Yeni Yaşam 26 ~ yeni evime hoş geldim

 



YY_26 ~ yeni evime hoş geldim ~



Beyaz Kurdun benim başıma gelenleri merak etmesi bu da yetmez benim için uykusuz kalması… Buna sevinmeli miyim üzülmeli mi? Bilemedim. Ama bildiğim, onu solgun, yorgun ya da mutsuz görünce boğulucak gibi oluyorum. İnsanlar aşık olduklarında birbirlerine benzerlermiş. Bu yakınlaşmak gibi aslında, onda yaşıyorum artık. Bazı anneler çocuklarında yaşarlar ya, ona benziyor… Bu ara bu anne olayına da çok fazla girdik. Buna bir son vermeli, baydı yani…


Sandalyesini bana doğru yaklaştırdı. Beni heyecan sardı. Ne yapmak istiyor acaba? Sarıldı yavaşça. Sahibinin avucunda, incitmemek için şefkatle tuttuğu bir kuş gibi hissediyorum kendimi. Başımı omuzuna soktum. Senin bu kokun var ya, hem tertemiz hem bahar gibi taptaze… Her şeyden daha sağaltıcı benim için. Teni, bembeyaz kar gibi parlak soğuk ama hem de sıcacık… Dudaklarım istemsiz yapıştı ipek tenine.


Birden kucakladı… Bu ani haraketlerine gıcık oluyorum, çünkü korkutuyor. Bu durumda, sarılmak boynuna en iyisi. Gözlerimi kapadım. Bakalım mavi gözlü devim beni nereye götürecek? Nereye gitmek isterdim acaba? Sadece ikimizin yaşadığı tropik bir ada olabilir mi? Sermet gibi haşaratlardan uzak bütün gün yiyip içip sevişeceğimiz bir yaşam, alabilir miyim? Menüde yokmuş o yaşam. Melissa’nın odasına götürdü ve yatağa fırlatıverdi. Yumuşak bir düşüş olmasına rağmen zaten sızlayan popom iyice acıdı ve kıyafetlerimle uyumlu bir ciyaklama çığlığı atıverdim istemsiz. 


Abi bu hafta sonu erkekleri azdıran bir sihirli koku filan mı yayıyorum acaba? Beni yatağa atan soyunmaya başlıyor. Her yerim dökülmese elbette Kaan’ın soyunması ancak ağzımın sularını akıtır… Ama şimdi almasam olmaz mı? O da atladı yatağa, neyse ki üstüme değil, yanıma. Ve daldı bana. Soymaya çalışınca, boynumdaki kızarıklığın dün yıkandıktan sonra morluğa döndüğünü anımsadım. Görürse ne diyeceğim? Yüzerken, balinanın kuyruğu çarptı, desem?


“Kaancım şimdi yapmasak, çok hastayım ben!”


“Hâlâ, ne olduğunu anlatmıycak mısın bana!!!”


“Hani ne olursa olsun kızmam ben sana diyordun… Neden bağırıyorsun hep.”


Bunu söyleyince Kaan’la ilk defa bu kadar çaresizce konuştuğumu fark ettim. Dün Sermet’in karşısında ne durumlara düştüğümü… Adi herife, bile bile sakso çektiğimi… Ağzıma yüzüme boşalmasına izin verdiğimi… En son tüy dikmesine… Offf… Ağlamaya başladım ince ince önce… Sonra giderek iç çekmelere ve nefessiz kalarak hüngür hüngür ağlamaya dönüştü… Kaan sarıldı bana. Ben daha da çok ağladım. Salya sümük ne varsa hepsini bol bol elime yüzüme ve ona bulaştırdım…


“Tamam n’olur ağlama artık. Kimse bana neden bir şey anlatmıyor. Ne yaptı bu eve gelen andaval sana tam olarak?”


“Yaa Emre anlattı işte. Daha ne soruyorsun. Dövdü herif beni, hepsi bu!!! Konuşmak istemiyorum… Herif evin sahibinin kardeşiymiş. O evden de ayrıldık işte. Bitti gitti…”


“Melissa’nın dediği gibi burda mı kalıcan artık cidden?”


“Başka seçeneğim mi var?”


“Haydi giyin gidiyoruz.”


“Nereye?”


“Sen de bana soru sorma!”


Çıplak değilim neden giyin dedi ki? Sanırım Melissa’nın gece ve sabah kıyafetleri kombinini pek beğenmedi… Melissa’larda kalmamı istemiyor mu? Hem kızmam sana diyor hem durmadan azarlıyor… Neyse, sonuçta bu oğlanı seviyor musun? Ne derse yap, fazla sorgulama işte… Bu arada ilk defa çıplak ve erekte durumda yarı yolda bıraktım onu. Ne yapıyım, balina tecavüzüne uğradım. Kaan bile olsa içime alıcak halde değilim. Hele onunkini hiç yani:)


Kaan’ın emirleriyle, Melissa’nın evimden topladığı eşyalarımın olduğu çöp torbalarını yüklendik gidiyoruz. Nereye acaba? Biz çıkarken, Melissa şaşkın, nereye böyle mealinden sorular sorarken ve tabii Kaan bunları duymazken… Çoktan Kaan’ın küheylanını Melissa’ların bahçesinde bırakıp, elimizde torbalar olduğundan taksiye binmiş gidiyorduk bile… Giderek evler azaldı ilerde büyük ve yemyeşil ormanlık bir dağa doğru ilerledik. Meskûn mahallin son noktasındaki üç katlı büyükçe bir evin bahçesine girip durduk. Arabanın sesini duyan bir kadın bahçeye çıktı arkasında da on yaşlarında cin bir kız. 


“Uyy! Kuzum gelmiş!!!”


Kadın da kız da Kaan’a doğru koşup saldırıya geçtiler. Kaan gülümsüyor, pek yapmaz ama. Kızı kucakladı, kadın da boyu yetse Kaan’ı kucaklayacak nerdeyse. Bu kadın Kaan’ı büyüten Şahizer abla olsa gerek… Cin gözlü bidilik kız da Yasemin… Hani şu benim kim acaba diye düşünüp kıskandığım kız:)


“Babam evde mi?”


“Her pazar olduğu gibi evde, kuzum. Seni sorup duruyordu.”


Giriş katında Şahizer ablalar oturuyormuş. Yukarı birinci kata çıktık. Kapıyı anahtarıyla açtı Kaan. Salon gibi kocaman bir odaya girdik. Ama ben çekingen Kaan’ın epey arkasında duruyorum. Otuz beş yaşlarında iriyarı, bembeyaz saçlı ama çok yakışıklı bir adam oturmuş televizyon izliyordu. Kaan’ı görünce sert bir bakış atıp tekrar televizyona döndü. Beni fark etmedi sanırım. Kaan sinirli bakıp ona, başını yana çevirip dudağını esnetti… Aralarında bir gerilim olduğunu söylememişti zaten… Birbirimizi pek sevmeyiz, de demişti.


“Baba müsafirimiz var görmüyor musun? Hoşgeldin demiycek misin?”


Gözlerinden ateş çıkıyor sanki. Resmen babasını azarlar gibi konuşuyor. Sesi de saldırmaya her an hazır bir kurt gibi. Ama babası gayet sakin oturuyor. Adam munis birine benziyor. Nasıl olup da çocukken Kaan’ı dövüyormuş anlayamadım. Babası sakince ayağa kalkıp yanımıza geldi. Elini bana uzattı, gözlerimin içine o kadar dikkatli ve bir şey arar gibi bakıyor ki… Korktum, her şeyi anlayıverecek diye…


“Hoşgeldin oğlum. Kaan’ın pek arkadaşı gelmez de bize… Seni fark etmedim kusura bakma. Adın ne?”


“Berk efendim. Siz kusura bakmayın esas böyle paldır küldür evinize geldim.”


Adamı ayakta görünce ne kadar uzun boylu, heybetli ve etkileyici olduğunu daha iyi anladım. Sanayide dükkanı olan birine hiç benzemiyor. Belki büyük bir şirketin CEO’su filan olmak daha çok yakışır:) Ya da Amerikan kovboy filmlerindeki iri yarı yakışılı kovboylara benziyor. Sokakta görsen adamı, Türk bile demezsin. Sıra dışı bir tip yani.


Sıra dışılıkta babasını bile geçen Kaan’ımın esbabı mucibesi de belli oldu böylece. Muhtemelen, babasının tohumundan öküz gücünü almıştır. Tohumun yeşerdiği mümbit topraktan yani zarif diye tanımladığı annesinden de, vücudunun ve suratının meleksi, ince, harika, çizgilerini kazanmış. Tohum ve topraktan yana şanslıymış yani. Allah nazarlardan esirgesin aşkımı…


Babası, kalktığı koltuğa tekrar otururken bize de eliyle oturun işareti yaptı. Kaan da beni kolumdan tutup üçlü koltuğa oturttu ve kendi de yine götümün dibine kadar girip yanıma oturdu. Kumandayı alıp televizyonu kapadı. Babasına delici bakışlarıyla bakmaya… Babası da bana soruşturan gözlerini dikmeye devam ediyor. 


Kaan, ergenliğe girdikten sonra cinsel yönelimimi anlamıştım… Hatta bir sevgilim bile olmuştu, demişti sanırım. Şimdi bunları babası da biliyor mu acaba? Ondan mı bana bu kadar dikkatli bakıyor? Kaan da sağ olsun nerdeyse kucağına alacak beni… Off ya… Ateş bastı utançtan…


“Berk bu evde bizimle… Yani benimle kalıcak bundan sonra!”


Attı atom bombasını yine orta yere… Bana bile sormadan… Bir de emir verir gibi konuşuyor babasıyla. Şimdi kavga çıkıcak diye korkudan, nefes bile alamıyorum. Kaan tam kavga modunda. Maraza çıksın diye uğraşıyor adeta. Epeydir sadece yere bakıyordum, babasının bakışlarından kaçırıp gözlerimi. Hafifçe baktım babasına doğru… Hâlâ bana bakıyor. Kaan’ın söylediklerine de pek aldırmışa benzemiyor. Ben ona bakınca konuştu…


“Memnun oldum oğlum. Benim de adım Vedat… Tahmin edebileceğin gibi bu deli oğlanın babasıyım… Nerden arkadaş oldunuz siz?”


“Şeyy… Okuldan… Yani aynı sınıftayız. Ben yeni geldim şimdiki okuluma… Yani yeni tanıştık sayılır… Yan yana oturuyoruz biz… Efendim…”


Bunları söylemek için öyle bir çaba sarfettim ki… Kekeme gibi konuştum sanki. Sözlüye kalkan heyecanlı küçük çocuklar gibi de parmaklarımı çekiştirip durdum. Vedat amca, gülümsemeye başladı bana bakarken… Bunun anlamı ne acaba? Beni sevdi mi? İlişkimiz anladı ve onaylıyor mu? Ya da sadece şaşkın ve komik mi buldu beni?


Kaan’a baktım onun bakışlarından bir şey anlayabilir miyim diye… İçindekileri attı ortaya… Babasıyla da epey azarlar tonda konuştu ya… Babası da hiç kızmadı… Hatta gülümsüyor adam… Kaan da sakinleşmiş gibi. Artık gözlerinde ateş saçmıyor en azından.


“Aç mısınız çocuklar?”


“Yok efendim biraz önce kahvaltı ettik, teşekkür ederiz.”


Kaan konuşmasın diye ben atılıp cevap verdim. Vedat amca, Kaan’a dönüp sevecen bir sesle konuştu…


“Hangi odada kalıcak arkadaşın hazırlayalım. Şahizer’e de söyleyelim gelip çarşaf filan ne gerekiyorsa çıkarsın, odayı temizlesin.”


“Söyledim ya… Benimle kalıcak… Yani aynı odada yatıcaz.”


Bu defa, Vedat amcanın gülümsemesi gitti yüzünden. Allahım ne olur yine girişmesin de Kaan’a… Neden bu kadar ters konuşuyor ki? Düşünüyor gibi yere bakmaya başladı babası da… Belki de Kaan’ı kızdırmamak için adam kelimelerini seçiyor… 


“Peki Berk’in ailesi ne diyor bu işe… Yani burada ve seninle kalmasına.”


“Biz hallettik o işleri, sen kafanı takma.”


“Oğlum, kanın deli akıyor diye kızmayım diyorum… Ama hep yaptığın gibi zorluyorsun beni yine… Siz reşit değilsiniz. Bu evde benim sorumluluğum altındasınız. Anası babası çıkıp gelse, ne tutuyorsunuz çocuğumu burda diye… Ne diyeceğim? Polise gitseler, tutuklarlar oğlum beni… Bunu mu istiyorsun?”


“Vedat amca sinirlenmeyin n’olur. Ben zaten bir kız arkadaşımda kalacağım. Kaan bana sormadan karar almış…”


Kaan’la kalırsam sorun olur. Sanki ben kızım ya… Kız arkadaşımın yanında kalırsam sorun olmazmış gibi konuştum. Konuştukça iyice batıyoruz. Daha tanışır tanışmaz babasıyla bir yığın utanç yaşadım yaa… Kaan hayvan gibi bağırdı…


“Berk!!! Burda beraber kalıcaz!!!”


İyice sinirlendim ve kızdım. Ayağa fırladım kaçıp gitmek için. Kolumdan sertçe çekip oturttu yine yanına. Hep yaptığı gibi… Babanın yanında bir de vur bana, tam olsun. İyice rezil olalım… Çaresizlik, utanç ve kızgınlıktan artık tutamadım kendimi ve yine ağlamaya başladı… Utandığım için ağlıyorum ama ağladığım için daha da çok utanıyorum… Ama kendimi tatabilmeme de imkân yok ki…


Epey ağladım Kaan bana sarılırken… Artık ağlayacak halim de kalmayınca içimi çeke çeke ayrıldım boynundan. Babası yoktu oturduğu yerde. Adam bizim gibi manyaklarla baş edemeyeceğini düşünüp kaçtı gitti belki de. Sonra baktım meğer balkona çıkmış sigara içiyordu. 


“Kaan yalvarırım bırak Melissa’lara gideyim ben… Çok utandım babandan duramam burda daha…”


“Seni bir daha asla gözümün önünden ayırmam… Başına bir şeyler geliyor… Ne olduğunu bile söylemiyorsun bana… Okulda beraberiz zaten… Burda da beraber yaşayacağız. Ben yoksam bile bu evde güvende olacaksın. Bu konu tartışmaya açık değil… Sen babamı merak etme. Bakma, anlaşamayız falan dediğime… Delikanlı adamdır… Ben ikna ederim onu… Seni tanıdıkça da sevecek göreceksin… Şimdi rahat ol ve gel benimle…”


Herkesi ikna edersin sen. Bu güne kadar tanıştığım kim varsa, sen ne dersen onu yapıyor zaten. Nasıl bir şeytan tüyü varsa sende artık. Ama baban? Koskoca adam. Onu bilemiyorum işte… 


Beni yukarı kata odasına çıkardı. Demek ki iki katta onlarınmış. İki kişi bu kadar büyük evi ne yapıyorlarsa? Odası da kocamanmış. Kendi banyosu televizyonu filan var. Ama tam da Kaan’a yakışacak şekilde başka da hiç bir şey yok odada. Gören kesinlikle bir öğrenci odası demez. Ne bir kitap, ne bir resim duvarda… Öylece soğuk bir otel odası gibi sanki. Zaten burayı muhtemelen otel olarak, yani işte olmadığı zamanlar yatmak için kullanıyordur…


Beni iki kişilik yatağına yatırdı. Aşağı gidip eşyalarımı getirip… Tek tek üşenmeden dolaba yerleştirdi onları. Ders kitaplarımı da çalışma masasına koyunca oda biraz öğrenci odasına benzedi. Onun ders kitapları nerde acaba? Derslerine de müşterilerinin evlerinde mi çalışıyor yoksa? Çok ders çalışır ya:)


“Sen iyice dinlen, rahatına bak. İstersen televizyon izle… Netflix, beinsport filan hepsi var. Ben babamla konuşacağım. Gelirim birazdan.”


Yanıma oturup öyle bir dudak yaptı ki… İçim bile gıcıklandı. Şeytan tüylü bebe istedimi, öperek bile insanı azdırır. E ne de olsa profesyonel herif. Kaan oldukça kararlı beni burda tutma konusunda… O kararlıysa bana da uymaktan başka bir seçenek kalmıyor. Aşk ben de ferman onda... Yastığına kokusu sinmiş. Burnumu gömdüm yastığa, içime çekince uykum gelmeye başladı… 


Yeni evime hoş geldim, ne diyim?


~~~

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 1 ~ ben ata