni delirtmeye mi çalışıyorsun can

Can 📞 Mert

hayır tabi aklımdan geçmez seni üzmek bile kızma ama çocuğu ne hale gertirmişsin benim yüzümden bırakıp gideyim mi onu bu durumda bütün çocukluğumuzda sadece o korudu beni hep izin ver yalvarırım bu gece sadece kalayım

Cevap vermedi uzunca süre ama suratıma da kapatmadı telefonu en azından. Sinan’dan beni ne diye kıskanıyor anlamıyorum. Ben biriyle beraberken başkasıyla aldatır mıyım sevdiğim insanı. Bunları anlasan ya.

Mert 📞 Can

saat 8 kal orda 11’de gelip alıcam seni o da uyur zaten hasan’a söyle gece o kalsın yanında

Ne diyeceğim, olur, dedim tabi. Neyse en azından bağırıp çağırmadı. Ses tonunda da sanki biraz suçluluk duygusu vardı. Belki de Sinan’ın kendine saldıracağını düşünüp kaybetti kendini Dani’yle kavgasında olduğu gibi. Oysa Sinan öyle biri değildir ki.

Sinan’ın yanına daha neşeli bir suratla girince sevindi hem o hem Peter. Peter çay almak için çıktı dışarı. Çay da pek sevmem ama en azından kendi içer. Sinan’ın pek çay içecek hali yok, garibim. Karşısındaki koltuğa çöktüm.

“ Yanıma gel Can n’olur”

Ulan bütün yaşamımda kıçının dibinden ayrılmadım bir bok yapmadın, şimdi hormonları coşacak zamanı buldu bunun da. Beni de kendi gibi dövdürtecek Mert’e. Çok dayak yedim de bu kadarına dayanabilir miyim bilmem.

Kalkıp yatağının kenarına, ama ayaklarının ucuna doğru oturdum. Çok yaklaşırsam tekrar dayanamayıp sarılmaktan korkuyorum ona. Cinsel bir çekimden değil ama sadece sanki duyduğum üzüntüyü ona ispat etmek istiyorum.

Onun bana pek masum duygularla sarılmadığını hissedebiliyorum ama. Ölümüne korkutuyor bu beni. Tek gözüyle bakması bile içime akmasına yetiyor. Elimle çıplak bacağını tutup okşadım. Teni öldürüyor beni.

" Sinan saat 11'de gidicem ben. Alınmazsın değil mi? Hasan senin yanında kalıcak"

“ Yarın gelir misin?”

“ Yarın eve gidicem annemle konuştum biraz önce, babamı çoktandır görmedim özlemiş sanırım”

“ Ama ben yarın beraber doğum gününü kutlarız diye düşünmüştüm”

😕

≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler