Liseden Üniversiteye 59 ~ öyle bir girdi benden daha büyüdü içimde





Liseden Üniversiteye 59



~~~ öyle bir girdi benden daha büyüdü içimde ~~~



~ içimden çıkarabilsem seni
~ o yere nasıl girdin sen
~ ben seni özenle yavaş yavaş yerleştirdim
~ sen girdikçe girdin
~ ben soktukça soktum daha derinlere
~ burdan çıkış yok artık
~ ikimiz için de
~ içinde olduğumuz karanlıkta
~ artık ikimiz kalmadık



Akşam olmasına rağmen sıcak etkisini kaybetmedi. Kaptan şatosunu neden denize bu kadar uzak bir tepeden almış bilemedim. Yokuş çıkmaktan öldük. Adam hep denizlerde zaten, karaya çıkınca uzaktan bakmayı tercih ediyor sanırım.

Peter, ter içinde kaldı. Ben terlemem pek, neden bilmiyorum. Çocukken top oynayan, koşturup ter içinde kalan çocuklara çok özenirdim. Saçları bile sırılsıklam olur yapışırdı başlarına, suratları kıpkırmızı. Çok havalı bulurdum. Çocukluk budur belki de, ben öyle olamadım.

O kadar zayıf ve güçsüzdüm ki, sanırım terleyecek kadar koşturamıyordum bile. Zamanında terleyemeyen vücudum böyle bir etkinlik olabileceğinin farkına varamadı, unuttu gitti sanırım. Mert'le tanıştıktan sonra, o bir kaç defa terletti beni, nasıl olduğunu tahmin edersiniz.

Tabi büyüdükten sonra, ter ve terlemekten nefret ettim o ayrı. Kötü kokuyorsa dayanamam, iğrenç. Mertim kokmaz hiç ter. Çünkü onun yedikleri içtikleri, vücudunun sihri ile tanrılar içeceği ambrossia'ya dönüşüyor. Mis gibi kokar hep, bebekler gibi.

~~~

Şatonun önünde kırmızı bir WV Beatle Elifcan içinde klimayı çalıştırmış telefonunu kurcalıyor. Camı tıklattım fırladı arabadan, boynuma atladı düşüyordum nerdeyse, pek de çevikmiş. Ben kızların zeki, çevik ve çalışkan olanını severim.

Ama bana bulaşmadıkları sürece tabi. Ayakları yerden kesildi ve asılı kaldı boynumda. Bana mı asılıyor? Ne yapmaya çalışıyor acaba? İyi de vücudu yapıştı bana ve şeyi tam şeyimin üstüne bastırıyor. Göğüsleri de göğsüme. Im under pressure from all sides.

Bu baskıya apollo dayanamaz. Biraz daha böyle durursa Elif, sonunda terleyeceğim her halde. O aldırmadan yanaklarımı yalamakla meşgul. Bir Emel vakası daha kaldıramam. Ama biraz daha böyle bastırırsa bizimki kalkacak.

Eğer böyle bir şey olursa bir ilki yaşayacağız. Bizim minik bir kız için istemeden olsa da harekete geçecek. Kan aşağıya doğru hücum etmeye başlayınca hafifçe belinden tutup yere indirdim onu. Alınmasın diye, onu görmek için yapmış gibi biraz uzaklaştırıp suratına baktım.

Vücut teması olmamasına dikkat ederek sarılıp ben de onu öptüm. Bize şaşkınlıkla bakan Peter'i görünce, ona doğru elimi uzatıp, bu Peter Panım, bu da Elifcanım, deyip tanıştırdım onları. Hepimiz güldük, böylece testosteron hormonu yerini endorfine bıraktı.

~~~

Endorfin mutluluk verir, testesteron tehlike çanlarını çaldırır. Hormonların vücudumuzdaki etkileriyle ilgili bir şeyler anlatırdım size ama sıkıcı bir konu. Ergenliğe yeni girdiğim sıralar bir dönem epey Faceye takıldım. Orda tanıştığım yaşıtım pasif eşcinsel bir çocuk vardı. Ne alâka demeyin anlatıcam.

Çok neşeli çılgın biriydi. Ona sorular sorar deneyimlerini dinlerdim heyecanla. Yaşı fazla olmamasına rağmen yaşanmışlıkları epey fazlaydı. Çünkü her tanıştığı erkekle yatmak gibi bir huyu vardı.

Bana da teklif etti eksik olmasın. Kabul etmedim tabi. Aşk olmadan seks anlamsız benim için. Neyse ki alınganlık huyu yoktu. Anlatmayı da sevdiği için, sohbet arkadaşlığımıza devam ettik sanal âlemde.

İşi biraz abartmayı seven biri olduğu için önce bütün mahalle sonra da ailesi öğrenmiş eşcinsel olduğunu. Eşcinsellik konusunda çok geri kafalı insanlardı ailesi. Önce çocuğu fahişeye götürmüş bir akrabası. Vazgeçmeyince erkeklerle birlikte olmaktan, doktora götürmüşler.

İlaç vermiş doktor ve hormon iğneleri. Her tarafından kıllar fışkırdı, boyu zaten epey uzundu ve kilosu 120'ye çıktı. Çok güzel bir çocuktu. Hormonlardan sonra tam anlamıyla ayı gibi biri oldu. Eskiden kolaylıkla partner bulabilirken en son konuştuğumda intihar etmeyi düşünüyordu.

Belki de büyüdüğü için oldu vücudundaki değişimler, bilmiyorum tabi. Ama eğer hormon iğnelerinin etkisiyle olduysa ailesi onun hayatını kararttı. Tanıştığı insanların, onu gördükten sonra korkup kaçtığını söylüyordu, abartmıyorsa tabi.

Bear tarzı gaylerden hoşlanıyor olsaydı işi kolaylaşırdı. Ama öyle biri de değildi. Benim hoşlandığım tür erkeklerden hoşlanıyordu. Ya da aktif olsaydı, böyle tiplerden hoşlanan pasifler var.

Ama sadece pasifsen onun gibi, bu biraz daha zor. Sonra ben face hesabımı kapattığım için haber alamadım bir daha. Hormon deyince aklıma geldi bunlar. En iyisi Elifcanıma yeni bir konu başlığı ile dönmek. Soran gözlerle bana bakıyor zâhir.

~~~

“ Araba senin mi Elifcan”

“ Evet babam sağolsun. Ben olur olmaz ağlama nöbetlerine tutulunca, ağlama nöbetleri yerine yaşama tutunmam için bu oyuncağı aldı. İntihar edeceğimden filan korktu sanırım”

“ Tutunabildin mi bari”

“ Ne gezer. Tek değişen annemle babam üzülmesin diye evde ağlamak yerine aşağıya inip arabaya giriyorum, anıra anıra orda ağlıyorum. Gözyaşlarımla boğulup ölmek gibi bir hedefim de var”

Nasıl da özlemişim Elifcan'ın akıl dolu komik konuşmalarını. Söylediklerine öyle güldüm ki, o da gülmeye başladı ve tekrar sarıldı bana. Kurtulamayacağım sanırım. Neyse Peter yetişti ve eve davet etti bizi.

İki intihar eğilimli delinin yanında Peter gibi bir istikrar adasının bulunması güven verici. Boğulma tehlikesinde adamıza çıkar dinleniriz. Eve girince dolapların içini karıştırmaya başladım. Sonunda kaptanın gizli sandığına ulaştım. Büyük bir dolabın içi full içki.

Hazine buna derim, yaşadık sanırsam. Filmlerden tanıdığım kadarıyla bir şampanya şişesi buldum. Uzun ince ayaklı bardakları da ayarladım. Salladım şişeyi ama kapağı açamadım. Peter geldi anlattı nasıl yapılacağını ama yine beceremedim.

Ulan Elifcan'a sürpriz yapalım dedim ama bir şişeyi bile açamadık. Beceriksizliklerde guinness rekorlar kitabına kaçıncı girişim hatırlamıyorum. Çok girişimciyimdir bu konuda. Neyse becerikli garson Peter Pan, büyük gümbürtüyle patlattı şampanyayı. Kadehimi kaldırdım.

“ Elifcanım yeni araban kutlu olsun, ıslatalım”

Bu, ıslatalım, lâfı da babamdan mülhem. Mülhem lâfı da, yeni merakım olan eski hukuk kitaplarından. İngilizceden sonra öğreneceğim ikinci yabancı dil arapça. Müthiş büyüleyici geliyor, kökten türeyen değişik sözcükler. Londra'ya yerleşince, orada kursa gideceğim.

“ Daha iyileri senin olsun aşkım. Islanmak ne sırılsıklam olalım”

“ Beni araba kesmez bacım. Bana tank filan gerekli, Mert ve sürüsüne karşı vermekte olduğum uzun erimli özgürlük savaşında hayatta kalabilmek için”

Bir kez daha endorfin salgıladık hepimiz. Ama sonra suratı asıldı Elifcan'ın. Sanırım onun, aşkım hitabına bacım’la cevap vermeme alındı. Ben de bilerek yaptım zaten. Alınsın diye değil tabi. Ama tedbiri elden bırakmamak gerek. Daha önce söyledim testesteron tehlikelidir.

Elif'de salgılama başlamış gibi, insan nereye saldıracağını şaşırır. Bu şampanya diğer içkiler benzemiyor. Bildiğin gazoz la bu. Diktim bardağın dibini görene kadar. Peter sevmiyor pek içki içmeyi. Baktım Elif'de yuvarladı hepsini bardağın.

All the broken hearts 💔, alkol denizine dalmak için kuleden izin istiyor. Ama kule, korkusuz pilot Ⓜ️ert'in bir sortisiyle havaya uçuruldu. ✈️ ⚡️İki deli bir araya gelmemeliydik, belki de bu kadar sevmemeliydik, Hande Yener bu, nerden girdi araya?

Elif iPhone'nu hoparlöre bağlamış, anın anlamına uygun bu şarkıyı dahil etmiş yaşantımıza. Bu akşam içeceğiz her halde. Bana uyar, unutmanın tek yolu sızmak. Peter'e baktım, anladı uçucu cin çocuk ne demek istediğimi. O da yuvarladı kadehini.

Şarkı bitince, Dj ElifCan yeni şarkıyı ayarladı. Şu an benimle değilsin ya, Nefes bile zarar. Bu da Burcu Güneş, Yakın Mesafe. Bu kız beni delirtmeye mi çalışıyor. Zaten nefes alamıyorum ki, şarkılarla bunu pekiştirmenin âlemi ne.

İçip içip hep beraber ağlayacak mıyız, Elif'in deyimi ile, anıra anıra. Şimdi Mert ne yapıyordur? Korkusuz pilot Ⓜ️ert dün gece o çocuklara dalış yaptı mı acaba? Bombalamadan bırakmış olsa keşke 🚀. Bilmiyorum, bilmek de istemiyorum.

Çıldırmamak için bilmemek en iyisi. Ne kadar bilgi, o kadar gam. Pırt ... Biliyorsunuz Adem'le Havva bilmek ağacının meyvesini mideye indirdikleri için cennetten sonsuza kadar kovuldular. Onların günahının cezasını hepimiz çekiyoruz hâlâ.

Suçu da başkasının üzerine atmakta üzerimize yok hani. Zavallı Adem ve Havva ne halt yediklerinin farkındalar mıydı acaba? Tanrım Mert'de beni cennetinden kovdu. Bir halt yediğim için değil ama. Ye dediği haltları yemediğim için.

Bizim tanrının dinindeki cateshism, diğer dinlerdekinden epey farklı. O nedenle ben bu dini pek benimseyemedim. Geçiş sürecini uzattıkça, tanrının şimşekleri üstüme yağıyor. Kül olup gideceğim. Cennet var mı bu dinde acaba?

≈≈≈

“ Elifcan senin ağlama nöbetlerin bilindik nedenden mi. Yoksa bilmediğim yeni bir şeyler mi var”

“ Elifcanım dediğin kızın mesajlarını okusaydın, garp cephesinde yeni bir şey olmadığını ve olamayacağını bilirdin ve bu soruyu sormazdın. Ama prensim benimle ilgilenemeyecek kadar yoğunlar değil mi?”

Eyvah Elif ikinci kadehi de yuvarlayınca, kelimeler de ağzının içinde yuvarlanmaya başladı. Elinden kadehi hemen aldım. Haklı, kendimle çok meşguldüm ne yapayım okuyamadım mesajları işte. Ayrıca onun Cihan'a aşık olmasını da kaldıramıyorum. Nedeni de ŞU çözemediğim mAtRiX:

En sevdiğim tek kız arkadaşım şu an Elif, onun aşık olduğu kişi: Cihan. Benim aşık olduğum kişi: Mert, onun en sevdiği arkadaşı Cihan. Cihan'la evlenirlerse sürünün alfasıyla da yatması gerekiyormuş Elif'in.

Mert benim hem Cihan'la hem Cihan'ın eşiyle, yetmedi belki bütün sürüyle yatmamı istiyor... Yataktan yatağa koşturan kurtlardan kurulu bu garip sürü; büyük mucit, korkusuz pilot, sürünün alfası, dünya güzeli Ⓜ️ert'in buluşu.

Hep beraber bir yatağa girsek olmaz mı? Toptan hallederiz olayı. Bu nasıl bir matrix karmakarışıx? Tam bir kaos. Kaos da başka bir düzendir, unutmayın... Ve ilginçtir hemen bütün dinlerin ve bütün bilimsel teorilerin hepsinde tekvin yani başlangıç hep kaostan doğuyor.

Mert bu konuda haklı olabilir yani. Ama Sabri abi ne güzel söyledi. Can sizin savaş oyunlarınızı oynayamaz, diye. Ben teorilere göre pratiğimi yaşayamıyorum. Benim kendi teorilerim var. Anlatması uzun hikâye 😇

Bırak savaş oyununu hiç bir arkadaşımla oyun bile oynamadım ben. Başkaları o kadar korkutucuydu ki. Benim oyunlarım kendi kendimeydi. Kendimden bile korkardım bazen, yorganın içine girerdim. Karanlıkta nefessiz kalınca rahatlardım.

Okuduğum masallardaki kahramanlarla oyunlar oynardım bazen. Gerçekte var olmadıkları için beni itip kakamazlar ve acı çektiremezlerdi. Onlardan korkmama da gerek yoktu. Çünkü zaten yoktular. Olmayan arkadaşlar.

Biraz büyüyünce kitaplar ve filmlerdi dünyam. Kendi kendime yaşadığım aşklarım ve hayâllerim bir de. En çok Sinan tabi. Şimdi hâlâ Ayvalık'ta gördüğüm o kızla mı beraber acaba? Bilmiyorum tabi. Sevdiğim erkeklerin hiç birinin ne yaptığını bilmeye hakkım yok benim.

Canım Peter'im hangi arada becerdiyse uçmaya başlayan Elif'e nescafe yapıp getirmiş. Bana da yapmış ama istemedim. Elifcan benden cevap bekliyor lâfı değiştirme zamanı. Elif biraz dinlensin, olaya hızlı girdi. Ayılmak değil bayılmak istiyorum. Ya da uçmak...

“ Hasan, ne zamandır soracağım fırsat olmadı. Sabri abiyi anlatsana bize biraz nasıl bir insan, geçmişi nasıldır çok merak ediyorum. Hele de Mert'in ona bu kadar saygı duyması kimseyi iplemezken, daha da meraklandırıyor beni”

“ Sabri abi, 13 yaşında evden kaçıp gelmiş İstanbul'a. Neden evden kaçtığını ise, en güzel yaşımdaydım ve cesurdum, dünyaya sığamıyordum, bir film seyrettim, Bir Zamanlar Amerika [Once Upon a Time in America (1984)] öyle etkilendim ki, gece uyuyamadım, ertesi gün tekrar seyrettim aynı filmi, kendimi otogarda buldum, İstanbul otobüsüne binmiştim bile, diye anlatıp güler”

Elif'le birbirimize bakıp, aynı anda ağızlarımızı açıp 😮, elimizi ağzımıza götürdük. Ben yanıma oturmasın diye tek kişilik koltuğa oturmuştum. Ama bu gün hatunu durdurmanın imkânı yok. Gelip sıkıştı yanıma kıç kıça ve kolu omuzumda, merakla Peter'e döndük, o da anlatmaya.

“ Tanıdığı tek kişi bir akrabalarının kendinden biraz büyük oğullarıymış. Adresini yazın izne geldiğinde aldığı için soluğu orda almış İstanbul'a iner inmez. Çocuk bizim cafenin karşısındaki büyük lokantada komiymiş. Bu lokanta İstanbul'un en eski ve ilginç meyhanelerindendir. İçinde küçük bir ayazması dahi var. Ayazma, hristiyan inancında kutsal su kaynağı anlamına geliyor. Sabri abi de orada çalışmaya başlamış. Geceleri de orda kalmaya. Hapis yattığı yıllar dışında, işte bütün yaşamı Moda'da geçmiş”

Merakım giderek artıyor, Sabri abiye. Bir de Elifcan neden bu kadar sarılıyor bana göğüslerini bastırarak. Şimdi kalkıp Hasan'ın oturduğu kanepeye geçsem hem alınacak hem de bin türlü anlam yükleyecek zaten üzgün ve kırılgan.

Erkeklerin çoğunun hoşuna gidebilir ama benim hoşuma gitmiyor bu bıngıl bıngıl oynayan şeyler. Mert'in minicik göğüs uçlarına değişmem hiç bir şeyi. Bu arada büyülü gamzelerini unutmayalım. Ha bir de yanacığına düşen zülüfleri. Şey bir de... Tamam sustum.

Bir dakika Mert'i unutabilsem allahım ne olur. Beynimin kıvrımları ağrıyor adeta. Öyle bir girdi ki, benden daha büyüdü içimde çıkarabilmenin imkânı yok. Ne düşünsem o, nereye baksam onun suratı. Çık içimden lan...

“ Hapse ne zaman ve neden girmiş peki”

“ Çalışmaya başladıktan sonra yorulmak bilmezliği, dürüstlüğü ve gözü pekliği ile patronların gözdesi olmuş. İyi para kazanmaya başlayınca, annesi ve babasını da İstanbul'a getirtmiş. Bizim oralarda az rastlanır ama tek çocuk Sabri abi. Ve kendi deyimi ile en güzel yaştan en tehlikeli yaşa gelmiş, 16. Bir adamı bıçaklamış, o nedenle hapse girmiş”

“ Hasan ya, özet anlatma director's cut olsun”

“ Director's cut ne” dedi Elif.

“ Yapımcıların ticari kaygıları bittikten sonra yönetmenin kendi kafasına göre montaj odasına girip filmi yeniden montajladığı versiyonlarıdır. Dolayısıyla süreler uzar yeni sahneler dahil olur filme. Meselâ, Luc Besson'un unutulmaz filmi Leon (1994). Normalde 110 dakika iken, director's cut 136 dakika”

Çocukken defalarca izlediğim bir filmdi bu. Natalie Portman'ın Mathilda hâli de, gay olsam bile ona aşık olmama engel olamamıştı. Bir kiralık katil tanımadığı bir çocuğu koruyor ve onun için ölüyor. Üstelik sevgi nedir bilmezken... Çocukları koruyun.

“ Ben de çok ayrıntı bilmiyorum Can. Hiç anlatmaz böyle şeyleri, konuşmayı da sevmez pek. Bunlar hep dükkân kapandıktan sonra Mert abiyle yaptıkları sohbetlerden duyabildiklerim. Mert abi dışında kimseyle oturup içki içmez. Yalnız içer sadece. Onun dışında kimseyle sohbet de etmez. Hem ne sohbet, daha önce de anlatmıştım ama Elif de duysun, bazen saatlerce fısır fısır konuşurlar, bazen susar öyle birbirlerine bakarlar. Bazen de neşelenir olur olmaz kahkahalarla gülerler”

“ Neden bu değişik iki insan iyi anlaşıyorlar sence”

“ Can sen demedin mi özetleme diye, ben de uzun uzun anlatıyorum. Madem sen istedin sabırlı ol”

“ Tamam sustum anlat ne olur”

“ En tehlikeli yaş dediği yaş 16, belki de Mert abiye öğüt olsun diye söylediği bir şeydi. Çünkü bunları konuştukları zamanlar Mert abi de o yaşlardaydı. Sabri abi daha o yaşta bu köklü lokantada garson olmayı becermiş. Ama diğer çalışanların kıskançlığı mı, patronlarla arasında geçen bir şey mi bunu Mert abi sorduğunda bile anlatmadı hiç. Boşver geçti gitti dedi hep. Bir akşam geç saate kadar oturan bir masaya hizmet ediyormuş. Masada oturanlar mafyavâri adamlarmış ve çok içmişler. Ne sebepleyse içlerinden biri durmadan küfürlü konuşuyormuş Sabri abiyle. En son açıktan annesine küfür etmiş. Önce bir durmuş, sonra mutfağa gitmiş yüzünü yıkamış, sonra büyük et bıçağını alıp adamın kalbine saplamış”

Niye olduğunu bilmiyorum ama ben ağlamaya başladım, anıra anıra... Elif ağzıma doladı bu anırmayı ha. Elif bana baktı o da ağlamaya başladı. Yine sarıldı bana, gözyaşlarımız birbirine karıştı, biraz rahatladık. Ya şu göğüsleri olmasa sarılmaya bir itirazım yok da. Neyse konuya dönelim.

“ Devam Hasan n'olur, sonra?”

“ İşin ilginç yanı, o gece lokantada yan masada oturduğu için bütün olan biteni gören biri varmış”

Gözlerim yuvalarından çıkacak nerdeyse😲. Ama kapı çalındı. Sırası mı ya...

“ Sabır ve zaman. Sanırım Sabri abi geldi o gidene kadar bekleyeceksiniz artık”

≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler