Yeni Yaşam 16 ~ ağlaya zırlaya ama sonunda hem de bayıla bayıla
YY_16 ~ ağlaya zırlaya ama sonunda hem de bayıla bayıla ~
Dilimle her tarafını dolaştım durdum, Kaan’ın güzel aletinin. Elimde tutmak ve dillemek bu kadar zevk veriyorsa, ağzımda nasıl bir duyguya neden olur diye düşündüm… Fazla da düşünmeden alıverdim koca başını ağzıma. Ağzımın bu taze ve lezzetli etle dolup taşması iyice coşturdu beni. Emmeye başladım, süte ulaşmaya çalışan bebe gibi…
Nasıl utanmadan ya da erkek gururumu çiğneyerek, erkek olmama rağmen başka bir erkeğin şeyine, böylesine şeyler yapabiliyorum… Şey, sanırım Kaan benim için erkek değil… Ben de onun yanında erkek değilim. Daha önce de söylemiştim sanırım. O bir melek… Yani, iyi insan anlamında melek değil. Uçucu bir insan olması, cinsiyetsiz olması, insandan üstün bir tür olması anlamında… Benim erkek olmamam ise; bir melekle birlikte olmam bağlamında… Bu kelimeleri nereden buluyorum acaba? Sanırım artık başka boyuttayız. Ben konuşmuyorum, içimde bir yerlerde bu güne kadar sessizce yaşayan, önceki yaşamlarımdaki kişilikler dile geliyor.
En son toplarına inmiş onları dilimle ve ağzımla severken, toplarının altında ki poposuna doğru giden, pembe pürüzsüz yere gözüm kaydı. Toplarını kaldırdım elimle, orayı keşfederken dilimle, kıpırdadı Kaan. Sanırım bu kadar onunla oynamamdan sıkıldı, başını kaldırıp bana baktı. Neyse ki, gülümseyerek. Ben halimden memnunum da, acaba devam etmeli miyim?
“Sıkıldın mı yoksa”
“Yok ne sıkılması, acemice ama o kadar içten yapıyorsun ki zevkten dört köşeyim… Ama izin ver, biraz da ben seni seveyim…”
Bu, biraz da ben seni seveyim sakın biraz da seni sikeyim olmasın. Şu uçurma işini öyle şeyler yapmadan yapsa olmaz mı? Mecbur oyuncağımı bırakıp, bacaklarımın alt kısmı üzerinde popom topuklarımda oturdum yatağa. Kaan dizlerinin üzerinde yanaşıp bana, o ballı dudaklarıyla önce boynumu öptü, sonra kulağımın her yerini yalayıp içimi titretti ve en son dudaklarıma girişti. Kendimden geçiriyor beni, belki ilk gördüğüm andan beri. Hareketleri öyle kendinden emin ve ne yaptığını bilir ustalıkta ki, teslim olmamak imkansız gibi…
Ben sadece babama güvenmiştim, bu güne kadar. Babam neden yok artık bilmiyorum bile. Nerede, ne yapıyor… Kaçtı mı? Öldü mü? Cennette mi? Benim tüm dünyam hakkında, artık hiç bir şey bilmiyorum…
Bir kolu belimde, biri sırtımda yavaşça yatırdı beni. Göğsünü de, göğsüme yatırdı. O büyük kusursuz ten teması, beni bütün bütüne büyüledi. Öpüşmeye devam ederken, çaktırmadan ufak ufak hareketlerle külotumu çıkarmaya başladı! Ne yapabilirim bilmiyorum… Şu an… Ben ona karşı çok güçsüzüm… Ama bu bir çaresizlik değil. Sanki çare gibi. Yalnızlığımın… Tek başına kalmışlığımın… Kim olduğumu bilemememin… Hatta babasız kalmamın…
Dudaklarımdan kayarak diliyle göğsüme indi. O dili sanki değdiği yeri hem yakıyor hem sağaltıyor. Öyle öyle göbeğime indi yine. Aynı film oynanacak gibi. Bu defa karşı koyamam… Zaten çoktan zonklamakta olan sikimi öperek, dilleyerek beni şaşkın bıraktı bile… Sonunda, sonuna kadar ağzına alıverdi. Soktu, çıkardı, soktu… Bütün vücudum sertleşti sanki sikimle beraber, gelmek üzereyim… Hemen kafamı kaldırım kafasını tuttum…
“Ne olur dur, gelicem yoksa” bunları söyledim ama sesim çıktı mı bilmem…
Çıkardı ağzından sikimi. Toplarıma indi, yaladı, teker teker ağzına alıp emdi. O kadar uzun zamandır boşalmadım, toplarımın içi dölle o kadar dolu ki, ağrımaya başladılar. Yine kafasını elledim… Anladı, topumu da çıkardı ağzından… Daha kötüsü, yine aşağı indi… Toplarımın altını diliyle okşarken, bacaklarımı kaldırdı hafifçe… Hedefini buldu sonunda, dili deliğimde… Heyecen ve korkudan, biraz da utançtan, nefesim kesildi…
Epeyce yaladı, ben bir şey hissetmedim. Sikimi emerken aldığım zevki de almadım. Amacı ıslatmakmış zaten, parmağını yavaşça soktu deliğime! Bunu yapma işte! Canım acıdı, inledim. Hiç aldırmadı, sadece parmak sayısını artırdı. Bu defa ciyakladım!!! Üçüncü parmağını sokmaya çalışırken, dayanamadım…
“Kaan, n’olur şu işi başka türlü halletsek olmaz mı? Çok acıyor.”
“Korktuğun için kendini kasıyorsun, onun için acıyor. Kendini serbest bırak ve korkma. Sadece bana güven. İyi olacaksın söz veriyorum.”
Bunları söylerken iki parmağı hala içimdeydi… Benimle konuşurken aynı zamanda öpücüklere boğuyor. Aklımın ucundan geçmeyen şeyler yapıyorsun bana, bir de korkma, diyorsun… Niyetin o koca şeyi bana koymak, nasıl korkmam amına koyum ya… Suratında masum bir ifade, gözlerinde sanki bir sapıklık ama mavileri işte sonunda, ne yapabilirim ki…
“Devam ediyim mi?”
“Off, iyi tamam! Ama dur deyince dur!”
“On dakika hiç bir şey deme, sabret lütfen…”
Hiç bir şey diyemeyeceğim bu on dakika içinde, ölmüş olursam ne olacak? Acıdan yani. Bu işte temelde bir adaletsizlik var gibi. Neden altta olanın canı çıkıyor, üstte olan olayın keyfini çıkarıyor. Kalktı yataktan, çıktı gitti odadan. Ne oluyor? Halime acıdı vaz mı geçti? Biraz sonra, elinde deodorant şişesine benzeyen bir şeyle döndü. Sapık, bunu mu sokucak bana acaba? Korkuyla, biraz da sinirli konuştum…
“Bu ne ya!”
“Merak etme, ben hiç sevmem aslında, zevki azaltır. Ama senin için, yani canın yanmasın diye, kayganlaştırıcı jel kullanıcaz.”
“Nerden buldun ki onu?”
“Demin girdiğimde tuvalette görmüştüm. Senin değil miydi?”
Pislik, kafa buluyor bir de benimle. Ne olduğunu bile bilmiyorum ben onun. Ah abla, nerden buldun sen bu evi. Daha doğrusu, kayganlaştırıcı jelli tuvaleti olan bu evin, manyak sahibi kim acaba? Öğretmenim, şimdi dersin kayganlaştırıcı jelin nasıl kullanıldığını, uygulamalı bir şekilde öğretme aşamasına geçti. Avucunun içine bolca döktü, diğer elinin üç parmağıyla acudunda yeterli miktarlarda alıp, sikine ve benim götüme sıvadı. Sıvacı puşt öğretmenim…
Bacaklarımı iyice kaldırıp, dizlerimi omuzlarıma doğru itti. Dizleri ve dirsekleri yatakta yattı üzerime. Göt deliğim jelden buz gibi, bekliyorum öylece. Boynumu tatlı tatlı öpüp yalarken alttanda, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethettiği toplar gibi, dayandı yarağı götüme… Eliyle düzeltip, tam deliğime nişanladı başını. Sımsıkı sarıldı bana, tekrar göğüslerimiz yapıştı birbirine. Yavaş yavaş zorlamaya başladı. Sarılması çok hoşuma gidiyor, aşağıda olan biten çok canımı sıkıyor. Öğretmenim de bunu bildiği için, acı ilacı bana şekerle birlikte sunuyor.
Epey beni, diliyle, dudağıyla, o sihirli elleriyle okşayıp severken ben zevkten altta olan biteni unutunca, sikinin başını ittirmeye başladı. Kabak gibi açık götüm savunmasız, Fatih’in topunu kabule zorlanıyordu. Deliğim açılabileceği kadar açılmış ama top çok büyük, surların kapısı çok küçük… Acım da giderek büyüyor ama konuşma hakkım olmadığından sadece alt dudağımı ısırıyordum…
Beni rahatlatacak şeyi buldum sonunda… Boynuna gömdüm yüzümü, tenini emerek, burnumu yapıştırdım iyice ona. Nefes almam zorlaştıkça kokusuna daha çok ulaştım. Havasızlık ve o mis gibi kokusu beni uyuşturdu… Başka bir aleme çıktım, yukardan bizi seyretmeye başladım… Ne olacaksa olsun merakına kapıldım. Ellerimi minik poposuna kuyup, kendime doğru çekince… Anladı ne demek istediğimi. Sert bir hareketle başını, deliğimdeki bilezik gibi yerden geçiriverdi. Ben iyice suratımı gömdüm boğazına ahh!!!, ayy!!! diye inlerken acıdan….Topun en azından başı içimdeydi… Surlar yıkılmış, fetih başlamıştı.
Ben hiç nefes almıyordum, o da hiç hareket etmiyordu… Böylece ne kadar zaman geçtiyse, acım da geçti. İçimdeki doluluk, hoşluk verir olmuştu. Tekrar poposunu piş pişledim. “Yavaşça” diye de nefes nefese kulağına fısıldadım… Aletinin yuvarlak top gibi başını, içimden çıkarmadan yavaşça iki üç santimlik giriş çıkışlarla oynatmaya başladı. Buna da alıştırdı öğretmenim. Hoşluk arttı. Ahh!!! diyen ciyaklamalarım kesilmişti. Utanıyordum ama istemsiz kısık kısık ohh!!! inlemelerime de engel olamıyordum.
Bunları duyunca Kaan, avuç içleri üzerinde göğsünü yükseltti... Suratıma bakacak olması beni daha da utandırdı. Gülümseyerek bakıyor. Mutluluktan mı yoksa beni beceriyor olmanın gururundan mı acaba? Ben bunları düşünürken birden, sikinin başı bilezikten çıkmak üzereyken, haşırt diye köküne kadar geçirdi. Acıdan gözümden yaş geldi. Gözlerinde beni ilk görüp dövdüğü gün olduğu gibi, şimşek çakıyordu sanki. Ağlamama filan aldırmayıp çakmaya devam etti... Göğsü ve kolları ter içerisinde kalmıştı… Bir süre sonra öğretmenimin bu yaptığına da alıştım ben. Yanımda yükselen kollarına istekle sarıldı ellerim. Koca aleti içimde bir yere değiyordu... Her sürtündüğünde, vurduğunda oraya, kendimle oynadığım zamanlarda boşalırken karnımdaki karıncalanmaya, zevkli kaşınmaya benzer hatta ondan çok daha büyük bir haz kaplıyor her yerimi.
Yatağa çivilemişti beni ve zevkten uyuşmuştum. Ama bana bakan o tatlı surat gücümü toplamama yardımcı oldu. Biraz doğruldum, okyanus dalgası saçlarından tutup, onu kendime çektim. Dudaklarını dudaklarımla yedim, bana çektirdiği acılara misilleme biraz da ısırdım… Biraz yumuşattı hareketlerini ve çıktı içimdem. Boynumu, göğsümü, göbeğimi öperek aşağıya kadar inip, benim tamamen unuttuğum sikimi ağzına aldı. İyice küçülmüştü, ağzının sıcaklığı, büyülü salgılarının içinde diliyle oynarken dikeliverdi. O benimkine bir şeyler yapınca hemen gelecek gibi oluyorum, her şeyi o kadar etkiliyor ki beni. Yine durdurdum onu…
Karşımda ayaklarını kırıp, onların üstüne oturttu güzel poposunu.. Artık tatlı tatlı bakıyor gözleri. Çünkü vahşi görevini, gaddarca tamamladı. O da farkında, ne istese yapabilir bana artık… Bütün direncim kırıldı, ağlaya zırlaya ama sonunda hem de bayıla bayıla…
~~~
devamı gelecek mi
YanıtlaSilevet
Silbeklemedeyim çok akıcı ve farklı yazıyorsun okuması çok keyifli
Silteşekkürler :)
Sil