Liseden Üniversiteye 52 ~ sevgilinizle çok konuşmayın çok sevişin



Liseden Üniversiteye 52



~~~ sevgilinizle çok konuşmayın çok sevişin ~~~



~ dine karşı asıl hürmetsizliği yapanlar

~ kalabalığın taptığı tanrıları tanımazlık edenler değil

~ bilakis tanrılar hakkında kalabalığın inandığını

~ tasdik edenlerdir

~ 【Epikür】



Kolunu çekmesin Mert diye, boynumdan sarkan elini hiç bırakmadım... Emir susmadan anlatmaya devam etti. Cihan bana bakmayı bıraktı neyse ki. Lokanta dolduktan sonra ara sıra müşteriler bize bakıyordu, birileri bizi izleyince sevgimizin daha gerçek olduğunu hissediyorum.

Yunanlıları, tip olarak Türklerden ayırt edebilmek hemen imkânsız gibi. Turistlik bir yer olduğu için, ters bakan kimse yok bize. Ya da belki onlar bu konularda daha açık görüşlülerdir bilemiyorum. Emir garip bir tip zaten, dikkatli bakınca feminen hareketlerinden gay olduğu anlaşılıyor.

Eh ben de pek normal biri sayılmam saçlarım aksesuarlarım filan. Bakın bakın çekinmeyin böyleyiz işte biz. Sizin gibi değiliz ne yapalım. Sizin gibi yaşamıyoruz, sizin gibi sevişmiyoruz, farklıyız. Kalabalıkların içinde yalnızız. Kalabalığa dâhil olmamaktan mutlu.

Mert'lerin Sabri abiyle karşılaştıkları pansiyon burasıymış. Daha önceki yıllarda onları buraya getiren de Sabri abiymiş. Sahibi de eski arkadaşıymış sır adamın. Onunla ilgili İstanbul'a dönünce Peter Pan'dan ayrıntılı bilgi almam gerek. Çok mu meraklıyım?

Mert burdan da tekneden de sıkılmış, yarın Kos'a ve orda tekneyi teslim edip, Bodrum'a feribotla geçecekmişiz. Bir an önce dönmek de fayda var çünkü ben pasaportsuz çıktım adaya. Tekneyle gelenleri pek kontrol etmiyorlarmış. Pansiyon sahibi de kaldığımı bildirmemiş bir yere.

Kaçak yurt dışına çıkmak da baya heyecanlı, çok severim ya heyecanı. Bana karşı işlenen suçlardan aranıyorum zaten Türkiye'de. Adalet bana karşı tersten işliyor. Anlatılanları dinlerken farkında olmadan biraz hızlı içmişim viskiyi. Açık havadayım kaç gündür, çarpıldım sanki.

Uyumak istiyorum, gözlerim kapanıyor Mert'i bırakamıyorum ama, ya gelmezse benimle yukarı. Biraz sonra farkında olmadan başımı masaya dayayıp uyumuşum. Kolumdan birinin çekmesiyle uyandım. Mert bakıyor, ne yapıyorsun, demek bu.

“ Aşkım keyfini bozmak istemem ama ben çok yorgunum gelir misin benimle yukarı”

“ İnlettin pansiyonu doyamadın mı hâlâ Mert'e. Daha erken otursana”

Cihan konuştu tabi. Biraz rahat bırakmıştı, duramadı yine. İnlettin pansiyonu, adi it kullandığı dile bak. Doyamadım, sana ne. Sen doydun mu, kaç gündür berabersiniz. Bırak da biraz biz yalnız kalalım. Al sen de cehennem meleğini, çekip gidin cehennemim dibine.

“ Minik daha erken”

“ Hadi ne olur Mert yalnız kalmak istemiyorum, ne zamandır yalnızım zaten, kırma beni”

Hiç kırmaz ya. Bozuldu biraz, bardakta kalan viskisini dikti kafasına. Ben de daha içecek hal kalmadı. Sadece Mert'in koynunda uyumak istiyorum. Günlerdir geceleri uyuduğum uyku gerçek uyku değil çünkü. Akşam üzeri uykusu yetmedi ki, çok yorgunum...

“ İyi hadi biz gidelim, çocuğumun uykusu gelmiş”

Dalga geçmese olmaz. Çocukmuş, asıl çocuk sensin. Annesinden kaçıp telefonu kapatmalar. Babasını buralara kadar getirtmeler. Ben mi çocuğum sen mi? Cihan sinirli baktı bana. Emir, uzanıp yanağımı okşadı yine ve konuştu.

“ Çocuğun da pek tatlı”

Bunların hepsi gıcık. Kalktık, Mert yarı yoldan geri dönüp viski şişesini ve bardağını aldı. Bana yasak sanırım. Yürürken yanaştım ona, kedi gibi. Neyse, attı omuzuma kolunu yine. İşte bu, hep dokun bana ne olur. Madem çocuğunum. 😏

~~~

Odaya çıktığımızda balkona geçti, tabi ben de peşinden. Doldurdu bardağına viskiyi, bir yudum alıp denizi seyre daldı. Ay yok bu gece, dünya zifiri karanlık. Hava limonata gibi. İyi de bu karanlıkta neyi seyrediyor bu ters çocuk.

“ Ne düşünüyorsun Mert’cim"

“ Hiç, dalgaların sesini dinliyorum”

Ayy yerim ben seni romantik romeo. Ben Mert'i tanıyor muyum acaba? Anlatmaz ki düşüncelerini, nasıl tanıyabilirsin. Ya da düşünüyor mu acaba hiç, kafasında kavga çıkartacak komplolar kurmak dışında. Bilmiyorum ve bilemeyeceğiz.

Geberiyordum uykusuzluktan ama bu romantik anlar uykumu açar gibi oldu biraz. Kalkıp kucağına oturdum ve sarıldım ona. Biraz durduktan sonra bana sarıldı. Yine sıkıca ve kemiklerimi çatırdatarak.

Kanguruların yavrularını taşıdıkları gibi bir cep istiyorum ben Mert'in kucağında. Ondan hiç ayrılmasam bir saniye bile. İçinde yaşayabilsem, sadece sevişmek için çıksam. Bu defa o benim içime girse koca şeyiyle. İçli dışlı yaşayıp gitsek geberene kadar...

Aramızda özdeşlik (ayniyet), eşitlik (müsavat), denklik (mütekabiliyet) olmasın hiç. Hep farklı olsak, ama tam bir mutakabat, bizim hakikatimiz olsa. O göklerde bulut, ben yağmur olup yağsam ondan yeryüzüne.

≈≈≈

Nihayet açıldık denize. Neresi, siktirik, bu teknenin anlamadım. Kaptanın teknesi gibi büyük ve konforlu değil. İki kamara var sadece. Bir yelken direği, küçük şirin bir, sea lion. Adı buymuş, pek aslana benzer hali yok ama neyse.

Hava oldukça bulutlu ve kasvetli. Kıyıdan açılana kadar motorla gittik, rüzgar artınca Mert, yelken basalım, dedi. Cihan çocuk gibi sevindi. Bütün yolculukları süresince hep motorla seyretmişler. Cihan ne kadar ısrar etse de, istememiş Mert yelken basmak.

Yani yelkeni çocukluğunda bıraktıktan sonra düşman olmuş sanki yelkene ve rüzgara. Şimdi ne değişti de istedi acaba. Ben teknedeyim diye yapıyorsa ölürüm ki. Kaptan, sen ona iyi gelirsin, demedi mi? Geleyim ne olur. Seslendi Cihan'a seviçle.

“ Hadi rüzgar üstüne koçum, pupa palangasını ve ıskotayı boşla”

Nece konuşuyor ki bunlar. Devam edecekse Mert bu tekne sevdasına, bunları öğrenmeliyim. Her yerde en bilgili ben olmalıyım. 😋 Yelkenler birden şişince enfes renkler ortaya çıktı. Kavuniçi yelkenin içinde, koyu sarı kalın çizgiler var.

Keşke güneş de olsaydı. Ama, güneş olsa bu güzel rüzgarı yakalayamazdık, dedi Mert. Anlayacağınız her şey bir arada olmuyor işte. Hava kapadıkça rüzgarın hızı arttı ve tabii Mert'in neşesi de. Her şeyin aşırısı olacak ona, normal olmak sıkar.

Bu rüzgarın çocuğu değil şiddetin çocuğu, bayılıyor böyle şeylere. Tekne hızlandıkça yan yatmaya başladı. Cihan'la Emir yelkenleri idare ediyorlar ellerinde ipler filan. Emir de Cihan ne derse onları yapıyor bir o yanda bir bu yanda.

Uff ben de yapmak istiyorum ama yeniyim daha, biraz izlemem gerek onları. Nerdeyse tamamen yan yattı tekne. Cihan yelken direğine bağlı ipe tutunarak teknenin yüksek tarafında vücudunun tamamı denizin üstünde uçuyor.

Gerçekten de çok yakışıklı ve güçlü. Ben dümeni tutan Mert'in yanındayım. Mert dümene tutunuyor, ben ona. O denizlerin efendisi artık benim için. İlk defa yelkeni basılmış bir teknedeyim. Fırtına olmasa da çok şiddetleniyor rüzgar.

Yolda zor yürüyen ben, uçarken bu rüzgarda, gariptir ama hiç korkmuyorum. Hatta hoşuma bile gidiyor beni korkutması gereken bu ortam. Ama söyledim size, deniz benim için başka bir âlem ve ben ondayken başka biriyim sanki.

“ Sen ne uğurlusun minik, bu mevsim de bu hava”

Mert benimle mi konuşuyor. Bana mı dedi? Allah dualarımı duyuyor mu? En sevdiğim yerde, köpüklerin ortasında, deniz güneş olmadan lacivertini bürünmüş, en asil rengiyle. Ben en asil insan Mert'e sarıldım, bu tür anlarda konuşmak saçma geliyor bana artık.

Zannedilenin aksine, kelimeler çok şey anlatmaz. Biz doldurduğumuz kadar içlerini varlar sadece. Yoksa yalan hepsi, söyleyen için bile. Onun için sevgilinizle çok konuşmayın, çok sevişin. Budur aşka yakışan, dil kirletir aşkları süfli gündelik ihtiyaçları ve istekleriyle.

Dalgalardan kopardığı güzelim köpükleri bize doğru gönderiyor aşkım rüzgar. Gülüyoruz her ıslandığımızda ve tuzlu suratlarımızı yalıyoruz birbirimizin. Sonunda bir kez daha duyuldu duam ve yağmur başladı.

Demiştim ben, o göklerde bulut, ben yağmur olup yağsam ondan yeryüzüne. Ellerimi açtım göğe doğru, şükrettim. Gökten bize inerken şükür, biz uçuyoruz denizin üstünde. Yer su, gök su, en sevdiğim şey. Ana karnı gibi, karmaşık ama huzurlu.

~~~

Direğime tutunmuşum Mert'e, yoksa uçuracak rüzgar teknenin dışına. Önüne doğru çekti beni, dümenle kendisinin arasına, iyice yüklendi arkamdan sıkıştım. Eğildi biraz, ne yapmak istediğini anladım ben de ayaklarımı kaldırdım yükselmek için. Oha erekte olmuş bu, ne ara.

İçimde külot yok zaten, hazırolda mı geziyorum? 😜 Yok yeminle, adadan çıkarken bulamadım aceleyle. Popomun üstüne bastırdı. Tam yarığa denk gelince dayanamadı ve zaten belimde zor duran bermudayı aşağıya sıyırdı, ayaklarımın üstüne düştü.

“ Mert saçmalama kamaraya girelim ne olur herkes burda”

Sıkıştırdı beni iyice dümenle kendi arasına, kıpırdanamayayım diye. Yine duymuyor bile tabii söylediklerimi. Beynindeki kanın nereye gittiği belli. Geriye dönüp baktım güçlükle, şorttan çıkardı aletini. İçime girmeden, aceleyle ağzımdan tükürük alıp sıvadım deliğime.

Hart diye girdi içime, yavaş gir, diyemedim bir an önce bitirsin işini rezil olmadan diye, dudaklarımı ısırdım sadece. Dünden zaten acısı geçmeyen zavallı popom, kusura bakma. Zevk almaya başladım biraz sonra ister istemez, tam rezillik.

Önümde Mert'in vuruşlarıyla sallanan minik apolloyu farkettim. Cihan'a baktım hemen, bakıyor mu diye. Neyse ki o hâlâ uçuyor teknenin dışında. Ama Emir uyanığı, bize bakıyor gülümseyerek. Daha doğrusu bize değil, benim önüme.

Pipi meraklısı tabi çoğu gay gibi. Hemen elimle örttüm utançtan ufacık olmuş miniğimi. Bozuldu Emir yüzünü buruşturdu. Seyrini bozduk sapığın. Biraz gevşetse beni, fırlayıp kaçacağım kamaraya ama sıktıkça sıkıyor Mert.

Emir seyrederken bizi yanaşmaya başladı. Manyak cehennem meleği de katılmak istiyor her halde, yok artık. Diğer elimle, git, işareti yaptım. Mert kendinden geçmiş bir şeyin farkında değil zaten. Yanaştıkça yanaştı, takmıyor beni.

“ Hadi aç elini de emeyim seni”

“ Siktir git Emir”

Dedim. Gitmedi ama ellemedi de bir yerimi. Seyretmeye devam etti, utanmadan. Porno film çeviriyoruz ya. Dışarda yağan yağmur, içime de yağmaya başlayınca sıcacık, Mert'in fazla uzatmadan, işini bitirdiği ya da benim işimi bitirdiği belli oldu.

Gösteri bitti cehennem meleği. Bir öpücük kondurdu dudağıma, suratımı kendine çevirip Mert. Bıraktı sonunda beni. Her tarafım acıyor, ezildi resmen dümenle Mert'in arasında kaburga kemiklerim.

Şortunun içine sokunca aletini ben de eğilip bermudayı çektim yukarı. Ulan bizi içine soktuğun duruma bak Mert. Emir ve Cihan olmasa düşünce güzeldi ama kabul etmek gerek, yaratıcı çocuk. Teşhircilik huyum yok sadece, anlaşılan Mert'in var.

“ Teşekkür ederim minik çok değişik ve güzeldi”

Bana sordun da sanki, bir de teşekkür ediyorsun. Tecavüz edip sonra da teşekkür edeni duymamıştım hiç. Bakmaya devam ediyor, cevap bekliyor sanırım bir de. Ne demeliyim, çok iyiydi sağol, mu. Tecavüzcüme gülümsemekle yetindim. Şaşkınım zirâ hâlâ.

≈≈≈

Yağmur yağarken denize girmek istemişimdir hep. Boy abdestimi de almış olurum. 😊 Ailemle gittiğimiz, bir hafta veya onbeş günlük tatillerde yağmur hiç yağmamıştı. Mert'in kulağına yanaşıp konuştum.

“ Aşkım denize girebilir miyiz”

“ Şu rüzgarın tadını çıkaralım biraz, güzel bir koy bulursak gireriz, hem de geceyi orda geçiririz”

Anam geceyi teknede geçireceğiz demek, yaşasın. Ufacık kamarada Mert'le iç içe hem de denizin üstünde uyumak. O kadar mutluyum ki. Ama bir daha içime girerse gece, ölürüm her halde, seks bitince acısı yine başladı çünkü.

Biraz daha yol yaptıktan sonra sağ tarafımızda büyükçe bir koy gördüm. Ben elimle orayı gösterdim Mert'e. Ağzımı büzdüm, gözlerimi kıstım avuçlarımı da birleştirip parmaklarımın ucunu çenemin altına değdirdim. Bu da benim, sessiz yalvarmam.

“ Ne olur yağmur dinmeden denize girmek istiyorum”

Mert eğilip çene çukuruma bir öpücük kondurdu. İkimizin de suratından yağmur ve deniz suyu damlaları akıyor. Sırılsıklam tişörtüm ve altımdaki bermuda. İçimden akan meniler de cabası. Mert işaret çaktı, yelkenin yönünü değiştirdi Cihan.

Dümeni sağa kırdı, yavaşça koydan girince rüzgar azaldı motoru çalıştırdı Mert. Yağmur durur korkusuyla hemen denize atlamak istiyorum. Mert'e sordum, olur, dedi. Tişörtü çıkardım, bermudayla gireceğim denize.

Yan tarafa geçtim, Mert hızı düşürdü. Tam uca gelip, ayaklarımın ucunda yükselip, zıplayabildiğim kadar havaya sıçrayıp, kollarım önde, en sevdiğim şekilde kırkbeş dereceyle filan ok gibi girdim denize. Gidebildiğim kadar gittim suyun dibinden çıkmadan.

Epey gittim, Mert nasıl yüzdüğümü bilmediği için, merak eder diye daha nefesim olduğu halde çıktım yüzeye. Merakla ve şaşkın bana bakıyor. Güldüğümü görünce bir şey olmadığını anladı ve alkışladı beni. Aşkitoma bir şeyimizi beğendirebildik.

Kafam suyun içinde, çok nadir nefes almak için ağzımı suyun dışına çıkartarak teknenin arkasından yüzdüm. Sırtıma yağmur damlalarının değdiğini hissetmek öyle güzel ki. İşte bunu istiyordum, yağmur deniz suyundan daha sıcak.

Kafamı kaldırıp tekneye baktığımda, elinde bir iple Mert'in de aynı benim gibi atladığını gördüm denize. Yanıma gelip bana sarıldığında, tekneye bağlı ipin boşu bitti ve gerginleşti bizi çekmeye başladı tekne. Ben bacaklarımı Mert'in beline sardım ve kollarımı da boynuna.

“ Minik o ne atlayıştı, denizin dibinde de ne kadar kaldın öyle, merak ettim bir şey oldu diye. Ben de o kadar nefes yok”

“ Aşkım bir şeyi de senden iyi yapalım izin ver”

“ Sonra o ne yüzüş profesyoneller gibi. Nerden öğrendin bunları. Lisede yüzüyor muydun yoksa. Hiç söz etmedin”

“ Yok canım bizim lisede ne gezer yüzme takımı filan. Bilmem kendi kendime öğrendim”

“ Hayret yolda zor yürüyorsun, denizde bambaşka birisin sanki”

“ Öyleyimdir aşkım”

“ Seni bizim yüzme takımına alalım”

“ Yok istemem, benim sporum senle sevişmek”

Deyip yumuldum dudaklarına, denizin köpükleri ve güzelim yağmurun altında. Mert şortunu sıyırıp bıraktı denize, sonra benim bermudayı da sıyırıp attı. Cihan hızı artırınca, vücudumuza çarpan denizin suyu öyle güzel gıdıklıyor ki her yerimi.

Mert ipi bana tutturdu, yüzü koyun çenemle yararken ben denizi, alttan bana sarıldı. Yüzyüzeyken, yavaş yavaş vücuduma tutunmaya devam ederek ve yalayarak karnıma kadar geldi. Bacaklarıma tutunup, miniği emmeye başladı, denizin içinde.

Soğuk deniz suyunda ne kadar istesem de tam erekte olamadım. Ama yine hoşuma gidiyor yaptığı şey, gıdıklanıyor karnım. Öyle mutluyum ki, koyun ortasına gelince durdurdu Cihan tekneyi ve demiri attı.

Bitti denizin içinde sürüklenirken bizim miniğin sefâsı da. Yağmur dinene kadar biz Mert'le yüzdük, yunuslar gibi. Dalıp denizin dibinden, bir deniz yıldızı çıkardım. Oldukça derindi, yine şaşırdı Mert o kadar derine dalabilmeme.

“ Bu senin ve sensin o”

Deniz yıldızını Mert'e verdim. Yıldızıma, yıldızını verdim derinlerden.

“ Ama izin verirsen, tekrar atalım denize yaşasın ve sen de yaşa o derinlerde aşkım”

≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler