Liseden Üniversiteye 61 ~ sabri abim ve kaptan babam



Liseden Üniversiteye 61



~~~ sabri abim ve kaptan babam ~~~



Yan masadaki adamın sırrına vâkıf olduk. Kaptan babaya bak sen! En olmadık yerde, bitivermiş âdeta. Şimdi sıra ayrıntılarda. Mesele-i müstehhire çözülmeye başladı. Bu aşama tamamlanınca esas dava konusuna dalarız. Çözümsüz meselem: Ⓜ️ert.

“ O gece polisler lokantaya gelene kadar Pamir bey yanımdaydı. Merak etmememi, adamın bana ettiği küfürleri duyduğunu, mahkemede şahitlik yapabileceğini söyledi. Girdik ıslahevine. Ailemin durumu iyi değildi, dışardayken ben bakıyordum onlara. Yardım edemiyorlardı içeride. Bana ve aileme düzenli para gönderdi Pamir bey. Kendisi akrabam olmadığı için beni ziyaret edemedi ama avukatını gönderdi her zaman. Mahkemede de onun avukatı savundu beni. Ama ben salaklık yapmaya devam ettim çıkamadık ıslahevinden ve sonra da hapishaneler işte. Ama Pamir bey sanki benim gerçek babammış gibi yardım etmeyi hep sürdürdü. Bir gün adam olmamı bekledi sabırla”

İşte şimdi anlaşıldı, Kaptan babayla ilgili söylediği, durmadan seni anlatıyor nasıl etkilemişsen adamı, kimseden etkilenmez oysa ya da çok az kişiden diyelim. Buraya mim koymuştuk. İşte o çok az kişiden biri de Sabri abiymiş anlaşılan. Biri de Mert tabi.

“ Yirmi sekiz yaşımda çıkabildim hapishaneden. on iki yıl yattık içerde yani. Çıkar çıkmaz beni çağırttı Pamir bey. İş isteyip istemediğimi sordu. Çalıştığım lokantanın sahipleri o gece ve sonra benimle hiç ilgilenmediler. Böyle bir olay olduğu için düşman kesildiler belki de. Bundan sonra birinin yanında çalışamayacağımı kendi başıma bir şeyler yapmak istediğimi söyleyince, bakarız deyip gönderdi beni. Bir kaç hafta sonra benim için Moda'daki gazete bayiini devralmış Pamir bey sağolsun. Ben çok sevindim çünkü kimsenin emrinde olmadan çalışabilecek ve para kazanıp yavaş yavaş da olsa ona olan borcumu da ödeyebilecektim. Ama hiç bir zaman almadı benden para. Sen de benim bir oğlum sayılırsın dediğinde, babam ben hapishanedeyken öldüğünden, benim gözümde sanki babam gibi oluvermişti. Gazete bayiine hep gelirdi ve sohbet ederdik. Beni yakından tanıdıkça daha çok sevmeye başladı ben de onu tabi”

Ben size demedim mi bu adam gerçek bir baba diye. Kaptan babam benim. Ben adamın gözlerinden ne olduğunu anlarım. Anlarım sadece hepsi bu. Başka da bir şey yapamam. Hilmi'yi görünce meselâ kötü biri olduğunu hemen anlamıştım.

Ama kendimi koruyabildim mi ondan? Bir ton dayak yedim it oğlu itten. Mert'ime kıyamam, Sabri abiye söylesem de temiz bir sopa çektirsem mi Hilmi ayısına. Yok be ben Sabri abime de kıyamam. Onun dediği gibi ben de allaha havale ediyorum o ayıyı.

Sabri abi, Kaptan babanın oğlu olduğuna göre Mert'in de abisi oluyor. Ben de Kaptan babanın oğlu sayılırım, en azından bence öyle, o zaman hepimiz kardeşiz. Sonunda benim de abim oldu hem de iki tane. Abilerimi çok seviyorum.

Ama birini daha çok. Daha çok değil en çok. Mert abime aşığım aq. Ama o kardeşiyle bir konu dışında hiç ilgilenmiyor. Ara sıra da dövüyor beni. Babama söyliycem. Ben nasıl olduysa birden ağlamaya başladım.

“ Eğer Pamir bey olmasaydı, annem de babam gibi ölmüş olurdu ben içerdeyken. İçerde ben de harcanırdım onun gönderdiği paralar ve avukatının destekleri olmasa. Şimdi bile belki yatmaya devam ederdim veya çoktan ölmüştüm bilmiyorum. Ona olan borcumu ödemek ve sanki onun bana olan bitmez iyiliklerine ihanet etmemek için kavga edip birilerini yaralamayı bıraktım ve rahat durmayı becerebildim sonunda. Kısaca bu gün burada oturuyorsam bu Pamir bey sayesindedir. Bir kaç yıl sonra gazete bayiini devredip cafeyi açtık. Açtık diyorum çünkü fikir de ilk sermaye de hep yine Pamir beyden geldi. Allaha şükür kendi ayaklarımızın üzerinde durabiliyoruz artık. Bir çok kişiye de ekmek kapısı oldu cafe. Hasanımı da Mert sayesinde tanıdım. Şimdi o da benim oğlum gibi güvendiğim biri oldu”

Bunları söylerken Sabri abinin gözleri de dolmuştu. Dudakları titriyor, ağlamamak için kendini zor tuttuğu belli oluyordu. Yarısı dolu rakı bardağının hepsini yuvarlayıp, kolunun dış kısmına aceleyle gözyaşlarını silip, bana bakıp zorlukla konuşabildi.

“ Neden ağlıyorsun Can”

“ Ben her şeye ağlarım abi alışırsın. Kaptan babanın sana olan güveni ve oğlu gibi sahiplenmesi öldürdü beni mutluluktan”

“ Sen gerçekten de çok iyi bir insansın Can. Başkaları için mutlu olup da ağlayabilen bir insan melektir. Kaptan baba mı diyorsun Pamir beye”

“ Evet Kaptan dememe izin vermişti. Babayı seni Hızır gibi Bodrum'a gönderince ekledim abi. Daha baba demek için iznini alamadım ama itiraz etmez umarım. Abi, Mert'le nasıl tanıştınız peki”

“ Pamir beyin bir kaç ay sonra bana olan güveni arttı. Bir gün beni evlerine yemeğe davet etti, ailesiyle tanıştırmak için. O zamanlar Nevin hanımla ayrılmamışlardı. Eşi beni pek sevemedi ama bir şey de demedi. Mert o zamanlar on beş yaşında. Dünya güzeli güneş gibi delikanlı bir çocuk. Beni yaşamımda en çok gururlandıran olayı o gece yaşadım. Pamir bey, Mert'le beni tanıştırırken, bu senin Sabri abin sözde değil ama gerçekten, başın sıkıştığında gidip derdini anlatabileceğin gerçek abin gibi. İnsanları o kadar iyi tanır ki Pamir bey nasıl mutlu edeceğini bilir. Benim gibi adam öldürmüş ve yeni hapisten çıkmış birine böylesine güvenmesi ve onurlandırması kaybolan güvenimi ve kendime olan sevgimi geri getirdi sanki. O günden sonra Mert'i gerçek kardeşimmiş gibi sevdim ve ölümüne korumaya çalıştım. Ama sadece Pamir beyin bana yaptığı iyiliklerden dolayı değil. Mert'in adı gibi mert olması, en önemlisi aynı benim o yaşlardayken olduğum gibi kimseyi takmadan istediği gibi yaşaması ve gözü karalığı da onu sevmeme neden oldu”

“ Beni de en çok korkutan şey bu yönü abi. Bir şey olacak diye aklım çıkıyor. Bak kimseyi takmamak sana neler yaşatmış”

“ Haklısın ne desen, ama gerçekten seviyorsan sabredeceksin. Pamir beyin bana karşı sabrı olmasaydı meselâ. Sabır ve zaman, bunu iyi kullanan kazanır”

“ Abi doğrusun sabır en önemli şey. Sabır gösteren her zaman kazançlı çıkar buna da okey. Ama ya azıcık da o sabır gösterse olmaz mı? Her zaman aklına estiğini yapmasa, bazı şeylerin sınırı olsa hayatında. İyi sabır da göstermesin ona razıyım ama hiç olmazsa eve orospuları doldurmasın…"

Derken gerisini getiremedim, çünkü biraz daha konuşursam ağzımdan, benim Cihan'la yatmamı istiyor, cümlesi kaçıverecek. Yavaş yavaş gözyaşlarım süzülmeye devam ediyor. Elif bir peçete alıp siliyor onları. Sonra da yanağımdan öptü.

Haydaa... Sabri abi bunu görünce güldü. Neyse duygusal hava dağılır gibi olunca, Peter kalkıp rakılarımızı tazeledi. Hepimiz kadehlerimizi buluşturduk masanın ortasında ve kaldırabildiğimiz kadar yukarı kaldırdık yıldızlara doğru.

Gece oldu bile. Kaptan babaya! diye avazım çıktığı kadar bağırdım sessiz geceye. Herkes güldü. Yuvarladım bardağın üçte birini. Kafam döndü, kendime geldim sanki. O orospular Mert'in yanında mı acaba?

Aq çocukları o kadar da güzeldiler ki. Mert beni unutmuştur bile. Alışırsa içlerinden birine. Allahım ne olur hevesini alınca bıksın n'olur. Sabri abi anlatınca eskileri rahatlar gibi oldu ve morali düzeldi, konuşmaya devam etti.



“ Başkaları da mı vardı dün gece evde”

“ Emir'le tanışmışsın zaten abi. O yetmedi sen gelmeden bir iki dakika önce üç tane daha oğlanla geldiler. Zaten onun için kavga ediyorduk. Daha doğrusu ben dayak yiyordum. Ben getirdim ya orospuları eve”

“ Tolstoy'un Savaş ve Barış romanının kahramanlarından Napolyon'a karşı savunma savaşı vererek sürekli geri çekilen Rus Mareşali Kutuzov'un savaş boyunca yinelediği bir sözdür bu: Sabır ve zaman... Kutuzov'un muhalifleri, Napolyon karşısında sürekli geri çekildiği için onu Çar'a şikâyet ederler. Çar da bu şikâyetleri dikkate alarak Kutuzov'a sürekli çekilmekle ne yapmak istediğini sorar. Napolyon'un ordusu nerdeyse Moskova sınırına dayanmıştır. Fakat Kutuzov hâlâ çekilmeye devam etmektedir. Çar, Kutuzov'u nerdeyse komutanlıktan almayı düşünmeye başlamıştır. Çarın gönderdiği elçiye Kutuzov muhteşem bir söylev çeker: Çar ne istiyor? Ordusunun kılıçtan geçirilmesini mi? Çar ne istiyor? Topraklarının Fransızların işgaline uğramasını mı? Ben, Çarın ordusunu ve toprağını kurtarmaya çalışıyorum. Sabır ve zaman... Sabır ve zaman her şeyi halledecektir... Napolyon Moskova'yı işgal ettiğinde boşaltılmış bir şehirle karşılaşır. Mühimmat ve levazımatı tükenmiştir. Eğer Moskova'da biraz daha bekleyecek olsa askeri soğuktan ve açlıktan ölecektir. Paris'e kadar gerisin geri döner. Yollarda verdiği kayıp da işin cabası... Sonunda Kutuzov'un, sabır ve zaman telkininin zaferi parlak biçimde ortaya çıkar”

Bu adam nereden buluyor bu güzel örnekleri ya. Pamir bey ne kadar riskli ama akıl dolu bir seçim yapmış yardım edip Mert'in abisi yapmakla onu. Zaten akıllı adamların aldıkları riskler değil midir insanlığa çığırlar açtıran büyük hâdiseleri yaratan.

Daha boş gündelik konularda sohbetimize devam ettik. Ben özellikle Peter ve Elif'i de sohbete katmaya çalıştım. Elif durup durup Cihan'dan söz etti, gerekli gereksiz. Sabri abi anladı tabi gülüyor her seferinde Elif'e.

Sabri abinin uçak saati yaklaştı. Bir taksi çağırdık. Üzüldü abim ayrılacağımız için suratı düştü, benim de tabi. Hepimize sarıldı ayrılırken. En sona beni bıraktı, yine gözleri doldu. Çantasını alıp çıkarken kapıdan, şöyle bir dönüp bana baktı.

“ Unutma Pamir beye, baba, diyen biri benim de kardeşimdir. Kabul edersen kardeşimsin benim bundan sonra”

Koşarak onun yanına gidip boynuna atladım ve sarıldım, tabi yine ağlayarak. Öptü beni, fırça gibi sert sakalları ve uzunca bıyığı battı yanaklarıma. Normalde nefretimdir sakal bıyık. Ama o benim abim artık, istediği zaman acısa da canım öpebilir beni. Ağlamaya devam ettiğimi görünce;

“ Her derdinde yanındayım unutma. Bir telefon yeter”

Deyip bindi taksiye. Taksinin arka ışıkları küçülüp karanlıkta yok olana kadar baktım arkasından. Daha sonra gökyüzüne takıldı gözüm. Yıldızlar yanıp sönüyor. Şehir dışındayken ne kadar da çok ve parlak görünüyorlar.

Babasının sevgisini küçük yaşta kaybeden ben şimdi Kaptan baba diye hitap etmekten onur duyduğum birine sahibim. Kardeşim olmasını da çok isterdim. Bu gün aşkımın abisi benim de abim oldu. Hem de o teklif etti ben yalvarmadım. Aşkımın ailesine giriyorum yavaştan.

Aşkım ise hızla uzaklaşıyor benden. Bodrum aşk yönünden hiç uğurlu gelmedi bana. Dakka bir dayak ve kovulma bir. Her zaman ki gibi, önümüzdeki maçlara bakacağız diyorum. Unutmayın hayat bitmeden umut bitmez. Elif çekiştirince kolumdan istemeden de olsa girdim eve.

Umudu telkin etmesem kendime her dakika, o zaman yine tek gündem maddem intahar olur. Onu bile beceremedim işte. Beceriksiz Can. Aşkı beceremiyorum, ölmeyi beceremiyorum. Dersler dışında becerebildiğim bir şey var mı?

~~~

Tekrar sofraya döndük. Elifcan, Elifcanlığını yaptı yine. Peter'e oturup keyfine bakmasını, servis ve ortalığı toplama işinin kendinde olduğunu muştuladı. Peter'in gözleri parladı. Sabahın köründen beri koşturuyor zavallı. Hele benim gibi elinden iş gelmez biriyle takılınca. Elif'e bir lâf attım.

“ Cihan'ların evinde mi hâlâ o orospular. Ne yapıcaz Elifcan”

Elif siteden bir kaç arkadaşını aradı. Gündüz sahilde beraber olduklarını söylemişler. Gece beraberdiler demek. Zaten sabaha karşı gelmişlerdi gerçi. Adi şerefsiz köpekler ve de onların yardakçısı oğlan orospular. Elif sinirden bayılacak hâle geldiğimi görünce bir espri patlattı.

“ Gidip Cihan'ların evini basalım, orospuları öldürelim”

“ Orospuların yerine de biz mi geçelim?”

Kahkahalı bir sohbet ve bol alkolle saat gece iki oluverdi. Elimle telefonum bütünleşti ama Mert'den haber yok tabi. Uykumuz geldiğini görünce, Elif masayı topladı mutfağı temizleyip bulaşık makinasını çalıştırdı.

Gece burda kalmak için izin aldı ailesinden. Bize sorma ihtiyacını hissetmedi bile. Bu iyi hoş da yetmedi benim odamda uyumak istedi. Tek başına uyuyamıyormuş. Daha önce de kanepede sabahlamıştık ama o zaman yanımızda Mert'le Cihan da vardı.

“ Elifcanım özür ama teknik olarak da olsa ben erkeğim sen de kız odada bir yatak var aynı yatakta mı yatacağız”

Bozuldu Elif, Peter'e döndü sanki ondan yardım istercesine. Peter'in odasında kalmasını önereceğim ama Elif pek de çelimsiz sayılmaz. Şimdi bir tokat yemenin âlemi yok. Mert'in vurduğu yer hâlâ acıyor. Ama en çok kalbim, bir bıçak saplanmış gibi.

“ Can'ın pulları dökülmesin, iki ayrı yataklı bir oda yok mu Hasan”

“ Var aslında”

Ulan Peter, yok desen ölür müydün. Doğrucu Davut. Git kendin yat o kadar meraklıysan. Of Elif ya. Neden taktı bu bana. Ne hayır gelecek benden ona. Korkudan midem yanmaya ve sonra da bulanmaya başladı. Niyeti ne acaba?

Ya Emel gibi benimle öpüşmek filan isterse. Daha ötesini de istedi Emel ya neyse ben delete ettim onları. Emel öyle yaptıktan sonra elimde olmadan yavaş yavaş uzaklaştım ondan. Oysa çok iyi arkadaşımdı ve bana her konuda çok yardımcı oluyordu.

O olmadan bile zor geliyor hayat. Şimdi Elif de aynı yollarda yürüyor. Aynı okula devam edersem Elif'i de kaybedince yapayalnız kalacağım. Her zaman olduğu gibi hep yalnız olmak o kadar zor ki, birilerine alışınca hele.

Peter'in gösterdiği odaya girdim zorunlu çantamı odamdan alıp. Yalnız uyumaya ben de bayılmıyorum. Bir kızla bu anlamda yakınlaşmak korkutucu bir şey benim için ve hep de öyle oldu. Eskisi gibi davransa keşke bana.

Elif'in Bodrum'da peydah olan bu yeni tavırları olmasa, aslında aynı odada belki aynı yatakta bile yatmak benim için sorun olmaz. Sonuçta kızlar cinsel yönden beni etkilemiyor. Ama onlar benden etkilenirse tehlike 🔔.

Neyse odada banyo da varmış. Çantamı alıp oraya girdim. Dünden beri aynı bermuda ve tişörtleyim. Denize bile onunla girmiştim. Hızlıca bir duş aldım. Yine bir bermuda ve tişört giydim. Elif'in yanında külotla dolaşacak hâlim yok.

Ama Elif hanım öyle düşünmemiş. Altında her tarafını belli eden ufacık bir gecelik şort. Üstünde de hiç giymese daha iyi olacak askılı bir şey, bir yerini örtmeyen. Sonunda memeleriyle de tanıştık çok meraklıyım ya.

“ Elif bir şey giymeyecek misin üstüne?”

“ Ne o tahrik mi oldun? Sen de soyun istersen”

~~~

Khaos, Yunan mitolojisinde, boş uzam, boşluk, uçurum, demektir. Bir çeşit ilkel tanrısal varlık olarak gösterilir. Kaos, Düzen'den ya da öteki adıyla Evren'den (Kosmos) önce gelmiştir. Khaos'u bir düzen haline dönüştüren ilk tanrı Khronos'dur.

Ama bir tanrı olduğu da tartışmalıdır. Daha çok zamanı temsil ettiği söylenir. İşte zaman ya da Khoronos, var olan şeyleri düzene koymuş, onlara biçim vermiş ama onları yaratmamıştır. Herşeyin başlangıcı bir ana tanrıça, doğa ana olan ve diğer tanrıların kendisinden türediği Gaia'dır.

Hem doğayı hem yeryüzünü temsil eder. Hesiodos'a göre Gaia her şeyin yaratıcısı, her şeyin kendisinden meydana geldiği "toprak ana"dır; tüm tanrıların ve titanların annesi. Erkek tanrılar ise daha çok gökyüzü ile temsil edilir, Uranos gibi.

Çok kabaca kadın yeryüzüne, erkek gökyüzü ve uzaya ait denebilir, benim yorumumca. Bununla ilgili en hoşuma giden mitolojik anlatım; erkek cinsinin dünyaya gökyüzünden fırlatıldığı için bir türlü kadınlar kadar dünyaya uyum sağlayamamasıdır.

~~~

Elif'e cevap vermeden yatağıma yatıp, kalınca örtüyü çektim üstüme. O kadar çok içmişim ki yatar yatmaz sızdım. Biraz da beynim bir şeyler salgıladı sanırım, tek işe yarayan organım beynim gibi geliyor. Elif ben uyurken bir şey yapamaz sonuçta.

Sabah uyanıp gözlerimi açtığımda gördüğüm, Elif'le aynı yatakta olduğumuzdu. Yanımda yatıyor yayılmış bir şekilde. Beni de neredeyse yatağın en ucuna ötelemiş, düşmek üzereyim. Üstümdeki örtüyü açınca o da açtı gözlerini, çoktan uyanmış. Gülerek bana bakıp uzandı tekrar öptü beni.

“ Günaydın prensim. Gördüğün gibi benden kurtuluş yok. Bence sakıncası yok ama gece uyurken aşağı yuvarlanmak istemiyorsan iki kişilik yataklı diğer odaya taşınalım. Gül gibi geçinir gideriz. İstediğin zaman da yaramazlık yaparız Cihan'la Mert'e inat”

Bendini aştı bu, çağlayarak üzerime geliyor. Yaramazlık filan yapmak istemiyorum. Uslu bir çocuğum ben. Elif'de gayet usluydu, Cihan'dan ayrılana kadar. Durumdan hoşnut olmadığımı anlaması için tepkisiz bir suratla bakıp bu söylediklerine de cevap vermedim.

Ama bu durum onu hiç etkilemedi. Kalkıp banyoya doğru yürürken üstünü de çıkarmaya başladı, sanki çok bir şey varmış gibi. Ben bakmadım tabi. Banyo kapısını da kapamadan duş almaya başlayınca telefonumu alıp hızla tüydüm odadan.

Aşağıya indiğimde Peter'i mutfakta buldum. Çay demlenirken kahvaltılıkları hazırlıyordu. Ben hayatımda hiç çay demlemedim. Çay demlemeyi öğrenemedim, içki içip demlenmeyi öğrendik ama. İnsanlar istidadı olan şeyleri çabucak öğrenirlermiş.

Çok ayrı kaldık ya daha beş dakika olmadan ıslak saçlarıyla bitiverdi mutfakta Elif. Bu bana nefes aldırmayacak mı hiç. Yalnız yaşamak meraklısı değilim ama devamlı taciz altında boğulacağım yakında.

“ Nereye kayboldun Can. İki dakika duş alıp çıkacaktım. Neyse, Hasan sana dün gece ne dedim, mutfak işleri ben de bundan sonra”

“ Şey ben onu dün gece için sanmıştım”

“ Hayır ben severim bu işleri sen keyfine bak”

Peter durumdan memnun tabi. Otoriteyi tamamen eline aldı dişi kurt. Kendini sürüye mi hazırlıyor acaba yavaş yavaş. Sanırım Elif yerleşecek buraya, mutfak işleri ben de bundan sonra, dediğine göre. Bundan sonraki günler Elif'in yakın markajı altında geçti.

~~~

Tekrar iki kişilik yatağı olan büyük odaya taşındım, tabi Elif'le beraber. Namusumu korumak için türlü badirelere karşı direndim ve iffetimi kaybetmedim hiç. Mumya gibi yaptım kendimi geceleri kalın örtüyü her tarafıma sarıp.

Böylece yanımda yarı çıplak yatan Elif'ın sarılma girişimleri onun açısından bir işe yaramadı. Fazla üstelemedi. Sonuçta kız, tecavüz edecek hâli yok. Gündüzleri plajın ıssız köşesinde denize girdik. Elif'in arabası da plajdan eve dönmeyi kolaylaştırdı. Eve döner dönmez içmeye başlıyorum ben.

Denizde iyice yorulmuş bedene yavaş yavaş yayılan alkol içimi gıdıklıyor. Bu gıdıklanmayı alkol almadan da yaşadım çok daha güzeldi. Mert'le sevişirken tabi. O kadar özledim ki onu. Yanım da olsa ona dokunmamaya bile razıyım.

Belki abarttığımı zannediyorsunuz ama öyle değil. O kadar güzel bir suratı var ki, gördüğüm zaman onu, mutluluk hormonu salgılıyor beynimden gelen emirle vücudum. Hele sevişirse benimle o zaman uçuruyor beni... Of neyse, off ediyorum bu konuyu çok uzattım.

Akşamları Bodrum'a inelim ısrarlarını savuşturdum Elif'in. Mert'le karşılaşmaktan nedense çok korkuyorum. Bazı günler gündüzleri bile evden çıkmadım hiç. O zamanlar Peter annesini görmeye gitti Nevin hanımın evine. Plajda bizi yalnız bırakmıyor evimizin erkeği.

Bodrum'a geleli beş gün oldu. Elif evine gitmedi hiç. Arayan soran da yok. Sanırım Cihan'dan ayrıldıktan sonra ciddi bir depresyon geçirmiş. O nedenle, iyi olsun da ne yaparsa yapsın gibi bir havada ailesi.

Düzenli bir ilaç kullanmaya da başlamış. Bu huy değişikliğinde etkisi var sanırım. Daha relax ve boşvermiş yaparmış depresyona karşı verilen ilaçlar. Ama libidoyu da güçlendirdiğini bilmiyordum doğrusu.

Bir akşam plajdan eve dönerken dik yokuştan yukarı Elif'in vosvosuyla, elimden yüzmek dışında bırakmadığım telefonum titremeye başladı. Devamlı sıktırmaktan terliyor elim bazen, bileğime lastikle bağlamayı düşündüm ama beceremedim.

Annem arıyordur diye ne yalanlar uyduracağımı düşünerek ekrana baktım. Olamaz ellerimden başlamak üzere heryerim zangır zangır titremeye başladı. Arayan, totem olsun diye adını,

📞 arasın diye beklediğim sapık aşkım 📧

olarak kaydettiğim: Ⓜ️ert...

⭕️❗️⭕️

≈≈≈


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler