Liseden Üniversiteye 92 ~ en ufak şeylere sevişelim



Liseden Üniversiteye 92



~~~ en ufak şeylere sevişelim ~~~



ludwig wittgenstein’ın anısına



~ en ufak şeylere sevinelim
~ meselâ berduşların bizim şerefimize şarap içmelerine
~ en büyük şeylere üzülmeyelim
~ meselâ babamız sevmemiş bizi
~ annemiz terk etmiş daha bebeyken
~ hiç bir şey bizi mutsuz etmesin

~ biz birbirimizin hem annesi hem babası olalım
~ kardeş olalım dahası birbirimizin çocuğu olalım
~ sevgili olalım aşık olalım
~ aramıza sedece aşk girsin
~ biz birbirimize girelim
~ hep baş başa hep kıç kıça hep pipi pipiye olalım
~ en ufak şeylere sevişelim



? 📞 Can
can sen misin?

Can 📞 ?

sen kimsin?

? 📞 Can

ben gökçe nerdesin şu an görüşmemiz gerek

Can 📞 ?

köprüdeyim

? 📞 Can

ne köprüsü

Can 📞 ?

15 temmuz şehitler köprüsü

? 📞 Can

dalga geçme

Can 📞 ?

dalga değil köprüyü geçiyorum

? 📞 Can

iyi tamam çok komiksin nereye gidiyorsan konum at geleyim veya sen gel

Can 📞 ?

yarın ara geç oldu uygun değilim

Telefonu kapadım yüzüne. Bu ben miyim? Bu ne cesaret ve üstelik cesamet. Gökçe karşımda olsa böyle konuşamazdım. Yanımda olmasa bile titredim korkudan. Yaptık bir delikanlılık şimdi sabaha kadar meraktan yatakta dön dur.

Kuzuya arkamı dönmemeliyim ama. Mert’le ilgili olmasa Gökçe beni neden arasın. Bok ettim herşeyi yine. Cesaret edip versem Buğra’ya kafam silinir mi? Ya da Mert’ten başkası sikerse iyice beter mi olurum. 𝐢𝐝𝐤 🙊


Sabaha kadar meraktan karnıma ağrılar girdi. Ertesi sabah aramadı Gökçe karısı. Öğlen oldu aramadı. Akşam oldu aramadı. Okulda bütün gün elimde tuttuğum telefon değil ellerim titredi durdu. Gece kimin aradığını sordu durdu Buğra. Hiç susmadı. Ben hiç konuşmadım. 

Sonunda Elif’e mesaj atıp Mert’i sordum. Cuma ortak dersleri varmış gelmemiş. Bugün de görmemiş. Derslerin bitince buluşalım, yazdı. Bitti, diye cevap verirken Emel yine gözlerini dikti bana. Okuldaki cafe’de buluşalım, yazdı Elif. 

Dersler bittiği hâlde sınıftan çıkmayan Emel’in yanına gittim. Yüzünde güller açtı, sarılıp öptü ne alâkaysa. Buğra ve Emel’le cafeye gittik. Elif Buğra’ya baktı. Sonra bana. Ne o der gibi işte. Buğra Elif’e baktı. Sonra bana. Bakmayın la bana.

Bakışmanın biteceği yok, tanıştırdım Buğra ile Elif’i, sarılıp öptü üçümüzü de. Buğra’nın yanacıklarından uzaklaşınca Elif, gülümsedi ona. Hep gülümseyen Buğra somurttu. Emel’i sevmedi Elif’i de sevmedi. 

Emel’le Elif karşılıklı oturunca zorunlu Elif’in yanına oturdum. Buğra Emel’in yanına oturacağına benim yanıma sıkıştı. Ben de Emel’le Buğra’nın arasında sıkıştım. Arkayı dörtledik göt göte. Buğra’nın ki neyse de… 

Benim acilen kızlardan yardım istemem gerek. Gökçe’yle teke tek yüzleşemem. Japon balığı suratlı sapık. Ortaya bir bilgi bombası bırak. Nasılsa bir patlatan çıkar. İçimde patlamasın da hep olduğu gibi.

“ Beni dün gece Gökçe aradı. Buluşmak istedi ama telaş ve korkudan yarın ara deyip suratına kapadım telefonu. Aramıyor…”

Herkesin gözleri açıldı. Tarih öncesi bir karakteri hatırladık. Buğra hatırlayamadı bilmiyor çünkü. Ama sormak için anı kolluyor. Emel panter karakteriyle olayı ele almak için atılmak üzere. Elifcan şaşkınlığını atamadı.

“ Şazamlarım olayı ben şimdi koçum bana bırak”

Emel tabi. Hâlâ koçum diyor. Kuzum bana bakıyor. Shazam, bu da iyiymiş. Emel olmadan ben bir hiçim, bu bir kere daha anlaşıldı. Ne olur arkadaşım olsan sadece. En iyi arkadaşım. Elifcan’la beraber ha. 

İstemsiz Emel’in eline uzanıp tuttum ve sıktım. Buğra bayılacak meraktan. Emel kalktı ve istihbarat faaliyetine başlamak üzere uzaklaştı bizden. Elif şaşkınlığını atıp ön plana geçme gayretine girişti. Bana baktı.

“ Arasan ya Gökçe’yi”

“ Korkuyorum. Emel bir baksın o daha iyi anlar bu işlerden”

Birşey yapamayınca Elif bozuldu biraz. Buğra merakla bana bakmaya devam ediyor. Onu meraklandırmak istemiyorum ama şimdi bunları anlatacak enerjim yok. Şu olayı çözene kadar dursa. Ama duramadı enerjik kuzucuk.

“ Bu Gökçe kim meraktan çatlamadan bi yol anlatabilir misin bana da”

“ Mert’in teyzesinin kızı”

“ Neyse ben de şey zannetmiştim… Yani anlarsın”

“ Neyi anlarım Buğra”

Anladık gerzek. Sevgilim zannettin. Ben senin gibi yalan söylemem şampiyon. Neysek oyuz. Öyle mi acaba? Yine bazı harflerin üzerine basa basa öyle tatlı konuştu ki. Kızamıyorum ona. Sarılamıyorum da bu kalabalıkta.

Allahım yardımcı olsana. Ben sana yalvarmadım mı. Bu küçük kalp ve iki büyük aşk. Yan yana getirme n’olur. Buğra bozuldu yine. Elif’de ne diyeceğini bilemiyor. İnsanlar benim için üzülmesin çıplakmışım gibi utanıyorum.

“ Tamam Buğra şaka yaptım. Anlatırım sana sonra Gökçe’yi”

Bir anda gözlerinde o dumanlı dağlar beliriverdi. Bana bakıp gülümseyince ayrık inci dişleri beliriverdi. Benim karnımda, ardından daha aşağılarda bazı haraketler beliriverdi. Elifcan olan biteni anlayıverdi.


Elif ikimizin de ellerini tuttu. Gözlerimize baktı. Gözleri doldu. Benim de gözlerim doldu. Buğra pek birşey anlamadı. Ama elini çekmedi en azından. Sonra bizim ellerimizi birleştirdi. Filmin bu sahnesini iyi yönetti Elif neme lâzım.

Gossip Emel sosyal medyadan birşeyler öğrendiğini muştulayarak döndü. Nerden bulduysa Gökçe’nin samimi bir arkadaşını kafalamış. Ondan öğrendiği, Mert’in yine ortalarda olmadığı. Telefonu da kapalıymış. 

Nevin hanım ağa çıldırmış. Gökçe’yi çağırmış yurtdışından. Okulunu bırakıp gelmiş orospu. Ne yapacaksa. Mert’in ondan nefret ettiğini bilmiyor anası tabi. Aşk nefret denklemini aklıma bile getirmek istemiyorum. 

Hastaneleri mi arasam. Yine biryerlere kaçsın saklansın ama ona birşey olmasın allahım ne olur. Peki ama kaçtıysa bir yerlere veya kötü birşey olduysa Cihan’ın haberi olmaz mıydı? Bağlantı Elifcan. 

“ En son ne zaman gördün Cihan’ı”

“ Cumartesi beraberdik. Pazar sabah işi bitince postaladı beni. Bizim evdeydim, sen yoktun tabi. Nerde kalıyorsun en son”

Soruya mutlaka karşı soruyla cevap veriyor. Beyoğlu’nun arka sokaklarında kalıyorum. Berduşlarla şarap içiyorum. Mert’i arıyoruz onun derdi benim nerde olduğum. Elif’in evi, bizim ev, oldu. Bunu söylerken Buğra’ya baktı. 

Sanırım Buğra’ya yoklama atıyor. Neden gülümsüyor hep ona bakarken. Kıskanıyor muyum ben kuzuyu. Buğra yine birşey anlamadı tabi Elif’in bakışlarından. Koluma yapıştı çocuk gibi. Beni annesi mi zannediyor acaba? 

~~~

Hissizleşen elimde titreyen telefonu hisli kuzum hissetti yine. Öyle bir bütünleştik ki. Ana karnındaki ikizlere döndük. Gökçe’yi KorkunçCadı olarak kaydetmiştim. Ekranda yazan bu… Emel uyuyan yılanı uyandırdı.

KorkunçCadı 📞 Can

suratıma telefonu kapatıp arkamdan araştırma mı yapıyorsun meraklı taze

Can 📞 KorkunçCadı

özür dilerim sarhoştum dün gece bilmeden kapatmışım

KorkunçCadı 📞 Can

yola gel küçük orospu konum atıcam hemen taksiye binip gel

Yola gel, taksiye binip gel. Büyük orospu ne çok gel dedi. Ağzına yüzüne gelsem. Off bu cadı beni çok korkutuyor. Sanki o ilk ve son karşılaşmamızda Mert’in bile ondan korkmak demeyelim ama çekindiğini hissetmiştim.

Kalktım cafeden. Emel ve Elif benimle gelmek istedi kabul etmedim. Heyacandan çişim geldi. Buğra yapıştı koluma yine. Bir beraber işemediğimiz kaldı. Kanım çekilmiş pipim de içine çekilmiş. Buğra’da yanımdaki pisuvara yanaşıp çıkardı.

Utandım ona göstermeden bitirdim işimi yani çişimi. Bana göstere göstere sallarken şeyini. Bakmadan ona elimi yıkamaya gitttim. O ellerini yıkamadan arkamdan seyirtti. İlk defa birisi koluma çekiştirmek için değil benden ayrılmamak için yapışıyor. 

Hem de masum bir çocuk gibi telaştan yıkayamadığı çişli elleriyle. Saçlarının bir tutamı dumanlı gözünün üstüne düşmüş. Hindistan dağlarının tepesindeki siyah yağmur bulutları gibi. Ha yağdı ha yağıcak, sımsıcak.

“ Gökçe’yle buluşucam”

“ Biliyorum duyduk hepimiz konuşurken. Ben de gelicem”

“ Ne alâka Buğra”

“ Bırakmam seni Can. N’olur sensiz kalamam artık”

Ayy kalama. Ben kalırım da sanki. Ne yapıcaz biz seninle. Anne kanguru gibi bir cep yapayım karnıma, gir içine. Gir içime. Büyü orda. Sonra doğurayım. Çocuğum ol büyüteyim seni. Bütün çocukluğunun özlemlerini beraber yaşayalım.

Beraber büyüyelim tekrar birlikte. Hiçbir şeyden korkmayalım. Pan theos gibi, herşey de tanrıyı bulalım. Herşeyi sevelim. Herşey bizi sevsin. Taş, toprak, ağaç, bulut, yağmur, dağlar, denizler, kuşlar, insanlar hep tanrı olsun…

En ufak şeylere sevinelim. Meselâ berduşların bizim şerefimize şarap içmelerine. En büyük şeylere üzülmeyelim. Babamız sevmemiş. Annemiz terk etmiş daha bebeyken. Hiç bir şey bizi mutsuz etmesin.

Biz birbirimizin hem annesi hem babası olalım. Kardeş olalım. Dahası birbirimizin çocuğu olalım. Sevgili olalım. Aşık olalım. Aramıza sedece aşk girsin. Biz birbirimize girelim. Hep baş başa, hep kıç kıça, hep pipi pipiye olalım. En ufak şeylere sevişelim.

~~~

Bu dualar eşliğinde taksideyiz. Buğra koluma bacağıma elleriyle, başıyla boynuma suratıma, yavru kediler gibi sürtünüp duruyor. İstanbul’un bütün taksicileri bizim ibne olduğumuzu öğrendi. Cadde’ye emretti Gökçe hatun.

İndik caddeye, konumlandığı kafenin önünde durduk. Bacaklarım titredi inince. Sendeledim gözlerimi kapadım. Döndü binalar, insanlar. Boşluğa düştüm. Buğra kokuyor heryer. Yemyeşil bir vadinin içindeyim.

Gözlerimi açtığımda ilk üzerime eğilmiş Buğra’nın korkudan bembeyaz olmuş yüzünü gördüm. Beyaz da yakışmış sana güzel çocuk. Gülümsedi gözlerime. Ben de onunkilere. Onun kollarında mı geldim buraya?

“ Sen neyle yıkanıyorsun”

“ Nasıl yani”

“ Ne kadar güzel kokuyorsun”

Buğra güldü tekrar bu söylediğime. Bize bakan eczacı olduğunu tahmin ettiğim beyaz gömlekli kadın da güldü. Buğra’nın arkasındaki Gökçe gülmedi. Onun kocaman gözlerini görünce bana bakan, ben gözlerimi kapadım tekrardan.

~~~

“ Bu bayılma numaralarını yemem ben”

Yeme kilo almışsın zaten. Mert’inkini yiyemeyince yemeğe vurmuşun kendini. Numaraymış. Herkesi kendi gibi hayat filminde başrol oyuncusu zannediyor. Ben figüranlıktan bile atıldım. Sette değilim artık anlamıyor musun? 

Neyin rolünü yapıcam. Eczaneden çıkarıp apar topar bizi cafeye götürdü Gökçe. Söylediği ilk lâf da bu işte. Buğra atılmak için bekliyor. Elini tuttum masanın altından, kulağına sakın bir şey söyleme ve yapma, dedim.

“ Ne istiyorsun Gökçe”

Bu kadar işte. Onun gibi saldıramam ben. Onun gibi vahşi değilim. Annem benim için, zor bir çocuktun ama yaramaz değildin, demişti bir gün. Nasıl dediğimde, anlaşılması güç kendi dünyası olan ama asla insanlara zarar vermek istemeyen biriydin, dedi.

Gökçe’ye zarar verebilsem, ister miydim bunu? Belki isterdim. Ama yine de yapamazdım. İnsan her istediğini yapamaz ki. Sonuçta bir fıtratımız var istesek de değiştiremeyeceğimiz. Benim ki ne la. Hep ezilmek mi?

“ Ne mi istiyorum Can? Asıl sen ne istiyorsun. Derdin ne”

“ Derdim… Ortadoğu’da barışı sağlamak”

“ Sıkıştın, saçma espriler mi yine”

“ Ne diyim başka. Ne dediğini anlamıyorum. Azarlamak için mi çağırdın beni”

“ Peki o zaman daha açık konuşayım. Yine korkma da”

Buğra’nın elini sıktım masanın altından. Ondan güç alıyorum. İyi ki yanımda gelmiş. Yoksa şimdiye kadar çoktan ağlamaya başlamıştım. Gökçe’de mutluluktan uçmaya başlamıştı. Onun mutlu olmaya hakkı yok. Çünkü o çocuk Mert’i üzdü.

Hep dediğim gibi, en büyük insanlık suçu çocukları üzmektir. Hatta bu gün daha da ileri gideyim hadi. Onları sevindirmemek, onları mutlu edememek bile suç kapsamındadır. Benim ceza kanunumda.

“ Korkuyorum senden yalan yok. Ama ne söyleceksen söyle”

Buğra bana baktı şaşkın. Bunu söylememe kızdı sanırım. Ben de o klasik erkek gururu yok işte ne yapayım. Korkuyorum ne yalan söyleyeyim. İşin güzel tarafı manga güzeli suratlı kancık da şaşırdı söylediğime.

İnsanları şaşırtmak bana göre en büyük yetenektir. Çünkü şaşırmak anlamak, şaşırtabilmek insanlara bir şeyi anlatabilmektir. Şaşakalmak da sanatçılara özgü derinlemesine anlamak yeteneğidir.

O nedenle sanatçılar veya sanatçı ruhlu insanlar gece gündüz rüya görme veya rüyada yaşayabilmekle ödüllendirilmişlerdir. Ama bu bir ödül mü? Tanrı onları korusun. Çünkü hep rüyada yaşayan meleklerin gerçeklerden korunmaları gerekir.

~~~

Bertrand Russell birgün arkadaşı G.E. Moore’a sorar:
† Wittgenstein hakkında ne düşünüyorsun?
‡ Çok iyi şeyler. 
† Neden? 
‡ Derslerimde bir tek o şaşırmış gibi duruyor da ondan. 
(Çıldırmaktan korkuyorsan niçin düşünüyorsun ~ Dücane Cündioğlu)


“ Mert’le alıp veremediğin ne”

“ Bilmece çözecek halde değilim. Korkutucaksan korkut ve ne söyleyeceksen söyle oyun oynama”

“ Bu yanındaki lubun kim?”

“ Sanane”

“ Mert’i seviyorsan neden onun yanında değilsin”

“ Mert’e sorsan bu soruyu”

“ Senin dilini kopartırım”

“ Kopart ya ne istiyorsan yap”

Bana doğru uzattığı elini havada yakaladı Buğra. Dayanamadı kuzu. Lubun ne la. Biz hepimiz lubunuz. Hepimiz ibneyiz. Sana giren çıkan ne. Sen Nevin hanımın senaryosunu oyna. Ama o filmde Mert yok. Onu oynatamazsınız.

Ben Mert’in hayatında olsam da olmasam da farketmez. Siz onun yaşamında olamayacaksınız. Kaptan babam olucak. Ömer Can kardeşim olucak. Ama siz olamayacaksınız. Çünkü siz de sevgi yok.

Gökçe çıldırdı. Masanın üzerinden Buğra’nın üzerine atladı. Buğra tuttuğu kolundan savurdu Gökçe’yi yere. Orospu buraya yalnız gelmemiş. Pezevenkleri her taraftan üzerimize atladılar. Kaç kişiler sayamadım.


Yumruklar tekmeler, anlık üzerimize yağdı. Buğra yumruklarını konuşturdu. Ben her zaman olduğu gibi durup uslu uslu dayağımı yedim. Tarzımdan ödün vermem oldum olası böyleyim. Kimseye vuramam. 

Herkes bana vurabilir. Buyrun çekinmeyin. Buğra ayı yavrularının arasına dalıyor. Hem de bir kuzu. Bana vuranlara daha çok saldırıyor. Ama kancık karı orduyla gelmiş buraya. Benim ağız burun patladı hemen. 

Buğra’nın da yavaş çekim ağız ve burun nahiyesinden kanlar havaya uçuştu. Ben çuval gibi yere düşünce birisi beni tekmelemeye başladı. Buğra üzerime kapaklandı. Tekmeler bitmek bilmedi. Buğra hareketsiz yattı üzerimde.

Sonunda durdular. Göz ucuyla baktım. En az beş altı kişi varlar. Çuval gibi yerde yatan bize bakıyorlar. Beğendiler oluşan tabloyu sanırım. Daha fazla fırça darbesine gerek yok. Eserleriyle övündüler çekip gittiler.

Buğra üstümden yanıma devrildi. Yerle yeksan kan içinde yüzdük epey. Dönüp baktım Buğra’ya. Ben bakınca yine gülümsedi manyak. Ayrık dişlerinin araları kanla dolmuş. Benden daha çok ona vurdular.

Elimi uzattım, gergin dudağına değdirdim parmağımı. Ne kadar güçlü. Biz ne kadar güçlüyüz? Doğruldu, beni de kaldırdı. Ensemden saçlarımı okşadı. Herkes bize bakıyor şaşkın. Ama garsonlar kızgın.

Birbirimize sarılıp çıktık ordan. Bağdat caddesini geçtik trafikte yavaşça ilerleyen arabaları durdurarak. Eczaneye girdik tekrar. Özledik sizi, dedim. Kadın hâlimizi görünce gözlerini ve ağzını açtı. Avucunu açık ağzına kapadı. Bu ne hâl, demek istiyor. Ben de hiç ummazdım.

~~~

Eve girdiğimizde sıkıca sarıldı bana Buğra. Ben de ona. İkimizin de heryeri ağrıyor. Canımız yandı. Ama bu hoşumuza gitti. Önce o güldü sonra ben, sonra o kahkaha attı sonra ben. Sevgi havada uçuştu üzerimize yağdı.

Düştük kanepeye sere serpe. Patlak dudaklarımızla öpüşemedik. Mert’in işini Gökçe tamamladı. Suratım dağıldı iyice. Dağılmış suratlarımızın her santimini öptük. Mutlu son ben ağlamaya başladım.

“ Buğra özür dilerim uğursuz ve kanlı yaşamımın içine seni de çektim”

“ Asıl ben özür dilerim”

“ Sen neden özür diliyorsun”

“ Koruyamadım seni”

Yerim bu kuzuyu ben. Beni koruyacakmış. Gerçi fena dövüşmedi ama o kadar kalabalığa kimse bir şey yapamazdı. Sana bir şey olmasın yeter. Ben alışkınım senin yerine de yerim dayak. Bir şey de olduğu yok işte, yıllardır yiyoruz.

“ Kavgadan nefret ederim ben. Çok da korkarım. O nedenle hiç bir şey yapamadım. Özür dilerim”

“ Can özür dileyip durma n’olur. Fena dövüşmem ben aslında. Çok kalabalıktılar hem de bu işi biliyorlardı. Böyle dayak yemedim hayatımda. Ama şunu unutma ben senin yanında olayım her gün böyle dayak yemeye razıyım”

Buna bir cevap bulamadım işte. Dayaksız, kavgasız günlerimiz olsun. Ama bu gün benim için bir yenilik daha oldu. Eskiden cinselliği yalnız yaşıyordum. Elim, belim, küçük apollo ve ben. Dayaklarımı da yalnız yerdim. 

Bu gün birlikte yedik dayağı. Her şey gibi yalnız yapmaktan daha iyi. Paylaşım iyidir yaşamda. Benim acilen yumruk atmayı filân da öğrenmem gerekiyor. Çünkü kavga dövüşün benden uzaklaşmaya niyeti yok.

~~~

O gece birbirimize sarılıp uyuduk. Ben ara sıra titreyerek uyandım korkuyla. Ama Buğra beni hiç bırakmadı. Sımsıkı sarıldı. Kokusu aynı, yine güzel bebek. Bu çocuk göründüğü gibi hiç değil. Kim göründüğü gibidir zaten. 

Savaşa giden askerlerin, ölümle ya da öldürmekle yüzleştikten sonra ki halleri. Çoğunluk bilinen hallerinden ters çıkarmış. Korkak gibi görünenler korksalar da kaçmazlarmış er meydanından. Barış zamanı esip gürleyenler ise kaçıp giderlermiş.

Buğra’yı seviyorum. Aşık mıyım bilmem. Ama onda bana çok yakın şeylerin olduğunu hissediyorum. Kime aşık olunur? Tamamen uzak bir karaktere mi? Senin kayıp yarın gibi hani. Seni tamamlayacak olana.

Ya da anlayıp içine girip orda bir ve beraber olabileceğin bir kediye mi? Hiç bilmiyorum. Belki bunların hepsi doğru zaten. Bütün doğrular gibi, hani Skam’dan Isak aşkımın dediği gibi. Parelel evrenler gibi. Gibi gibi…


Şu an kaç tane Can ve Buğra birbirine sımsıkı sarılmış yatıyorlar? Kaç Can korkudan titiriyor şu an. Kaç kişi kime aşık olduğunu bilmiyor şu an. Kaç kişi kimin kendine gerçekten aşık olduğunu biliyor şu an. 

Biz bir şey biliyor muyuz ki bu dünyada. Güneş artık saate göre geç doğuyor ya. Alacakaranlıkta sıyrıldım Buğra’nın sıcaklığından. Salona geçip denize baktım. Belki ilki, adalardan bize bir vapur geliyor.

Neşe doldu içim. Deniz benim canım. Sabahın kör karanlığında içime sımsıcak güneş doğdu. Benim güneşim sarı değildir bilin. Masmavi doğar o bana. Elimdeki telefona baktım. Kaptan babayı aradım…

Can 📞 KaptanBabam

kaptan baba özür dilerim duramadım aradım bu saatte

KaptanBabam  📞 Can

önemli değil oğlum ben de seni aramak istiyordum ama olan biteni bilmediğimden

Oğlum, o benim. Benim de babam var lan yok zannetmeyin. Kendi babam yok oldu ihtiyacım olduğu zaman. Şimdi peydah oldu ama çok geç. Artık yeni babam var. Buğra’ya da yeni anne ihsan eyle yarab. 

Belki de her şeyin yenisi iyidir ha. Ne saçmalıyorum bilemedim. Mert’in babası neden bu kadar iyi. Annesi neden bu kadar kötü. Ben kendi annemi özledim. Hiç aramıyorum. Artık bıktı o da aramıyor beni. Sana kendimi affettiricem söz.

Can 📞 KaptanBabam

mert… ölüyorum meraktan kaptan baba

KaptanBabam 📞 Can

şimdilik iyi gibi annesi ve gökçe de çok merak ediyorlarmış istemedi onlara söylememi ama sana söylemeliyim sanırım can

Can 📞 KaptanBabam

yalvarırım söyleyin

KaptanBabam 📞 Can

marinada teknede kalıyor

Can 📞 KaptanBabam

gidebilir miyim yanına

KaptanBabam 📞 Can

gidersen mutlu olurum onun sana ihtiyacı var istediğin zaman söyle haluk’u gönderirim mert’e götürür seni

Can 📞 KaptanBabam

mümkünse hemen gönderin lütfen…


≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler