Liseden Üniversiteye 90 ~ saldırma saldırırım kendimi parçalatma sana



Liseden Üniversiteye 90



~~~ saldırma saldırırım kendimi parçalatma sana ~~~



~ Ellerimde büyüyor tenin, sarıldıkça yanıyorsun.
~ Tenime kaçıyor tenin, ellerimde büyüyor güzelliğin.
~ Sarıldıkça geceyi denizde, denizi teninde boğuyorum.
~ Sığmıyorsun geceye ve zamana, ellerime sığmıyorsun.

~ Dudağımın arasından kaçıverdi sevdan ne yapayım?
~ Tutamadım içimdeki yelkenleri salıverdim ne yapayım?

~ Bana gelişin bir sonbahar akşamı mıydı?
~ Dudakların dudaklarımda alaboraydı.

~ Ellerinden ellerime yollar uzandı.
~ Yollarında sevdan göz göze geldiğimiz zamanda.
~ Kanmasaydım ah kanmasaydım kanmasaydım o güzelliğine.
~ Sen içimde yanan esmerim kanmasaydım o güzelliğine.


~ [Sığmıyorsun Geceye ve Zamana⎟Ferhat Göçer]


Görünen veya belli bir nedeni olmasa bile, içimdeki korku giderek büyüyor. Aynı çocukluğumda olduğu gibi göğsümün üstünde tonlarca ağırlık var. Nefes almak o kadar zor ki. Dün akşam Buğra’yla yaşadığım acayip deneyimden sonra sabah uyanınca başladı bu…

Giren çıkan onun sikinde değil. Çocuk gibi sevinçli. Hoplaya zıplaya sikini sallaya sallaya çırılçıplak dolanıyor. Sallanan şeyini gözümün önünden kaldırsa biraz tansiyonum düşecek. Kaldırsa derken o anlamda diil. 

Gece çıplak yattığımız için ben donmuşum. Onun eşofmanlarından çektim donsuz. O da benim gibi mutfak fobili olduğu için dışardan yemek söyledik. Soğuk sandviç, subway. Buğra’ya 30, bana 15 santim. E herkes şeyiyle orantılı tabi. Bir bira patlattım.

“ Öğlenden birayı çakıyorsun”

“ Çakarım yemek öncesi hoşuma gidiyor”

“ Bügün evde takılalım mı?”

Evde takılırsak, takabilir bana. Yani bunu ben isteyebilirim en kötüsü. Şimdi ben onu yaptığım için sanki Mert’i aldatmamışım gibi. Fark ne ve ne alâka bilmiyorum ama hissiyatım bu işte ne yapabilirim. 

“ Ben eve gitsem iyi olur”

“ Hiç iyi olmaz. Tanıştığımız günden beri hep eve gitme modundasın. Ne var bu evde merak etim, beni de götürsene”

“ Hiç bir bok yok. Ev işte”

“ Kal lütfen pazartesi okula beraber gidelim. Böylece an be an hiç ayrılmama konusunda bir rekor kıralım. Sonra da hiç ayrılmayalım kendi rekorumuzu her gün tekrar tekrar kendimiz kıralım. Kırıp geçirelim amına koyalım herşeyin”

“ Terbiyesiz… Geberme sen e mi?”

“ E… Sen yanımda oldukça gebermem merak etme”

“ Tamam ama giyin artık lütfen”

“ Birbirimizden gizlimiz saklımız kalmadı neden önemsiyorsun”

“ Önemsenmeyecek gibi değil önündeki şey”

Kendi söylediğime kendim şaşırdım. Gel sik beni deseydin bari. Sonra o gülmeye başlayınca ben de koptum. Birayı da sandviçten önce yarıladığımdan kafam yerine geldi. Alkol, korkumu yenmeme yardım ediyor yine.

“ Gerçekten beğendin mi dalgamı, dalga mı geçiyorsun yoksa”

“ Bu işin dalgası olmaz bir şort giy bari

Dalga alıp götürmeden kıyıda kumdan kale yapan Can’ı, sonunda kalkıp giydi şortunu Buğra. Çocukken kum plajı olan bir tatil yerine gitmişsek tek başıma kumda kürekle oynamaya bayılırdım. Ama kumdan kale yapmayı değil çukur kazmayı severdim.

Çukur kazıp denizin suyuna ulaşmayı. Denizde derinlere dalamıyordum o zamanlar, karada sondaj çalışmaları yapıyordum demek. Arar bulurum bir şey derinlerdeyse eğer. Benim derinlerimde ne var acaba? Biri bulsa ya.

Üstünü de giy deseydim keşke. Geniş olmayan punçik omuzları, kemikleri belli parlayan göğsü ve hafif içe göçük karnı o kadar güzel ki. Ellemeden dillemeden, nasıl durulur bilemiyorum. Yalnız kalmamak bununla en iyisi. Dışarı çıkıp dolaşsak bu gün. 

Ya Mert’le karşılaşırsak. Bizi birlikte görse ne yapar acaba? Pata küte girişir mi Buğra’ya. Belki de bana. En iyisi ikimize de dalsın. Sever mi gurup bilemiyorum. Anlatmıyor ki neleri sevdiğini. Uzaklara gidelim o zaman. Naruto’mla olduğu gibi.

“ Uzaklara bir yerlere gidelim mi”

“ Sen ne istersen onu yapıyorum. Neden yalnız kalmak istemiyorsun benimle.”

“ Tersine çok istiyorum bu da korkutuyor beni. Neden diye sorma gözünü seveyim”

Kalkıp yanıma geldi oturdu dibime girip. Saldırma saldırırım. Kendimi parçalatma sana. Gözlerini de dikti gözlerime. O gözlerini evet, çok güzel olan. Ben kaydırdım gözlerimi aşağıya. Dudaklarında kapana kısıldım bu defa da.

“ Hadi”

“ Ne hadi”

“ Ya sen söyledin ya işte, sev gözlerimi”

Zeki ve hazırcevap. Ben cevap veremedim. Dudaklarında takılınca ben, uzandı dudaklarıma. Bal kovanına uzandım ben de. Arılar çıkacak şimdi ağzından ağzıma. Sokacaklar beni. Sarıldı bir de. Bastırdı göğsünü. Ben de ona sarıldım. Onu üstüme çekiyordum ki telefonum dımbırdadı.

Kurtuluş umudu olabilir mi? Kurtulmak istiyor muyum? Ya da hep olduğu gibi yeni bir belâ. Buğra’dan zar zor ayrıldım. Şortunun önü kabarmış. Ucuz kurtuldum. Sevgili Sabri abim arıyor. Hayırlara vesile olsun inşallah.

Sabri AbiM 📞 Can

can nerelerdesin?

Nerelerdeyim? Podyumda çıplak kedi yürüyüşündeyim. Top model oldum. Altta olmaktan bir hayır göremedik bu güne kadar üste çıktım ben de. Altında ki Buğra’ysa harika. Mert korkumu yenebilirsem ben de onun altına giricem.

Can 📞 Sabri AbiM

abi iyiyim bir arkadaşın evindeyim sizler nasılsınız

Sabri AbiM 📞 Can

iyiyiz sağol seninle konuşmam gerek ne zaman uğrayabilirsin

Can 📞 Sabri AbiM

şimdi

Meraktan çatlamadan hemen uçmalıyım. Sabri abinin de mi bana tahammülü kalmadı artık. Kardeşlikten reddetmek için mi çağırıyor. Öğreniriz bunu birazdan, gitmezsem kalpten. Kalbim atıyor mu?

Sıçsa ağzıma da ben de kurtulsam kendimi bildim bileli duyduğum suçluluk duygusundan. Patlayan bombaların, ölen insanların hatta ölen çocukların sorumlusu benim lan. İlluminati mi ne karın ağrısıysa, işte onu ben bir ibneler konseyinin yardımıyla yönetiyorum. 

“ Tek çocuk değil miydin sen”

“ Bu Mert’ten olma abim. Uzun hikâye anlatırım sonra. Benim gitmem gerek hemen”

“ Hani uzaklara gidecektik. Ben de geliyim seninle. Beklerim seni işin bitene kadar bir yerde”

Buna da hayır denemiyor ki. Öyle bir tatlılık öyle bir kuzuluk öyle bir kedilik öyle bir altınlık öyle bir derin gözler… Öyle bir, öyle işte… Taksiye atladık, istikamet Moda. Deniz görününce, Buğra’yı parkın içindeki çay bahçesinde bıraktım. 

Daha cafenin bahçesinde, Peter uçtu üzerime. Kendini kaybedip yanağım yerine boynuma yapıştı. Ben de özlemişim uçucu cinimi. Sıkıca sarıldık birbirimize. Bir kardeşim de o. Kardeşliği aynı anneden doğmak sanmayın.

Sabri abi kasada yok. Hemen mutfağa seyirttim Peter’de arkamdan. Viski ver, dedim. Shut bardağına doldurucaktı ki, Cem Yılmaz’ın Av Mevsimi filminde ki, İdris karakteri geldi gözümün önüne. Barmene yaptığı gibi işaret parmağımla bardağı ittim.

“ Büyük bardak… Şişeyi de ver”

Filmde, burda gurup giriyordu müziğe. Ama burda yok işte. Bundan sonra ben de taklitçi olucam herkes gibi. Meselâ, sevdiğim film karakterlerini taklit edicem. Eğlenicem hayatla. Yapabilir miyim? Yoksa hep olduğu gibi o mu benle eğlenir.

Ara vere vere, ağzımı şapırdatarak, üç yudumda buldum bardağın dibini. Şaşkın bana bakıyor Peter. Sorguya aldım. Sabri abinin beni neden çağırdığını bilmiyormuş. Mert hemen her akşam uğruyormuş cafeye, Sabri abiyle içiyorlarmış. 

Neyse ki yalnız geliyormuş. Bu iyi haber. Ömer nerde bilmiyormuş. Bu da iyi haber. Nerde ben de bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum. İki parmak da yolluk vurup, tedirgin Sabri abinin de kapısını vurdum. 

Masada oturuyor, kapı ağzında kalakaldım. Kalkıp yanıma geldi. Gözleri endişeli ve biraz da kızgın. Masanın yanındaki koltuğu gösterdi, oturdum o da karşımdaki koltuğa. Epey baktı bana. Ben yere bakarken, sonunda konuştu.

“ Can yine ne oldu Mert’le. Soruyorum anlatmıyor birşey. Ama çok içiyor. Sen de yoksun ortada. Benim yapabileceğim bir şey var mı?”

“ Abi bir arkadaşımın facebook sayfasına bakıyorum diye vurdu yine bana. Ben de çektim kapıyı çıktım. Aramadım hiç, o zaten aramaz”

“ Ne yapacağız biz sizinle”

Hiç bir şey yapmayın. Bizden bir cacık olmaz. Uğraşmayın boşuna. Sik sokdan başka muhabbet yok. Ne mi yapacaksınız? Cevabı bende de yok. Öyle boş boş baktım Sabri abiye. Kapı açıldı Mert geldi. Boka bakar gibi baktı bana. 

Dikildi tepeme bakmaya devam ediyor. Sabri abi tedirgin. Ortalığın karışacağını sezinledi sanırım. Ben de anladım. Anlamamazlığa vurdum. Taklitçiyim ya. Sabri abi kalkıp çıktı odadan. Bana vuracaksa vursa artık. Sokacam ızdırabını siktiğimin belirsiz bakışlarına.

“ Birlikte oldun mu o çocukla”

Birlikte oldun mu o çocukla, ha. Ne kadar ince ifadeler bunlar. Neden, altına girdin mi, demedin. Ben de rahatlıkla, hayır, derdim. Senin konuşma tarzın budur. Ne cevap vereyim. Yere bakıyorum. Derindeyim, halının mavi desenlerine daldım. 

Mavi sihrini gösterdi yine. Ayağa kalktım. Gözlerinin içine baktım. Hiç bir şey yok, bomboş. Acımasızlık nedir biliyor musunuz? Öyle kızgınlık, şiddet filân değildir. Umursamamaktır, en acımasız şiddet. Ne olacaksa olsun.

“ Oldum”

“ Bıraktım seni artık. Ne istiyorsan onu yap. Bir daha görüşmeyeceğiz”

Düellodayız. Elimi silahıma attım. Yine yok. Bir silahım bile olmadı amına kodumun dünyasında. Yumruklarımı sıktım tüm gücümle. Bir anda salladım suratının ortasına. Lok gibi de oturdu nasıl olduysa. Gözlerini kapadı, başı hafif geriye gitti. Şaşkın baktı bana. Ben de ona.

Biz bu aşkla göklere, duyulmamış düşlere 
Kirlenmemiş hayallere uçacaktık 

Uçtum masanın üstüne. Ordan yere kafamın üstüne. Bu hareket iyi oldu. Olacak olanı engellemek boşa çabadır. Doğa boşluk kabul etmez. Senin de amına koyıyım Descartes. Hareketin Kartezyen Yasaları’nı buldun da götün göğe mi erdi.


Yasalarını da al, ananın amına sok. Başım çok acıyor. Elim çok acıyor. Her yerim çok acıyor. Kalkayım dedim. Kalkamadım. Biraz sonra toparlanıp masaya tutunup kalktım. Siktirmiş gitmiş. İnsan birşey oldu mu diye bir bakar. Ama ampirizm uzmanı tabi.

Deneye deneye gücünü üstümde, bana birşey olmadığını öğretti insanlığa. İnsanlığı da sikiyim. Kimseye görünmeden Sabri abinin çalışma odasından apartmana açılan kapıyı açıp çıktım dışarı. Serin hava yaladı akan kanı.

Yan sokaktaki eczaneye gittim. Dudağımın ve kafamın kanayan yerlerini temizleyip kapadı üzerlerini. Eczacı hanım o yaralar kapatmakla kapanmıyor öyle kolay kolay. Kalbimi de bantlayın. Hatta en iyisi çekin fişini gitsin.

Büfeye gittim. Jim Beam istedim. İthalâtı durmuş. İthalâtı kim durdurduysa onun da amına koyıyım. Kardeşini aldım, Jack. Soyadı Daniels. İçki şişelerinin ucuna taktıkları plastik toplara gıcık oluyorum. Eme eme içtim bir yudum.

Taksiye atlayıp Buğra’yı aradım, yola çık, dedim. Attım atımın terkisine kara kuzumu. Uzandım, sıcacık öptüm pürüzsüz yanağını. Gülümseyerek bana baktı. Ben de güldüm. Gülmekten ölsek hep böyle. Elimdeki Jack’e baktı.

Kaptı dikti kafasına. Sonra bir ben, sonra bir o, vurduk durduk… Altımızda elmas gibi parlayan boğaz. Köprüden geçtik. Balık olduk denizde. Yüzdük birlikte. Sonra rengârenk kayık olduk. Adı sevinç. Aşk dalgaları vurdu bize, alabora olduk. 

~~~

Şişenin yarısı bittiğinde, bir ara sokakta durdu taksi. Çıkmaz sokak gibi karanlık bir yer. Karanlık binalarla çevrili. Yağmur yağmaya başladı. Buğra taksinin parasını bana verdirmedi. Neden kimse ciddiye almıyor beni.

“ Nerdeyiz”

“ Taksim’de. Şurası bizim lise tayfasının çaldığı bar. Oraya girelim mi?”

Girelim. Hiç de çıkmayalım. Midemiz delinsin. Götümüz de delinsin. Hatta beynimiz buharlaşsın. İçip içip geberelim orda. Ama ölmeden önce barın tuvaletinde sik beni. Ölmeden önce yapılacaklar listemde bir numaraydın sen. 

Ben yaptım seni, sen de beni yap. Üç beş basamak indik. Alçak bir kapıdan yüksek tavanlı karanlık mekâna girdik. Barın arkasında duran çocuk Buğra’ya bakıp güldü. Havada çarpıştırdılar avuç içlerini. 

Bana da uzattı elini. Beceremeyeceğimi düşünüp şaşkın bakınca, ısrar etmedi. Buğra tanıştırdı bizi. Adı Kirpi’ymiş. Gerçekten de kirpi gibi gözleri dışında her yerinden uzun kıllar fışkırıyor. Kirpi konuştu.

“ Kanka eski sevgiline mi döndün”

“ Öyle oldu”

“ İyi olmuş özledik… Sen Premier Ligi iyi bilirsin. Tottenham V Chelsea ne olur la?”

“ Her zaman ki gibi alt-üst müsün yine”

“ Aynen… Alt 1.70. Üst 1.65. Ne diyon”

“ Alt amına koyım. Chelsea tek golle siker”

Bu neden bu kadar sikme koyma muhabbetine girdi. Ha bi de unutmadan, kanka eski sevgiline mi döndün. Neydi bu. Bu barın arkasındaki kirpi kim? Eski sevgilisiyse eğer, böyle birinden hoşlanan, benden nasıl hoşlanır. 

Bar zaten mağara gibi, biz bir de en dibindeki en karanlık masaya oturduk. Hızlıca masanın köşesine geçti. Karşısına oturacaktım kolumdan tutup yanına çekti. Ne yapıyor anlayamıyorum. Kuzu musun kurt musun lan. Lâf olsun diye konuştum.

“ Bizim lise dedin ya, nereyi bitirdin sen”

Deutsche schule. Alman yani. Yakın buraya. Lisedeyken buralara takılırdık işte”

Ay kalite kuzum. Yerim ben senin schule diyen ağzının güzel aksanını. Takılın bakalım da benim aklım hâlâ, eski sevgili, muhabbetine takık. Sorsam ama nasıl sormalı. Aşırı merakım ve kıskançlığımla iki güne Buğra’yı da boğmam umarım.

“ Eski sevgiliye dönmek, ne iş”

Bu çok maskülen bir hönkürme mi oldu. Ben neye dönüşüyorum acaba? Dönüşüm. Aha Kafka. Bana baktı güldü hınzırca hem de. Bu ne demek şimdi. Diyorum ya bu baştan beri dalga geçiyor benle. O zaman niye yattı altıma. 

Alt-üst kaç veriyodu? Yani yanlış anlamayın, Tottenham V Chelsea. İddiaya tekrar başlasam mı ben de acaba. Bi zenginlik filân olur ha. Buğra’yı alıp Londra’ya kaçmacalar. Mert’i ekmeceler. Ama Sabri abi, çok içiyor, dedi. Bırakamam, ne bok yiycem ben. 

“ Kıskandın mı beni tatlı şey”

“ Ne alâka Buğra”

“ Neden ne alâka. Beni kıskansan keşke. Dünyanın en mutlu insanı olurdum”

“ Soruma cevap ver”

“ Tamam kızma zannettiğin gibi değil. Kirpinin eski sevgili dediği, alkol. Kazadan sonra babamın korkusuna buralara gelemiyordum da. Ama artık bir önemi kalmadı babam gelmiyor ki bana zaten”

Kıyamam ben bunun baba sevgisine. Babası da madem seviyor oğlunu, bir hataya bu kadar neden kızıyor ki acaba. Benim böyle oğlum olucak dünyanın amına koyarım. Özür ya çok küfür ediyorum değil mi?

Hakketen kirpiymiş. Ve eski sevgili değilmiş demek. Bu iyi. Eski sevgili alkol. Bu iyi mi? Bilmem, biz iki alkolik bi araya gelmemeli miydik. Ben mayışınca bu cevaptan memnun, sarıldı. Ne kadar gerekli konuşan bir kuzu bu.

Büyümüş de küçülmüş sanki. Ne zaman, ne yapacağını, ne iyi bilen. Ne kadar çok ne oldu. Gevşedim kollarının sıkısında. Çekti iyice beni kendine. Sok içine bari. Ya da sen gir. Azma lan. Gömüldüm boynuna.

Ben aşık mı oluyorum? Değişik bir koku alıyorsam evet. Sabun gibi, zeytin ağacı gibi, deniz gibi kokuyor teni. Biraz da yosun. Isırdım boynunu. Dişlerim kamaştı. Elimi attım… Nefes nefeseyiz. Nefes alamıyorum. 

Ama bu kokuyu içimde istiyorum. 


≈≈≈


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler