Liseden Üniversiteye 87 ~ anladın mı küçük bir fare olduğumu tatlı kedi



Liseden Üniversiteye 87



~~~ anladın mı küçük bir fare olduğumu tatlı kedi ~~~



~ ne ikna edici bir intahar biçimidir
~ şimdi seninle göz göze gelmek

~ cemal süreya


Öylece kalakaldım. Mert bana bakıyor ben ona. Boynum ağrıdı arkama bakmaktan ama şimdi birşey olmamış gibi davransam daha da kızacak. Kafamı çevirmeden gözlerimi yere devirdim. Kızdı mı kızmadı mı birşey de söylemiyor.

“ Rahat ol neden kapadın ekranı”

“ Gerek yok merak ettim şöyle bir baktım sadece”

“ Senin hoşlanabileceğin birine benziyor hemen aşık mı oldun yine”

Yine, her dakika aşık mı oluyorum ben. Bu benim kafamın içinden geçenleri mi okuyor. Buğra’yı kafamdan neden atamıyorum. En doğrusu Mert’le açıkça konuşmak bıktım artık yalan söylemekten. Yalandan başka çarem var mı?

“ Arkadaşım dedim Mert. İyi bir çocuk bana da iyi davranıyor. Merak ettim profilini. Suç mu bu”

“ İki dakka rahat duramıyorsun değil mi”

İki dakka ne lan, nerdeyse bir yıl olucak senle beraberiz. Bir hafta devamlı benimle oldun mu hiç. Ya dövüyorsun ya çekip gidiyorsun. Başka bir şey var mı sen de. Yok duramıyorum artık. Yanında dura dura senin gibi oldum. Ben de kendi sürümü mü kursam.

“ Ya ne yaptım ne söyler misin arkadaş olamaz mıyım kimseyle”

“ Valla ben senin erkeklerle pek arkadaş olduğunu görmedim. Beğendiğin biri olunca neler yaptığını biliyoruz bu güne kadar”

“ Neler yapıyorum. Açık söyle altına mı yatıyorum!”

“ Yapmadın mı daha önce”

“ Ha ben her beğendiğim erkeğin altına yatıyorum öyle mi? Her hoşuna giden erkeği altına alan sensin asıl! Tamam ya seninle konuşmanın bir faydası yok. Dinlemiyorsun, anlamıyorsun kafanda ne varsa ona inanıyorsun!”

Neden bağırdım bilmiyorum. Suratımın ortasına bir geçirdi. Sandalyeden yere düştüm. Güçlükle de olsa kalkabildim hemen. Suratına bakmadan, istemsizce büyük çantamı alıp eşyalarımı doldurmaya başladım. 

Yeter artık canıma tak etti. Macbook’umun olduğu diğer çantamı da aldım. Çıktım odadan arkama bakmadan. Neyse ki param var artık. İstediğim yere giderim. Nereye gitmek istiyorum bilmiyorum. Ama Mert’in olmadığı bir yere. 

Arkamdan geldi. Ayakkabılarımı giyerken kolumdan tutup kaldırdı. Kerpeten gibi elleriyle sıkıştırdı çenemi ve ağzımı. Bu hareketi de çok seviyor. Karşısındakine, sen bir bok değilsin demek istiyor herhalde.

“ Nereye gidiyorsun”

“ Bilmiyorum”

“ Gidersen dönemezsin bir daha”

“ Sen gelirsin artık”

“ Neden gelecekmişim?”

“ Belki canın beni dövmek ister”

Bir tane de kafama vurdu. Neyse ki sert değil. Konuşmalarımızı duyduğu için Elif, Cihan’ın odasından çıkıp geldi yanımıza. Mert döndü odasına. Yapacağını yaptı, söyleyeceğini söyledi ve gitti. Elif beni mutfağa çekip kapıyı kapadı.

“ Ne oluyor Can gece vakti nereye gidiyorsun”

“ Bakalım yolda karar vereceğim”

“ Vurdu mu sana”

“ Evet. Bu defa ben suçluydum ama. Bağırarak konuşmama çok kızdığını bile bile bağırdım ona. Ama artık dayanacak gücüm de kalmadı”

Şimdi Elif’e anlatırken farkettim. Sanırım bilinçaltım beni bağırttı. Böylece bana vuracak, ben de Buğra ile ilgili düşüncelerimin suçluluk duygusundan kurtulacağım. Bundan mı yaptım acaba? Kurtulabildim mi peki.

“ İstersen benim evin anahtarını vereyim oraya git. Hatta istersen ben de gelirim yalnız kalmamış olursun”

“ Verebilirsen iyi olur. Cafe’ye de gidebilirim. Odaya çıkan kapının anahtarları bende. Ama senin ev daha iyi Mert bilmiyor en azından. Kafaya takıp gelir filân. Gerçi beni kafasına taktığını pek sanmıyorum ama ne olur ne olmaz. Sen gelme ama anlar o zaman senin evine gittiğimi”

Anahtarları verdi. Adresi de yazdı. Neyse bir bahaneyle Elif’in gelmesini engelledim. Gerçi Cihan’la birlikte olmaya başladıklarına göre bana ihtiyacı kalmamıştır. Kızın haşatını çıkardığı belli. Suratında mutlu ama üstünden fil geçmiş gibi bir ifade var.

~~~

Elif’in yatağında yattım gece, neyse ki yalnız. Derin dalamadım uykuya. Uyumadan önce de bolca ağladım. Bir işe yaramadı ama. Sabah erkenden kalktım. Açlıktan düşüp bayılmak üzereyim. Aç karnına viski mi içsem.

Belki midemi delmeyi beceririm yine. Elif’in evinde viski ne gezer. Yemeksepetinden yeni adres oluşturdum. Baktım etrafta ne var diye. Mert’lerin evine yakın olduğumdan aynı restoranlar çıktı. O zaman marketten de buraya servis yaparlar. 

Buldum numarasını internetten marketin. 6’lı iki kutu kırmızı tuborg söyledim. Pizzacıya da sipariş gönderdim. Bizim bomba delivery getirmedi yine. Pizzanın yarısını bir birayla götürdüm. Sabah sabah daha fazla içmemek için yanımda olan ders kitabını açtım.

Kendimi unuttuğum tek uğraşım ders çalışmaya başladım. İnternetten ve kitaptan anayasa hukukunun amına koydum hem de dibine kadar. Pizzanın kalanını da yavaş yavaş kemirdim. Sabah 8 gibi başlamıştım çalışmaya, akşam 7’de beynim yoğurtlaşmaya başladı.

Artık ödül vakti. Açtım bir bira. Etrafa dikkatlice ilk defa bakabildim. Süslü püslü bir kız evi yapmış Elifcan. Keyfini çıkaramadı. Kime niyet kime kısmet. Cihan’la birlikte yaşamaya devam edeceklerse eğer, ben taşınabilirim buraya. 

Neyle taşınacaksam, iki çanta giysim var sadece. Ama ben kalacak olursam burada bu ıvır zıvır herşeyi kaldırırım. Süstü bibloydu filân hiç sevmem. Minimalizm hastasıyım iç dekorasyonda. Az renk az eşya. Hayatım yeterince renkli zira. 

Sadece zorunlu olan eşyalar. Perde halı hepsine kılım. Yerler çıplak pencerede sadece panjur olacak. O da şeyederken kapatmak için. İç dünyam o kadar karmaşık ve dolu ki çevremin sade ve bomboş olması hoşuma gidiyor. Yine döndüm Buğra’nın profiline. 

Dev ekrana bir günde alıştım göt içi kadar macbook’um yetmiyor. Büyük şeylere çabuk alışılıyor. Neyse o mânâda değil. Neden bakmadan duramıyorum ona. Nasıl büyüledi bu çocuk beni. Suçluluk duygumu nasıl bastırabilirim.

Sanırım gözleri. Hepsini onlar yapıyor. Ya da gözlerinin hiçbir olağanüstülüğü yok. Sadece çok güzel bakıyorlar. O da değil belki, ben güzel görüyorum onları. Bakan göz mü gören göz mü hesabı. 

Off bilmiyorum ama onu tanıdıktan sonra çocukluğumun saf ve masum aşklarına geri döndüm gibi. Bu duygu o kadar güzel ki. Yarım kalmış birşeyleri tamamlamak gibi. Kursağında kalan hevesleri yıllar sonra yutabilmek sanki. 

O boğazına düğüm olmuş şey nefes bile aldırmaz insana. Hep bir öksürme isteği uyandırır. Bazen de mideni bulandırır. Kusmak istersin. Herşeyi, içinde ne varsa. Dünyanın üstüne kusmak. Hatta dünyayı kusmak.

~~~

Adı
Buğra

Boy
183

Kilo
66

Saç
her bir tutamı birer siyah kılıç

Göz
çok derin dumanlı ve büyülü elâ

Ten
altın gibi parlayan kumral bir şey

Dudak
piercingli bal

Giyim
bir giydiğini bir daha giymiyor ve bir çoğunu ilk onda görüyorum

Şeyim yani şeysi
görmedim görmek de istemiyorum

İlgi alanı
basketbol, futbol, anime, az biraz filmler, altyazı çevirisi ha bir de seyahat miş

Favori anime
death note

Favori kitap
o ne? okuduğu tek şey çeviri yapmak için .srt uzantılı dosyalar

Cinsel tercihi
muamma ama çok güzel öpüştüğü biliniyor

Dinsel tercihi
ne biliim la

~~~

13 yaş moduma geri döndüm. Saçmalıyorum iyice. Pages’e bunları yazmışım. Eskiden de yapardım böyle şeyler. Bir şeyler izleyeyim diyorum ama düşüncelerimi uzaklaştıramıyorum ondan. Keşke numarasını silmeseydim belki mesaj atardım şimdi. 

Bütün hafta sonu evden hiç çıkmadım. Ders çalıştım, kitap okudum, film izledim. Saçma sapan dışarıyı seyrettim. Biraların hepsini bitirdim. Ama bira artık kafa yapmadığından alkolik vücuduma sarhoş olamadım.

Yeni bir dizi izliyorum. Eyewitness (2016), onbeş yaşında gay bir çocukla yine yaşıtı gay olduğunu kabul etme sürecindeki oğlanın birbirlerine olan aşkının, cinayet ve gizem etrafında çok başarılı anlatıldığı bir dizi.


Aslında dizi eski bir keşfimin yeni versiyonu. Orjinali Øyevitne (2014). Norveç yapımı. Ben onu da indirmiş ama tümünü izlememiştim daha. Çoğu başarılı iskandinav film ve dizisi gibi amerikalılarca satın alınıp tekrar çekilmiş. 

Geceleri pek uyuyamadım. Kısa kısa garip rüyalar gördüm. Bir tanesinde Buğra’yla öpüşüyorduk. Sonra dudak piercinglerimiz birbirine dolandı. Ayrılamadık birbirimizden. Canımız yana yana öpüşmeye devam ettik. 

Elif aradı bir çok defa. Açmadım telefonu. Mesaj attı sadece, iyiyim, yazabildim. Geleyim mi, diye yazdı. Hayır, diye cevap verdim. Kimseyle konuşmak görüşmek dertleşmek istemiyorum. Kendime bile tahammül edemiyorum. Ama Buğra yanımda olsa… İster miydim?

Pazartesi oldu sonunda. Okula gitmeye deli gibi korkuyorum. Buğra’yı görünce ne yapacağımı ona nasıl davranacağımı bilemiyorum. Bilinçaltıma bıraksan onu görür görmez kucaklamak veya kucağına atlamak istiyorum.


Gözlerinin içini öpmek istiyorum. Sonra oraya atlayıp o sonsuzlukta kaybolmak istiyorum. Neler istiyorum değil mi. Bütün bunları yapamayacağıma göre ne yapacağım acaba. Hiçbir şey olmamış gibi davranmak mümkün mü?

~~~

Okula girince sınıfa gidemedim. Tuvalete gidip bir kabine saklandım. Oturup dersin başlayacağı zamanı bekledim. Sınıfa doğru gidip hocanın girdiği anı kollayıp ben de daldım içeri. Buğra her zaman en arkada oturduğumuz yerdeydi. 

Onu görmemiş gibi yapıp orta sıralarda boş tek kişilik bir yere çöktüm. Ara olunca hemen kalkıp gidiyordum ki yapıştı koluma. Dönüp baktım Buğra’ya. Öylece baktık birbirimize. Gitmek istedim bırakmadı kolumu.

Hiç bırakmasın istedim kolumu. Öyle gözlerine bakmak istedim sonsuza kadar. Yavaşça oturduğu yere doğru götürdü beni. Oturttu sıraya. Sonra gidip eşyalarımı alıp getirdi. Kendi de oturdu yanıma ve dayadı yine bacağını bacağıma.

“ Bütün ders sana bakmaktan hiçbir şey dinleyemedim. Bu yıl çakmamı istemiyorsan yanımdan ayrılma yalvarırım. Zaten aklımı başımdan alıyorsun bir de uzakta olursan hiç bir şey yapamıyorum. Hafta sonu öyle zor geçti ki sensiz”

Benim ki çok kolay geçti. Senin yüzünden Mert’ten dayak yedim. Evden kaçtım. Geceleri uyuyamadım. Rüyamda seni gördüm. Seni öptüm. Seni kokladım. Gözlerinin içinde kayboldum. Kendimi bulamadım.

“ Daldın yine. Tamam mı Can, yanımda oturacak mısın?”

“ Ta… tamam”

“ Teşekkür ederim”

Çok sevindi. Dudaklarını iki yana çekip gözlerini kıstı. Kolunu omzuma attı. Kokusu burnuma ulaştı. Suratım yanmaya başladı. Gözüm dudaklarına kaydı. Hemen uzaklaştım onlardan. Vücudum da yanmaya başladı.

“ Sınıfta olduğumuzun farkındasın değil mi”

“ Neden çekiniyorsun. Bağırmak, haykırmak istiyorum artık en kalabalık yerlerde gay olduğumu dememiş miydin”

Lâf sokmak değil gömmek bununkisi. Peki ama o neden çekinmiyor bu kadar insanın içinde bana sarılmaktan. Bu da Mert gibi bir hero mu, yoksa aldırmaz bir insan mı çözemedim. Facedeki gönderilerine yorum yapan hiç kimseye cevap bile vermemiş.

Herkes onun durumlarını gönderilerini beğendiği ve paylaştığı hâlde o kimseyi beğenmemiş veya birşeylerini paylaşmamış. Ama insanlar beğenmeye ve paylaşmaya devam etmiş. Sanırım kimseyi takmayan bir tip.

Beni neden bu kadar takıyor. Takmak için mi. Video oyunu meraklısı olduğuna göre beni de kazanılması gereken bir level olarak filân mı görüyor acaba. Son level’a geldiğinde joystick’i bir kenara atıp yeni bir oyun mu arayacak.

“ Tamam da sen yine de sarılma lütfen”

“ Olur ama bugün de çıkınca dolaşalım mı biraz. Hayır dersen öperim seni herkesin içinde”

Ay öp kız. Özledim senin dudaklarını. Ağzının içinin tadını. Geçen gün de güya oturup bir yerlerde sohbet edecektik. Sohbet mohpet etmedik. Attın eve beni. Neyse ki biraz oynaşma ve uyumak dışında birşey yapmadık.

Ama o güzel uykudan sonra ben öyle güzel uyuyamıyorum üç geceden beri. Alışırsam senin herşeyine böyle, aynı Mert gibi kölen mi yapacaksın beni. Artık kimseyi ölecek kadar çok sevmek istemiyorum.

Doğru mu bu? Bunu da bilmiyorum. Bilmek bana bir şey vermiyor. Hep benden birşeyler alıyor. Verecek birşeyim kalmadı artık. Acı çekecek takatım kalmadı. Hâli pür melalim çelimsiz bir kuşa döndü.

“ Birşeyler söylesene hep dalıyorsun. Senin nasıl geçti haftasonun. Biraz yorgun gibi gözüküyorsun”

“ Bolca ders çalıştım. Anayasa’ya gömdüm cumartesi ve pazar iki posta. 12 tane bira içtim ama sarhoş olamadım. Biraz da dizi izledim. Geceleri uyuyamadım”

Kahkahalarla güldü bu söylediklerime. O kadar içten gülüyor ki aynı çocuklar gibi. Zaten her hareketi çocuk gibi. Bu onu o kadar sevimli bir tatlılık yapıyor ki. Yala yala doymazsın. Şeker hastası oluncaya kadar.

Öğlen arasında beraber yemek için ısrar etti. Ben de istiyorum ama Mert bizi birlikte görürse tepkisinin ne olacağını bilemediğimden ödüm pırtlıyor. Yalnız gidip Rıza abiden iki tane kumru arası ciğer aldım sınıfa getirdim.

“ Ben gidip alsaydım Can”

“ Bunu sana vermez Rıza abi. Yiyince bayılıcaksın. Bu konuda bana bağımlısın anlayacağın”

“ Ben her konuda sana bağımlı olmaya hazırım yeter ki izin ver sen”

Allahım o kadar güzel şeyler söylüyor ki. Ufacık bir çocuk gibi olan birinin bunları gerçekten hissedebileceğine inanamıyorum. Ulan kapılırsam senin seline ve numara yapıyorsan bana ölürüm bak ona göre.

Bütün gün ders vardı. Akşam bitince dersler yine bir yerlere gitmek için ısrar etti. Ben ders çalışacağımı söyledim. Kafam patladı bütün gün aslında ama ondan kurtulmam gerek. Bunu hiç istememe rağmen.

“ O zaman birlikte ders çalışalım”

“ Buğra ders çalışacak hâl kaldı mı sen de”

“ Kalmadı ama seninle birlikte olacaksam katlanırım ne yapayım”

Yok bu kesin öldürecek beni. Bıçağı saplıyor. Bir de çeviriyor karnımın içinde. Kan aksın diye. Bir yerlerde okumuştum. Bıçak saplanıp çıktıktan sonra. Kesik et yapışıp kapanırmış ve kan akmazmış. Ama bıçağın ucu yivliyse veya bıçağı sokan onu çevirip kanırtırsa yarayı…

Kan oluk gibi akabilirmiş hele damarı bulduysa. Buldu damarı Buğra. Sen daha önce nerelerdeydin yavru kuzu. Neden bekledi tanrı seni bana indirmek için. Avraam bıçağı eline mi aldı yine. Kim kurban bu sefer.

Hâlâ belli değil mi. Yişmael mi Yitshak mı? Bence bütün oğullar kurban. Kurban olmak için geliyorlar dünyaya. Onların rolü bu. Kızlar anne olup yaşatmak, oğlanlar kurban olup ölmek için. Herkes görevini yaparsa düzen devam eder.

“ Biraz zaman ver ne olur. Haftasonuna kadar en azından. Bakarız sonra”

“ Neye bakacaksın”

Kalbime bakacağım, atıyor mu hâlâ diye. Yeni Amerikan başkanının dış politikasına bakacağım. Beni ilgilendiren bir yönü varsa ona göre tavır alacağım. Ne diyeyim be Buğracık. Gönlüme soracağım ne diyor diye. Ben iç sesime dalınca o konuştu.

“ Bak bakalım. Beni yalnız eve gönder yine”

“ Arkadaşın var bir sürü niye yalnız olasın”

“ Nerden biliyorsun bir sürü arkadaşım olduğunu”

Nasıl ağzımdan kaçırdım bunu. Konuşurken alaycı mı güldü bana. Hiç bir ayrıntıyı da kaçırmıyor. Zekâ küpü. Anladı mı facesinden ayrılamadığımı. Cevap bekliyor. Gözlerini benden ayırmıyor. Yapma işte sal beni gideyim.

“ Yani öyledir herhalde”

“ Beklerim ama bir şartla, bütün hafta sonu benimsin itiraz istemem”

Hep seninim zaten. Ben hiç kendimin olamadım. Hep birilerinindim. Sadece onlar farkında değillerdi. Şimdi sen farkında mısın? Yoksa oynuyor musun benimle. Anladın mı küçük bir fare olduğumu tatlı kedi.


Önce markete uğradım. Meyve, kuruyemiş, viski, rakı ve bira stoku yaptım. Marketteki çocukla beraber taşıdık poşetleri. Yolda sordum, 6. sınıfa gidiyormuş okuldan sonra da çalışıyormuş. Böyle çalışıp okuyan minicik çocukları görünce burnumun direği sızlar. 

Poşetleri yığdık kapının önüne. Yolda hazırlamıştım ona çaktırmadan, 20 lira uzattım. Almak istemedi. Okul ihtiyaçların için karnene bakıcam, dedim. Sevinçten gözleri parladı. Sağol abi, kardeşime istediği kalem kutusunu alıcam, deyip fırladı gitti.

Evin kapısını açtım ama kilitli değil. Sabah çıkarken kilitlemiştim oysa. Korkuyla girdim içeri. Ya Mert geldiyse. Mutfağın ışığı yanıyor. İçerisi de mis gibi yemek kokuyor. Bu Elifcan kokusu. Beni görünce neden çığlık atıp boynuma atladı onu anlamadım.

“ Yerim seni evimin erkeği. Elleri de dolu gelirmiş. Karısı da ona yemekler yaparmış. Mutlu aile tablosu bu işte”

Suratımın öpülmedik yerini bırakmadı. Dudağıma değince dudağı geri kaçtım. Sıkıştım çok, deyip tuvalete koştum. Elif gece burda kalmaz umarım. Poşettekilere bakınca onun işine yarar birşey olmadığını anlamıştır.

Domates biber patlıcan alacak hâlim yoktu ya. Aha zaten kıymalı karnıyarık yapmış. Yanında da annemin verdiği bulgurdan pilav. Köy bulguruna bayılırım. Annem nerdense artık, özel getirtiyormuş. 

Yemek yanında en çok bira seviyorum. Elif’de istedi ona da koydum. Pizza yemekten içim çıktı. Yemekler enfes olmuş. Hele salatayı o kadar güzel yapıyor ki. Sırrı ölçüdeymiş. Biri yapsın ben yiyeyim. 

Öğrenmek gibi bir hevesim yok. Fazla yük olmam. Günde bir öğün yeter. Hemen doydum. Hemen doyarım midem küçük. Alkole doyamıyorum bir tek. Ha bir de şeye. O diil lan. Sevişmek öpüşmek koklaşmak. 

Ama sevdiğimle. Sevgilim kim benim. Bilenler parmak kaldırsın. Elif’e Buğra’yı anlatsam mı? Birine anlatmak istiyorum çatlayacağım orta yerimden yoksa. Mert için o kadar şeye katlandıktan sonra başkasına ilgi duyduğumu bilse ne der?

“ Cihan nerde”

“ Biliyorsun onları. İşi çıkmış güya. Bir hafta zor dayandı işte. O dönene kadar seninleyim”

“ Mert ne yapıyor. Sordu mu beni hiç”

“ Sen gittikten sonra gelmedi eve hiç”

“ Okula geliyor mu”

“ Biliyorsun alttan dersi çok fazla. Ortak dersimiz sadece iki tane. Göremiyorum onu geçen sene ki gibi. Eski notlarımı verdim. Çalışıyor mu bilmiyorum. Ben çalıştırırım ama sınavlardan önce merak etme. Tabi izin verirse. Cihan bey de ilgilen dediler. Kocasının okuldan atılmasına dayanamaz”

Bugün de bu karı koca muhabbetine taktı kafayı. Ben Elif’le Mert’in aynı dersleri alamayacağını unutmuştum. Umutlanmıştım Elif’ten neler yaptığını öğrenirim diye. Keşke küs olmasaydık da ben çalıştırabilseydim onu.

“ Mert Ömer’le beraber mi sence”

“ Bilmiyorum. Ama yalnız olmadığına eminim”

“ Eve de gelmiyor diyorsun nerde acaba”

Kalan birayı bir yudumda diktim kafaya. Viskiyi açtım. Elif’i mutfakta seyretmek çok hoşuma gidiyor. Çocukken de okumaktan yorulunca annemi izlerdim. Ama sadece izlemek. Sevemedim hiç ev işlerini.

Mutfak Elif düzenine girince salona geçtik. Benim son keşif dizimi izlettim. Bayıldı çocuklara. Yayınlanan son bölümü de bitirince uykum geldi. Elif geceliğini giyip geldi. Daha doğrusu soyunup geldi. 

Utandım onu öyle görünce. Ben de hızlıca eşofmanlarımı aldım çantamdan. Giyinmek için içeri gidiyorum, oraya geliyor. Salona dönüyorum yine geliyor. İlle seyredecek giyinirken. Git Cihan’ı seyret be bacım. Ne yapacaksın benim çöpten bacaklarımı.



≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler