Liseden Üniversiteye 69 ~ bir baksam o çocuk masumu gözlerine atlayacağım üstüne



Liseden Üniversiteye 69



~~~ bir baksam o çocuk masumu gözlerine atlayacağım üstüne ~~~



~ Annem bana gülü  şöyle öğretti

~ Gül, Onun, o sonsuz iyilik güneşinin teriydi

~ 【Sezai Karakoç】


Hastanenin garip kokusunu atabilmek için üzerimden banyoya girdim. Kapıyı kilitleyip soyundum. Midemi deldim diye kollarımı da delik deşik ettiler serum iğneleriyle. Morarmış kollarım çok kötü görünüyor. Mert'in sıktığı yer de hâlâ acıyor. 

Suyu açtım, Elif de kapıyı açmaya çalışıyor. Kilitli olduğunu görünce kapıya vurmaya başladı. Duşun altına girince sıcacık su gerilmiş vücudumu yumuşattı. Sabunlanırken, gözlerimi kapadım Mert'in yanımda olduğunu düşünüyorum istemeden de olsa.

Rahatlamaya başlamıştım tam. Onun bana dokunduğunu düşünmek kanımın hızlandırdı. Damarlarım ve şeyim zonkladı sanki. İyi ki Elif yanımda değil. Hani böyle şeyler düşünmeyecektim. Sabunlar akarken beyaz köpükler halinde, akıp giden yaşamımı düşündüm.

Bir kısır döngünün içine, soktuğum, yaşamımı. Bundan kurtulmalıyım diyor bir yanım diğer yanımsa bunun mümkün olmadığını. Mert geldiğinde nasıl davranacak bana acaba? Ama artık asıl önemli olan, benim ona nasıl davranmam gerektiği. 

Zor bir maça çıkacağız. Bütün koşullar aleyhimize de olsa bu maçı almalıyız. Yine deplasmandayız, bizim stat hâlâ inşâ halinde, biteceği de yok. Karşı takımla aramızda kalite farkı bâriz.

Aynı ligin takımı değiliz, kupa maçında karşılaşıyoruz. Ama hoca pendikspor'un fenerbahçe'yi kupadan elediği maçı hatırlattı bize. Moraller tavan, beklentiler uzay oldu. Çıkıcaz ve elimizden geleni yapacaz amk.

Hoca bu maçta dizilişi değiştirdi. Bana büyük bir şans verdi. Kalede değilim, tek forvet oynuyorum. Herkes bana top atacak. Bu defa top çevirmek yok. Dikine, agresif ve olabildiğince ofansif oynamak gerek. Takım olarak. 

~~~

Havluyu altıma sarındım, kapıyı aralayıp başımı uzattım. Kapının önünde bekliyormuş, Elif'le burun buruna geldik. Bana temiz giyecek birşeyler verebilir misin? dedim korkarak. Yine sinirli bakış atıp, çantamdan Mert'in bana aldığı mavi külotla siyah streç pantolonu verdi.

Üst vermiyor gıcık, ille seyredecek striptizciyim ya. Tekrar banyoya girip giyindim. Çıktım, yatağın üzerinde, bana bakıyor. Hızla gidip çantamdan sıfır yaka mavi cepli beyaz tişörtümü alıp giydim. Hazırım sayılır.

“ Kaymak gibi olmuşsun yine, ne güzel vücudun var, senin bacakların ve popon benimkilerden daha güzel, seyrettirmedin ki”

Benim kafamda neler var onunkinde neler. Bir erkeğe bir kız, benimkilerden güzel bacakların ve popon var, derse bu övgü mü oluyor alay mı? Çok da umurumda değil. Çünkü erkek veya kız olmak umurumda değil. Cevap vermeyince yine konuştu.

“ Göbeğinin de hastasıyım bebek”

“ Göbeğim mi var sanki”

“ Yok zaten o içe kavisin hastasıyım asıl”

“ Keşke biraz kilo alabilsem”

“ Böyle de iyisin aslanım benim. Neden açmadın kapıyı”

“ Yıkanıyordum”

“ Hasta bakıcınım, ben yıkasam olmaz mıydı?”

“ Hasta bakıcım harika, hızla iyileştirdi beni sağolsun, kendim yıkandım”

Offşş, neyse ki güldü sonunda. Saçlarımı kurutuyordum, kurutma makinasını aldı elimden. Saçlarımı arasıra okşayarak bazen de kafama vurur gibi kuruttu. Lâ havle velâ kuvvet. Ne demek bilmiyorum ama annem çok çaresiz kalınca böyle der.

~~~

Aşağı indik Yasemin hanım beş karış suratla bizi bekliyor. Bu kadar saat ne yaptığımızı merak ediyor herhalde. Uyuduk canısı. Senin tahmin ettiğin o işlere bakmıyorum ben artık. Yemek perhizi gibi seksde de perhizdeyim, yatak maçlarına çıkamıyorum.

Hem cezalıyım, hem de sakat. İç yan bağlarım koptu. Sezon sonuna kadar kucaklardan, ay pardon yeşil sahalardan uzağım. Bu kadın gardiyan gibi başımda olacaksa yandım. Bütün gün de evdedir. Bununla nasıl yaşanır?

Ben Kaptan babam için gelmiştim, karşımıza bu aksi kadın çıktı. Neden her ortamda bana takık birileri mutlaka rol alıyor. Elif takmadı kadını etrafı dolaşmaya başladı. Ben de takmayayım dedim, koluma taktı elini. Bir kolcu daha çıktı başıma, sürükleseydin bari.

“ Can bir şey istediğinde bana söyleyebilirsin. Bunun için burdayım. Olur olmaz şeyler için Pamir beyi rahatsız etme”

Nerden bilion Kaptan babamın rahatsız olduğunu. Resmen fırçaladı beni. Görevini de çok müdrik. Ben Kaptan babamla konuşmak istediğimde önce bundan izin mi isteyeceğim yani. Bakmaya devam ediyor. Neyse ortam gerilmesin derbi öncesi.

“ Tamam özür dilerim düşünemedim efendim”

Cümlenin sonuna yapıştırdığım, efendim, asık suratını gülümsetti. İstersem yılanı deliğinden çıkartırım. Ama beni çocuk gibi azarlamanı da not ettim bir kenara. Günü gelince alacaksın hak ettiğin cevabı, kendini CEO zanneden malikâne uşağı.

“ Çabuk öğreniyorsun tatlı şey”

Tatsız gargamel şey, bir de yanağımı okşadı. Elleri buz gibi ve sert. Bir de yanak makası alsaydın bari. İyice yerin dibine sokacak bu beni sanırım. Cevap vermedim. Sadece anlamsız baktım suratına. Popon yiyorsa Kaptan babanın yanında da yapsana bunları.

Elif o arada telefonunu hoparlöre takmış. Sesi de açmış, çınladı salon, Ai dale, dale papi!!! Lariss çalmaya başladı. Kadın iyice delirdi. Çıktı salondan. Elif'e bir çak yaptım. Bu kız ne kadar değişti ilk tanıdığım zamana göre. Tam bir deli.

Müziği değiştirdi DJ. Club'a geçti. İnliyor bütün ev. İkimiz de delirdik birden, harlem shake benzeri saçma sapan hareketlerle dans etmeye başladık. Bir taraftan da kahkahalarla gülüyoruz... Oha ama!!! Mert'le babası bizi izliyorlar. Ne ara geldi bunlar. Rezil oldum, yerin dibine geçtim.

Ben kendimi bu hâlde görsem evimden kovardım. Neyse ki Kaptan baba gülüyor. Mert kızgın mı şaşırmış mı bilemedim ama gözlerini dikti bana bakıyor. Hemen kapadım müziği. Kaptan babam bana doğru gelince atladım üstüne nasıl özlemişim.

Yanaktan öpüş yaptık. Sarıldı sıkıca bana, ben de ona. Bu adam benim gibi bir deliyi neden seviyor acaba? Sonra teklifsiz Mert'in üzerine atladım. Dudağından öptüm. Önce şaşırdı, kendini çekmek istedi bırakmadım.

“ Ömer'i getirmedin mi?”

Babasına baktı Mert. Hâlâ gülüyor Kaptan baba. Elif de gülmeye başladı. Mert'in suratı renkten renge giriyor. Topu santraya koydum. Hiç bir şey olmamış gibi ben de ona bakmaya başladım. Vursun topa diye bekliyorum. Neyse Kaptan baba lâfı değiştirdi.

“ Can iyi gördüm seni beklediğimden. Doktorunu uzunca zamandır tanırım, ilk defa bu kadar şaşkın gördüm onu. Görünüşünün çok zayıf ve güçsüz olduğunu ama nasıl bir işleyişi varsa vücudunun iki gün evde direndiğini ve şaşırtıcı bir şekilde de çabucak iyileştiğini söylüyor. Senin içinde bir dev yattığını biliyordum. Dans etmeye bile başlamışsın. Yeni moda bir dans bu herhalde”

Mert dışında hepimiz güldük. Mert geldiğine geleceğine pişman oldu sanırım. Gidip kendine bir viski doldurdu. Babası, bana da koy, dedi. Ben de, Elifcan'la bana da lütfen Mertcim, dedim. Kızgın baktı bana.

Kaptan baba yine güldü. Mert viskileri getirdi oturduk. Bana getirmedi tabi. Herkes kafa çekiyor biz bakıyoruz. Kaptan babayla Elif'i tanıştırdım. Okulunu filan sordu Elif'e. Mert'le aynı liseden mezun olduklarını öğrenince çok sevindi.

Meğersem Kaptan baba da aynı liseden mezunmuş. Kolej muhabbeti açıldı. Isındılar birbirlerine hemen. Kaptan babam sevilmeyecek adam değil ki. Her şeye olumlu bakan güzel gözleri ve hep güler gibi duruyor ağzı. Oğlu gibi ters değil.

Yani Elif'de tatlı kızdır, güzeldir de. Şu Cihan iti kızcağızın sigortalarını attırmasaydı daha da iyiydi ya. Bazen erkekler kızlara karşı çok acımasız olabiliyorlar. Hadi Elif tecrübesiz ve saf bir kızdı ve Cihan'ın trivelaları onu oyundan düşürdü diyelim.

Ama ya Emel, cinselliği küçük yaşlarda öğrenmiş bir amazon olmasına rağmen, Haluk da onu mahvetti. Ne yaptıysa artık ona, soramadım hiç. Bir kız ne kadar da Emel gibi savaşçı olsa, sonuçta kız ve duygusal.

Mert bana gözüyle çenesini kullanarak bir işaret çaktı. Dışarı çık, demek istiyor. Geldiğinden beri tek kelime etmedi. Şimdi edecek her halde. Kalktı çıktı salondan ben de sahibin peşinden tabi. Yukarı çıkınca, hangi odada kaldığımı sordu, gösterdim.

Girdik odaya, kapıyı kilitledi. Müsabaka hareketlenecek sanırım. Ben ilerde bekliyorum ama top atan yok. Gözünü kırptı, ne iş, der gibi. Ben de aynısını ona yaptım. Yanıma geldi kafama enseden bir tane girdi. Bekliyordum şaşırmadım.

“ Orospular gibi konuşuyorsun, hem de babamın yanında”

Bir şey demedim. Sadece ona bakıyorum. Anlamsız ve korkmadan bakıyor olmam onu şaşırtıyor. Ben de onun için yapıyorum zaten. Bakalım nerede patlayacak. Ama şimdilik sakin. Daha doğrusu öyle görünmeye çalışıyor.

“ Cevap vermeyecek misin. Car car konuşmaya bayılırsın”

Bak şimdi bu olmadı, ne yapacaktım car car konuşmayıp da. Orospu değil miyim sonuçta. Sen bayılıyorsun orospulara diye, hatta bana da orospuluk yaptırmak istediğin için yapıyorum bunları daha ne istiyorsun. Ne yapsam yaranamıyorum co sana.

“ Bir daha alabilir miyim soruyu”

“ Bırak şimdi soruyu filan, aklın sıra dalga geçicen benimle. Ömer'i ne bok yemeye soruyorsun sen”

“ Sordum sadece, okul açılana kadar beraberiz demedin mi”

“ Sana ne bundan”

“ Tamam özür dilerim, başka bir şey yoksa inelim mi aşağıya babana ayıp olmasın”

Mert neler döndüğünü anlamaya çalışıyor ama alışmadığı bu durum karşısında hem sinirli hem de şaşkın. Bundan sonra böyle koçum der gibi bakıyorum ona, anlıyorsa tabi. Bu güne kadar fino köpeği gibi dolandık peşinde de ne geçti elimize.

“ Yine başladın yapıp edip özür dilemeye”

“ İyi bundan sonra senin yanında hiç konuşmam olur biter”

“ Beni kızdırmaya çalışıyorsun değil mi”

“ Yeni sevgilin kızdırmıyordur seni umarım. Ne dersen yapıp, mutlu mu ediyor seni. Cihan da memnundur artık ne güzel”

“ Yeter bırak ters konuşmayı artık. Sikecem şimdi seni de Ömer'i de”

“ Sik tabi ihmâl etme. Cihan da sikiyor mu Ömer’i"

Paattt 🎈🎊 sonunda patladı balon. İçinden konfeti çıktı. Pata küte iki tane çaktı. Yetti iki, çuval gibi düştüm yere. Hiç canım yanmıyor ama. Bir şey hissetmiyorum. Gözlerimi kapadım. Biraz bekledi, hareket etmeyince, kaldırdı beni yerden.

Banyoya taşıdı kucağında. Ne umuyordum bilmiyorum ama, umutlarım suya düştü. Hep düşmekten suya, öğrendiler yüzmeyi. Yanlış hatırlamıyorsam bu Cemal Süreya'dan. Aşka aşık adam. Ha bi de rakıya.

Yüzmeyi öğrenen umutlarım, çocuklar gibi şen yüzüyorlar derin ve serin sularda. Sonra yüzeye çıkıp birbirlerine su atıp şakalaşıyorlar. Ne güzel şey çocukluk, olabilirsen. Kaç çocuk, çocukluğunu yaşayabiliyordur dünyada şu an?

Lavaboya yanaştırıp yüzümü yıkadı. Ayaklarımın üzerine bastım. Aynaya baktım, dudağım patlamış. Neyse ki iki tane vurdu. Sadece dudakla kurtardık. Kaptan babaya rezil olurduk yoksa. Mert'e bakmadım hiç.

O bana bakıp duruyor, ben aynaya bakıyorum. Suratımı beğendim çünkü çok anlamsız. İstediğim de bu. Bu anlamsız dünyada "şey"lere anlamlar yükleyip boş düşlerin peşinde gitmekten yoruldum, sıkıldım, bıktım amq.

Kusura bakma, dedi. Cevap vermedim. Konuşmayacağım bundan sonra. Sustum, susturdun beni. Kolumdan tutup odaya çekti. Yatağa yanına yatırdı. Başımı kolunun arasına aldı. Nefes almadım, kokusunu duymamak için.

Artık onun büyüsüne kapılmak istemiyorum. Gerçi vursun bana diye elimden geleni yaptım. Ama ya bir son ya da başlangıç olsun istiyorum artık. Başımı kaldırdı, suratıma bakmak için. Bakmadım, gözlerini de görmek istemiyorum.

Yanağımı öptü. Dudağıma uzanıyordu ki, yüzümü çevirdim. Bunları nasıl yapabiliyorum bilmem. Umarım rüyada değilimdir yine. Ya da umarım rüyada filânımdır. Çünkü bunları yapan ben olamam ki.

“ Özür diledim Can, neden uzatıyorsun”

“ Asıl ben özür dilerim. Baştan söylediğin bütün şartları kabul ettim. Sana olan aşkımdan, yapabilirim sanmıştım. Tam da sana olan aşkımdan yapamıyorum. Biliyorum şimdi içinden götü kalktı bunun da diyorsundur. Yemin ederim öyle bir şey yok. Yapabilsem yaparım, yapamıyorum işte”

Yatağın kenarına oturdu ben konuşurken, ellerini kavuşturdu. Ellerine bakıyor. Çıldırıcam şimdi, sanki kabahat işlemiş de azar işiten çocuklar gibi. Ya ben ne yapacağım bu Mert'le. Nasıl bırakırım ki ben bu çocuğu. Keşke ikna edebilsem onu. Biraz daha deneyeceğim.

“ Defalarca söyledim sana ben namus meraklısı filân değilim. Erkeklerin namus sorunlarının olduğunu da düşünmem. Çünkü çocuk doğurmuyorlar sonuçta. Benim için yaşam tarzını değiştir de diyemem biliyorum. Bir orta noktada buluşalım yalvarırım. Bak şunu kabul ediyorum, bana göstermeden ne yapıyorsan, kimi yapıyorsan yap. Ama gözümün içine soka soka, beni delirterek, benim yanımda başkalarıyla yatacaksan, ben yokum bundan sonra!”

Başka yere bakarak konuştum. Onu görsem söyleyemezdim bunları. Ben söyleyebileceğimden fazlasını söyledim. Nasıl söyleyebildim onu da bilemiyorum. Sonradan bin pişman mı olurum onu hiç bilemiyorum.

Epey öyle durdu. Şaşırdı söylediklerime. Siktir git, derse diye ödüm kopuyor. Deprem oldu sanki. Ellerim titremeye başladı. Sonra bütün vücudum. Ayakta zor duruyorum. Ne diyecek acaba? Allahım ne olur yardım et. Tekrar sarıldı bana.

“ Ben yokum bundan sonra ne demek, ayrılalım mı diyorsun yani!”

Ne dediğimi biliyor muyum? Bir şey söyleyemedim. Kalktı ayağa yanıma geldi sıkıca sarıldı bana. Ben yine almadım nefes. Titrediğimi fark etti. Elimi tuttu, çektim elimi yavaşça. Epeyce öyle kaldık, sessizce. Acaba ne düşünüyor söylediklerimle ilgili? Düşünmese de keşke, tamam, dese bir kere de.

“ Acıyor mu dudağın”

Ayrıldım ondan nefes almadan duramıyorum. Ona hiç bakmadan, yere bakarak, hayır, anlamında kafamı iki yana salladım. Artık aşağıya inmek istiyorum. Onunla yalnız kalmaya devam edersem, direncimin kırılacağından korkuyorum.

Ama karar almıştım, nefis koçumu kesmeye, ilk bıçağı vurdum. Bakalım kurban olmayı kabul edecek mi koçum. Kurbanlara sorulmuyor ama, ister misin, diye.  Kurban bayramlarında kesilen hayvanlar için ağlardım hep küçükken. Sonra evden çıkmamaya başladım bayramlarda.

“ Can çocuk gibisin”

" İnebilir miyiz aşağıya”

Çocuk gibiymişim. Ben hiç çocuk olamadım ki. Belki sadece, babamın beni sevdiği zamanlar olabildim çocuk. Sevmedi sonra ama babam beni. Çocuk olmak, oyun oynamaktır diğer çocuklarla. Ben hiç oynayamadım.

Çocuk gibiysem, bana çocuk gibi davransana. Çocuklar sevilir, neden sevmiyorsun beni. Çocuklar mutlu edilir, aldatılmaz. Çocuklar dövülmez. Neden dövüyorsun beni? Neden bu kadar güzel bir insansın sen?

Neden güzelliğini doya doya yaşamasına izin vermiyorsun bu çocuğun. Çocuklar büyüsünler diye doyurulur. Sen beni aç bırakıyorsun, umursamıyorsun, sensizlikle öldürüyorsun. Öylece ayakta durdum yere bakarak.

Yan gözle gördüğüm kadar, bana yine masum hâliyle bakmaya devam ediyor. Deliricem, bakma bana öyle yoksa yelkenleri indiriveririm. Sonra da şortunu indiririm... Saçmalama sakın Can! Koç hâlâ can çekişiyor, sabret.

“ İyi tamam inelim. Şu dudağına bir bant getireyim bekle. Babam sorarsa sivilce çıktı filan dersin. Sakın söyleme kavga ettiğimizi”

Kavga etmedik. Ben hayatımda kimseyle kavga etmedim. Dövdün beni. Herkes dövdü beni. Ama sen dövünce başka işte. Çünkü, her vurduğunda bana, içimde senin için açan güller; Onun, o sonsuz iyilik güneşinin teri güller soluyor, biliyor musun?

≈≈≈

Aşağı inerken, yukarı çıkarken ki neşeli şaklaban hâlimden eser kalmadı tabi. Mert'e söylediğim şeyler kafamda dönüp duruyor. Mert durmadan şaşkın bana bakıyor. Hollandalı da gelmiş. Elif o da anlasın diye ingilizce konuşmaya başlamış.

Karnı büyümüş baya hollandalı'nın. Mert'e yeni kardeş kapıda. Kaptan, babam olduğuna göre bana da. Ay ya şaka maka kardeşim olucak. Hollandalı'dan sarışınlığını da alırsa yerim valla. Bayılırım sarı saçlara. Ben bakarım ona.

Ama Mert'in kömür karası saçlarına da hastayım tabi. Bembeyaz tenine o kadar yakışıyor ki. Mert söylediklerimden sonra beni bırakırsa, Kaptan babam da bırakır mı beni. Görünce, herkes baktı dudağımdaki yara bandına. 

Bu birşey değil siz bir de kalbimdekini görseniz. Ben midemi deldim Mert'de kalbimi. Kocaman bir yara bandı da oraya yapıştırdı. Atmıyor artık kalbim durdu. Bitkisel hayattayım. Neyse ki yara bandıyla ilgili kimse birşey sormadı. Ama herkes Mert'e baktı, o da yere baktı.

Buz gibi ortamı değiştirmek için, yemek masasına geçelim, dedi Kaptan. Ben yiyeceğimi yedim aslında. Burda da yemekleri tekne de olduğu gibi Yener amca yapıyormuş. Sadece servis elemanı değişik, bana çay mı neyse işte onu getiren genç kız yapıyor servisi.

Gelip bana, merhaba, dedi Yener amca. Benim için doktorumun verdiği diyet yemekleri yapmış. Sebze çorbası gibi bir şey vardı onu içebildim sadece. Herkes şarap içti Mert viski, ben su. Bütün gece hiç bakmadım Mert'e.

En çok Elif konuştu hollandalıyla ve Kaptan babayla. Mert bir iki soruya sadece evet, hayır gibi cevaplar verdi. Neyse ki bana kimse bulaşmadı. Medeni insanlar ne de olsa. Saat 11'e kadar oturduk.

Kaptan baba, sen artık yatsan dinlenmen gerek, dedi. Öğlen kaç saat uyuduğumdan hiç uykum yok. Ama, tamam, dedim yine de. Odama çıkıp ağlamak istiyorum sabaha kadar. Mert, o zaman ben kalkayım, dedi. Babası ona biraz sert baktı. O yine yere devirdi gözlerini.

Ben odama gitmek için kalkmıştım. Mert de kalkıp, kolumdan hafifçe tutup kapıya götürdü. Babasının yanındayken de melek gibi mübârek. Biz hep birlikte mi yaşasak ne. Korkuyor mu babasından bilmem ama çok sevdiği muhakkak.

Sokak kapısına gelince bana döndü ve dudağımdan öptü. Ben açmadım ağzımı. Yarın gelirim, dedi. Gelme, dedim yine suratına bakmadım. Arkasına bakarak yavaşça uzaklaştı. Kapadım kapıyı hızlıca. Bir baksam o çocuk masumu gözlerine, atlayacağım üstüne.

Zor tutuyorum kendimi ama tutuyorum işte. Döndüm herkese iyi geceler dedim. Elif'i öptüm. Kalayım, dedi. Baktım suratına. Anladı gözlerimdeki acıyı, üstelemedi. Onlar oturmaya devam ettiler ben çıktım odama.

Kapıdan girer girmez yatağın üzerine atladım. Değer değmez yüzüm ıslanma başladı yastık. Önce yavaştan sonra hüngürdeyerek ağladım ağladım ağladım. Gözyaşlarım bitti, beynim aktı, kalbim aktı... Akıntıya kapılıp uyuya kalmışım...

≈≈≈

Sabah avucumda artık neden tuttuğumu bilmediğim telefon dımbırdadı. Açtım, Mert'ten bir mesaj var. Sadece bir 🌹. Ne anlama geliyor acaba? Bir mesaj daha var. Bilinmeyen numaradan.

? ▶︎ Can

can ben sinan numaranı sizin eve gidip annenden aldım bu kadar zaman seni hiç aramadığım için kırgın değilsindir bana umarım ne olur olma ben istanbul'da bir okul kazandım ve kayıt ve yurt işleri için burdayım seni görmek istiyorum görüşebilir miyiz?

Sinan! Çocukluk aşkım...


≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler