Liseden Üniversiteye 75 ~ ah bir bulabilsen sen kendini aşkım patlardık bu dünyayı mutluluktan



Liseden Üniversiteye 75



~~~ ah bir bulabilsen sen kendini aşkım patlardık bu dünyayı mutluluktan ~~~


~ o kadar yüksekte beni çıkardığı yerdeyim
~ o varsa yanımda korkmam yüksekten
~ o yoksa zaten yerin bin kat altındayım

~ o varsa yanımda korkmam insanlardan
~ o kadar zorbalıkta korur beni
~ o yoksa zaten insanlar dev ben parmak çocuk

~ o severse beni biz deviz
~ dağlar, denizler, ormanlar küçücük 
~ küçücük insanlar…



Doğum günümü nerden biliyor Sinan. Annemin yapma kalabalıklarla yalandan doğum günü kutlamalarının hiçbirine onu çağırmamıştım ki. Belki sıkılır diye ya da onu hep yalnızken görmek istediğimden bilemiyorum.

Cevap veremedim. Ne yapalım, der gibi kafamı eğip dudağımın bir ucunu yana çekebildim sadece. Sinan’la doğum günümü kutlamayı hiç hayal etmemiştim. Çünkü hayallerim o kadar küçüktü ki. Sadece yanında olmak. 

Sıcaklığını biraz yakından hissedebilmek; onu ve ellerini seyretmek. En çok da onunla konuşurken utanmadan gözlerinin içine bakabilmek, o güzellikte kaybolup gitmek. Eğer konuşan bensem, gözlerinde kaybolup ne söyleceğimi unuturdum bazen. 

İkimiz de gülerdik şapşallığıma. Biz seninle hep gülerdik Sinan. Sen beni hiç ağlatmadın. Beni üzen şeylerden uzaklaştırıp, başka alemlere taşıdın kucaklayıp çocukluğumu. Gerçekten senin kucağında olmayı sadece hayal ettim. 

Şimdi başkasının kucağına aitim. Beni unut ne olur. Unutmazsan bana bu ızdırap olur sadece, anlasan ya. Bana bakmaya devam ediyor bir cevap bekler gibi. Yine verecek bir cevabım yok, anlasan diyorum.

“ Hâlâ filmlere meraklı mısın?”

Neyse ki üstelemedi, konuyu değiştirdi. Artık onunla gerçekten hoşlandığım filmlerden konuşabilirim. Nasıl korkardım eskiden beğendiğim bir gay konulu film ağzımdan kaçacak diye. Anlarsa gay olduğumu benden tiksineceğini düşünürdüm.

Oysa şimdi öğrenince gay olduğumu aşık olmuş bana. Ne ters dünya. Ya da ben ne tersim. Geç kalırsın veya erken. Tam zamanında yakalayabilmek istediğin şeyleri ne zor. Yakaladık Mert’i, o da fazla geldi bana.

“ Güzel bir film arşivim var gay themed filmlerden. Özellikle 90 sonrası kaliteli filmlerin hemen hepsi var. Bir fırsat bulursak gösteririm sana. Sen meraklı mısın gay filmlere”

“ Ne yazık eskisi gibi hiç ilgilenemedim filmlerle. Ama eskiden olduğu gibi seninle birlikte izlemeyi çok isterim”

Ahh seninle o enfes filmleri izlerken çocukluğumun ne mutlu zamanlarıydı. Filmlerdeki güzel oğlanları beğenirdim ben hep ve utanarak bunu sana söylerdim. Seninle en son seyrettiğimiz film, harikalar diyarından Connor Jessup’ın oynadığı Blackbird (2012) filmiydi.

O çocuğu çok beğendiğimi anlamıştın. Sonra dayanamayıp sana çok benzediğini söyleyip, sizin evden kaçmıştım. Şimdi de kaçmak istiyorum çünkü bana bakışlarına dayanamıyorum. Peter bize bakarken kapı açıldı. Oha, Sabri abi girdi odaya.

“ Merhaba delikanlılar… Sana da geçmiş olsun Sinan”

“ Teşekkür ederim. Afedersiniz tanıyamadım”

“ Sinan bu Sabri abim. Mert’le kavganızı o ayırmış. Abi çok sağol yine hayat kurtardın”

Sabri abim, demem sökmedi. Bana biraz bozuk baktı. Bana mı kızgın? Ne yaptım şimdi ben. Yine suçlu ben mi oldum. Sonunda Sabri abiyi de kızdırmayı başardım. Senaryoda bu bakımdan şaşırtıcı birşey yok. Sabri abi benden Sinan’a döndü.

“ Şikayetçi filân olacak mısın?”

“ İşime polis karıştırmam”

“ Kendin birşey yapmayı düşünmüyorsundur umarım”

“ Hayır ama bir daha bana veya sevdiklerime zarar verirse çuval gibi durmam allah ne verdiyse”

“ Delikanlı çocukmuşsun… Can seninle biraz konuşalım”

Dışarı çıktı. Ben de arkasından. Boku yedik sanırsam. Ne anlattı Mert. Ya da ben ne anlatacağım acaba. Çocukluk aşkım seyrettiği bir videodan sonra ve de yıllar sonra bana aşık olmaya karar vermiş bırakmıyor peşimi, desem.

Sen ne bok yiyorsun onun peşinde, diyecek. Peşinde filan değilim yeminle. Off hiç gelmese miydim hastaneye. Sabri abiyi Mert mi gönderdi buraya. Sorular uçuşuyor kafamda ama bir tane cevap bile yok. Oturduk koltuklara bana bakıyor ben de yere.

“ Ne halt karıştırdınız siz Can”

“ Abi ne söyledi Mert sana”

“ Hiçbir şey. Senden öğrenmeye geldim neler oluyor diye. Kim bu Sinan denen çocuk”

Sinan denen çocuk. Kızmış bana Sabri abi. Sinan denen çocuk, Mert gibi bir dünya harikası işte sen de gördün. Ben bir şey yapmadım. Suçsuzum hakim bey. Hiçbir tahrike kapılmadım. Kabahatler Kanunu’na da, Türk Ceza Kanunu’na da karşı gelmedim.

“ Abi Sinan benim 6 yaşından beri arkadaşım aynı mahallede büyüdük. Sonra o yurt dışına gitmiş yıllardır görmüyordum. İstanbul’da okul kazanmış. Beni aradı buluştuk. Mert biliyordu ondan habersiz birşey yapmadım. Biliyorsun abi yapmam da ona yanlış asla. Sonra Sinan gelip cafeye beni sormuş. Bilmiyorum neden Mert bunu yaptı. Çok özür dilerim böyle birşeye neden olduğum için”

“ Aranızda arkadaşlıktan ileri birşey var mıydı?”

“ Ben ona çocukça duygular besliyordum. Ama hiçbir şey geçmedi aramızda. Şimdi beni sevdiğini söylüyor. Ne yapacağımı bilemiyorum abi. Ne olur kızma bana. Görme derseniz görmem onu bir daha. Burda kalmak için Mert’ten izin aldım. 11’de gelip alıcak beni. Beni suçlama yalvarırım”

“ Tamam kızmadım sana sadece şaşırdım biraz birden bire böyle birşey olmasına. Mert melek demiyorum ama sen de dikkatli ol biraz daha. Mert’in ne zaman ne tepki vereceği belli sonuçta. Sinan da pek geri adım atacak birine benzemiyor. Bana soracak olursan Sinan’la görüşme bir daha derim. Eğer tekrar karşı karşıya gelirlerse Mert’le, ikisi de zarar görür. Üzülen de sen olursun biliyorsun”

~~~

Üzülen hep benim zaten. Sabri abi gitti. Ben Sinan’la Peter’in yanına döndüm. Havadan sudan birşeyler konuştuk. Sinan konuşurken içim acıyarak suratını seyrettim. Peter komik birşey konuşuluyorsa çocuklar gibi kahkahalar attı. Onun bebek suratını da seyrettim. 

11 demişti ama 10,35 de çaldırdı telefonumu Mert. Gelmiş, aşağıda bekliyorum, dedi. Yukarı buyursaydınız. Marifetlerinizin son halini gözlem imkânı bulurdunuz. Güzel sohbetimize de duhul ederdin. Sen öyle boş sohbet filan sevmezsin ama.

İcraat adamısın. Peter’den biraz izin istedim. Sinan’la yalnız konuşmam gerek. Sabri abinin söyledikleri doğru şeyler sonuçta. Ama bunları usulü dairesinde Sinan’a nasıl anlatacağım bilemiyorum bu sıkışık zamanda.

“ Olanlar için tekrar özür diliyorum, Sinan. Seninle birşeyler konuşmak istiyordum ama Mert erken geldi. Sana mesaj atıcam. Ne olur anlatacaklarımı dikkate al yalvarırım. Ben aramayınca beni arama lütfen”

Hızla yanına gidip öptüm fırladım odadan bana bir cevap vermesin diye. İşte böyle bir dosya daha var artık masamda çözülmesi gereken. Ama benim çözmekten aciz olduğum bir olay her zaman olduğu gibi.


Olaylar mı çok karışık ben mi çok güçsüzüm bilemiyorum. Büyük İskender Gordion düğümünü güçlü kılıç darbesiyle çözmüştü. Ama benim ne kılıcım var ne de gücüm. Vur ve al. Bu kadar basit. Güçlü ve acımasızların yaşam felsefesi.

≈≈≈

Yolda hiç konuşmadık. Konuşmak için alkole ihtiyacım var. Eve götürdü Mert beni. Neyse ki Cihan yok evde. Yarın eve gitmem gerektiğini nasıl anlatacağımı düşünüyorum. Kafam çalışmıyor ki hep Sinan’ın dağılmış suratı gözümün önünde.

“ Viski içebilir miyim Mert, izin al demiştin ya”

“ Suyunu bol koy, benim ki her zaman ki gibi”

Emrin olur. Bir lütfen filan deme sakın. Hep emret. Biraz bozuk baktım, o da bana sert. Yollandım mutfağa. Önce iki parmak susuz diktim kafaya. Ayak parmaklarım gıdıklandı. Yalasa ya onları Mert. Sus lan deli. Döndüm yanına, ama uzağına oturdum yine.

“ Mert benim yarın eve dönmem gerekiyor bir iki günlüğüne okul açılmadan”

Bana bakıyor, vurdu viskiyi. Boş bardağı bana uzattı. Hızlı içecek anlaşılan. İçeri gidip viski şişesini getirdim suyla buz da. Doldurdum bardağını ölçüsüyle. Neden cevap vermiyor acaba. Yalvarma modu yapacam mecburi.

“ İzin verirsen demek istemiştim Mert. Yarın doğum günüm annem beraber olmak istiyor. Babam da geçen gün beni sorduktan sonra sokağa çıkıp ağlamış. Biraz görüneyim n’olur”

“ Yarından sonra gidersin. Burdasın yarın işimiz var”

Ne işimiz var? Bizim seninle beni becermen ve dövmen dışında ne işimiz olur. Anneme ne diyeceğim şimdi. Ben de yuvarladım bardakta kalan viskiyi. Bana baktı parmağını kaldırdı yine. Ben de boş bardağı kaldırdım ona, şerefine, der gibi. Güldü neyse ki.

“ Neden dövdün Sinan’ı ne yaptı sana zavallı çocuk”

“ Birden saldıracak bana zannettim kusura bakma ileri gittim sanırım”

“Tamam madem pişmansın ne yapalım. Sinan’ı dövdün eline sağlık beni de dövüyorsun aklına esince ya bi manyak çıkarsa karşına Dani gibi. Biraz düşünsen kavga etmeden önce. Ya sana bi şey olursa ben onun derdindeyim sen neyin derdindesin?”

“ Uzatma işte kendimi kaybettim diyorum”

“ Ah bir bulabilsen sen kendini aşkım, patlardık bu dünyayı mutluluktan”

~~~

Gece saat yarımda yattık. Sadece şortla girdi yatağa yine. Azdırma beni şimdi olmaz. Hemen ışığı kapadım enfes göğsünü görmemek için. Biraz kenara yattım. Kendine çekti beni omuzumdan. Boynuna yattım.

Ama aşağı tarafım hareketsiz. Aşağı mahalle halkını uyandırmamak için azami gayret sarfediyorum. Neden olduğunu bilmiyorum ama emin olana kadar Mert’in bana verdiği yarım söz konusunda, onunla sevişmek ürkütüyor beni.

Ne zaman ki benim yanımda biriyle birlikte olmaktan vazgeçersin. O zaman teslim ederim kayıtsız şartsız memleketin bütün kalelerini, tersanelerini. Cebren ve hile ile aziz vücuduma her istediğini yapabilir, her köşesini bilfiil işgal edebilirsin. 

“ Neden kaçıyorsun benden”

“ Ne olur bu gece yapmayalım içimde bir huzursuzluk var”

“ Ben sana bi söz verdim, istediğin şeyi denerim dedim. Sana da normale dön dedim, tamam dedin. Ama aynı rotada gidiyorsun maşallah. Oynama benimle, öldürürüm seni Can”

“ Ben de bunu istiyorum”

Yine güldü, çok mu komikti söylediğim. Anlamadım, biz birbirimizi pek anlayamıyoruz herhalde. Birbirini çekici bulan ama hiç anlamayan iki insan. Hiçbir şey anlamamak herşeyi anlamak mı aslında. 

Tanrı mefhumu gibi sanki. Hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Görmüyoruz, konuşamıyoruz. Ama deli gibi inanmak istiyoruz. Onsuz yapamıyoruz. O biz olmadan ne yapardı acaba? Sarıldı bana sıkıca, neyse ki sadece sarıldı.

İşgal kuvvetleri boğazda demirli gemilerinin İstanbul’a çevrili toplarını üstümüzden çektiler. Ben de sarıldım diri ve sert tenine. Tatlı kokusu ve sıcaklığı ile aşkımın, bebek gibi uyumuşum. Sabah uyandığımda yatakta yalnızdım yine. 


Bu da yeni Mert konsepti, ben uyurken çekip gidiyor evden. Doğum günümde yine yalnızım. Ben de kalktım mutfağa gidip bilgisayarımı açtım. Yeni filmlere ve altyazılara baktım. Bir iki bölüm dizi izledim. Öğlen oldu. Karnım acıktı.

Maaşım bağlandı, para bok gibi ama ne yiyeceğimi bilemedim. Sıkıldım aslında dışarı çıkmak istiyorum. Param var rahatça ezemiyorum aq. Çıksam dışarı, Mert cellâdı yine damlar eve açar telefonu, nerdesin?

Bazen gizli kamerayla beni izlediğini düşünüyorum. Mert’i aradım, el clasico açmadı telefonu. Mahkûmların en iyi yapacakları şey okumak. Sabri abinin hapishanedeyken yaptığı gibi. Binbir Gece Masallarına taktım bu ara. Hikâyeler büyüleyici ve sürpriz metaforlarla dolu.

Pizza söyledim dışardan. Afeti devran bir delivery boy getirdi pizzayı. Nerdeyse içeri davet edip pizza yerine yenecek cinsten. Bunlar da hep beni buluyor. Günaha çağrı gibi hayatım. Bolca bahşiş verdim, çapkınca gülümsedi. İçim eridi.

Bir kırmızı tuborg eşliğinde pizzanın yarısını indirdim mideye. Kendime geldim ve salondaki kanepede uyuya kaldım. Öğleden sonra 4 gibi uyandım. Annemi aramayı unuttum, bin kunduz. O beni bekliyordu.

Can 📞 Mom

annecim bir gün sonra gelsem olur mu bir arkadaşım rahatsızlandı şimdi hastanede onu çıkarıp geleceğim söz

Mom 📞 Can

pasta yapmıştım sana ama bahanelerin hiç bitmiyor neden kaçıyorsun bizden bu kadar

Can 📞 Mom

gelicem anne yemin ederim affet beni n’olur

Kapadı telefonu. Yalan sayılmaz Sinan hastanede sonuçta. Ama ben onun yanında değilim. Mert bey telefonumuza 4 saat sonra döndüler. Biraz bozuk açmam gerek ama numaradan kapris yapamıyorum işte.

O arayınca ister istemez heyecanlanıyorum. Elim ayağıma dolaşıyor, kalp atışlarım hızlanıyor. İlk gün nasılsam öyle. O kadar şeyden sonra ben de değişiklik sadece kısa sürelerle de olsa içimdeki nefis koçumu öldürmek olabildi.

Geleceğim bir kaç saate, deyip kapadı telefonu. Bu sefer bağladığı yerde onu beklediğimden emin. Nerdesin, bile demedi. Patladım sıkıntıdan çabuk gelsen ya. Delivery boy azdırdı beni. Mert gelince kucağına atlamasam bari.


≈≈≈


Ben beklemekten sıkılıp bininci uykuma dalmışken, pat, diye bir patlama oldu. Benim de ödüm patladı korkudan. Gözümü açtığımda Mert tepemde gülüyor, ellerini şaklatmış kulağımın dibinde. 11 yaş moduna girdi şimdi de. Eşek şakasına bayılmış hayvan.

“ Ne zevk alıyorsun beni korkmuş görmekten”

“ Şaka yaptık minik bu kadar korkak olma”

Ne olayım, gölgelerin gücü adına he-man alır mıydın battle cat’iyle? Kılıçlarımızı sokuştururduk birbirimize. Bayılırsın sen böyle şeylere. Benimki belki bir kılıç değil ama işte kama gibi. Sokayım, dedim sana, vurdun bana. Soyunmaya başladı.

“ Hadi gel duş alalım dışarı çıkacağız bir yere götürücem seni”

Yine mi sınama. Gösterme şu vücudunu bana. Nereye gideceğiz acaba? Bu kadar zaman sonra beni dışarı çıkaracak. Müjdeli bir haber ama beraber yıkanmak çok tehlikeli değil mi bununla. Kolumdan tutup kaldırdı sürükledi beni banyoya.

Gözüm önündeki daha kalkmamış deve kaydı istemeden. Tişörtümü çıkardı, şortumu da indirdi. N’olur kafanı kaldırma apollo. Duşu açtı benim sevdiğim gibi sıcağa ayarladı. Ben onun gibi soğuk suda yıkanamıyorum.

Arkama geçti. Kapadım gözlerimi. Sabunlamaya başladı vücudumu. Her sürüşünde büyülü ellerini bana, elektrik çarpmış gibi oluyorum. Elini bacak aramdan önüme uzattı. Sabunlarken miniğe kan hücum etti. 

Sonra elini arkama doğru yavaşça kaydırıp okşadı. Elini çekmeden kendine çevirdi beni. Başımı kaldırıp gözlerinin içine baktım. Siyah saçlı beyaz kurt gözü gibi parlıyorlar. Gözleri içine çekti beni, sabunlu parmağını içime daldırırken.

Sular akarken üstümüze, saçlarımı öpmeye başladı. Oradan kulağıma, yüzüme ve dudaklarıma geldiğinde ben istemsizce pürüzsüz bacağına sürtünmeye başladım. Sımsıkı sarıldım ona. Taş gibi olmuş aleti içe göçük karnıma saplanıyor gibi.

Suyu kapatıp tekrar sabun sürdü popoma. Arkama geçip, yavaşça girdi, kalınlığı yardı arkamı. Dibimi bulduğunda sabun yaktı içimi. Suyu tekrar açtı içimdeyken. Sabunlar akınca girip çıkarken, kayganlık gitti. 

Hafifçe eğilip bacaklarımı kavrayıp kucağına çıkardı. Öylece banyodan çıkıp taşıdı ve yüzükoyun yatağa yatırdı. Durulanmış ve kayganlığı kalmamış aleti içimde taş gibi duruyor. Elimi ağzıma götürüp arkama süremiyorum çünkü omuzlarımdan yatağa bastırıyor beni.

Yeni bir işkence denemesindeyiz sanırım. Mert doğum günümü böyle mi kutluyorsun arkam yırtılmak kemiklerim de kırılmak üzere, dedim. Cevap vermedi, kıpırdamadan duruyor üstümde. Bir gün normal sevişiyor bir gün manyak.

Çattık biz bu deliye. Neyse beş dakika sonra filan çıktı içimden. Çıkartırken canım çok yandı. Ters çevirdi beni. Popomun arasına dayadı aletini. Tekrar girecek diye ödüm patlıyor, kalbim gümbürdüyor. Bu defa sırtıma bastırmaya başladı nefes alamıyorum düzgün.

Bayıltıp öyle yapacak herhalde. Nasıl oluyor bilemiyorum ama hâlâ erekteyim ve çatlayacak gibi apollo. Bayılmama ramak kala uzman işkencecim bıraktı sırtıma bastırmayı, sırt üstü çevirip bacaklarımı kaldırıp kafasını bacak arama daldırdı.

Yanan deliğime atınca dilini merhem gibi geldi. Biraz sonra inlemeye başlamıştım bile. Bütün parmakları içimdeyken kollarından tutup üstüme çektim onu. Deli gibi öpüştük, kulak memesini koparır gibi ısırdım. Kendimde değilim.

Bir çaktı kalçama bıçak saplasan bu kadar acır. Boynuma da geçirdi dişlerini köpek gibi. Tekrar kaldırınca bacaklarımı ne yapacağını anladım hemen elime tükürüp arkama sürdüm. Ayak bileklerimden tutup eliyle tutmadan girdi içime…

Sabunlu bir şey olmamıştı ama bu defa, şimşekler çaktı kafamın içinde. Elini apolloya attı. Biraz oynadı, ben müthiş zevk aldım. Sonra toplarım da dahil dibinden kavrayıp sıktırmaya başladı. Parmağının biriyle de toplarımın altına bastırmaya başladı. 

Delecek nerdeyse deliğimle toplarımın arasını. Koparacak gibi iyice sıktı apolloyu dibinden ve birden acı içinde fışkırmaya başladım. Onun göğsüne kadar attırdım. Güldü hoşuna gitti. Benim de hoşuma gitti. Böyle sıktırık orgazmı yaşamamıştım hiç. 

Ben kollarımı açtım başımın üstünde, teslim oldum aşkıma. Gözlerimi kapadım içime girip çıkan devin zevkini çıkardım. Epey yaptıktan sonra çıktı içimden, benim gözlerim hâlâ kapalı ve mutluluktan gülümserken suratımı sıcacık suladı.

Yanıma yattı, sarıldım ona sımsıkı. Her tarafımız meni kokusu, pek severim hele onunkini. Beni nereye götürecek deli gibi merak ediyorum. …duş alalım dışarı çıkacağız bir yere götürücem seni, demişti. Ama içime girince de bir yere götürdü. 

Hem de harbiden götürdü beni. Çünkü bu kadar zaman sonra bulutların üstündeyim. Hem de hâlâ. İnmemek üzere ordayım. Meltem rüzgarları eserken, ben aşağıları seyrediyorum. Biz deviz. Dağlar, denizler, ormanlar küçücük. Küçücük insanlar…


≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler