Liseden Üniversiteye 68 ~ each man kills the thing he loves



Liseden Üniversiteye 68



~~~ each man kills the thing he loves ~~~



~ Düş kurmak ve aldanmak bizim şanımızdandır.

~ Ortak atamız İbrahim! Düşü'nün hakikati uğruna biricik oğlunu bile kurban etmekten çekinmeyen o düş görenlerin sultanı İbrahim!

~ Bu fakirin düşüne katılır mısınız bilemem ama ben kesilecek kurbanı çoktan buldum, yeter ki siz bıçaklarınızı bileyin!

~ Gelin, önce şu nefis koçunu kesmeyi deneyelim de hakikat karşısında mütevazi olmayı birlikte öğrenelim!

~ İnanın ki kuyu sanıldığı kadar derin değil, sadece ipimiz kısa.

~ [Dücane Cündioğlu - Tanrı Ölmüş]


Gözlerimi açamıyorum yapışmışlar sanki göz kapaklarım. Kıpırdayacak hâlim yok. O kadar yorgunum ki, beni de yatağa yapıştırmışlar sanki. Her yerim özellikle boğazım ve karnım çok ağrıyor. Burnuma gelen koku, tanıdık ama hatırlayamadım. 

Rahatsız edici bir temizlik kokusunu andırıyor. Zıt şeyler hep dert açar insanın başına. Temizlik kokusu rahatsız ediyorsa yani. Ya da çözümdür belki ameliyat gibi ama acıtıcı. Sonunda açabildiğimde gözümü, çok parlak ışık vardı sadece.

O kadar aydınlık ki hiç bir şey göremiyorum. Zifiri karanlık ve çok aydınlık gözlerimize aynı etkiyi yapıyor; körleşme. Sonra alışırsın her şeye olduğu gibi, görmeye başlarsın çevreni. Çok iyi ve çok kötü de aynı etkiyi yapar. 

Bu defa da neyin doğru neyin yanlış olduğunu göremediğin için körleşirsin. Mert de beni körleştirdi sanırım. Aklım tamamen devre dışı. Tüm benliğimle herşeyi atlayıp, aşka kısa devre yaptım. Onun tüm benliğinin, neresine kısa devre yaptığı malûm.

Alışana kadar aydınlığa, başka bir şey yoktu. Olsun mu? Bilmiyorum, bilmek de istemiyorum. Bilmek ağacının meyveleri zehirli, bunu öğrendik. Bir şey daha, gözüm aydın hastanedeyim. Bu kokunun nedeni anlaşıldı.

Tek başına bir odada, her taraf çiçeklerle dolu. Öldüm de cenazemde miyim yoksa? Keşke desem günah olur mu? Mert'in yatağına viskiyi de alıp yattıktan sonrasını hatırlamıyorum. Yana döndüğümde, odada tek başıma olmadığımı gördüm.

Koltukta Peter'im Pan'ım uyuyor. Aşkım benim. Nasıl da yorgun görünüyor. Ağzı yarı açık. Açık ağzından dudağının kenarına ve yanağına tükürüğü akmış ve kurumuş. Bembeyaz duruyor esmer teninde. Avuçları dua eder gibi göğe açık.

Ne zamandır burdayız acaba? Onu seyrettiğimi hissetti sanki, o kara yumuk bebek gözlerini açıverdi. Güzel japon balığım benim. Çırpıcık kara kollarını da açıp bana doğru koştu. Şaşırdım birden.


Yaşamak güzel şey be kardeşim, diye bağırmak isterdim. Sesim de çıkmıyor, yaşamanın güzel olduğunu da düşünmüyorum. Ama buna rağmen Peter'i görünce neşeleniveriyorum. Pozitif bir enerji dalgası yayıyor etrafına sanki.

O benim kardeşim, hep aradığım bulamadığım kardeşim. Ailem giderek genişliyor. Sarıldı Peter öptü iki yanağımı da çocuk öper gibi. Ben de onu öptüm, yanağına akan kurumuş tükürüğünden. Çok sevindi. Kemikli kara ellerinin arasına aldı suratımı.

“ Sonunda uyandın. Sana bir şey olsaydı!.. Neyse iyi misin şimdi”

“ Bilmem iyiyim herhalde”

“ Nasıl merak ettik seni”

“ Ne oldu bana”

“ Ah Can öldük korkudan. Elif yanından ayrıldıktan sonra seni iki gün boyunca aramış. Cevap alamayınca eve gelmiş kapı da açılmayınca, Mert abiye haber vermiş o da bana söyledi. Çilingire açtırdım kapıyı, sen yatakta baygın yatıyordun suratın kireç gibi. Sabri abi hemen Pamir beye haber verdi. O da Amerikan Hastanesinden ambulans göndertti. Biraz daha öyle kalsan ölecekmişsin, allah korusun. Miden delinmiş”

Delinmedik bir orası kalmıştı. Ne sikime kurtardınız ki. Geberip gitseydim. Mert'in yatağında hem de. En uygun yer. Yaşamaya başladığım yerde ölüm, ironik olurdu. Bayılırım ironiye. Herşey aslına irca olur gibi.

Kendi niye gelmemiş de Peter Pan'ı uçurmuş, uğruna ölmek istediğim tanrı çocuk. Meşguldür tabi. Yeni Ganymedes'ler devşiriyor, Ida'nın hep yenilere gereksinimi var. Oysa antik kültür de Zeus Ganymedes aşkı böyle değildi.

Zeus her şeyden çocuklarının analarından bile üstün tutardı onu. Ölümsüzlüğü bir tek ona bahşetmişti. Mert bana ölümü bahşediyor. Mert de Zeus gibi tek eşliliğe inanmıyor. Ganymedes ölsün, umurunda bile değil. Bırakıp dağ başlarında beni gidiyor şeyinin götürdüğü yere.

Ben eski Yunan'da yaşamalıydım. Yanlış zaman da yanlış yerdeyim. Doğru olan tek şey tanrı Zeus. Ama o da günümüz kapitalist tüketim toplumunun boktan oyunlarına kanmış. Durmadan sevgili tüketiyor. Moda gibi durmadan değiştirmek istiyor her şeyi.

Elif olmasa ölecektim yani. Allah beni seviyor mu sevmiyor mu? Karar veremiyor bir türlü. Olmadık zamanlarda başıma dert açıp, olmadık zamanlarda kurtarıyor. Benimle oynamaktan mı hoşlanıyor? Güçsüzlüğümü sınar gibi.

“ Mert nerde peki!”

“ Londra'daymış ama geliyor”

Haber bile vermedi gideceğini. Londra rüyam doğruymuş demek ki. Ama benimle değil. Bodrum'daki o çocuklardan biriyle gitti kesin. Artık yeni bir sevgilisi var, çicek gönderip kutlamam gerek. Ama çiceğin içine de bomba koyacağım. Patlasın ikisi de. Yok Mert'e bir şey olmasın.

“ Yine ölemedim Hasan”

“ Ya niye ölesin ki, sen dünyanın en güzel, en akıllı, en iyi insanısın. Bak kimse için ölmeye değmez. Bu Mert abi bile olsa. İnsan hayatı kutsaldır. Hele sen kutsallar kutsalısın”

“ Ne zaman geldim buraya”

“ İki gündür yoğun bakımdaydın, bugün çıktın. Allaha şükür ki uyandın sonunda. Her şey daha güzel olacak”

“ Ne iyi ne de kötü hiçbir şey olmasını istemiyorum artık”

~~~

Verdikleri serum ilaç filan ertesi gün baya kendime geldim. Artık tuvalete kalkabiliyorum. En utandırıcısı tuvalete gitmem için hemşirenin şeyimdeki hortumu çıkarırken bana bakıp gülümsemesi oldu.

Kıpkırmızı olduğuma eminim yandı suratım çünkü. Şeyimi görmeyen kalmadı. Mert abisi görüp beğendikten sonra kısmeti açıldı bizimkinin. Cihan gördü, Emir gördü, en son da Elif ablası. Ama o görmekle yetinmedi ne yazık.

Halka açık anonim şirkete döndü pipim. Neden güldü hemşire acaba? Kaptan babam, Sabri abim, Elifcan ve Emel, ben yoğun bakımdayken çiçek getirmişler veya göndermişler. Mert bey de göndermiş çiçek. Hayvan benim çiçeğim sensin kendini göndersene.

Onu bir yere kilitlemek istiyorum. Anahtarı da okyanusa bermuda şeytan üçgenine atmak. Hiçbir yere gidemesin. Ben ona orda prensim gibi bakarım. O da bana sadece baksa yeter güzel gözleriyle. O gözler benden başkasını görmesin bir daha.

Kıyamam ki! Elif de uyandığımı duyunca geldi hemen. Peter'e gitmesini söyledi ama o gitmedi. İki refakatçim var. Yetmedi Emel'de geldi. Pişti mi oynasak. Emel Elif'in bana bakışlarına ve konuşma şekline belirgin bir şekilde hayret eden bakışlar atıyor.

Bu kız kadar insan uzmanı birini görmedim medyum sanki. Ya da kendi söylediği gibi küçük yaşlardan beri çok ilişki yaşadığı için tecrübeden kaynaklı bir şeyler, bilemiyorum. Elif kantine inince, Peter'den yalnız kalmak için izin istedi Emel. Çıkınca Peter, konuştu.

“ Elif'le aranda bir şey mi oldu”

“ Ne alâka Emel”

“ Ben anlarım Can numara yapma boşuna. Bir kızın bir erkeğe bakışlarından ne yaşadıkları anlaşılır. Hiç yalan söyleme yatmışsın onunla”

“ Ölümden döndüm ve hâlâ hastanedeyim, bunları mı söylüyorsun bana”

“ Biliyordum yapmışsın işte. Benimle bir öpüşmedin bile. Bu kadar mı iğreniyorsun benden”

“ Lütfen böyle konuşma. Çok güzel bir kızsın, sen de biliyorsun bunu”

“ Ama sen beğenmiyorsun işte. Kızlarla yatmıyorsun diye kendimi avutuyordum. Ama ilk fırsatta Elif'i yapmışsın. Neyi fazla benden söyler misin”

“ Bir hata oldu, bir daha da olmayacak yemin ederim”

“ Benimle de olsun o zaman bir hata. Hataya da razıyım”

Neyse ki Elif geldi. Emel düşmanca bakmaya başladı Elif'e. Bu kız başımı belâya sokacak. Birazdan doktorum geldi. Tontiş bir amca. Bana gülümseyerek bakıyor. Doktorlar ve hastane beni hep korkutur. Ama bu doktoru ve bu hastaneyi sevdim. Kaptan babam sağ olsun.

“ Daha iyisindir umarım Can”

“ Evet efendim. Teşekkür ederim herşey için”

“ Ne demek, Pamir eski dostumdur. Senin için çok kaygılıydı. Her gün arayıp seni soruyor. Bu arada kendini iyi hissedince Can beni arasın dedi. İstediğin zaman ararsın”

“ Ararım siz gidince hemen, sağolun”

“ Şimdi tatsız konulara geçelim. Bünyen çok zayıf Can. Seni bulduklarında yanında içki şişesi varmış. Aç karnına epey içmişsin. Mide delinmesi kendiliğinden ve kolay olabilecek bir şey değildir. O halde çok uzun süre yalnız kalmışsın, inan bana yaşaman mucize. Bundan sonra alkol yok. Ve sadece vereceğimiz diyet yemeklerini yiyeceksin. Midenin tam olarak iyileşmesi belli bir zaman alacak. İyileştikten sonra da yeni bir yemek listesi önereceğim sana. Çok zayıfsın ve hiç kas yok vücudunda. Biraz kilo almalı ve protein takviyesi ile kaslanmalısın”

Bu yaştan sonra beni kaslandırmaya çalışıyor, bu amca da biraz hayalperest herhalde. Yapacaktıysan lisedeyken yapsaydın, biraz daha az dayak yerdim. Şimdi sadece Mert dövüyor. Ona karşı kullanamayacağıma göre, ne yapacağım kası ben.

“ Ben yaparım yemekleri efendim. İçki de içirmem merak etmeyin”

Elif tabi. Emel nerdeyse üzerine atlayacak. Bu kadar yıldır farkımda olmayan kızlar âleminin bu aşırı ilgisi ne anlama geliyor çözemedim. Oysa eskisine göre kılık kıyafetlerim ve belki davranışlarım da biraz daha feminen.

Sadece olaylara tepkim artık biraz daha masculen. Bundan mı etkileniyorlar bilmiyorum. Erkeğe benzer bir tarafım yok. Kız da değilim. Tam arada sınırlardayım ama bir akıncıyım. Ben kendimi beğeniyorum artık, Mert de beğensin yeter. Dünya umurumda değil.

Lisedeyken olduğu gibi kıyafetlerime, davranışlarıma ve konuşma şeklime de dikkat etmiyorum. Neyi beğenirsem onu giyiyorum. Nasıl içimden gelirse öyle davranıyor ve konuşuyorum. Kim ne der sikimde bile değil artık. Kendim gibi davranıyorum.

Yavaş yavaş da olsa ben de gelişen bu özgüven mi ilgilerini çekiyor. Ama bu ilgiden rahatsızım. Ben kendimi çektikçe onlar üzerime geliyor. Ne bu kaçan balık kovalanır şeysi mi. Benim balığım da Mert. Lüferim benim. Kofana mı yoksa?

Üç kişi refakatçi kalmasına hemşire izin vermeyince kimin kalacağı konusu bir krize neden oldu. Ben Peter'in geldiğimizden beri yanımda kaldığını öğrendiğimden artık gitmesini istedim. Başkasını da istemediğimi, iyi olduğumu söyleyip gitmelerini rica ettim. Elif'le Emel bozuldu.

Emel en son geldiğini ve aylardır beni görmediğini söyleyerek biraz daha kalacağını deklere etti. Elif itiraz edemedi. Gittiler Elif'le Peter. Yalnız kaldık yaralı kurtla. Üzerime atlamaz umarım. Tekrar sarılıp öptü beni. Bu defa daha uzunca ve ıslak.

“ Bir defa bile cevap vermedin telefonlarıma ve mesajlarıma”

“ Emel ne olur sitem etme neler geçti başımdan bir an doğru dürüst nefes bile alamadım”

“ Sen bu Mert'in peşinde olduğun sürece nefes alamayacaksın hiç”

“ Biliyorum onun için ölmek istiyorum ya. O da kurtulsun ben de”

“ Elif kurtarmış seni doğru mu?”

“ Evet”

“ Nasıl doğdu bu aşk hani kızlara ilgi duymuyordun sen”

“ Cinsellik anlamında ilgi duymuyorum. Aşk filan da yok saçmalama. Siz benim neyime ilgi duyorsunuz asıl ben onu anlamıyorum”

“ Çok tatlısın demek şekere ihtiyacımız var”

“ Yine dalga geçiyorsun”

“ Doğrusu şu; dürüstsün ölümüne, birini sevdin mi göze alıyorsun ölümü, aşık oldun mu dünyayı görmüyor gözün. Senin kadar kendi olabilen birini tanımadım. Daha ne olsun çevrene bak senin gibi erkek var mı?”

“ Bu kadar zaman kimse beni erkek saymadı. Şimdi ne değişti anlamıyorum”

“ Bunu Elif'i yaparken düşünecektin”

“ Aramız bozulsun diye elinden geleni yapıyorsun. Oysa seninle ne kadar iyi arkadaşlığımız vardı. İçine ettin teşekkür ederim. Yalvarırım git şimdi. Elif konusunu da bir daha açarsan hiç konuşmam seninle”

“ Başından geçenlere veriyorum bu konuşmalarını. Seni affediyorum. Okul açılınca görüşüceğiz seninle. Aynı sınıftayız unutma”

Bu kız erkek doğmalıymış. Savaşçılıkta üstüne yok. Ben ne hata yaptım da, affediyor, beni. Bir de tehdit eder gibi, görüşeceğiz, diyor. Bana yardım etmesini istediğim insanlar neden hep karşıma geçiyorlar. Cevap vermedim gözlerimi kapadım, uyumak istiyorum.

Tekrar sarılıp öptü. Bu kaç oldu ya. Birşey söylemeden çıktı. Söyleyeceğini söyledi tabi. İnsanları yanımdan uzaklaştırmak konusunda iyice uzmanlaştım. Hiç bir şeyden ölmezsem yalnızlıktan ölürüm.

≈≈≈

Yalnız kalınca Mert geldi aklıma. Sanki aklımdan çıktığı var da. Telefonumu aldım. Kaptan babayı arayacağım. Arasın, demiş. Emrin olur babacım benim. Oğlunuz olacak it beni bu hallere koydu, bir şey söyler misin ona. Kendi de yok ortalarda. Bir de utanmadan çiçek yolluyor.

Can 📞 Kaptan Baba

ben iyiyim efendim herşey için teşekkür ederim hastane de doktorum da çok iyiydi bir aksilik olmazsa yarın sabah çıkıyorum

Kaptan Baba 📞 Can

geçmiş olsun oğlum sakın doktorunun söylediklerini ihmâl etme çok ciddi bir tehlike atlattın unutma yarın ben de dönüyorum türkiye'ye yetişebilirsem ben çıkartıcam seni hastaneden gelince konuşuruz uzun uzun bundan sonra yalnız kalmak yok

Bundan sonra yalnız kalmak yok? Yalnızlığımın baş mimarı, inşaatımıza geri dönmezse yalnız kalmaya devam edeceğim. Aşka kurmaya çalıştığımız köprü inşaatı da yıkılıp gidecek, evrenimin yüce mimarının gaybubetinde.

Can 📞 Kaptan Baba

mert londra'ya kiminle gitti biliyor musunuz

Kaptan Baba 📞 Can

bilmiyorum söylemez hiçbir şey tanıyorsun onu ama şunu bil yeter sana olanları benden duydu ilk ve çok endişelendi dönüyor şimdi o da ya da dönmüş olması gerek aradım telefonu kapalıydı

Evet çok endişeli. İki gün evde ölüme yattım, aramadı. İki gün yoğun bakımda kaldım. İki gündür bu odadayım. İkili bahis gibi. Daha gelemedi Londra'dan. Aq yolu 3 saat 45 dakika. Kapı vuruldu, içeri bir tanrı girdi. Zeus tabii.

Başka tanrı tanımam. İyi tanrı lâfının üstüne gelirmiş. Kaptan babaya, Mert geldi! dedim. Sevindi güldü, telefonu kapadım. Ona bakmaya başladım. Gözümü alamıyorum öyle özlemişim ki. Bu daha da güzelleşmiş ya la. Adi şerefsiz küçük orospular iyi mi gelmiş ne.

Yanıma geldi. Yatağa oturdu, alnımdan öptü. Bu ne şimdi. Küçük kardeşiniz dediysek o kadar da değil. Doğru dürüst öpsene. Geçmiş olsun, dedi. Hepsi bu. Bundan sonra aramızda bir mesafe mi olacak?

Kıpkırmızı güller var elinde. Bu çocuk ince ruhlu mu, kalas mı anlayamıyorum ki. Bana seçip aldığı giysilerin güzelliği, bırak her şeyi şu istedi mi çocuk gibi masum bakan güzel gözleri. Sıradan birinde rastlanacak şeyler değil. Her şeyi uçta mı yaşıyor ve yaşatıyor?

“ Ne yaptın sen minik”

“ Mert kızma ve bırakma beni”

“ Ne zaman bıraktım”

“ Hiç tutmadın ki”

“ Each man kills the thing he loves” [herkes öldürür sevdiğini]

“ Doğru, öldürmeye devam et o zaman. Bir insan kaç defa ölür? Ama ne olur şu işi benim yanımdayken yap, gidip orospularla yatarak değil”

“ Ne yapsam akıllanmıyorsun hiç. Dilini de tutamıyorsun. Sonra da senden korkuyorum diyorsun. Korkmasan ne yapacaksın acaba? Elimde değil, sözümü dinlemeyince çıldırtıyorsun beni. Ve hiç de dinlemiyorsun. Hele bu son yaptığın. Baştan konuştuk her şeyi ama senin taktığın yok”

“ Of bıktım artık, bu baştan konuştuk muhabbetinden. Ne bu değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez anayasa maddesi mi. Bir de ne elinde değil anlamıyorum ki. Ne geçicek eline herkes birbiriyle yatınca. Hadi biz neyse. Bir kız babasının kim olduğunu bilmediği bir çocuğu dünyaya getirmek ister mi? Mağara çağında mı yaşıyoruz Mert!”

Bunu söyleyince yine Elif'le yaptıklarım aklıma geldi. Aklım çıkıyor aklıma geldikçe. Ya Mert öğrenirse. Madem öyle neden Cihan'la yatmıyorsun derse. Ne cevap vereceğim? Sırf inat olsun diye Cihan'la yatmadığımı düşünüyor zaten.

Neyse ne, söyledim rahatladım. Top onda, nereye isterse atsın. İster taca ister kaleye. Ben bu maçta yokum artık. Olsam da bir şey fark etmiyor çünkü. Hep golü ben yiyorum. Kale eleğe döndü. O hâlâ saldırıyor.

Cevap vermedi. Söylediklerimi doğru mu buldu yoksa takmıyor mu beni. Bunu her zaman ki gibi öğrenemeyeceğiz. Sarıldım ona. Boynuna burnumu sokup kokladım. Neyse ki yabancı bir koku sinmemiş üstüne.

“ Kalıcan mı yanımda gece”

Bunu o kadar korkarak söyledim ki. Yine işim var derse deliricem. Artık birlikte değiliz demektir. Neyse ki, each man kills the thing he loves, dedi. Bu Oscar Wilde'ın bir baladından. Bir umut ışığı, ölümü de içeren.

Mert nereden biliyor bu dizeyi anlamadım. Beni hem seviyor, hem de öldürüyor sevgisinden. Cevap vermiyor. Emir benden güzel mi? diye sorduğumda verdiği cevabı noktası virgülüne hatırlıyorum, ezberledim çünkü.

Senin güzelliğin başka, gözlerinde, yani içinde bir yerlerde hazine gibi. Uyuşturuyorsun insanı. Onun için kızıyorum hep sana. Seni çözemedikçe, kendim düğüm oluyorum. Bu bakışlardan başkalarına değmesi, benim kontrolüm dışında olman delirtiyor beni, demişti.

Gözlerimde ne görüyor acaba? Neden uyuşuyor? Neden kızıyor? Neden beni çözemiyor? Neden düğüm oluyor? Ben onun kontrolü dışında mıyım? Neden onu delirtiyorum? Bu soruların cevabını bilen biri var mı? Varsa hayat kurtarır.

“ İstemiyor musun kalmak açık söyle”

“ Sabah gelip alsam olmaz mı bunaltıyor hastaneler beni”

Her şeyden bunalıyorsun sen zaten. Biz geberelim ama sen hiç sıkılma bile. Beyzadem, sen üzülme yeter. Sabah gelecekse almaya, gitsin razıyım ben. Evde kimse var mı acaba? Cihan vardır da başka kimse?

“ Tamam peki geliceksen sabah. Hastaneden çıkınca beraber mi kalıcaz?”

“ Kalırız ama okullar açılana kadar, geçici yani Ömer de bizim evde kalacak. Bak yine olay yaratma”

Sustum. Ömer kim diye sormadım. Koleksiyon yapıyor ayı. Burak yetmedi, Emir. Ömer şimdi de, son model. Bu model de kasayı da yenilemişler. Darbelere dayanıklı. Arada birileri daha vardır benim bilmediğim. Her beğendiği ile yatacak illâ.

Olay yaratma, diyor bir de bana. Bodrum'da olay yaratan bendim sanki. Cihan'la yat demedin mi? Yalvardım kalayım sen ne istiyorsan yap diye. Sen ne yaptın, kovdun beni. Her şeyi hemen unutup bütün suçu bana at, hep olduğu gibi.

“ Keyfine bak sen Mert yeni sevgilinle, ben cafede kalırım”

“ Ömer sevgilim değil kafamı bozma benim!”

“ Bağırma. Neyin peki, ne arıyor senin evinde! Ben seni hiç göremeyen sevgilin, o da yanından hiç ayırmadığın orospun mu? Ya da o sevgilin ben mi orospunum, söyler misin”

Telefonunu kurcalamaya başladı. Ben onun yanındayken ekrana baksam deli oluyor. Sokacam bir yerine telefonu. Sokamadım çünkü çıktı gitti bir şey söylemeden. Ağlamaya başladım. Ancak bu kadar görebildim onu. Tutamadım dilimi yine.

Evde başkasıyla yatacak ben de o evde kalacağım. Hadi ya... Ama ben gidince, belki Cihan birlikte olurdu Ömer'le. Aman bilmiyorum. Ben girmem o eve Mert'in başka biriyle beraber olmayacağından emin olmadıkça.

~~~

Gözlerim tekrar görmez, aklım düşünemez oldu. Gözümün önünden ve aklımdan bir aydınlık geçip, karardı her şey yeniden. Sanki bir doğum anı gibi. Anasız bir doğum. Bebek İsa'nın annesi Meryem, peki ya babası kimdi?

Annesi bir erkek olmadan ona hamile kalmıştı. Ama onun kutsal bir babası vardı. O da babasının kuzusuydu (lamb of god). Babası ondan mı yardım etmedi çarmıhta ona? İnsanlar için kurban olmaya mı gelmişti dünyaya?

Bir anda bir karar aldım. Madem öyle ben de hiç kimse olmadan, kimseyi istemeden bir hayat kurarım kendime. Aşk yok sevgili yok seks yok. Sadece okula odaklanacağım. Kimse bulaşmasın bana ben de kimseye.

Nefis koçumu kesmeyi deneyeceğim. Hem de şah damarına basacağım bıçağı. Bir de böyle yaşayalım bakalım becerebilirsek. Ya da buna yaşamak denirse. Bu konuda en yetkin kişiler Hintliler. Bir ağacın altında haftalarca yiyip içmeden, iç âleminde yaşamak.

≈≈≈

Ertesi gün söylediği gibi Kaptan babam gelemedi, işi çıkmış. Ama Haluk abiyi göndermiş. Babası beni seviyor oğlu umursamıyor. Dünyada böyle gay ilişki de yoktur herhalde. Herşeyimiz orjinal olmak zorunda ya. Çıkış işlemleri için doktorum tontiş amcacım geldi.

“ Hadi geçmiş olsun Can. Bünyen zayıf ve kırılgansın ama şaşırtıcı bir şekilde çabuk iyileşiyorsun. Görünüşün ve kişiliğin gibi vücudun ve işleyişi de sıra dışı. Kliniğe yatırıp incelemek gerek seni. Normalde bünyesi sağlam bir insan yaşasaydı bunları bir hafta on günde zor düzelirdi. Kontrol edeceğiz tabi arada. Bu mide ilginç organdır. Strese gelemez. Pamir biraz anlattı yaşadıklarını, bildiği kadar tabi. Seni çok seviyor bu arada. Kendi çocuğu dışında kimseyle bu kadar ilgilendiğini görmedim. Bundan sonra üzülmek ve hele bir şeyleri kafaya takmak yok. Alkol de yok unutma sakın. İstersen sana psikolojik destek de sağlarız. Bu arada Pamir'e selam söyle”

“ Görünce söylerim efendim”

“ Yakında görüceksin. Seni o şartla bıraktım. Okulun açılana kadar onlarla beraber kalacaksın, özel bakımla ancak tamamen iyileşir miden. Yalnız kalmaman da gerek artık. Anlaşılan yalnızlık iyi gelmiyor sana”

Ben hep yalnızdım be doktorcum. Mert'i tanıyana kadar. Şimdi yalnızlık ne ki yapayalnızım. O olmadan kalabalık olmuş tenha olmuş dünya, umurumda mı? Ben de Mert'e, beraber kalabilir miyiz, diye soruyorum.

Tontiş doktorum benim biletimi kesmiş bile kendi belirlediği durağa. Bana soran olmadı ama neyse, özledim Kaptan babayı. Eşyalarımı Elif alıp getirmiş Mert'lerin evinden. Mert'de geldi. Söz verirse tutar.

Ama olumlu ama olumsuz. Sabah gelirim, dedi geldi. İlk buluşmamızda, istersem başkalarıyla da beraber olurum, dedi. Oluyor işte. Her lâfının arkasında sonuna kadar. Biz de bulmuşuz böylesi delikanlıyı, bunuyoruz.

~~~

“ Madem babamlarda kalacaksın, sen git Haluk abiyle ben sonra uğrarım oraya”

“ Olur, sen de Ömerciğine koş. Gelirken onu da getir aman ayırma yanından hiç”

Öyle sinirli bakıyor ki, delecek bakışları nerdeyse. Haluk abi olmasa çoktan çakmıştı bir tane. Hastanenin önünde duruyorduk, çekiştirdi kolumdan kenara. Bırakmıyor da, mengene gibi eli sıktıkça sıkıyor kolumu.

Kopar olsun bitsin. Canım çok yandığı halde hiç bir şey demeden gözlerinin içine bakıyorum. O da bana. Ulan daha hastanenin önündeyiz. Çıkamadan geri döneceğiz herhalde. Bu defa kırık çıkık servisine.

“ Rahatladıysan bıraksan artık. İnsanlar beni bekliyor”

“ Ha canın acıdığından değil yani”

“ Alıştım ben senin canımı acıtmana Mert”

“ Hâlâ ters cevaplar vermeye devam ediyorsun. Adam olmayacaksın sen. İyi ya siktir git!”

“ Siktiremem çünkü başkasıyla yapıyorsun artık o işi. Ben aranıza girmeyeyim”

İyice sinirlendi. İttirdi kolumdan yere düşüyordum nerdeyse. Hayvan, döndü arkasını gitti. Ben de Haluk abinin arabasına bindim. Elif de tabii. Yollandık Kaptan köşküne doğru. Elif'le arka koltuğunda oturuyoruz devasa jeepin. Duramadı sarıldı yine.

“ Canını yaktı ayı yine değil mi?”

“ Sadece kolum acıyor işte. Kalbim yok artık. Boşver hiçbir şeyi takmıyorum”

“ Ciddi misin sen? Mert'i de mi?”

“ Bilmiyorum bir şey düşünmek istemiyorum”

“ Sen nerde kalacaksın şimdi Can”

“ Doktor Kaptan Babanın evinde kalacağımı söyledi. Biliyorsun benim yerime hep bir başkaları alır kararları”

“ Ne kadar kalacaksın orada”

“ Okul açılana kadarmış”

“ Okul açılınca nerde kalıcan”

“ Elifcan bir şey düşünmek istemiyorum dedim ya”

“ İyi kızma be. Aklında bulunsun ben bu yıl ayrı eve çıkıcam babamı ikna ettim. İstersen beraber kalabiliriz”

Cevap vermedim. Etrafa bakındım. Daha önce görmediğim yerlerdeyiz. Elif'e sordum Nişantaşı'ndaymışız. İstanbul'a geldiğimden beri ilk defa avrupa yakasındayım. Nereye gidiyoruz acaba. Bunu Elif bilemeyeceğine göre, Haluk abiye sordum. Etiler'e, dedi.

Haluk abi de konuşmayı pek sevmiyor. Teknedeyken de ne ortalarda görünmüş ne de tek kelime etmişti. Kendi gibi gizemli bir eleman yakalamış Kaptan baba. Teknede şarap sunucum olan Murat ne yapıyor acaba. Haluk abiye sorayım, konuşma olsun.

“ Murat abi ne yapıyor abi”

“ Her zaman ki gibi, joker eleman nerde istenirse orada koşturuyor”

Trafik bunalttı midem bulandı neyse sonunda vardık, Etiler mi Hititler mi ne karın ağrısıysa. Bu arada karnım da ağrımaya başladı. Hastanede verdikleri ilaçları kestikleri için sanırım. Akmerkezi geçtikten sonra bir sokağa girdik oradan da bir kapıdan geniş bahçeye.

Bura ne la böyle, her taraf yemyeşil üç katlı villaların olduğu şehir içinde cennet bahçesi gibi bir yerdeyiz. Kaptan köşkü dediydik harbi köşkmüş. Kaptan babada para uzay maşallah. Eve girdik kapıyı genç bir kadın açtı. Evin pardon malikâneni CEO'su bu sanırım.

“ Ben Yasemin sen de Can olmalısın”

“ Evet efendim bu da arkadaşım Elif”

Kadın Elif'e kuşkulu baktı. Yanımda birini beklemiyordu sanırım. Salona geçtik. Birazdan başka bir kız sıcak çay gibi bir şey getirdi. İçtim ama anlamadım ne olduğunu. Kadın o kadar ciddi duruyor ki insan bir şey sormaya korkuyor.

“ Doktor neler yemen içmen gerektiğini söyledi. Biz de ona göre besleyeceğiz seni Can. Biran önce, okulun açılmadan iyileşmeni istiyor Pamir bey”

Besleyecekmiş beni. Köpek yavrusu muyum la ben. Akşama bir rakı sofrası kursaydınız da Kaptan babanın kadehine şöyle alttan bir vursaydım, iyileşirdim. Ama doktorumun listesinde alkol yok değil mi? Nasıl unutacağım ve nasıl uyuyabileceğim ben peki Yasemin hanım.

Kalacağım odaya çıkardı bizi. Kocaman yataklı kocaman bir oda. En güzeli de ağaç dallarının neredeyse pencereden içeri girecek olması. Elif'e bakıyor durmadan kadın, sen ne arıyorsun burada, der gibi.

“ Ben çıkayım, sizin konuşacaklarınız vardır arkadaşınla ayrılmadan önce. Akşam gelecekler Pamir beyler”

Bu kadın çok sert. Sertçe de çıktı odadan. Açıkca, git, diyor Elif'e. Biri daha mı çıktı ne yapacağıma ne yapmayacağıma karar veren. Elif oldukça kızgın ama bir şey söylemiyor. Burada kalacağını mı düşünüyordu anlamadım ki. Ne desem bilemiyorum, sonuçta benim evim değil.

“ Elifcan kızma ne olur. Akşam yemeğine kal Kaptan babayla tanışırsın. Çok iyi bir insan. Ben onunla konuşurum şimdi. Yasemin hanıma söyleyecek söz kalmaz”

Gidip kapıyı kilitledi. Beni yatağa sürükledi. Yorgunum zaten, yol çok ağır geldi. Yattım o da yanıma yatıp boynuma koydu başını. Saçları açık göğsüme değiyor gıdıklanıyorum. Neyle yıkıyorsa saçlarını da, çiçek gibi kokuyor.

“ Ben de kalmak istiyorum zaten. Ama sadece akşam yemeği için değil. Hep yanında olmak istiyorum. İyileşene kadar ben bakmak istiyorum sana. Bak son defa sana kızıp yalnız bıraktım ölüyordun nerdeyse. Eğer sana bir şey olsaydı kendimi affetmezdim ömrüm boyunca. Ya da ben de ölürdüm belki. Seni çok seviyorum Can”

Elif yine coştu. Tişörtümden elini içeri sokup karnımı okşamaya başlayınca, elimdeki telefonu gösterdim ve elini yavaşça ittirdim. Böylece bu saldırıyı onu kırmadan uzaklaştırabilirim. Elif'e sevgili olmadığımızı ve olamayacağımızı bir anlatabilsem.

Can 📞 Kaptan Baba

efendim biz geldik sizin evdeyiz bir arkadaşım da var yanımda sizinle tanıştırmak istiyorum kalabilir mi akşam yemeğine

Kaptan Baba 📞 Can

tabii ne demek çok memnun oluruz mert de yanında mı

Can 📞 Kaptan Baba

yok geldi hastaneye sonra uğrarım deyip çekip gitti bir sevgilisi varmış onun yanına gitti

Kaptan Baba 📞 Can

anladım tamam sen üzülme ben şimdi onu bulur konuşurum ne yapmak istiyor bu çocuk acaba

Can 📞 Kaptan Baba

lütfen bana da haber verin

Telefonu kapatınca bir ağırlık çöktü üzerime. Ben de gözlerimi kapattım. Uyumuşum epey sanırım. Telefonun elimde vıcırdamasıyla uyandım. Elif sarılmış, sarılmaktan çok üstüme çıkmış desek daha doğru. Açtım telefonu.

Kaptan Baba 📞 Can

can saat 7 gibi evdeyiz mert de yanımda görüşürüz oğlum

Ⓚⓐⓟⓣⓐⓝ babam sen çok yaşa!!! Saate baktım 6. Oha ne uyumuşuz. Mert babasını işin içine sokmama çok kızmıştır kesin. Hele ispiyonculuk yapmama. Başka bir seçenek bırakmıyor ne yapayım.

Biraz da o deliye dönsün aq, sen kemiksen ben köpeğim.

🐶


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler