Yeni Yaşam 19 ~ seni tanımama izin ver
YY_19 ~ seni tanımama izin ver ~
En zor okula gittiğim gün hemen herkesin olduğu gibi, benim de kara pazartesilerdi… Ama bu gün içimde acayip bir enerji, sevgi ve en önemlisi de giderek büyüyen bir umut yumağı ile kararlı hızlı hızlı yürüyorum okula… Yaşamımda hiç bir konuda hiç bir zaman kararlı olmamıştım oysa… Göt donduran soğuk havaya rağmen, içim öyle ılık bir özlemle dolu ki… Kaan’ı bir gün görmedim ya… Nasıl hasretim gözlerinin bana bakan, dalgalı köpüklü deniz mavisine bilseniz… Bir haftada beni nasıl bu kadar etkiledi bu sihirbaz bal velet… Alt-üst ne? Bilmezdim bile ama kendi isteğimle altına çekiverdi beni…
Sınıfa girdiğimde hemen sıramıza baktım. Ohh nasıl rahatladım, Kaan gelmiş… O güne kadar hiç sahip olmadığınız çok değerli bir şeyiniz olduğunda, bunu ben hak ediyor muyum acaba? Düşüncelerine gark olup, sahip oldum diye sevineceğinize, ya kaybedersen diye üzülmeye başlarsınız ya… İşte o moddayım tam olarak. Hiç duygusal olmayan biri olarak ben, ağlak ergen bir aşığa doğru mu evriliyorum? Okula geldi diye seviniyorum… Gerçi gelmediği günler de çok ya… O ayrı mevzuu…
Sıraya kolunu koymuş, başını da ona dayamış, sabah şekerlemesini yapıyor. Diğer çocuklar gibi telefonuyla oynamaz, çünkü akıllı telefonu yok. Kitaplarını defterlerini, karıştırmaz, çünkü derslerle bir ilgisi yok. Arkadaşlarıyla konuşmaz, çünkü Emre dışında arkadaşı yok, onunla da sınıfta yabancı gibi davranırlar genelde birbirlerine. Uyumaktan başka ne yapsın tanrı bebem… Yanına yerime oturdum sessizce, biraz yanaşıp saçlarına doğru… Kokusunu aldım, içime en derinime…
O da benim kokumu mu aldı? Başını çevirip baktı… Beni görünce yanında, önce gözlerinin içi güldü, sonra güzel dudakları neşeli kıvrıldı. Benim içim de sevinç doldu tabi. Sarıp sarmalak, kollarımı onunla doldurmak istiyorum sabah sabah… Ama sınıfta olmaz değil mi? Olmadı zaten… Sıranın üzerinden elini bana doğru yanaştırdı, parmaklarının güzelliği, her seferinde ilk defa görüyormuşum gibi yine büyüledi beni… Ben de elimi onunkine doğru sürdüm… Uzun ve maceralı bir yolculuktan sonra… Parmaklarımızın ucu buluştu, öpüştüler, deliler gibi…
¨¨¨¨
Aklımın yarısı hep yanımda oturan, dünya tatlısı tanrısal çocukta olmasına rağmen… Bütün dersleri dikkatle dinledim. Tüm anlatılanları anladım. En dikkat çekici, bir daha baktığımda tüm konuyu bana hatırlatıverecek çarpıcı cümlelerle, defterime notlar aldım. Yazı yazmıyorum da resim yapıyorum sanki. Estetik zirvelerde çizdiğim her bir harfim… Hiç olmadığım kadar zeki, düzenli ve aklı başında hissediyorum kendimi. Kaan yanımda olduğu sürece tabi. O yoksa… Bu oyunda ben de yokum. Bu böylece bilinsin… Bunu kim bilmek ister?
Okul çıkışı, mahşerin dört atlısı olarak okulun altındaki parka gidip oturduk. Ben Kaan’a, Melissa’da Emre’ye bakıyor. Yine çekip gidicekler mi acaba? Bizim sorunumuz da bu, ne yaparsın. Üçüncü dünya savaşı çıkar mı korkusuyla, altının ons’u kaç dolar olur acep, diye düşünecek halimiz yok ya… Kendime güvenim geldiği için, duramadım ve ne derler: ön aldım… İlk defa, ilk ben konuştum.
“Kaan, hadi bir şeyler yapalım. Hafta nasıl başlarsa, öyle biter.”
Yani, demek istiyorum ki… Zaman seninle başlasın, seninle bitsin… O zamanın, hep sen ol içinde… Ve içimde… Bu düşünceler beni yükseklerde bir yerlerde yakalıyor gibi. Ama benim oralarda ne işim var? Bunu hiç bilmiyorum… Ama artık gezdiğim yerler oralar işte… Tanrılarla yatıp kalkarsan böyle olur işte. Zamansız konuşmama Kaan kızmadı, gülümseyerek bakıyor bana. Bak şu konuşana, der gibi sanki. Ama bir şey de söylemiyor gıcık şey. Bu defa, Emre ön aldı.
“Sahile gidemedik bir türlü dördümüz abi… Gidek işte, güneş de açmış hazır.”
Kaan, düşünüyor. Ne düşünüyor acaba? Düşünür ya kendisi, bilemezsin ki aklında ne buluşlar, ne yaratıcılıklar geçiyor. Hepimiz, hep olduğu gibi merakla ve sanki, ne olur tamam de, der gibi ona bakıyoruz. O da bizi kırmadı tabi. Ne de olsa vicdanlı bi abimizdir…
“Tamam lan gidelim de… Benim motor n’olcak garajda ya.”
“Dursun abi yarın alırsın. Sabah okula gelirken evden alırım ben seni taksiyle.”
Emre, daha önce de sahile gidelim demişti. Hem de birden çok defa sanırım. Kabul görmemişti karar makamında ne yazık. Yattık-kaktık, her şey değişti dedim ya… Artık ben ne kadar değiştiysem, belki Kaan da değişti bir o kadar. Bilemezsin ki? Hemen bir taksiye atladık. Gidiyoruz, sahile… Neresiyse orası artık, gidince görcez işte la. Zaten, benim için nereye gittiğimin bir önemi de yok, o yanımda ya, gerisi hikaye ve tayyare ilişkisi gibi…
Sahil dedikleri, baya güzel geniş bir alanmış. Kaliforniya sahilleri olmasa da :) Karşıda, bizim gittiğimiz boğaz kenarındaki göt içi kadar yerlere benzemiyor. Yeşillik, deniz ve geniş bir park alanına geldik. Çay bahçesi gibi bir yerden Emre, bize soğuk sandviç ve cola aldı. Bu arada bira yerine kola içmeye çok içerledi genç alkolik. Deniz kenarına gidip kayalıklarda oturacak bir yer aradık. Bir yer bulunca oturuyorduk ki, Kaan, Emre’ye her zaman ki gibi fırçasını kaydı.
“Oğlum siktirip gitsene!!! Koskoca sahil, göt göte mi oturucaz.”
“Tamam abi sinirlenme. Balayındasınız, doyamadınız daha birbirinize tabi.”
Emre, bunu söylerken alaycı bir ses tonu kullandı ve bize bakarak güldü. Kaan onun ne dediğini duymadı bile. Oturdu ve beni de kolumdan tutup bacaklarının arasına çekip oturttu. Bundan sonra böyle bir ilişkimiz mi olacak? Bana uyar da biraz… Biraz da değil baya utanıyorum ben… Hem istiyorum ona yakın olmayı… onunla yatmayı, beraber uyumayı… Ama bunların, benim erkek olmamla ne kadar örtüştüğüne kafam basmıyor. Kaan bu konuda oldukça rahat. Sanki bir haftadır tanışmıyoruz… Çocukluktan beri kankayız gibi davranıyor. Yani her şey normal onun tarafında…
“Eve gidelim mi?”
Deniz kenarındayız. Üstelik, sarmaş dolaşız. Ben de seni seviyorum filan diyecek diye bekliyordum. Eve gitmek istediğine göre, çubuk benim için kalkmış. Bu iyi mi? Bilemedim çünkü, hala popomun üstüne zor oturuyorum. Ama onun çıplak tenine, tenimle sarılmak… Ne diyeceğimi bilemiyorum. Nefesim bile hızlanıverdi hemen… Her zaman olduğu gibi ben değil de içimde ki kontrol edemediğim ses konuşuverdi…
“Gece beraber yatıcak mıyız? Gidicen mi yoksa yine?”
Ne alaka bu soru şimdi? Sikip, sonra da siktirip gidicen mi? Demek istiyorum. Bizim kafalarımız ters yöne giden trenler gibi çalışıyor sanırım. Belki de sırrımız da bu tersliklerimizdedir, kim bilir? Tencere kapak misali. Birbirimizi mi tamamlıyoruz? Ya da kedi-fare olabilir mi? O beni kovalasa, ben kaçsam… Sonra yakalayıp yese beni… Ayy, çok mazoşist oldum ben… Sonunda cevap verdi.
“Bakarız.”
Nereye bakıcak acaba? O bana doğru dürüst bir cevap vermediğine göre ben de ona cevap vermem, götümün kenarı. Boynumu öpmeye, yalamaya başladı… Zaten arkadan dürtükleyip taciz edip duruyorsun, bir de şunu yapma işte. Bir plan uyguluyorum burda, direncimi kırma. Dudaklarıma uzanıyordu ki, bu alta almanın en etkili yolu… Hemen vücudumun üst tarafını öne doğru çektim. Stratejik bir haraketle öptürmedim kendimi…
“Hadi minik, bir soru sordum cevap ver…”
“Bakarız abi.”
Hah, al sana… Yedin mi cevabı!!! Yememiş… Ani bir atakla, koltukaltlarımdan tutup kaldırdı. Ulan denize mi atacak bu manyak beni, kış ortasında. Topu havada çevirip, yüzüm ona dönük oturttu kucağına… Evdeyken neyse de kamusal alanda beni kucak tavşanı gibi kullanması… Üstelik bu defa, tam altın çubuğun üstüne denk getirerek, oturtturdu… İkimizin altında da eşofman olduğundan, tam yarığımda hissediyorum onu… Ama bütün bunlar, haksız rekabet olmuyor mu?
“Baktın mı minik, bekliyorum.”
İyice sarıldı, çelik gibi kollarının arasında ezilip kayboldum. Kaburga kemiklerim kırılmak üzere sesler gönderiyor dışarıya… İyice bastırıyor, kucağına da… Bu orantısız güç kullanımı karşısında, stratejik duruşumuz tamamen yerle yeksan oldu… Götümün kenarı, lafını da geri alıyorum, özür… Nefesim kesildi… Cevaben, sadece boynunda yatan başımı salladım, gönder gelsin anlamında… Bu da, tamam nereye istersen gidelim, demek oluyor.
¨¨¨
Melissa’ları sahilde bırakıp, taksiye atladık. Merak etmesin Melissa diye ona mesaj attım.
- bizim bi işimiz çıktı gittik yarın okulda görüşürüz
- bizim de bi işimiz çıksa keşke azgınlar çetesi
Eve girip ayakkabıları ve montları çıkarır çıkarmaz Kaan üstüme atladı. Öpüşmek değil de ağzıyla ağzıma saldırıyor sanırsın. Epey bir güreştikten sonra, arada derede gözlerine bakabildim. Yine vahşi hayvan gibi çakmak çakmak, fırtına esiyor deniz gözlerinde. Her sevişmemizde böyle doz aşımı yaşatırsa bana, elinde kalırım. Cesedimi de kimsesizler mezarlığına atarlar artık…
“Kaan bi dur lütfen, tuvalete gitmem gerek.”
“Duramam azdırdın beni.”
“Altıma mı yapıyım istiyosun?”
Çişim filan yok aslında, motoru soğutmak amacındayım. Mutfağa gidip, dolaba baktım. Neyse ki iki bira kalmış. Alıp onları yanına gittim. Kanepede oturuyordu öylece… Biraları açıp birini ona verdim ve şerefe kaldırdım ben ayaktayken. Birayı öyle bir dikti ki kafasına, nerdeyse yarıladı. Ben de biramı yudumlarken, kolumdan tutup kucağına çekti beni. Ağzımda ki birayı burnumdan çıkarttı, allahın delisi.
“Kaan sen bu gün neden böyle hiper aktifsin?”
“Bilmiyorum ya… Seninle yattıktan sonra mı böyle oldum? Bu gün sınıfta, seni o sıraya yatırıp sikmemek için kendimi zor tuttum inan… Hiç abaza biri değilim ama… Sen ve kokun beni çıldırtıyorsunuz. Hadi yatağa gidelim.”
“Sakin abi., Silkicem sokucamla olmaz. Biraz hazır olmamı bekle lütfen. Şişme bebek değilim ben…”
Ulan ne tatlış bir şey bu herif ya… Bebek tanrımın süt beyazı suratı, çilekli süte döndü birden… Bunun aklından neler geçiyor, neler yaşıyor bir bilebilsem. Biz birbirimize nasıl düştük? Gerçi ben senin şişme bebeğin de olurum ya… Neyse azıcık da konuşmamız gerek. İç sesim şimdi de bunu söylüyor işte… Sanki tam da zamanı gibi, büyük atışın…
“Kaan, aslında ben sen ne dersen yaparım. Seni çok seviyorum çünkü… Ama lütfen ne haltlar karıştırdığını bana anlat. Pazar günü burdan çıkınca nereye gittin, bununla başla… Eğer benim seni sevdiğim gibi seviyorsan beni… Gizli saklı olmasın aramızda. Benden yaptıklarını saklarsan, bu ilişkiyi sağlıklı sürdüremem ben… Seni de bırakamam… Kanser olur ölürüm, ne boklar çeviriyorsun diye düşünmekten… Her şeyinle, benim için mükemmel birisin… Ama hiç bir şeyini anlatmıyorsun. Azıcık acı bana… Ve seni tanımama izin ver!!!”
“Eğer tanırsan… Nefret edersin benden…”
~~~
Yorumlar
Yorum Gönder