Liseden Üniversiteye 57 ~ teslim olduğun anda aşka o da seni teslim alıyor




Liseden Üniversiteye 57



~~~ teslim olduğun anda aşka o da seni teslim alıyor ~~~



En boktanı, açık deniz ve vahşi ormandan uygar karaya ayak basınca, telefonun çekmeye başlaması oldu. Cevapsız çağrı ve mesajlara korkarak baktım. Zirveyi mom kimseye kaptırmamış tabi, milyon çağrı var. Peter Pan mesajlarda birinci, Emel ikinci sırada, bir tane de Elifcan'dan mesaj var.

Beni korkutan anneminkiler tabi. Ne diyeceğim arayıp şimdi. Denizlerde yelkenin, ormanda vahşi sevişmenin tadına baktım desem, ne cevap verir acaba? Çok kızgındır, haksız değil ama keşke aşık olduğumu ve hiç bir şeyi umursamadığımı anlayabilse.

Telefon bozuk desem, inanmayacak ve daha çok kızacak yalan söylediğim için. Doğruyu söylemek gibi bir şansım da olmadığına göre tek yapılacak şey oluruna bırakmak gibi geliyor. En azından bir süre. Zaman ve sabır.

Çok yorgun hissettim kendimi bir an. Sıcak suya ihtiyacım var. Cihan'a duş almak istediğimi söyledim. Yılışık baktı bana. Bunu fırsat bilen Emir de tabii. Bir şey söylemeden salonun bir köşesine gidip telefonumu kurcalamaya başladım. Cihan konuştu,

“ Gel odama çıkalım kara kafa civcivim. Yıkar, kendine getiririm ben seni merak etme”

Çok merak ediyorum, kızıl kafa sapık. Sadece mutsuz, yorgun ve korkarak bakabildim ona. Onunsa gözlerinin içi gülüyor. Kendi evinde olmanın üstünlüğü ile sahibimmiş gibi bakıyor bana. Mert beni neden bunlarla yalnız bırakıyor. Keşke beni de alsaydı yanına.

Nevin hanımın tırnaklarına bile razıyım. Nevin hanım tırnaklarını, Cihan fil hortumu şeyini. Herkesin benimle ilgili planlarında bir ortak nokta var; illa bir şeyleri bana geçirecekler... Anmasaydım annemin adını keşke, telefon titremeye başladı.

Aşkımın hediyesi telefonumla karşılıklı titriyoruz, benim ki korkudan. Annemden mi, Cihan'dan mı yoksa aportta bekleyen cehennem meleğinden mi korkmam gerekiyor? Ha şimdi bir de Nevin hanım var, onu da soruya bir şık olarak koyalım.

Yanıt® hepsi... Hepsi diye bir müzik gurubu vardı, bebeyken çok severdim, sahi ne oldu onlara. Yine beynim kısa devre yaptı. Durdu titreme ve tekrar başladı tabi. Açana kadar arayacak, hep yaptığı gibi. Her taraftan taciz altındayım. Üçünce titreme seansı başladığında açtım telefonu;

Can 📞 Mom

annecim merhaba biliyorum çok kızgınsın bana ama yemin ederim o kadar koşturmaca içindeydim ki okulların arasında telefonumun kapalı olduğunu fark etmemişim yeni gördüm ben de seni arayacaktım şimdi çok özür dilerim

Mom 📞 Can

bırak artık bana yalan söylemeyi can bir dakikada seksen kere telefonuna bakan sen bir haftadır nasıl kapalı olduğunu görmezsin nerdesin onu söyle yanına gelicem hemen öldüm korkudan nerdeyse polise gidiyordum baban zor durdurdu

Abarttın annecim bir dakika altmış saniye, bir saniyede birden fazla bakamam ya telefona. Annem de gelse gerçekten Bodrum'a. Bize yemek yapar. Günlerdir doğru dürüst bir şey yemedim. Emir'in garip konserve balıklı salatalarından, konserve balık sevmediğimden, içim yeşil oldu.

Hem Cihan annemin yanında bana tecavüz edemez, korur mummy beni. Mert'imle tanıştırırım, herkes seviyor, annem de sever onu. Ne haltlar karıştırdığımızı öğrenirse Mert'e veya aşkımın en Can alıcı organına neler yapar bilemiyorum...

Can 📞 Mom

annecim yurttayım nerde kalacaksın istanbulda vallahi bir şey yok iyiyim ben söz her gün arayıp ne yaptığımı söyleyeceğim sana okul nakil işini bitirir bitirmez de yanındayım seni çok seviyorum n'olur affet beni yalvarırım

Yalakalık uzay filan tanımıyor artık ben de. Ama annem cevap vermiyor. Telefonun mikrofonunu eliyle kapatmaya çalışıyordur. Yine ankesörlü telefonla karıştırdı, cepten arıyor oysa. Ağladığını duyabiliyorum.

Mom 📞 Can

hemen bitir o zaman nakil mi ne boksa ve gel gördüğümde etlerini yolacağım senin

Kapadı telefonu, cevap vermemi beklemeden hem de. Kızdığında hep böyle yapar. Odama gelip bağırır çağırır light bir küfür savurur ya da kolumu cimcirir, benim bir şey söylememe izin vermeden gider. Çok kızdığımı düşünüyor her halde ona cevap veremediğim için.

Oysa benim verecek bir cevabım yoktur zaten, şimdi olduğu gibi. Böylece o da rahatlar ben de. Çok uyumlu bir ana oğul ilişkisi değil mi? Alan memnun veren memnun. Ama cimcirdiği yerler morarıyor. Ben de ona gösteriyorum gıcıklığına.

Vicdan azabı, ağlatıyor onu. Anamı ağlatmak konusunda çok mahirim anlayacağınız. Onu da düşman ettim kendime sonunda. Bir düşman ablukasıyla karşı karşıyayız ve konvensiyonel silahlar düşmanın yeni nesil füzelerine karşı koymakta aciz kalıyor.

~~~

Güçsüz Can, sırtındaki yükü ve silahı ona ağır geldiğinden güçlükle ilerleyebiliyor çamurların içinde. Ateş altında, sürünerek bir kayanın arkasına ulaşmaya çalışıyor. Düşman askerleri M15A4 tüfeklerinin, nerdeyse Can'ın minik apollosu büyüklüğündeki mermilerini yağdırıyorlar üstüne.

Vınlayarak üstünden geçen mermiler, korkudan bütün vücudunun titremesine neden oluyor. Tepede bir helikopter belirdi patırdayarak. Savaştan önce aşığı, savaşta silah arkadaşı, korkusuz pilot Ⓜ️ert bu gelen. Bakalım kurtarabilecek mi kuşatma altındaki Can'ı...

Kayanın arkasına ulaşmayı başaran Can, düşmana ateş etmektense, korkudan sinmiş ve gözlerini kapatmış bir durumda Mert'in gelip onu kurtarmasını bekliyor. Korkusuz pilot Mert havan mermilerine aldırmadan, Can'ın saklandığı kayanın biraz ilerisindeki tepeye indiriyor helikopteri.

Düşman askerleri bir konuda oldukça tutarlı davranıyorlar: herkese kendi aletiyle orantılı boyda mermi ile saldırıyorlar. Adil bir yöntem. Mert'in aletinin boyunu nereden bildikleri sorusu takılıyor Can'ın kafasına. Onu kimseyle paylaşmak istemiyor çünkü.

Zaten savaşta onun yanında olabilmek için yazılmıştı orduya. Önce onu almak istememişler ama, yurdumu savunmamı engelleyemezsiniz, diye avazı çıktığı kadar bağırınca, askerlik şubesinden Yüzbaşı Volkan, gözyaşları içerisinde Can'ı kucaklamış ve en savaşçı birliğe vermişti.

Oysa saçma savaş umurunda değildi Can'ın. Tek düşüncesi uğruna ölümü bile göze aldığı Mert'in her koşulda yanında olmak ve onu korumaktı. Korkusuz pilot Mert ise, savaşmaya aşık gerçek bir askerdi. Göğsü savaşta gösterdiği cesaret ve başarılar nedeniyle madalya doluydu.

~~~

Annem telefonu kapadıktan sonra, oturduğum kanepede devrilip uyuya kalmışım. Korku ve çaresizlik yedi bitirdi dirhem enerjimi de. Gözlerimi açtığımda hava kararmaya başlıyordu. Salonda ise kimse yoktu.

Herkes nerde, herkesi siktir et Mert döndü mü acaba. Birisi üstüme pike örtmüş. İyiliğimi isteyen bu melek kim acaba? Muhtemelen cehennem meleğidir. Sürüsüne itinayla bakıyor, bana fazla yakından bakmasa sevinirim.

Kalktım evin alt katını şöyle bir dolandım. Mutfaktan bahçeye açılan kapı açıktı, dışarı baktım. Emir masada oturmuş sigara tüttürüyor, viskisini de koymuş. Bu ne ara sigaraya başladı. İçiyordu ama Mert sigaradan pek hazzetmediği için onun yanında içemedi demek.

Sigara kokusuna ben de tahammül edemiyorum. Söndür desem kızar mı acaba? Masada kendi bardağından başka dolu bir viski bardağı daha var karşısında. Cihan da evde demek. Ya da keşke Mert gelmiş olsa. Beni gördü.

“ Gel amma uyudun patladım sıkıntıdan. Bırakıp gidemedim de seni. Sen uyuyunca Cihan da çekti gitti”

“ Aman gitsin Mert gelmeden de gelmesin onunla yalnız kalmak istemiyorum”

“ Fena mı kız herkes sana asılıyor işte”

“ Bana bak Emir bir daha benimle böyle konuşma külahları değişiriz ona göre”

Külahları değişiriz, çok korkmuştur Emir de. Benim tehdidim de ancak böyle olur işte. Saçma sapan ve ne olduğu belirsiz bir tehdit. Oysa, suratını dağıtırım, filan gibi daha mertçe bir şeyler söylemem gerekirdi.

Buyur gel dağıt, derse ne yapacağım peki. Hayatımda hiç yumruk atmadım bile, bırak birinin suratını dağıtmayı. Emir de söylediğimi ciddiye bile almadı her halde. Kahkahalar atarak bir şeyler anlatmaya başladı. Oturdum masaya.

“ Bu bardak kimin”

“ Yalnız içmeyi sevmem ben. Mecbur olunca karşıma da bir bardak koyarım ve hayâlimdeki kişiyle kadeh tokuştururum. Hayâllerim gerçek oldu ve civcivim gelip oturdu karşıma. Hadi şerefine”

Vurdum bardağına hafifçe, aldım büyükçe bir yudum. Uykudan kalkınca direk viski yaktı boğazımdan başlayarak mideme kadar her yerimi. Aç karnına iyi geldi. Biraz kafamı dağıtır gibi oldu. Ama dayanamadım, kafamdaki asıl şeyi sordum.

“ Mert'ten haber var mı”

“ Yok, buluşmuştur onlar kesin Cihan'la. Bodrum'a inme hazırlığındadırlar, burdan birilerini alıp. Mert Bodrum'da çok popidir”

“ Sen nereden biliyorsun”

“ İstanbul Ankara Bodrum üçgeni benden sorulur civcivim, bu ortamda olup tanımadığım kimse yoktur, kimin ne bok yediğini de bilirim”

Tahmin ederim, yatmadığın erkek kalmamıştır. Senin tanışmaların yatakta başlıyordur hatta. Beni deli etmek için mi söylüyor bunları yoksa ciddi mi. Tamam bir kaç çocukla takılmıştır Mert burda, söyledi kendisi de. Ama bütün Bodrum? Kimle nasıl baş edeceğim ben.

“ Arasana ne olur Mert'i. Ben ararsam kızar şimdi, annesiyle filan kavga ettiyse hele”

“ Yok anacım, ben girmem aranıza. Bir kere bir lâf edelim dedik tokadı yedik. Sizin aranızda ne varsa ben çözemedim zaten. Hiç bir şeyinize karışmam ben”

“ Gerçekten ne var bizim aramızda”

“ Önce şunu bil; gerçek filan diye bir şey yok. Bir çok gerçek var onun için bir şeye saplanıp kalma hayatta. Hep üzülen sen olursun. Çocukluğumdan beri bir sürü sevgilim oldu. Sen teslim olduğun anda aşka, o seni teslim alıyor ve tepe tepe kullanmaya başlıyor. Bak başının çaresine ondan sonra. Kukla gibi oluyorsun, senin gibi, yapma bunu”

“ Asıl aşksız yaşam benim için robot gibi olmak anlamına geliyor. Aşka inanmadan yaşamanın ne anlamı var? Öldüreyim kendimi o zaman kurtuluş bu mu?”

“ Sakın düşünme böyle şeyler”

“ Ne düşüneceğimi şaşırdım ben”

“ Gerçekçi ol ama gerçeğin parça pünçük olduğunu da kabul et. Ne yazık böyle yaşam, paramparça ve karmakarışık bizim bütünü anlayamayacağımız kadar. Ona uyum sağlayabildiğimiz kadar mutlu olabiliriz ancak. Ama senin yaşamı sadece koca bir ağaç gibi düşündüğünü biliyorum. O ağaç da Mert. Oysa ormanda bir sürü ağaç var. Sen onları görmüyorsun diye yokmuşlar gibi davranman gerçeği değiştirmiyor”

“ Sen felsefe mi okuyorsun sahne sanatları mı? Neyse, söylediğin şeyler içinde doğru olan, Mert'in benim koca ağacım olduğu ve dünyada ondan başka bir ağaç da olmadığı. Benim gerçeğim bu. Bu gerçek beni öldürse bile değişemiyorum. Ama anladığım ben onu seviyorum diye o da beni sevmiyor işte. Oysa Mert bana, aşık olduğunu, söylemişti. O gün yeniden doğmuştum. Ama bin defa öldürdü beni o günden sonra, neden peki? Neden aşık olduğunu söyledi bana. Hatta Sabri abi, yaptığı bir kavgadan sonra, senin için yaşadı Mert, demişti. Neden yapıyor bunları bana o zaman”

“ Nedenini düşünme bile çıldırırsın. Ama çoğu erkek böyle işte. Kendi bildikleri gibi yaşıyorlar, bize göre değil. Yanlış anlama biz de erkeğiz tabi. Ama bazılarımız farklı, hele Mert gibiler. Değişmek istiyorlar belki, ama yapamıyorlar işte. Biz de uğraşıp duruyoruz. Ama boşuna, buna rağmen böyle erkeklerin peşindeyiz, hep imkânsızın peşinde koştur dur. Sonuçta ben de burdayım işte, sana büyük lâflar ettiğim halde. Bana vurmasına rağmen Mert hem de. Başkası yapsaydı, sokardım bir bıçak en azından bacağına ve çeker giderdim. Ben çok yoruldum bu çaresizlikten. En azından aşk işini bıraktım”

“ Bana da bırak diyorsun”

Emir birden ağlamaya başladı ve kalkıp bana sarıldı. Ben de ağlamaya başladım, hem de hüngür-salya-sümük, ne varsa. Çünkü ne yazık söyledikleri doğru belki de. Ama benim bu doğruyu kabul etmem ölmem demek. Mert olmadan yaşayamam.

“ Keşke onu tanımasaydım diyorsun değil mi”

“ Nereden biliyorsun”

“ Ben çok dedim tatlı çocuk. O koca ağacın insanı nasıl büyülediğini, gözlerini kör aklını yok ettiğini iyi bilirim”

“ Ben umudumu yitirmek istemiyorum”

Umut herşeydir, unutmayın. O olmazsa yaşayamayız. Bizi yaşatan şey, ne sevgi, ne yediklerimiz içtiklerimiz, hatta soluduğumuz havadır. Umuttur sadece umut. Umut edebilen insanın aldığı nefes nefestir, yaşadığı sevgi aşk.

≈≈≈

Böylece sohbete devam ettik Emir'le. Ağlamak ve viski iyi geldi. Saat gece 10 oldu, ama Mert'ten haber yok. Cihan da yok. Beraberler ve kim bilir daha kimler var yanlarında. Mert'in hasretiyle yanıp tutuşan kevaşeler tabi.

Dayanamayıp aradım korka korka. Korkacak bir şey yokmuş, cevap vermedi bile. Gelince fırçasını kayar ama. Olur olmaz arama beni! Devlet meselelerini hallediyor ya, haklı meşgul etmemek gerekir. Onun devleti doymak bilmez iktidarı... Devlet de bu değil mi zaten? Kafamı karıştırmayın...

Konuşurken gece yarısından sonra, salonda bir kanepede ben, diğerinde Emir sızıp kalmışız. Kedi uykusu tabi, kapının ve ışığın açılmasıyla uyandım. Kalktım hemen Mert geldi diye. Gelmiş, ama yanında Cihan'dan başka üç çocuk daha var.

Ne olduysa kahkahalarla gülüyorlar. Eve girer girmez çocuklardan biri düştü yere, eşşek gibi içmiş. Baktım, üçü de birbirinden güzel çocukların, tam Mert'in ve Cihan'ın zevkine uygun tipler. Ben öylece dondum kaldım sadece yere bakabiliyorum.

Bunlar gece burda kalırlarsa kesin Mert'le yatacak biri veya ikisi. Çıldırırım ben dayanamam buna. Nereye gideceğim peki. Ne param var ne de Bodrum'da kalacak bir yerim veya bir tanıdığım. Mert bana bakarak konuştu.

“ Sen bu gece Cihan'la yatıcan, Ozan sen de Emir'le. Siz ikiniz benimlesiniz, dans ettiğiniz gibi yatakta da iyi misiniz bakalım”

Orospular gibi kıkırdamaya başladı Mert'in kendine seçtiği çocuklar. Gecenin piyangosu bu orospulara vurdu. Vurur sabaha kadar artık bir ona bir ona aygır, ayı, it, domuz, puşt... Yalvaran gözlerle bakıyorum Mert'e ama o bana bakmıyor bile.

Sen Emir'le yat, dediği çocuk, Emir'i uyandırdı ve yukarı çıktılar bile. Ulan daha tanışmadınız bile. Mert de iki çocukla yukarı çıkıyordu ki, Cihan'ın da bana baktığını görünce, Mert'e doğru fırlayıp kolundan çektim.

Nasıl becerdim veya o gücü nereden buldum bilmiyorum. Mutfağa ordan da bahçeye sürükledim onu. Sanırım karşı koymak istemedi, yoksa kaldırıp fırlatırdı beni havaya. Bunu hep yapmalıyım hoşuma gitti. Ama söyleyeceklerim Mert'in hoşuna gitmeyecek tabi.

“ Mert yapma bunu bana. Diğer çocuğu da Cihan'a ver. Ne istiyorsanız yapın, sesimi çıkarmam. Ben salonda yatarım”

“ Sesini çıkarmak gibi bir hakkın olduğunu düşünüyorsun yani. Cihan'la yatmanı istiyorum, artık bırak inadı amma büyüttün ve uzattın bu işi. Alt tarafı ben istediğim için sevişeceksin onunla. Ve tam bir sürü olacağız”

“ Yapamazsam yine git mi diyeceksin”

“ Evet”

“ İyi o zaman izin ver sabah olana kadar kalayım giderim sonra”

Tahmin edeceğiniz gibi, ağlayarak söyledim bunları. Bana çok sinirli o meşhur delici bakışıyla bakıyor. Yumruklarını da sıktı, vuracak herhalde. Vursun istiyorum aslında. Öyle bir geçirsin ki, dudağım patlasın burnum kanasın, yüzüm gözüm darmadağın olsun.

Ancak böyle darmadağın bana katlanabilirim... Duydu beni herhalde, neyse ki tokat attı sadece ama tabi Mert'in tokatı ve ben yere düştüm. Ağlamaya devam ederken yerde, bahçe kapısı gürültüyle birden açıldı. Hızla bahçeye dalan, Sabri abi.

Şaşkın bakıyorum, sırlarla dolu büyülü adama. Elini bana uzattı, gözyaşlarımı ve burnumu koluma silip uzattım elimi. Kaldırdı beni düştüğüm yerden. Mert'e baktım, donmuş kalmış bir bana bir Sabri abiye bakıyor şaşkın.

OMG ◎


≈≈≈


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler