Yeni Yaşam 18 ~ çivi çiviyi söktü ölümden ben yeniden doğdum





YY_18 ~ çivi çiviyi söktü ölümden ben yeniden doğdum ~


Evet, hala bacaklarım titriyor ara ara ve biraz adımlarımı karışık atıyorum… Popomdan sağlam bir dayak yemiş gibiyim zira. Ama halimden memnunum. Beni bırakıp gitmedi… Çocukça kaprislerimi, olgunca karşıladı. Ondan hesap sormalarıma aldırmadı, biraz da geçiştirdi. Bozuk olduğum şey sadece o. Yani, iptal ederim, bu seferlik, ne demek. Bu seferlik? Yani, sikti ya beni… Bu iptal, onun ödülü mü? Mutlu, temiz ama karmaşık bir kafadayım… Neden derseniz… Merak konusu şu… Kaan’la tam olarak ne yaşadık?

En son söyleyeceğimi baştan yapıştırıyım da… Hiç pişman değilim. Acayip keyifliydi ve beni kendime getirdi adeta… Yaşadıklarımız, önceden bilinç düzeyinde bilmediğim şeylerdi. Hatta düşünce düzeyinde bile, bilmediğim… Bilerek değil ama bilmeden, içten, derinlerden ya da içgüdüsel bir istekle, ilk gördüğüm an Kaan’a bağlanmış olabilirim. Şimdi bu bağlanma çözülmez bir düğüme dönüşmesin de… Neyse uzatmadan somut bir emareden bahsetmeliyim…

Yaşadıklarımızdan sonra, aynaya ilk baktığımda gözlerimde bir şey gördüm. Bu güne kadar hiç görmediğim… Bir pırıltı, parlama… Hatta Kaan’ın gözlerinde ki gibi bir canlılık ve derinlik oluşuverdi sanki. Gözler ruha açılan kapı ya… Suratım ve bedenim bitikti… Ama sanki ruhum yükselmişti. Hani vardır ya bazı kişiler. Onlara ne yapsan kızdıramazsın, üzemezsin, canını yakamazsın. Çünkü onların ruhları ya da belki özleri mi demek gerek bilemiyorum… Yükseklerde bir yerlerdedir. Dışardan yapılan saldırılar, o yüksekliğe ulaşamaz bile..

Bu kadar felsefi şeyleri nereden buldum da anlattım… Bilmediğim şeyleri bilmeye mi başladım? Peki, daha direk söylemek gerekirse… Ben Kaan’ı tanımasaydım mal gibi yaşamaya devam mı edecektim? Sahibi bile olmayan bir mal, üstelik. Yaaaniii… Bir beyaz kurt sikti beni, ben de yeni bir insan mı oldum??? Bir başka anlatım daha yapalım. Söz, bu son artık… Babamın ölüp ölmediğini bilmiyorum. Ama onu kaybettiğimde ben öldüm. Onu biliyorum. Şimdi bir de Kaan beni tatlı tatlı öldürdü… Çivi çiviyi söktü, ölümden ben yeniden doğdum. Bebek gibi tertemizim şimdi…

¨¨¨
Melissa ve aşkı Emre, geldiler biraz sonra. Bebeğim ya artık, Melissa anamız beslese ya beni sütüyle… Gerçi ilk sütümü, süt babam Kaan’dan içmek daha doğru olabilir. Sonuçta, benim yeniden doğumuma sebep o değil mi? Kaan geleceklerini ona söylemediğim için biraz şaşırdı ve sürpriz pek hoşuna da gitmedi sanki… Bir boku da beğenmez ki beyimiz… Neyse beni beğendi ya, o yeter bana…

Melissa bir sürü kap içinde yemekler mezeler filan getirmiş. Onlarla, salondaki orta sehpanın üzerini süsleyip donatıverdi… Kız öyle bir becerikli ki, elini değdirdiği yeri sanat eseri tablo gibi güzelleştiriyor. Emre de çantasından kocaman buz gibi bir rakı şişesi çıkarınca, bu defa Kaan’ın yüzü gülmeye başladı… Birayı anladık da rakı ne amına koyum… Bu muamma piç bebeler ne ara alkolik oldular acaba? Mutfağın sahibi doğal olarak Melissa olduğundan ve evde rakı bardağı bulamayınca çay bardaklarını getirdi. Emre de doldurdu bardakları, az da soğuk suyla tabi ve dizdi her birimizin önüne…

Tekli koltuğa oturmuştum ben. Kaan uzanıp, beni kanepeye yanına aldı. Yetmedi, bir de o uzun ince güzellik kolunu atıp omuzuma, çekti kendine özümü ya… Ben koynunun kokusunda kedi gibi kıvrıldım kaldım, öylece mutlu… Yalnız olmadığımız için, biraz da utanarak ama… Melissa, zaten bunu biliyordum, edalarıyla gizliden gülümseyerek ve gururla bize bakışlar atarken, Emre şaşkın ama Kaan’a belli etmemeye çalışarak durumu anlamaya ve uyum sağlamaya çalışıyor. Tabii Kaan’dan korkularından bir şey de soramıyorlar. Melissa kaldırdı kendi önündeki çay bardağını, Kaan’la bana doğru…

“Double date, hep özendiğim bir şeydi. Nasip bu güneymiş, hem de bu iki güzel tanrıyla… Berk sayesinde, bunların hepsi. İyi ki geldin lan aramıza… Neyse, evrenimin en güzel üç tanrısının şerefine kaldırdım kadehimi… Afiyet olsun, aslanlarıma, aslan sütü!!!”

Kaan, hiç bekletmeden çay bardağını dikti kafaya. Koynundayım ya, gözlerinden de ayıramıyorum gözlerimi. Baktım, dalgalandı deniz mavileri… Bana uzandı, herkes görsün istedi bizim yeni halimizi. Herkes de yani, işte… Ekürisi mi? Sevgilisi mi? Suç ortağı mı? Ya da hepsi mi? Neyse ne, Emre işte… Bir de ona aşık saf temiz, anne gibi kız Melissa… Görsünler diye onlar… Yapıştı dudaklarıma… Rakının tadını ilk onun ağzından aldım… Ondan olunca, her şey leziz lan… Şimdi anlaşıldı, kader böyle yazılmış… İlk sütüm meğer, aşkımın ağzından aslan sütüymüş…

Sohbet muhabbete rakı eşlik edince, neşelendi herkes. Masanın en büyük tanrısı Kaan dahil. Hep gülümsüyor, bir koluyla bana sarılmaya devam ediyor, ara ara saçımdan, yanağımdan, dudağımdan, neresi gelirse öpüyor… Durmadan, içeyim diye benim bardağımı bana uzatıyorlar, ben de ancak dilimle kedi gibi yalıyorum rakıyı… Kaan’ın ağzından olmayınca, tadını pek sevmedim doğrusu. Bir de sarhoş olurum filan diye korkuyorum… Sonuçta ben bugün doğdum, hala bebeğim yaa…

İkili koltukta da Melissa’lar oturuyordu. Onlar da rakının etkisi arttıkça daha çok bütünleştiler birbirleriyle… Biraz daha içerse Melissa, aşkının kucağına çıkıp oturacak gibi duruyor… Zaman, gece yarısına kadar, gülerek, yiyerek, içerek ve ara sıra yiyişerek geçti gitti. Kaan’ın pazar günü sabah da antremanı olduğu için yattık. Melissa’lar salondaki kanepedeler, mecbur. Küçük kanepede, iç içe, Emre iyice girmiştir içine… Heralde yani…

Biz de ilk aşk yuvamıza yollandık. Kaan sırt üstü yatıp kolunun birini başının altına aldı ve gözlerini kapar kapamaz uyudu. Rahat biri, ama biraz da yorgun tabii. Kolay değil, sabah antreman, öğleden sonra akşama kadar benim gibi salak bir çaylağın eğitimi… Yoruldu hocam. Pek eğitilecek birine benzemiyor demiştim ben, onu ilk tanıdığımda. Hakikaten de eğitilecek biri değilmiş. Çünkü kendileri eğitimciymiş zaten. Bu gün, uçma dersimiz çok verimli geçti misal… Neyse, ben de yorgunum tabii. Uyumak için en sevdiğim yere, öğretmenimin göğsüne yattım… Sabaha kadar epey yer değiştirdim yatakta ama uyanırken yine uyuduğum yerdeydim. Kokusu çekiyor hep beni ona…

¨¨¨
Anne, ne önemli değil mi hayatta… Benim varken de, pek yoktu annem. Şimdi hiç yok. Ama artık Melssa anam var. Sabah bizi uyandırdığında ev mis gibi çay, ekmek ne biliyim domates, biber filan kokuyordu. Domates kokar mı demeyin, kokuyor gerçekten, çünkü Melissa’lar kendileri yetiştiriyorlarmış zerzevatı… Emre kahvaltıya kalkmadı. Hep olduğu gibi çok içmişti gece, uyumadan önce mortlamıştı zaten. Biz üçümüz, haşlanmış kayısı yumurta dahil enfes bir kahvaltı yapıp, Kaan’ı futbol antremanına uğurladık. Melissa’nın yanında utandığımdan sormaya, Kaan çıkar çıkmaz mesaj attım… Pencereden baktım motora binerken cevap yazdı…

            - antremandan çıkınca geleceksin değil mi Kaan

- minik antreman sonrası eve uğrayacağım akşam da işim var pazartesi okulda görüşürüz artık yine kızma n’olur zorunluluk inan ki

            - dün bu seferlik iptal ettiğin yere gideceksin heralde size iyi eğlenceler


Tabii motora binip gittiği için bir cevap alamadık sitem dolu mesajımıza… Off, mutluluk da mutsuzluk kadar zor. Sevdiğini elinde tutamıyorsun ki… Elinde tutacağını da nedense hiç sevemezsin… Babam gibi, hem elinde olan hem de sevdiğin de, bir bakmışsın… Puff!!! Bir gün uçmuş gitmiş… Yaşamak zor şeymiş, be kardeşim… Biraz üstüne düşsem, sıkılsa, kızıp gitse Kaan… Yapayalnızım hayatta… Ablam bile hiç arayıp sormuyor beni…

Öğleden sonra Emre ancak kalktı… Duş alıp, biraz telefonuyla oynadı… Birileriyle mesajlaştı. Çekti gitti o da. Melissa’yla dizi izliyorduk biz. Yalnız kalır kalmaz, diziyi hemen kapattı Melissa…

“Kız, gözlerin bir başka bakıyor senin. Şehla, şehla sanki… Güneş gibi de parlıyorlar… Güzeldin zaten, bir de seksilik serpilmiş üstüne sanki. Üzerine atlarlar senin okulda söliyim…N’aptı Kaan tanrısı sana lan, anlatsana!”

Ben de, Kaan’la aynı evde yalnız olmamızla ilgili neden bir şey sormuyor diye merak ediyordum. Meğer bacım, Emre duyar diye susuyormuş. İyi de neler yaptığımızı nasıl anlatıcam ki? Anlatmadan da bırakmaz başkan beni… Yaşadığımız ağır pornoyu sansürleyip, soft erotik bir versiyonu vizyona çıkarmak en iyisi…

“Ya seviştik işte, güzeldi…”

“Sen kimi yiyosun kızım, sevişmeyle filan feleği şaşmaz insanın senin gibi. Gözlerin enerji ve mutluluk dolu ama bedenin dayak yemiş gibi, bir de çapraz atıyorsun adımlarını, fark etmedim mi sanıyorsun? Anlat doğru dürüst, kızdırma beni!!!”

“Melissa sevişmenin nesini anlatıcam… Sen benden iyi biliyorsun bu işleri. Utandırma beni, lütfen!”

“Benden mi utanıyorsun ya… Dur, ben seni konuşturmasını bilirim. Sevişirken, alttaydın sen di mi? Dün akşam ki Kaan’ın sana sarılmaları, senin kedi gibi gırlamaların filan, öyle anlatıyordu hikayeyi. Doğru muyum?”

“Uff ya… Melissa ne meraklısın… Evet alttaydım, kucaktaydım… Sikti beni yani… Oldu mu rahtaladın mı?”

“Ohh yarasın yeni gelinime… Ben rahatladım da. Sen de rahatlamışsın sanki ha… Büyük müydü eniştenin ki söylesene kız.”

“Melissa böyle şeyler konuşulur mu ya…”

“Kızlar hep konuşur yavrum bunları merak etme, anlat gitsin.”

“Bana bak bunları birine anlatırsan öldürürüm seni!!!”

“Ayy, ölümüm senin elinden olsa keşke, aşığım kız ben sana! Tamam söyle, aramızda merak etme.”

“Baya büyüktü, ilk başta çok canımı yaktı… Ama sonra, ne diyim çok iyiydi işte… Hayatımda gelmediğim gibi getirdi. Uçurdu beni, diyebiliriz.”

“Yakışır lan Kaan enişteme büyük yarak!!! Emre’nin ki de öyle… Şanslı kızlarız, öyle mi?”

“Öyle diyorsan, öyle olsun bakalım.”

“Hah şöyle sal kendini ya, zevk aldığın şeyden utanma… İçinden geldiği gibi yaşa, hayat çok kısa…"



~~~


 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 1 ~ ben ata