Yeni Yaşam 24 ~ beyaz balina ve kaptan ahab

 



YY_24 ~ beyaz balina ve kaptan ahab



Sonunda Melissa mesajımı gördü sanırım. Kapı çalıyor durmadan… Sermet ayısı duymuyor ama. Başka bir aleme geçti. Ben duysam da farketmiyor. Bütün direnmelerime ve yalvarmalarıma rağmen, son kalem bokserimi de yırtarak çıkarıp attı… Yediğim tokatlarla baygın ve şaşkın… Acı içinde altındayım, boynuzu da içimde… Kapıyı yumruklamaya başladı Melissa… Yine duymuyor ya da umursamıyor. Dizlerimin içinden kollarını geçirip kaldırıyor bacaklarımı ve vurdukça vuruyor kabak gibi açılmış götüme… 


Ne kadar sürdü bilmiyorum. Viagra güçlü bir ilaçmış bunu deneyimledik bu gün de. Yeni yaşamımda her yeni gün, yepyeni şeyler öğreniyorum. Bu günkü süreç, acı verici ve çok aşağılayıcıydı öncekilerden farklı olarak. İyice sertleşti, iyice hızlandı… Beton delici makina gibi delip geçiyor adeta içimden. Anırır gibi sesler çıkarmaya başlayınca… Sonunda dev beyaz balina hoplaya zıplaya, karaya oturdu. Yığıldı kaldı üstüme, nefes nefese…


Ben nefessiz kaldım. İki katım cüsseli kütle altında ezildikçe eziliyorum. Oksijen yokluğu başımı döndürmeye başladı… Kafam uçuyor kuşlar gibi… Bu aşağılık iğrenç ve acıdan geberten durumda beynim uyuşmaya başladı… Soluksuzluk, kemiklerimin çatırdaması, hala içimdeki çelik gibi siki… Sanki zevk vermeye başladı garip bir şekilde. Bu daha da beter değil mi?


Ben neden üstümdeki ağırlıkları seviyorum acaba? Belki de bütün dünyanın üstüme geldiğini düşünüyor ve bu yaşanan simülatif, öncü ve alıştıcı ezilmelerle, ölümcül büyük felaketlerden kurtulacağımı umuyorum. Benim bedenim benim kararım diyecek kararlılığa sahip bir feminist bilinçten yoksunum. Bedenim üstündeki hakimiyetimi, başkalarıyla paylaşmayı yeğliyorum, belki de korkaklığımdan. 


O yüzden koyuverdim kendimi… Acı çekmek artık benim kaderim, diye düşündüm… Aslında benim bile bilmediğim büyük bir suç işlemişim de… Onun cezasını çekmek üzere yaşıyormuşum gibi artık yeni yaşamım. Dolayısıyla bu boynuz gibi yarağı canım yanarak yemeyi hak ediyorum ben. 


Ama hani mutluydum ben Kaan’la birlikte? Hani yeniden doğmuştum, falan filan… O zaman, hiç ayrılmasaydı yanımdan… Bunlar başıma gelmezdi değil mi? Babam gitti, kayıp… Kaan bir var bir yok. Kara batak gibi… Ben bir başıma ne yapacağımı bilemem ki… O zaman da başıma gelen her şey aslında olması gerekenler oluveriyor işte… En azından benim salak kafamın içinde, bu böyle… Savaşamam ben olan bitenle… Benim dışımdaki dünya… Benden çok büyük ve çok yabancı ve çok güçlü…


¨¨¨

Beni bütün bütüne kaplayan vahşi beyaz balina, benim kafa gibi adeta uçtu gitti birden, üstümden… Birden oksijenle tanışan ciğerlerim beni hayata döndürdü… Ezilmekten ve içimdeki boynuzdan zevk alıyorum sanırken… Meğer ölüyormuşum lan ben… Ölmeden önce, özellikle erkeklerde orgazm yaşamalar ve boşalmalar filan, olabiliyormuş. Ben de erkek sayılıyorsam eğer, öyle bir şeyler yaşamış olabilir miyim? Bu yaşantıların nedeni, ölüme direnmek, yaşama tutunmak gibi şeylere dayanabilir, diyorlar… Sanırım erkekler için yaşamın gerçek anlamı orgazm, şu veya bu şekilde boşalmak, fışkırmak, attırmak şeklinde tezahür ediyor. Erkek denilen yarı hayvan için gayet mantıklı…


Kazımak gerekecek beni bu yataktan. Çaka çaka, yatağa çivilemiş beni Sermet ayısı, üstümden uçmasına rağmen kalkamıyorum. Zar zor yarı belime kadar doğrulunca… Karşımda mahşerin üç atlısını gördüm. Ortada Emre duruyor. Kaptan Ahab (Amerikalı yazar Herman Melville’in Moby Dick [Beyaz Balina] romanının baş kahramanı) edasıyla, yerle yeksan yatan beyaz balinayı ayağının altına almış… Bir yanında kahramanım başkanım Melissa şaşkın bakıyor… Ve diğer yanında, ne alakaysa elinde küçük bir çantayla kayıtsız Muhtar abi, yukarlara bakıyor…


O kadar sevindim ki onları görünce fırladım yataktan ve Melissa’ya doğru uçuşa geçtim. Sonra hepsinin bana… Ama daha da çok ezilmekten ve işte o işten dolayı küçücük kalmış üyeme baktıklarını anlayınca… Hani gol atmak için kafaya çıkan efsane futbolcular, topla senkronize olabilmek için havada asılı kalırlar ya bir süre… Ben de öyle kala kaldım havada, ne olduğunu anlayabilmek için. Böylece, çırılçıplak olduğumun da farkına varmış oldum…


¨¨¨

Benim canım başkanım Melissa imdat mesajımı görür görmez Emre’yi aramış. İkisi de farklı noktalardan taksiye atlayıp, benim evin önünde buluşup kapıya dayanmışlar. Açan olmayınca, bir taraftan kapıyı yumruklarken Muhtar abiyi de aramışlar. Durumu anlatmışlar, o da hep buralarda olduğundan zaten, açkıcı çantasını da alıp gelmiş. Meğer Muhtar abi kuryeliğin yanı sıra çilingirmiş de. Adam muhtarlık dışında her işi yapıyor anlayacağınız. Böylece kapıyı açıp içeri girmişler…


Ben Emre’yi tatlı suratlı umursamaz bir velet ve Kaan’ın yancısı zannediyordum sadece… Kaan’ın yancısı bile olmak, kolay değil tabi. Emre bir dev benim için artık. Vahşi beyaz balinayı üstümden çekip, yere çalan Kaptan Ahab. Bana yaşam soluğumu veren yiğit kaptanım o benim. Tabii Kaan’dan sonra… 


Sermet çıplak yerde yatarken ve Emre’nin ayağı bir avcı gibi onun üzerindeyken… Melissa giysilerimi de alıp salona götürdü beni. O arada Muhtar abi benim çıplaklığıma hiç bakmadan ortadan yok oldu. Melissa beni bir anne gibi giydirirken, Emre’nin odada Sermet’i yani o koca vahşi balinayı pataklama seslerini, bir senfoniyi dinler gibi duyumsadık. Sonra da küfürler eşliğinde, evden denize döktü puştu… Böyle erkeklere her zaman ihtiyacımız var…


Ben Melissa’nın kucağında yatarken, Emre’yi de gizliden hayranlıkla seyrediyordum. İlk gördüğüm günkü gibi altın rengi teni, kara yarı kıvırcık düzgün saçları ve kara boncuk gözleri… Ne güzel çocuk… Bu arada dolgun poposunu da es geçmeyelim… Birazını da Kaan’a verseymiş ya… Yok yok, benim aşkıma küçücük el kadar poposu daha çok yakışıyor.


Sanırım beni düşündükleri için ikisi de olan biten hakkında bir şey sormaya çekiniyorlardı. Benim konuşmamı beklediler. Ama ben ara sıra titreme nöbetleri geçirmek dışında bir şey yapamıyorum. Sonunda çekine çekine, Melissa benim kulağıma eğilip neler olduğunu sordu… Ben Emre’ye baktım. Ona anlatamam olanları, utanırım sonuçta. Melissa ona bir bakış attı ve çenesiyle çık işareti çaktı. Emre durumu ayıkladı, mutfağa gitti ve telefonla konuşmaya başladı. Ben de bütün ayrıntısıyla, olan biteni anlattım başkanıma. Sımsıkı sarıldı bana Melissa, ben de ona ve birlikte ağladık… Neye ağladık onu bilmiyorum…


Epey öylece sessiz kaldık üçümüz… Emre sıkıldı, ama tabi bizi yalnız bırakıp gidemedi bu yaşananlardan sonra… Artık Kaan gelse ya… Sahi gelirse ne anlatacağım ben ona? Herifin teki bir orospuyu düzmek için eve getirdi ama orospu kaçtı gitti ben de herife sakso çektim sonra da herif orospu yerine beni düdükledi, mi diyeceğim…


Daha bir gün bile dolmadı onu görmeyeli. Ama o yokken ne kadar çok şey oldu ve ben onu korkutucu bir anlamda ne kadar da çok özledim.


“Melissa, Kaan’a ne anlatıcam bu boktan olay hakkında?”


“Olan biteni doğrudan anlatmak istemiyor musun?”


“Emre’ye bile anlatamadım… Kaan’a nasıl söylerim?”


“O zaman bana bırak. Olayın şokunu atlattıktan sonra, zaman geçince yani istersen anlatırsın gerçeği Kaan’a.”


Emre benim utandığımı anlayınca bana bakmak yerine yere bakmaya başladı ve gözleri bulanıklaştı. O an Emre’yi kalkıp öpmek istedim. Hem beni kurtardığı için, hem bununla ilgili hiç konuşmadığı için, hem benim için benim kadar utanabildiği için. Ne tatlısın lan sen! Kaan’la birbirinize ne çok yakıştığınızı artık kabul ediyorum. Bir yastıkta kocayın. Yok olmaz kıskanırım. En iyisi Kaan izin verirse, Emre’ye de mi versem? Nasıl olsa, bir o kaldı beni sikmeyen:)


Ve nihayet akşam hava karardıktan sonra esas oğlan eve döndü… Kapıyı Emre açtı. Salonda sadece bir sehpa lambası yandığı için ortalık loştu. Kaan belli belirsiz, beni Melissa’nın kucağında yatarken görünce şaşırdı. Onu görünce ben de o kadar şaşırdım ki… Sanki görmeyeli bir yıl olmuş gibi… Sanki onu bir daha hiç görmeyecekmişim gibi geldi. Kaan gülümseyerek konuştu…


“Çok romantik bir ortam yaratmışsınız. Bari Emre kazmasını da gönderip rahat rahat takılsaydınız. Ne o minik, yoksa Melissa’yla çıkmaya mı başladınız?”


Kaan’ın espriyle içeri girmesi… Birden sinir boşalması yaşadım. Sanki beni görünce, ne bok yedin lan, deyip beni dövmesini bekliyordum. Hep ben suçluyum ve cezalandırılmam gerekiyor ya… Neyse neşe doldu içime ve doğrulup koltuğa oturdum. 


“Kaancım kusura bakma ama artık bıktım sikilmekten… Hetero olmaya karar verdim. Melissayla çıkıyoruz evet, çünkü ben de ona çakıcam bundan sonra.”


Ortaya bomba atmışım gibi Kaan ve Emre bana bakıyorlar. Melissa ise önce anlayamadı ama sonra hoşuna gitti espirim sanırım. Hafifçe belli etmemeye çalışarak, yere bakarak gülümsedi. Ben bu gün sabahtan beri ne kadar saçma sapan şey varsa hepsini üstün bir başarıyla yaptım. Üstüne şimdi de sıçtım ve üşenmeyip bir de sıvadım. Kaan gidip tavandaki aydınlatmaları açtı. Benim yediğim tokatlar ve bir adet yumruktan dolayı, sanırım suratım darma dağınık. Kaan’ın yüzü birden delirginleşti (bu ne demek ya?)… Yanıma gelip oturdu ve sarıldı sımsıkı… Yavaşça ve şefkatli bir sesle ama biraz da sinirli ve emreder gibi konuştu… Hepsi birden, bir ses tonunda nasıl oluyor ben de bilmiyorum…


“Neler oldu anlatır mısın?”


Yaralı ve acıyan, utanmaz ve arsız, suçlu ve orospu yüzümü o güzelim ince bembeyaz boynuna gömdüm. Bu koku neden ondan başka hiç kimsede yok? O beni hemen nasıl aşık edip, hem de iyileştirebiliyor? Ne tanrısı Kaan acaba? Eros ve Asklepios aynı anda onda mı vücut bulmuş? Neden bilmiyorum biraz önce neşeli espriler yapmaya çalışırken, şimdi boynuna gömülü gözlerimden foşur foşur yaşlar akmaya başladı…


Kaan uzaklaştırıp gömüldüğüm boynundan suratımı, soran ve öğrenmek isteyen gözlerini dikti bana bakıyor. Artık Melissa şu duruma el koysa ya… Hani bana bırak demişti… Ben de kızgın ve kocaman açılmış gözlerimle Melissa’ya baktım. Anladı hemen tabi kurtarıcı meleğim. Kaan’ı iki omuzundan tutup kendine çevirdi. Bu kız gerçek bir savaşçı. 


“Bu gün buraya, evin sahibinin kardeşi gelmiş Kaan. Artık Berk’in burda oturduğunu bilmiyormuş. Anahtarla kapıyı açıp girmiş içeri. Berk de herife çıkışmış filan, sen kimsin, giye. O da, sen kimsin asıl, demiş. tartışırlarken, Berk bana mesaj attı gelin diye. Biz Emre’yle gelirken, kavga çıkmış aralarında… İşte biraz hırpalamış it herif Berk’i. İri yarı bir ayıydı, n’apsın Berk… Ama merak etme biz zamanında yetiştik. Emre de herifi bi temiz patakladı ve paketleyip gönderdi. Zaten ben alıcam Berk’i bizim eve. Kalamaz artık o burda… Geçti gitti takma kafaya sen Kaanım.”


Melissa nasıl bir hikaye uydurdu şaşakaldım. Ama gerçekten olursa bu kadar olur ve olması gereken de budur gibi yani. Kaan’ın suratı şekilden şekile giriyor. Pek inandırıcı bulmadı sanırım anlatılanları. Düşünüyor, hiç yapmadığı bir şey olduğu için zaman alabilir tabi. Beklememiz gerek. Ani bir haraketle Emre’ye döndü…


“Sen anlat Emre… N’oldu lan burda. Yalan söylersen kan alırım götünden… Ona göre konuş…”


Emre… Koca vahşi beyaz balinayı deviren dev… Zargan Kaan’ın yanında süt dökmüş kedi gibi… Her zaman olduğu gibi yani… Emre bana bakıyor gözleri yine buğulu… Bana bu kadar mı acıyor bu çocuk… Sonra Melissa’ya baktı… O bebek gibi kara gözlerini yumup sanki güç aldı bir yerlerden ve gürledi…


“Aynen Melissa’nın anlattığı gibi abi.. Geldik biz, çalıyoruz kapıyı açmıyor kimse. Marizliyormuş meğer içerde Berk’i. Kapıyı açmıyor orospu çocuğu. Muhtar abiye açtırdık kapıyı. Girdik içeri… Bildiğin ayı gibi bir herif, çıkmıştı Berk’in üzerine… Yani vuruyordu… Aldım hemen piçi, altıma yatırdım. Allah ne verdiyse, ağzını yüzünü dağıttım abi…”


Bunları anlatırken Emre’nin sesi ara sıra titriyordu. Sanırım Kaan’a bu güne kadar hiç yalan söylemedi. Benim mi? Yoksa Melissa’nın mı? Ya da belki Kaan’ın iyiliği için mi?… İlk defa ona yalan söyledi. Kaan sanki yemedi gibi… Bana baktı… Delici, kızgın ve vahşi mavileriyle… Benim tek yapabildiğim, ne yapacağımı bilmediğimden ağlamak oldu… Ulan Emre bile acıdı bana, sen de bırak soruşturmayı da sarıl bana amınakoyum ya…


~~~

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 1 ~ ben ata