Liseden Üniversiteye 56 ~ ilaç olabilsem ölürüm onun için iyileşirse tekrar doğarım ölümümden





Liseden Üniversiteye 56



~~~ ilaç olabilsem ölürüm onun için iyileşirse tekrar doğarım ölümümden ~~~



~ ikimiz de son varmış gibi yaparsak
~ o zaman belki gerçekten bir başlangıç da olacaktır
~ ve bizim birlikte kaçıp gitmemizle başlayacak
~ çok çok uzaklara
~ aslanlarla yaşayıp ağaçlarda uyuyacağız
~ sadece uyuyacağız
~ ihtiyaç duyacağımız tek şey bu
~ bir şeyleri kırmaya ne dersin
~ eşya kırabiliriz
~ kalpleri
~ benimkini kırma sakın

【Wild Tigers I Have Known (2006)】

(medyada yer alan YouTube videomdan)



Mert'le vahşi ormanda, vahşice sevişmemiz, oldukça garip gelişiyor. Buna sevişme denirse tabi. Daha çok onun vahşi, benim de o ne derse yapan kuzu rolünde olduğum, tecavüzün etrafından dolanan bir şeyler işte.

En son o ayaktayken, dizlerimin altından kollarını geçirip kucağına aldı beni. O halde nasıl becerdiyse, girdi içime tekrar. Sertçe sırtımı ağaca dayadı. Bu ağaçla da bozdu kafayı. Sağlam, bir sırtım kalmıştı.

İşte kimisi güneşlenir ve yanıp derisi soyulur. Benim sırtımın ve yanağımın derisini de gölgede, ağacın kabukları soydu. Tatile çıktığımız belli olsun değil mi? Yoksa kötü bir niyeti yoktur aşkımın. Aklımın ucundan geçmeyecek şeylere beni nasıl da alıştırdı.

Üstelik canımın yanmasına rağmen zevk alıyorum. Tabii ona belli etmedim. Yoksa iyice coşup ağaçla bütünleştirecek beni. Ben güneşten yanmasın bebecik tenim diye avuç dolusu kremle korumaya çalışırken...

O ise, oldukça hoyrat davranmakta bir beis görmüyor. Beis, nereden çıktı la. En olmadık zamanlarda garip kelimeler uçuşuyor beynimde. Zevk almaya başlayınca havaya girdim sanırım, ses çıkarmadım ama hiç.

Kollarımı boynuna, bacaklarımı da beline doladım. Ona bakıyorum ama o bana bakmıyor. Dudaklarıma öyle bir yapıştı ki, off anam koparacak. Ben ona dolanınca, elleri boş kaldı, kalçama bir şaplak geçirdi, ayı.

Epeyce süre ağaçla Mert'in arasında ezildim. Bu şekilde becerileceğim gelmezdi aklıma. Yaratıcı aşkım her gün yeniliklerle çıkıyor karşımıza. Açık hava gücüne güç kattı, kaplana dönüştü. Sadece onunkinden zevk alabiliyorum ben, minik yok ortada.

Sonunda, Mert gelmeye başlayınca içime, iyice sıkıştım onunla ağaç arasına. Neyse ki, ormanlar kralı sırtımın haşadı çıkmadan orgazmını bitirdi. Oldukça uzun süre ve epey sesli inleyerek geldi. Doğal ortamın sunduğu sevişme imkânları işte. Aslanım istediği kadar kükredi.

Benim böyle bir şansım olmadı. Neye uğradığımı şaşırdığımdan, minik apollo olanlardan habersiz uyku moduna geçti. Oysa sabah denizinden sonra, bir orgazm ona da iyi gelirdi. Ama apolloyu oyuna sokmadı deneyimli teknik direktör. Bugün benchte oturttu.

Sen koskoca Zeus'a, aptal, de sonra da minikle ilgilenip gelmesine izin vermesini bekle. Esas aptalın kim olduğu belli oldu. Bir daha ağzımı açmam. Sanki söylediğim şeylerin bir yararı oluyormuş gibi, boş boş konuşup başıma belâ açıyorum işte. Her zaman ki ben.

~~~

Kucağından yavaşça bıraktı beni, popomun üstüne yere. Şu sırtım çıplak olmasa ve bu kadar bastırmasaydı ağaca, memnundum yerimden aslında. Hafifçe doğruldum, ayaklarımı yere bastırdığımda, titremeye başladı bacaklarım.

Yere fırlatılmış ve ıslak olduğundan çamura bulanmış bermudamı alıp giyerken, baktım zavallı miniğe, ufacık kalmış. Canımın yandığına mı bozuldu acaba. Sanmam o kendinden başkasını pek takmaz. Sanırım oyuna giremediği için küstü.

Yine hıncını benden aldı sanırım ve rahatladı Mert. Ağacın dibine sırt üstü uzandı, tatlı bir yorgunluk yaşıyor, şanslı it. Korkarak yanına gidip uzandım ben de. Benim ne yaşadığımı sormayın, cevap yok şimdilik, şaşkınımlığım devam ediyor sadece.

Öylece gözlerini çam ağacının dalları arasından görünen gökyüzüne dikmiş bakıyor. Elimi hafifçe göğsüne koydum, tepki yok. Ter içerisinde kalmış. Ama teri kokmaz onun hiç. İçinde ne varsa artık. Ne de olsa Zeus, bilemeyiz ki ne olduğunu.

Yatınca göğsüne, yanağımdaki yarada yarı kurumuş kan yapıştı tenine, çekince de acıdı çok. Kucağındayken öyle deli gibi öpüyordu ki beni, suratımın yaralandığını görememiş bile. Sonunda farketti. Kan bulaştı bembeyaz pürüzsüz tenine. Kırmızı beyaz, pek de yakıştı.

“ Ne oldu yanağına”

“ Ağaca sürtündü”

“ Ben mi yaptım”

Sen hiç öyle şey yapar mısın. Kendi kendime yaptım. Son açılımım bu, mozohist oldum sayende. Sevişirken bir yerlerimi yaralamak ayrı bir zevk benim için. Hele kan görünce iyice havaya giriyorum. Mr. Mert Hannibal, hizmetlerimi sunmak şerefti benim için, my lord.

≈≈≈

Size şimdi, tesadüfen öğrenip, internette günlerce aradıktan sonra indirebildiğim bir filmden söz edeceğim. Kimsenin bilmediği ilginç filmleri bulmak ayrı bir zevktir benim için. Bizim Naruto'nun balık tutarken aldığı haz gibi, aramak bile bir zevk, bulursan 720p bir dosya, tam bir lüfer avı.

Filmi Gus Van Sant'ın imdb sayfasını kurcalarken keşfetmiştim. Yönetici yapımcı o. Enfes ve çok değişik filmlere yapımcılık ve yönetmenlik yapan, benim için efsane biri o. Muhtemelen filmlerinde oynattığı çocuklara aşık oluyor ve filmleri de ondan güzel çekiyor. 😉

Onun en beğendiğim filmi Elephant (2003), küçücük bir bütçeyle harikalar yarattığı bir filmdi. Unutulmaz filmlerinden benim hoşuma giden diğerleri; Good Will Hunting (1997); Finding Forrester (2000); Paranoid Park (2007).

Size söz etmek istediğim film ise, Wild Tigers I Have Known (2006). Altyazı çevirmeni, tanıdığım vahşi kaplanlar, olarak çevirmiş. İsmi gibi garip ama çok ilginç bir film. Eğlenceli değil, bilinen anlamda romantizm yok, macera da arama.

Filmin neden bilmem iki versiyonu var ve türkçe altyazının bağlı olduğu saphire isimli dosyadaki film eksik ve montajı farklı ve çok kötü. DVD'den riplenen torrent dosyası, tam film. Tüm diyaloglar ve sahneler bunda var. Tabii bulabilirseniz.

Her karesi ve tüm diyalogları üzerine oturup, uzun uzun düşünülecek bir film. Simgesel anlatımı çok başarılı. Filmde her şey simge gibi, bu türün çok başarılı bir örneği. Coming age gay themed alanında, bence top 10'da yer alır.

Ana simge, dağ aslanı, yani wild tiger. Vahşi yanımız ve cinselliğimiz, bu muammaya göndermeler var filmin bir çok yerinde. Konusu, on üç yaşındaki Logan'ın cinsellik ağırlıklı gelişim sürecine ilginç bir bakış denebilir.

Kendinden yaşça ve cüsse olarak büyük bir arkadaşı olan Rodeo isimli oğlana duyduğu aşk ve cinsel çekim anlatılıyor. Ne yazık bu aşk karşılıksız. Logan her yolu denese bile. Ve videodaki siyahi kadının şarkısının sözleri beni çok etkiledi;


hayatımın baharında
asma gibi serpildim
çıktı benim karşıma
sahte bir delikanlı
vaktimi çaldı
vaktimi
bakıp duran bahçivan
üç şey sundu bana
karanfil menekşe kırmızı gül
almadım hiç birini
hiç birini


Logan'ın okulundan bir çocuğu hatırladığında, kafasından geçen düşünceler de oldukça ilginç;

... Okulda Daniel adında bir çocuk vardı. Hep pis geziyor ve herkes onunla dalga geçiyordu. Bir gün okuldan sonra kendini öldürdü. Annesi onu odasında asılı buldu. Kimse ondan bahsetmiyor artık. Sanki olmuş bitmiş bir olay gibi. Uzun zaman önce olmuş bir şey. Eminim şimdi bize bakıyordur. Belki sadece gülüyordur. Belki de hep gülüyordu içinden...

Naif, meraklı ve bir o kadar cesur Logan da gülümseyerek bakıyor bize. Okulda asılı, Go Tiger, yazılı afişin altındaki, üstü çizili dağ aslanı resminin sadece o farkında çünkü. Uygarlığın ve okulların ne istediğini asıl kendilerinin bimediğinin sadece o farkında .

O nedenle herkesten farklı. Vücuduna yazdığı yazı, it didn't kill me, vahşi dağ aslanının onu öldürmediğini haykırıyor aslında. Gay olmak nasıl bir şey, çok güzel anlatıyor bu film... Ama farklı bir dille.

Daha önce bir film forumunda bu filmle ilgili şunları yazmıştım. Filmde, Logan'ın dudaklarını boyadığı sahne, gözlerinin altı çökmüş ve mosmor. Mastrubasyon yapmayı daha ergenliğe girmeden erkenden keşfeden bir oğlan çocuğu değilseniz, bu mor göz altlarının nedenini de bilemezsiniz. Muhtemelen bu filmden de zevk alamazsınız.

≈≈≈

Koyda geçen zamanımız doldu ve demir alıp, açıldık denize tekrar. Rüzgar ve mavi yeşil sular, sonsuzluk duygusu, yani özgürlük. Tekne, anladı duygularımı, onlarla iletişimim kusursuz, konuşuyoruz sanki.

Dalgalar tatlı tatlı vuruyor Sea Lion'a ustalıkla kayarken üzerlerinde denizin. Öyle güzel sesler çıkıyor ki. Şıpır şıpır, bazen de şakırdayarak. Mert'in dalgası bana vururken çıkan sesler gibi. Onun yanındayım ve bu müziği dinliyorum. Rüzgarda saçlarımız uçuşurken onu seyrederek, hayranlıkla.

Tabii elim veya her hangi bir yerim Mert'le temasta hep. Hayat kaynağım, onun teni benim için. Ne yaparsa yapsın sevgimde bir azalma olmuyor. Acısı geçmese de, kızgınlığım veya kırgınlığım uçup gidiyor dakikalar sonra.

Kos'a yaklaştıkça Mert durgunlaştı. Oradan Bodrum'a geçecek olmamamız gerginleştiriyor onu sanırım. Rüzgâr çıksa da yelken basmak istemedi bir daha, Cihan'ın ısrarlarına rağmen. Mert'in gerginliği, yüz misliyle bana geçiyor tabii.

Oysa onun sakinliği ve kendine olan güveni beni öylesine rahatlatıyor ki. Hastahanede Nevin hanımın bana bağırıp, kolumdan çekip tırnaklarını geçirdiği sahneyi hatırlayınca, korkudan ölüyorum. O beni kurtardı annesinden cesaretle.

Mert de korkuyor mu annesinden acaba? Bunu sorsam bir tane çakar kesin. Hiç bir şeyi bilme şansım yok. Sadece merak etme hakkım var. Emir'in konuştuğu ve sonunda onun da pes edip sustuğu gecede, herkes bolca içti. Mert benimle hiç ilgilenmeyince, sinirden hızlı ve çok içtim.

Masada uyuyakalmışım yine. Bacaklarımdan tutup denize sarkıtmış ve kafamı suya sokmuş Cihan ayısı. Boğuluyordum nerdeyse, bırakınca ayaklarımı denize daldım gece yarısı. Biraz yüzdüm ve kendime gelip çıktım tekneye tekrar.

Mert'e, kamaraya inelim mi? dedim. Cevap vermedi tabi. Bayılıyorum onun bu kararlı tutumuna. Sustu mu susar abicim, o kadar. Geberecek kadar içtim dikkatini çekmek için, tınmadı. Bayıldık masada, Cihan iti boğuyordu denize daldırıp; tık yok Mert'te.

Kapandı içine yine, insek aşağı kamaraya sarılıp girsem içine, görebilir miyim neler olduğunu orada. İlaç olabilsem ona, canımı verirdim. Belki o zaman sever beni. Anlar onu ne kadar çok sevdiğimi, iyileşir. Sonra o beni sevince, ben de tekrar doğarım ölümümden.

Jesus gibi aynı, bütün insanlığın suçunu üstlenir cezanı çeker ve tertemiz dirilirsin ölümden. Eğer birileri değerli kanını akıtmazsa, kurtulamıyor muyuz? Tanrı, ölüm acılarına son vererek O'nu diriltti. Çünkü O'nun ölüme tutsak kalması olanaksızdı (Acts of the Apostles).

≈≈≈

Kos'dan bindiğimiz feribotla Bodrum limanına indik.. Hiç konuşmadık yol boyunca. Ben ona sarılıp uyudum tükürüklerimi akıtarak. Daha önce içini görmemiştim Bodrum'u. Kale çok güzelmiş, gezmek isterdim, ama Mert'le konuşmak göt ister şimdi

Taksiye binip siteye gittik, yine kimse konuşmuyor. Emir bile, Mert'ten korkusundan dilini yuttu. Sitenin büyük girişinde duran adam Mert'in elini sıktı, yüzü güldü. Neden herkes Mert'i seviyor? Şeytan tüyü var bu çocukta. Sadece ben sevsem, kıskanıyorum. Kapıda duran adamdan değil tabi.

Sitedeki çocuklardan, eskiden takılıyormuş da araları da hâlâ iyiymiş. My lord, sen istersen herkesle aran iyi zaten. Senin derdin benimle. Ama sizin aranıza atom bombası atarım lan. Erkek görsün Bodrum'um kaşar oğlanları. Kıskançlık erkek yaptı beni.

Bodrum pek yeşillik olmasa da sitenin içi, yemyeşil çimen ve ağaçlık. Çok büyük bir site. İki veya üç katlı bembeyaz Bodrum evleriyle dolu harika bir yer. Bayıldım buraya, eğer bu cennet cehenneme dönmezse benim için tabi.

Taksi bizi denize en yakın olanların bulunduğu sıradaki bir evin önüne bıraktı. Denize baktım, koy çok güzel ve tamamen siteye ait. Güzel bir bahçeden geçtik, Cihan açtı kapıyı, ev tertemiz. Anneleri yeni gitmişler herhalde. 

Çantalarımızı taşıdık taksiden. Şimdi ne olacak kim nerde kalacak acaba? Sabırsızlıktan Mert'e dönüp bunu sordum. Suratıma ters baktı, cevap vermedi. Bu hiç konuşmayacak mı artık. Bir koltuğa çöktü. Cihan'dan viski istedi.

Gündüz içmez ama sanırım sinirini bastırmak istiyor. Cihan bana dönüp, eliyle salomda ki dolabı gösterdi. Viskiyi ver, diyor. Babasının uşağıyım ya, isteyecek tabi. Oysa Emir bunlara hizmet etmeye pek meraklı, ona niye söylemiyor.

Kafayı benle bozduğu için tabi. Emir anladı gıcık olduğumu sırıtıyor pis pis. Hoşuna mı gidiyor bunun insanların acı çekmesi. Ben dolaba gittim hemen Mert bir maraza çıkarmadan. Bir şişe viski vardı ama Jim Beam değil.

“ Mert senin içtiğin viskiden yok. Black Label var. İstersen gidip alayım, burda market filan varsa”

Yalakalık yapma fırsatını kaçırmadım ama istemedi efendi. Elini havada salladı, boşver doldur, diyor. Viskiyi doldururken dolapta olan bardağa, Emir yanıma geldi. Yine sırıtarak konuştu kısık sesle, nasıl da korkuyor Mert'ten.

“ Şuna versen bir kere seninle uğraşmayı bırakır. Dün gece boğuyordu nerdeyse. Mert'in kılı kıpırdamadı. Seni o da korumazsa Cihan sana dünyayı dar eder bu inatçılığınla”

Hah sonunda ağzındaki baklayı çıkardı cehennem meleği. Ben dar dünyaları severim ablam sen merak etme, dünya geniş oldu mu yolumu kaybediyorum. Ne meleği şeytan bu be. Kendi gibi orospu yapacak illa beni.

En ön sıradaki müşteri de kendisi tabi. Çok eşliliğe bayılıyorlar hepsi. Herkes önüne gelene geçirecek. Dünyaları bu olmuş. Benim uğruna ölmek istediğim aşk, onların dünyasında yok. Onun gözlerinin içine bakıp, fısıldadım kulağına,

“ İtsin sen Emir”

“ Şaka yapdım kız, şu kasvetli havayı dağıtmak için”

En sinir olduğum hitap şekli, kız. Zaten Mert nedeniyle ellerim titriyor sinirden, bir de bu çıktı başıma. En iyisi hiç cevap vermemek. Hep benim içimde patlıyor herşey. Alışkınız, ne yapalım. Garp cephesinde yeni bir şey yok. Sonunda Cihan konuştu.

“ Koçum, sinirlisin biliyorum ama ne yapacağız şimdi söyle”

Yalaka, koçuymuş, senin değil benim koçum o. Yalakalığı da ben yaparım sadece. Mert'in viskisini ve yanına bir bardak soğuk su doldurup verdim, fırsatını bulmuşken de yanına ilişip sarıldım, bir şey demedi. Bardağın üçte ikisine viski doldurdum, ölçüsü budur. Yarısını yuvarladı dev bardağın.

“ Önce anneme gitmek gerek, babamın dediğine göre çıldırmış bana ulaşamayınca”

“ Yalnız mı gidiceksin” dedi Cihan.

“ Yok miniği de alıcam yanıma, kalkanım olur. Hıncını ondan alsın annem”

Herkes kahkahalarla güldü söylediğine Mert'in. Mert dahil, ben hariç. İçki iyi geldi beyimize, ilk lâfını da bana soktu. İlgilensin benimle de, ben buna da razıyım. Dün geceden beri yaptığı gibi susup benimle ilgilenmezse, çıldırıyorum sinirden.

Biraz sonra, bardakta kalan viskiyi de yuvarladı, bana baktı. Hayret, sinirli bakmıyor, tersine sevecen bir şeyler var dudağının kenarında ve gözlerinde. Bayıldım bu duruma. Çok hafif belirmiş dudak kenarı gamzesine yumuşak bir öpücük kondurdum, hayranlıkla bakarak ona.

Güldü, gülüm benim. Sene de bir gün değil de, şunu hep yapsan ya, beni kanserden öldürmeden. Sarılıp göğsüne çekti, anam kırılacak kemiklerim. Hiç sesimi çıkarmadım tabi, şu an kemiklerimin filan önemi yok.

Sonra da yapıştı dudaklarıma, ben Bodrum semâlarında uçuyorum tabi. Ağzındaki viski tadıyla karışık, aşkımın ballı güzel ağzının içini, dilimle santim santim dolaştım. Bırakınca beni, yumuşak inişle tekrar Cihan'ların mâlikânesine döndüm.

Cihan'la Emir, sürünün alfasının, betalar yerine bir omega ile ilgilenmesine gıcık oldular. Omegalar, yalnız kurtlardır, biliyorsunuz. Sürüyü kendi istekleriyle terk etmiş veya atılmışlardır. Kurtlar arasında en güçsüz olanlar. Göz renkleri de mavi veya sarıdır.

Mavi, benim uçurumum. Ben mavi bir uçurumum. Veya hep ordan düşmekte olan biri. Çocukluğumda sürekli gördüğüm rüyam. Mert giderken kapının önünde dayanamayıp, boynuna atladım ve orda asılı kalmak istedim.

Omega filan sonuçta kurdum ben de, dişlerimi geçirdim yavaşça boynuna. Damarlarındaki kanı içmek istedim bir an, onun kadar güçlü olabilmek için. Onun her şeyi, bana şifalı. Kanı neden olmasın?

Onu ısırmama da kızmadı. Normalde sinirlenirdi. Ben de bunu denemek için yapmıştım zaten. Bir boklar dönüyor ama ne? Mert'in tam da annesinin yanına gitmeden önce, bana böyle iyi davranması hayra alâmet değil gibi.


≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler