Liseden Üniversiteye 85 ~ kollarında uçuyor muyum yoksa düşüyor muyum

 



Liseden Üniversiteye 85



~~~ kollarında uçuyor muyum yoksa düşüyor muyum? ~~~



~ Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?

~ Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın:

~ Taze tomurcukları sert rüzgârlar örseler,

~ Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın:

~ Işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak,

~ Ve sık sık kararı da yaldız düşer yüzünden;

~ Her güzel, güzellikten er geç yoksun kalacak

~ Kader ya da varlığın bozulması yüzünden;

~ Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz,

~ Güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda;

~ Gölgesindesin diye ecel caka satamaz

~ Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda:

~     İnsanlar nefes alsın, gözler görsün elverir,

~     Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir.


~ shakespeare - 18. sone




Dünya renkli olsun. Kim kimi sevmek istiyorsa sevsin diye… Beni mutluluktan ağlattı eli öpülesi Kaptan Babam. Sabredersem Mert’de böyle sakin ve karşısındaki insanlarla empati kurabilen, babası gibi biri olur mu?


Her şeye ve herkese sabretmek bir ömür boyu yaptığım en boğucu şey. Lisedeyken bütün problemli tiplere sabretmek. Yaptıkları el şakaları, gerçi şakanın çok ötesinde şeylerdi. Canım yanardı çok, sabrederdim.


Ettikleri küfürler, aşağılamalar gururumu öyle kırardı ki, sabrederdim. Aynı sınıfta olduğumuz için nefes almama bile karışan Mete, ölsün diye bazı geceler dua ederdim. Sonra belki gerçekten ölür diye yine üzülen ben olurdum. 


Şimdi en azından okulda -Hilmi ayısından da kurtulduğuma göre- beni rahatsız eden kimse yok. Hatta bir çok insanın benden hoşlandığını hissediyorum. Bu kadar zaman o kadar çok uğraştılar ki benimle.


Tanıştığım insanların benden hoşlanması çok hoşuma gidiyor. Ama hemen sevgili olayına bağlamaları korkutuyor. Hatta bazen sadece hoşlanmaları bile korkutuyor. Hep kötü şeyler olmasına ve mutsuzluğa öyle şartlanmışım ki.


~~~


Kaptan Baba yatalım deyince, ben de çıktım yukarıya. Saat 11 oldu yataktayım, Mert yok ortalarda. Öylece bekliyorum. Bu saate kadar antreman olmaz her halde, eğer Ömer’le yapmıyorsa. Yarım saat sonra geldi nihayet. Işığı açmadan yanıma uzandı. 


Gözlerimi açıp ona baktım. O da bana bakıyor. Bir an korktum. Sadece bokseriyle yatıyor hep olduğu gibi. Ona doğru uzandım. Kokusunu almam gerek. Ömer bulaşmış mı acaba? Kolunu açtı. Ben de yattım gönül çukuruna. 


Çektim içime, neyse ki teninde belirgin bir koku değişikliği yok, havuzun klor kokusu dışında. Ömer’le yatmaya devam ediyor mu bunu bir bilebilsem. Bilsem ne yapacaksam. Merak kediyi öldürür.


Bizim evde Mert’le sevişirken, neyin intikamını kimden aldıysam artık. Nasıl bir hayvanlaşmayla onu da hayvanlaştırdım. Popom hâlâ acıyor. Ama onu öpmeyi de deli gibi istiyorum. Ayrıca benden başkasına gereksinim duymayacağı kadar boşaltmak istiyorum onu.


Gerçi iyi mi kötü mü bilmem ama onun boşalma konusunda gücünün sınırlarını görmek nasip olmadı bu güne kadar. Çenesinin altını hafifçe öptüm. Sonra dayanamadım yaladım aynı yeri. Bir anda üstüme çıktı.



Bayılırım aslında üstüme çıkmasına ama korktum birden. Giderek tırsıklığım artıyor her konuda. Biraz yiyiştikten sonra, sertliği karnıma batmaya başlayınca köprüden son çıkışı kaçırdığımı anladım. Elimi attım, yanıyor ve kemik gibi.


Havuzun suyuna klordan başka bir şey de mi atıyorlar nedir. Hızla soyundum o da bokserini çıkardı. Çırılçıplak sarılmak ona, gözlerimi kapadığımda beyaz bir ingiliz atının üstünde olduğumu hissettiriyor bana. 


Sırtüstü yatarken o, diz kapaklarımın ve popomun üstüne oturup ay ışığında vücudunu seyrettim. Benim için tam bir kusursuzluk anıtı onun vücudu. İnsan formunda bir tanrı gibi. Bacakları tam da ingiliz atları gibi ince ve uzun. 


Elim aletinde, çıkık bel kemiğini öpüp yaladım. Sonra göbek deliğine dilimi soktum. Her yerini öpmek yalamak bu da yetmiyor ısırmak istiyorum. Kaburga kemiklerini dilimle hissederek memişine kadar geldim.


Dilimi bastırınca ucu çıktı birden. Dişlerimin arasına alıp çok hafif ısırdım. İnledi ama bir şey demedi. Köpek gibi el ve ayaklarımın üzerinde durup bu defa geldiğim tarafa doğru her yerini yavaşça yalayarak kemiğime ulaştım. 


Kemik olması gerektiği yerde, köpeğin ağzında. Boğazıma değince başı, istemsiz ikimiz de inledik. Ağzımın suları akarken toplarının üzerine elimle onlarla oynamaya başladım. Kendime baktım. Apollo oldukça memnun kendini göstermeye çalışıyor.


Artık dayanamıyor Mert. Böyle zamanlarda gözlerini kapatıp suratını ekşitir gelmemek için. Gelmesin diye hemen çekildim. Tekrar dizlerim yatakta popom da ayak topuklarımda oturdum. Onu seyrederken kendimle oynamaya başladım istemsiz. 


Çok zevkli ve elim biraz hızlansa geleceğimi hissediyorum hem de fıskiye gibi fışkıraraktan. Mert kendini topladı, gözlerini açıp bana baktı. Utandım elimi çektim şeyimden. Güldü bana. Hâlâ benden utanıyor musun?


Kolumdan kendine doğru çekti beni. Yanaştım ona. Elini attı şeyime ve yavaşça oynamaya başladı. Oldukça mutlu apollo, ele avuca sığmaz benzerine sahip birinin elinde kaybolmaktan. İnsanlık için küçük ama apollo için büyük bir el bu.


Yanına yattım ve dudaklarına gömüldüm. Yavaşça bir onun dili benim ağzımda bir onun ki benim ağzımda oynaştık. O apollo ile oynarken ben de elimi onunkine attım. Bunu da ilk defa yapıyoruz sanırım. Ergen sevişmesi.


Razı olsa gelene kadar böyle devam edebilirim. Epey böyle zevk aldıktan sonra handjob yetmedi Mert’e tabi. Kolumu joystick zannediyor sanırım, onunla yönlendiriyor beni. 3 yaşlı safkan ingilizim. Beyaz aygırın üstüne bindim.


At şeyi gibi şeysinin ortasından kavrayıp yavaşça içime almaya çalıştım başını. Başı daha ince olduğu için kolayca girdi. Deliğim acıyor ama içine de çekiyor bir taraftan. Sonra yine pişman olacak delilikler yapma da. Yavaşça ve insan gibi lütfen.


Üstünde oturduğum at buna izin verecek mi bakalım. Başı içimdeyken eğilip kulağının memesini öptüm. Bu sefer yavaş ve yumuşak davran lütfen Mert. Cevap vermedi ama bazen yaptığı gibi belini kaldırıp hart diye de geçirmedi.


Sünnet derisinden sonraki kısım birden kalınlaştığı için ben oturdukça üzerine kemiğin yavaşça yarıldı arkam. Dibini bulup epeyce öyle bekleyince kalınlığa alıştım tamamen. Karnım karıncalanmaya başladı. 


Oynamaya başlayınca Mert unutulduğunu zanneden apolloyla, hemen kaldırdı başını. Diğer eliyle de elimi alıp parmaklarını parmaklarımın arasından geçirdi. Elimi tutan elini yukarı doğru kaldırınca, hafifçe yükselttim popomu.


Ortasına kadar çıkınca tekrar aşağı çekti kolumu. Tekrar oturdum. Bu defa da elimiz joystick oldu. Böylece üstünde yavaşça oturup kalktıkça o kadar zevk almaya başladım ki acısını unuttum. Boşta kalan kolum havada çeşitli şekiller çizmeye başladı.


Attan düşmemeye çalışan bir rodeocu muyum? Hipoterapi ile bütün kaslarını çalıştırıp şifa arayan biri mi? Yoksa bir balerin miyim orgazm dansı yapan. Yarım saat oldu apranti Can’ın yapmadığı numara kalmadı at üstünde.


En son harika aletinin başını deliğimin girişinde sıktırırken artık dayanamadı ve belini aniden kaldırıp soktu hepsini. İnik haldeki apollu’nun başını öyle bir sıktırdı ki, o dibimdeyken geleceğimi anladım. 


Hemen elini ittirdim, ben aldım apolloyu. Kendim sıktım başını. Arka arkaya beyaz okları fırlatmaya başladım. İlk atımı Mert’in gözüne ikincisini dudaklarına isabet ettirdim. Kalanları da göğsüne ve karnına. 


Aynı anda Mert’de içime boşaldı. Biraz yumuşayınca kemik yavaşça çıkardım içimden. Sıcacık menilerin bir kısmını ıkınıp şeyinin üstüne akıttım. Eğilip öptüm menili başını. Sonra temizledim onu.


Tekrar köpek gibi suratına yürüdüm. Gözündeki ve dudaklarının kenarındaki menileri dilimle ittirerek ağzının içine taşıdım. Yuttu hepsini. Göğüs ve karnına isabet ettirdiğim mermilerle de kendimi besledim. 


Vücut aromasıyla karışmış kokteyl enfesti. Sonra öpüşerek ağzımızda kalan hayat suyumuzu bölüştük. Yanına yattım, kendine doğru çekip öyle bir sarıldı ki. Bütün sevişme boyunca canımı yakmamak için kendini tutmuş sanırım.


Kemiklerim çatırdarken öpüşmeye devam ettik. Ne büyük zevk orgazm sonrası beni hâlâ istiyor olması. Hep dediğim gibi bu anlarda ki ateşli öpücüklerin her biri birer orgazma bedel. Belki daha bile önemli benim için.


I wanna feel your hands all over my body

So pull me in closer, ’cause I need you tonight, yeah

Feel my heart beating, now I’m burning for more

Am I flying or falling in your arms?

[Ellerini vücudumda hissetmek istiyorum 

O yüzden beni yakınına çek, çünkü sana bu gece ihtiyacım var, evet 

Kalp atışımı hisset, şimdi daha fazla yanıyorum 

Kollarında uçuyor muyum yoksa düşüyor muyum?]

Inna - Heaven


~~~


“ Giderek nişancılıkta ustalaşıyorsun minik”


“ Siz de her konuda her geçen gün ustalığınıza ustalık katıyorsunuz sahip”


Kimseye duyurmamaya çalışarak gülmekten karnımız ağrıdı. Bu Mert sevişme sonrası ne harika bir çocuğa dönüşüyor anlamıyorum. Bizim tek şansımız, bütün zamanımızın yatakta geçeceği bir hayat kurmak kendimize. 


Sımsıkı sarılıp benim ben olduğum yere, girdim içine. Öylesine aydınlık huzurlu karanlığımdayım. Zıtlıklar içinde kaybolup gitmek. Orada sonsuzluğu hissetmek. Bana tamamen sahip olması. Ne rahatlatıcı.


~~~


Shakespeare'ın dediği gibi; Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın: bitti yine işte. Sonbahar geldi. Hep olduğu gibi başladı okul. Özlemişim baya. Hayatımda ilk defa okulda birilerinden korkmadan onlarla birlikteyim sanki. Ya da eskisi kadar ölecekmiş gibi korkmadan.



Sınıfta Buğra ve Emelin arasında oturuyorum yine. Ben yine sadece dersle ilgilendim. Buğra bana bakıp durdu her fırsatta. Yine çok güzel giyinmiş. Bacağı bacağıma değiyor durmadan. Çekiyorum bacağımı anlıyor o da çekiyor. 


Biraz sonra tekrar sürtüyor. Kalp atışlarım hızlanıyor istemsiz. Ders arası oldu. Kaçacaktım ki kolumdan tuttu. Bir kol tutan daha mı? O kadar dalıyorum ki gözlerine bakınca. Bakmadan da durulmaz ki bu gözlere.


“ Her arada nereye kaçıyorsun”


Bir hesap soran daha. Bir yere kaçmıyorum. Senden kaçıyorum, var mı?. Sevgilim var ama öyle bıcık bıcık her dakka beraber olmaktan hoşlanmaz. O nedenle yanına gidemiyorum. Senin gözlerine bakmaya da korkuyorum. 


İçine çekiyor beni. Dumanlı dağlar gibi. Çıksam oraya düşerim sonsuzluğa sanki. Başka gidecek okul bulamadın mı? Yanına oturacak başka biri ya da. Başımdaki dertler yetmez gibi. Sen de karıştır, karmakarışık kafamı. Kısık sesle konuştuk.


“ Bahçede kitap okuyorum”


“ Seninle gelebilir miyim. Emel olmadan ama”


Gel hadi gidelim. Kara bir deniz gibi olan gözlerini de al. Ben de kitabımı alayım. Senin gözlerinde okuyayım onu. Sesi ince olmasına rağmen o kadar etkileyici ki. Bu kadar güzel ve cana yakın olmak zorunda mısın?


Ben neler düşündüğümün farkında mıyım acaba? Emel lavaboya gidince birbirimize bakıp güldük. Yaramazlık yapıp kaçan çocuklar gibi koştuk yazdan kalma sonbahar güneşine. Güneş gözümü aldı gözleri gibi.


Ağaçların olduğu yere doğru çekti beni. Burada oturup kitap okuduğumu, nereden biliyor. Sadece bir tane bank var ağaçların altında. Gözlerden uzak. Ama onun gözleri bana bakıyor hep. Ben ne yapacağımı şaşırıyorum.


~~~


“ Neler yaparsın okul dışında”


Konuşurken dudakları güler gibi iki yana açılıyor. Ne mi yaparım? Bilmem hiç. Ben bir hiçim. Bunu anlasan da peşimi bıraksan benim. Ben lânetli biriyim. Bulaşmasan bana. Mert bizi burda görür de öldürürse seni.


“ Sevgilim var benim”


Öyle içten bir kahkaha attı ki. Kendimi tutamayıp gülmeye başladım. Kolumu tutup kendine yaklaştırdı beni. Ben ölüyordum nerdeyse. Suratıma kan hücum etti. Bana hücum etme ne olur. Geri çekemiyorum kendimi zâhir.


“ Neler yaparsın diye sormuştum. Sevgilini mi yapıyorsun yani”


Bu defa kahkaha atma sırası bana geldi sanırım. Neden olduğunu bilmeden durmadan birbirimize bakıp gülmeye devam ediyoruz. Karnım ağrıdı tatlı tatlı. O bana tatlı tatlı bakmaya başladı. Gülmeyi bıraktım.


“ Ben yapamam. O beni yapıyor”



Bunu neden söyledim şimdi. Bu defa gülmedi. Öylece kara gözleriyle bana bakmaya devam ediyor. Elleri ne değişik. Tırnakları biraz uzun ama yumuşacık sanki. Herşeyi kendine has. Yine dudağına bir garip şekil verdi.


Tepemizdeki ağaçlara baktım. Yapraklarda; sarı sonbahar, yeşil yaz hepsinden her renk var. Ve karşımda simsiyah gözleriyle Buğra. Bu kılıç saçları saplarsa bana. Ben niye bu kadar güçsüzüm beğendiğim şeylere karşı.


“ Ciddi miydin söylediğinde”


Gayet ciddiydim. O kadar ki bankta popomun üstünde zor oturuyorum. Sen de gay olabilir misin acaba? Öyleysen sadece arkadaş kalalım. Bunu öğrenmek için saçmaladım sanırım. Ne cevap vermeliyim bu soruya.


“ Kitap okumayı ve film izlemeyi severim”


“ Sorulara kendi istediğin sırayla cevap vermen oldukça komik”


Daha ne komiklikler var ben de. Bilmek ister miydin? Giderek kendi istediğim gibi yaşamaya başladım. Koptum zincirlerimden. Bazen Mert tasmamı geçiriyor ama. O zamanlar, onun küçük köpeği olmaktan mutluyum. Soru sırası ben de.


“ Sen”


“ Ben ne”


“ Nelerden hoşlanırsın”


“ Güzelliklerden”


“ Neler yaparsın anlamında sormuştum”


“ Biliyorum. Senin gibi istediğim cevabı vereyim dedim. Kitap pek okumam ama film ve anime izlemeyi severim. Torrent manyağıyımdır. Sevdiğim animelerin ingilizce altyazılarını türkçeye çeviriyorum. Altyazı ve filmlerlerle ilgili bir forum sitesinde moderatörlük yapıyorum”


“ Süper, epey faalmişsin”


“ Öğleden sonra ders yok. Çıkışta biraz takılalım mı?”


“ Şeyy kusura bakma gelemem ben”


“ Kibarca arkadaş olmak istemiyorum diyorsun”


“ Oturduk konuşuyoruz. Arkadaş olduk sayılmaz mı?”


“ Ben biraz daha fazla zaman geçirmek ve seni yakından tanımak istiyorum. Kabul et n’olur”


“ Gerçekten işim var”


“ Sevgilinle mi buluşacaksın”


“ Bilmiyorum ama ararsa evde olmam gerek”



Aslında Mert’in akşama kadar dersi var bugün. Kaptan babalara gitmeyeceğiz artık. Mert’lerin evine hicret edeceğiz. Bir deneme daha Cihan’la aynı eve sığabilecek miyiz bakalım. Bana sığdırmadan durabilse…


“ Çok kıskanç birisi herhalde. Ben de onu kıskandım şimdi”


Ceza sahasına yakın bir yerden rabona oldukça şıktı. Bu vuruşa bir cevap vermek niyetinde değilim. Kaleyi buldu mu görmedim bile. Seninle maç yapamam ben anlasana. Ben topa bile vuramam.


Kitabımı açtım. Okur gibi yapıyorum. Ama aslında aklımı toplayamıyorum ki. Ben kitaba o bana bakıyor. Ateş basıyor. Ne yayıyor bunun gözleri. Neden bu kadar azgınım. Sakin olsan diyorum. Başın belaya girince şikâyet etme ya da.


“ Neden bakıyorsun bana”


“ Nedeni güzelliğin”


Bu defa top çerçeveyi buldu ve gol oldu. Tribünler sevinçten bir yumak oldu sanki. Herkes birbirine sarılıyor. Benim gözlerim Mert’i arıyor. Ben başkasına sarılamam ki. Başkasını sevemem ki.  Gel geçir şu tasmamı boynuma.


Bir şey demeden kalktım ayağa ve sınıfa doğru yürümeye başladım. O da sessizce arkamdan gelmeye başladı. Bizim birlikte sınıfa girdiğimizi gören Emel sinirli bana bakıp trip atmaya başladı. Ben eşyalarımı alıp arkalarda boş bir yere geçtim.


Buğra’da kapıp çantasını yine tepeme dikildi. Yalnız kalmak istiyorum lan anlasana. Kafamı karıştırıyorsun. Benim duygusal işlemci hızım düşüktür. Koşamam öyle hızlı sizin gibi. Nefesim kesilir düşer kalırım.


“ Yanına oturabilir miyim?”


Yine aynı lâf. Tarih tekerrürden ibaretmiş. Buğulu gözlerine bakarsam hayır diyemem. Ama sesi de bir o kadar dumanlı. Sıranın başına oturmuştum. Yana kaydım zorunlu. Sevinçle çöktü yanıma. Biraz daha uzağa kaydım.


“ Teşekkür ederim”


Derken aramızda açılan mesafeyi kapadı. Hoca girdi sınıfa. Yine bacağını dayadı. Burası okul. Biz dersteyiz. Benim sevgilim var. Hem de bildiğin deli. Ayrıca ölümden ve öldürmekten hiç korkmuyor. Ama ben çok korkuyorum.


Ölümden değil ona bir şey olmasından. Herhangi bir insana bir şey olmasından da. Başıma gelen bu Buğra belâsını savuşturamıyorum. Koskoca Hilmi ayısını yenen ben bu buğu içinde sarhoş gibi oldum…



≈≈≈



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 1 ~ ben ata