Liseden Üniversiteye 80 ~ insan çocukluğunda bir yara aldı mı bütün hayatı onu sarmakla geçer



Liseden Üniversiteye 80



~~~ insan çocukluğunda bir yara aldı mı bütün hayatı onu sarmakla geçer ~~~
[kayıp şehir - 26. bölüm]



→ geceyi sever misiniz?
← evet ama aydınlıksa
edith piaf



“ Mert buraya getirdiğin, ailemle tanıştığın ve beni benim çilehanemde koynuna aldığın için teşekkür ederim. Seni çok seviyorum. Aşkımsın en uzayından. İnan burda çektiğim bütün acıları unuttum gittim. Bana çocukluğumu iyileştirip geri verdin sanki. Tanrımsın benim”

“ Abartsaydın Can”

“ Abartmıyorum yemin ederim. Utancım filan kalmadı Mert, gir içime”

“ Emin misin?”

“ Konuşma ne olur, sik sadece”


Bu odada Mert’in bana girmesinin anlamı büyük. Eşcinsel olduğumu ilk anlamaya başladığım zamanlarda ne hayâller, ne korkular ve bunalımlar yaşadım burda. Burda şimdi düşlerimin ötesi çocuklayım. 

Onun olucam birazdan. O da benim. Hayâllerim aşkım ve o0o0o 👀… Annem ve babam içerdeler. Bir şeyler sezinlerlerse veya sesimizi duyarlarsa… Bilmiyorum ama yapmalıyım. Bu evde, bu odada becerilmek istiyorum. 

Külotumu ve tişörtü sıyırıp attım havalara. Uçtular özgür kuşlar gibi. Hasret bu gece oldu vuslat. Çocukluğumda olduğu gibi, nevresimi yerdeki halının üzerine atıp içine girdim. Havasızlık ve zifiri karanlık o kadar güzel ki. Güneşimi de çektim içine. 

Aydınlandı her yer ve bütün içim. Anadan üryan sarıldık birbirimize. Neresi olursa orasını kokladım, okşadım, yaladım, öptüm, ısırdım doyasıya. Onu kızdırmak için poposunun yarığını açtım elimle. Tam dil atacakken saçlarımdan tuttu başımı, uzaklaştırdı oradan.

Canım acıdı lan. Burda olmasak fırçayı yerdik ama bizimkiler duyar diye birşey diyemedi. Her yeri ayrı güzel kokan tenini, yesem doyamam. Üstüme çektim, ağırlığını hissetmek bile orgazm kadar zevkli. Bugün maça önemli 1 eksikle çıkma kararı aldık. 

Küçük apollo takımda yok. Kale boş, duran toplara iyi vuran Mert gelene gidene koyar artık. Koy amına Taliska. Berabere kalmak yok Benfica gibi, yenilicem sana bu gece. Sen kazan ben kaybedeyim şanlı şampiyonum benim.

Sadece Mert’in vücudunu üstümde ve aletini içimde hissetmek istiyorum. Bacaklarımı açtım iki yana. Arasına girip yattı üstüme. Sımsıkı sarıldım sırtına. Kemikleri kemiklerime girecek nerdeyse. Canım acıyor ama umurumda bile değil. 

Elimi tükürükleyip arkama sıvadım. Kemik gibi olmuş devasa aleti kavradım. Popomu biraz kaldırıp deliğime dayadım. Onun sertliğini hissetmek hassas yerimde çıldırtıcı. Başını almak biraz canımı yaktı. Çıkarıp tekrar yüklenince yarısına kadar daldırdı.

Kolum gibi aq. Ahhh, dedim. Ama aslında bu işte. Ölmek isterdim bu nevresimin içinde hep. Öldür beni bu gece. Girip çıkmaya sonra da hızlanmaya başladı. Göğüslerimiz ve dudaklarımız hâlâ birbirine yapışık, sadece poposunu indirip kaldırıyor. 

Sekiz silindirli amerikan arabası gibi aşkım. Uçsuz bucaksız amerikan otoyollarında gümbür gümbür gidiyoruz. Çölleri aşıp ulaşacağız suyumuza. Sula beni. California dream yaşıyoruz. Varacağız oraya sonunda.

En sonunda dibine kadar soktu. Karnı, inik pipime öyle güzel sürtünüyor ki. Zevkten ölücem. Ama bilerek kaldırmıyorum onu. Yarım saat sokup çıkardı. Nevresimin içinde zor nefes alıyoruz. Bu zevki daha da artırıyor.

~~~

Asfiksi eski yunanca’da nabızsızlık demek. Nefessiz kalmak anlamına geliyor. Bu durum, orgazmın zevkini kat be kat artırıyormuş. Böyle otuzbir çekerken boğulup ölen erkekler çok. Buna otoerotik asfiksi deniyor. Hatta idam uygulanırken, nefessiz kalıp erekte olanlar varmış. 

Kadınlar da orgazm anında farkında olmadan nefeslerini tutarlarmış. Erkekte ereksiyon yaşamın en bariz belirtisi. Ama ölürken de ortaya çıkabiliyor. Sanırım, ben ölmek istemiyorum, çığlığı bu. İşte ölümle yaşamın içiçeliğine bir kanıt daha.

Bu gece ereksiyon olmak istemememin nedeni bu. Ölmek istiyorum bu gece Mert’in altında. Yaşama dair bir belirti bile olmasın. Tamamen onun olmayı hissetmek istiyorum. Hem de tam burada. Her gece öldüğüm yerde. Bizimkisi de otoerotik olmayan asfiksi şeysi oldu…

~~~

Ter içinde kaldık. Ellerimi taş poposuna koydum. Tam dibimde durdurdum onu. Sıktırıp gevşetmeye başladım deliğimi. İçimdeki koç topuzunun tadını çıkardım. Çok az çıkarıp topuzu, dibine vurmaya başlayınca minicik kalan pipimden istemsizce fışkırmaya başladım

Böyle bir zevk yok. Nefessiz kaldım. Sımsıkı sarıldım tekrar, bastırdıkça pipimin üstüne ve içime, boşaldıkça boşalıyorum. Zevk bitmiyor, Troçkist bir sürekli orgazm oldu bu. Önüm bitince, bu defa arkam karnıma kadar tatlı tatlı kaşınmaya başladı. 

Göğsünü göğsümden ayırdı. Ellerini iki yanıma yere dayayıp, öyle koymaya başladı ki. Gözlerimi kapadım çığlık atmamak için dudaklarımı ısırıyorum. Koçum benim, hayvan gibisin. Uçtum ya la, bu gece. 

Vurdukça vurdu, koydukça koydu. Ben parçalandım nerdeyse. Yarın popomun üstüne oturamam. Artık zevkten her yerim titremeye başladı. Ölüp kalacağımdan korktu sanırım çıktı içimden. Nevresimin dışına çıkarttı beni. Ben de kıpırdayacak hâl kalmadı. 

Kolum bacağım tutmuyor. Kukla gibi nereye çekse oraya gidiyorum. Yatağa sırt üstü yatırdı. Üstüme çıkıp dizlerinin üstünde ağzımı becermeye başladı. Akmayan yerim kalmadı bu gece. Karnıma fışkıran meniler, gözümden akan yaşlar…

Çenemden boynuma sızan tükürüklerim, tatlıca gıdıklanıyorum. Dipleyip ağzımı zorlamaya başlayınca, kafamı hafifçe geriye atıp aldım boğazıma koca başını. İnledi, harikasın, diye. Bunu becerebildiğime inanamadım. 

Öğürmemek için burnumdan yavaşça ve düzenli nefes aldım. Çıkartıp tekrar soktu. Kapı vurulmaya başladı. Mert birşey duyacak halde değil. Sanırım annem Mert’in odasında olmadığını anladı, baskına geldi. 

Çok da fifi. O trenler kalktı o gar kapandı artık. Poposundan kavradım iki elimle, bastırdım tekrar boğazımdan içeriye. Mert komutan harekâtı bitirmek üzere, topun başını çıkardığında boğazımdan, ellemeden fışkırmaya başladı ağzımın içine. 

Kapının vurulması durdu. Kalanları elimle sağdım, emdim ucunu iyice. İçinde kalanları da kattım ağzımdakilere. Dilimle gezdirdim ağzımın içindeki küçük Mert’leri. Benimle oynadı minik canavarlar. Ne kadar erkeğim bilemem ama olduğum kadarıyla erkek olmaktan memnunum. 

Kadın vücudu bana bir anlam ifade etmiyor. Ne öyle olmak ne de ona sahip olmak istemedim hiçbir zaman. Nevi şahsına münhasır bir şahısım işte. Ama ne yalan söyleyeyim ağzımda oynaşan şu tanrı parçacıklarından, bir oğlumun olmasını ne çok isterdim. 

Mert’le benim dünya güzeli oğlumuz… Düşünmesi bile ne güzel la. Bir de gerçek olsa. Yanıma uzandı. Gözlerinin içine baktım karanlıkta, gülümsedi. Teşekkür ederim, canın acıdı mı? dedi. Benim yatağım büyülü filân mı? 

Sert komutanımı düşünce pıtırcığına dönüştürüverdi. Yutmaya kıyamıyorum ağzımdakileri, o nedenle cevap veremedim. Gülerek bakmaya devam ediyor bana. Gözlerimi kapatıp başımı iki yana salladım, hayır, anlamında. 


Ne ara olduysa, sütümü içmiş ve girivermişim aşkımın içine. Bir cenin huzuru içinde uyumuş kalmışım orada. Bir gürültüyle açtım mutluluğa gözlerimi. Hem dışarıdan hem içeriden güneş bu kadar güzel doğmamıştı bu odaya hiç.

Annem gece taarruzu başarılı olamayınca gün doğmasını beklemiş. Bu defa kuşatmayı kaldıracak gibi de durmuyor. Sanırım babam gitmiş rahatça saldırıyor. Elimi göğsünde gezdirdim. O da açtı güzel gözlerini.

Dudağına minicik bir buse kondurup kalktım yataktan. Çırılçıplak yattığımı o an farkettim. Bizim little apollo küsmüş bana sabah ereksiyonu nerede, görünmez olmuş. Mert’ten utandım bu hâliyle, elimle kapatıp şortumu giyip kapıya gittim.

“ Anne yeter vurma artık, çıkıcam birazdan!”

Çıkıcam mı, çıkıcaz mı? Bunları kapıyı açmadan söyledim tabi. Saldırıyı karşı saldırıyla püskürttüm sanırım. Bağırarak konuşmama çok kızmış ve alınmıştır annem. Şimdi Mert’in yanında küslük yaparsa yandım. Mert alınırsa ölürüm üzüntüden.

Bu güzel ve derin uykunun üzerine aşkımla beraber bir duş yakışırdı ama işin bokunu çıkarmanın âlemi yok. Giydirdim beyaz kurdumu çıktık odadan. Neyse ki annem kapıda beklemiyor. Onu mutfakta bulduk tabi.

Mert yine yere bakmaya başladı. Allahım bu hallerin öldürecek beni. Anneme karşı o kadar çekingen ki, o kadar hoşuma gidiyor ki, ona tekrar o kadar aşık oluyorum ki. Bu aşk sonunda beynimi yakıcak benim. 

Günaydın anneciğim, dedim. Cevap vermedi. Evet küsmüş bana yine. Mutfak tezgahındaki önemli işine devam etti. Mert bana kısık sesle, ben gideyim artık, dedi. Annemi yumuşatmam gerek. Yoksa kuşum korkup uçacak yuvadan. Anneme bir öpücük harekatıyla bu hattı deler geçerdim.

Ama dudaklarım ve ağzım aşkımın menilerinin tadında hâlâ. Hızlıca gidip dişlerimi fırçaladım. Aynada yüzümü görünce şaşkın kaldım. Dudaklarım ve suratım kıpkırmızı ve mora çalıyor. Akşam kendimizi fena kaybetmişiz. 

Annem görünce ne düşünecek kim bilir. Fondöten mi sürsem… Ahaha bir bu kalmıştı zaten. Mutfağa dönüp arkadan saldırdım anneme. Önce boynuna sonra yanaklarına yapıştırdım dudaklarımı. Vücudu sinirden gerilmiş. 

Masaya oturdum Mert’in yanına. Oturmamla kalkmam bir oldu. Popom yarılmış dün gece. Oturunca üstüne, öyle bir acıdı ki. Beynime çıktı ağrı sanki. Mert anladı güldü. Hep böyle yapıyor zaten. Bana bir şey olunca üzüleceğine seviniyor.

“ Ne oldu anne küstün mü bana yine”

“ Baban anlasa ne olurdu Can”

Neyi anlasa, ne olurdu. Götümün üstüne oturamadığımı mı? Annem bu işlerden anlamıyordur umarım. Birazdan kahvaltı etmek için yan oturunca iskemleye yine gülecek Mert. Ulan yerken iyi de sonrası hiç çekilmiyor bu devin.

“ Neyi istiyorsa anlasın anne. Beni görmek istiyorsa ben buyum”

Cevap vermedi yine, sadece boynunu çevirip kızgın, kırgın baktı bana. Yüzümü farketti. Ben utandım yere devirdim gözlerimi… Bıraktı hemen bana bakmayı döndü tekrar. Mert’in sabrı taşmak üzeredir. 

Bu kadar dayanması bile mucize. Elini tuttum, eğilip avucunun içine bir öpücük kondurdum. Kaldırdım onu. Gitmemiz gerek. Burda suyumuz ısınmak üzere. Dün gece bu kadar çıldırmasaydım keşke…

“ Biz gidiyoruz anne”

“ Nereye!!”

“ İstanbul’a tabi”

Döndü tekrar bize. Ellerimize baktı. Mert çekmek istedi elini. Bırakmadım sımsıkı tutup annemin gözlerinin içine diktim gözlerimi. Artık utanmak sıkılmak korkup kaçmak yok. Sonunda dayanamadı o da gözlerini yere indirdi.

“ Bir yere gidemezsin. Oturun hadi kahvaltı hazır”

“ Mert’le tanışmak isteyen sen değil miydin. Neden böyle soğuk davranıyorsun şimdi”

“ Çünkü ne yapacağımı şaşırtıyorsun bana”

Masayı bir anda donatıverdi anam. Bu kadar eline ev işleri yakışan bir tanrıça olamaz. Mis gibi kokan çaylarımızı da getirip oturdu masaya. Zorunlu acıyan popomun üstüne yan oturdum. Elini çenesine dayayıp, bir garip oturan bana, bir Mert’e bakmaya başladı.

Neyse ki Mert annemim reçellerinin tadını aldı. Ayının arı kovanına dalması gibi yalana yalana dolduruyor midesini. Yerken ve becerirken bu kadar odaklanan bir insan olmaz. Sanırsın sadece yemek ve sikmek için yaratılmış.

Ben her zaman ki zarifliğimle bir dilim ekmek ve biraz zerzevatla doydum bile. Annem Mert’in aynı tempoda masadakilere saldırdığını görünce güldü. Büyülenmiş gibi eli Mert’in suratına doğru yavaşça uzandı.

Mert kafasını yemekten kaldırdı. Annemin ona güldüğünü görünce sevindi bir kedi gibi. Başını yana doğru eğdi. Annem avucunun içiyle yanağını öyle bir sardı ki. Yeni doğmuş çocuğunun başını tutan doğum sarhoşu bir anne gibi.

Annemin gerçek bir oğlu oldu artık. Birden gözlerinden akan iki damla yaş parladı gözümün içinde. Ben de anneme uzandım masanın üzerinden, o göz yaşı topunu öptüm. Yanımda oturan Mert’in boş yanağına pas verdim bu güzel topu.

“ Oğlum ne güzel yiyorsun. Koyayım mı giderken İstanbul’a götürürsünüz reçel, tereyağ, peynir. Can sen yine hiç bir şey yemedin. Nasıl yaşıyorsun anlamıyorum”

Yaşadığımı kim söyledi sana. Yaşıyormuş gibi yapıyorum sadece. Ben Mert’imin sütüyle idare ediyorum işte. Vitamini bol tanrı ambrosiası. Sonunda elini çekti aşkımın yanağından. Ama gözlerini alamıyor dünyalar güzelimden.

“ Annen baban da İstanbul’da mı yaşıyorlar oğlum”

Sorgu faslı başladı. Akşam babamın yanında bir şey belli etmemek için netameli konulara dalmamıştı. Şimdi atış serbest, oyna bakalım Canan hanım. Mert kısa ve anlamsız paslar verdi atılan toplara. Böylece annem ceza sahasının içine girdi. İkimize birden bakıp.

“ Aynı evde mi kalacaksınız siz?”

“ Mert isterse evet. Sorulara da bir son ver artık anne. Mert sevmez böyle şeyleri”

“ Tam birbirinizi bulmuşsunuz o zaman. Baban öğrenirse ne olacak. Adamı her gece içirip sızdıramam ya”

“ Öğrensin anne, hatta sen söyle bir an önce. Oğlunun mutlu olmasını mı önemsiyor ibne olmasını mı karar versin artık”

Annem ibne kelimesini duyunca ağlamaya başladı. Sinirlerim boşaldı ben de ağlamaya başladım. Mert dayanamadı banyoya kaçtı. Annem bana sarıldı. Zırıl zırıl ağladık. Birbirimizi sıkı sıkı öptük. Hasret giderdik yanisi.

“ Oğlum iyiliğinden başka bir şey düşünmemeyi, sen daha çocukken öğrendim ben. Tamam kabul ediyorum Mert değişik ve senin gibi çok güzel bir çocuk. Sen de belki haklı olarak etkilenmişsin. Ama sonuçta ikiniz de erkeksiniz. Bu yaptığınız nereye kadar gidecek normal bir şey değil ki”

“ Biz de normal değiliz zaten annecim. Ben çok mutluyum onun yanında. Ne zor bir çocukluk geçirdiğimi en iyi sen biliyorsun. İnsan çocukluğunda bir yara aldı mı bütün hayatı onu sarmakla geçer. Ben saramadım o yaralarımı hiç. Ama Mert, bir tek Mert sarabiliyor o yaraları. Ben iyileşiyorum onunla. O benim tek çarem bu karanlık dünyada. O benim güneşim anne. Beni sevdiğin gibi onu da sevmeni istiyorum”


Tekrar karşılıklı ağlamaya başladık. Mert banyodan çıkıp o hâlimizi görünce teğet geçip salona kaçtı. Annem olmadığı kadar sıkı sarıldı bana. Sonra kendinden uzaklaştırıp suratıma dikkatlice baktı.

“ Suratının hâlini sormuyorum. Gerçekten de bakışların değişmiş senin. Mutluluk fışkırıyor gözlerinden. Peki oğlum ne diyebilirim senin gibi inatçı ve deli bir oğlana”

Sonunda anladı annem. Anneler anlar değil mi böyle şeyleri. Çocuğunun birine ölecek gibi aşık olduğunu başka kim anlayabilir. İyi ki, iyi anneler var. Gözlerimdeki mutluluğun arkasına saklı duran büyük korkuyu neyse ki göremedi. 

“ Meeert, buraya geeel !!!”

Bir şey oldu zannedip koşarak geldi. Annem ayağa kalkıp, aslında onu gördüğü andan itibaren yapmak istediği şeyi yaptı. Önce boynuna atladı, sıkıca göğsüne bastırdıktan sonra yanacıklarını bolca öptü. Mert şaşkın bana baktı.

“ Artık sen de benim oğlumsun Mertcim”

Kaptanın babam olmasından sonra, Canan hanım da Mert’in annesi oldu. Oldu olacak birbirleriyle tanıştıralım. Belki hollandalıyla babam aradan çekilirler. Oha lan insan annesiyle ilgili böyle saçma şeyler düşünür mü, terbiyesiz sapık.

Fırsattan istifade ben de Mert’e sarıldım. Dudağından öptüm. Neyse ki o karşılık vermedi. O güldü, ben ağladım. Annem beni görünce o da ağladı. Bizim mutluluk anlayışımız da böyle karmakarışık işte.

Babam da olsaydı keşke. O da bir değişiklik olsun diye Mert’le bana girişirdi belki. İlişkimize hareket gerek değil mi? Yoksa monotonlaşır sıkılıverir Mert. Ben sıkılmam ama ondan hiç. İnsan güneşten sıkılır mı kız…

~~

İki gün sonra okul açılacak filan diyerekten annemden zar zor da olsa, gitmek için izin aldık. Bu aile saadeti beni sıkıyor zahir. Kışlık erzağımızı hazırladı annem. Ben Mert’ime ne kahvaltılar hazırlarım artık. Ne beceririm yani. Aynı evde mi yaşayacağız bakalım. 

Yeni merakım da bu. Hep birşeyleri merak etmek ne zor bilseniz. Annem bizimle aşağı indi elinde suyla. Arabaya binmeden önce ikimizi de öptü. Yeni oğlunu benden daha çok öptü. Zeus bir ölümlüyü daha kendine bağlayıverdi. 

Nedense aklıma yine Ömer geldi. İstanbul’da oturması ne şanssızlık. Cehennemin dibinde ikâmet etseydi keşke. Suratı gözümün önüne geldikçe deliriyorum. Nerden buluyor böyle güzel çocuklar benim güzelimi. 

O benim lan. Alnına mı yazalım, ya benimsin ya kara toprağın diye. Annem arabanın arkasından suyu dökerken ben popomun acısından kıvranmaya başlamıştım. Mert bey de gülmeye. Yine alay ederse ağlarım ha. Bugün yetmedi mi? Sırıtarak, bir şey söylemek için bana dönünce,

“ Mert alay ediceksen hiç konuşma lütfen”

“ İlk defa böyle bir şey yaşadım. Yakalanma korkusu filân. Heyecanlıydı dün gece, kusura bakma artık”

“ Şeyine sağlık Mert’cim İstanbul’a kadar nasıl dayanacağım bakalım”

Esas İstanbul’a gidince neler olacak… Aynı evde kalırsak Cihan ne yapacak… Nuri’yle çıkmaya devam etseler keşke, bana bulaşmasa. Ama illâ kocasıyla aynı kişiyi becerecek, takmışlar kafaya. Bunlar önemli değil de Ömer⁉️


≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler