Liseden Üniversiteye 88 ~ slow down



Liseden Üniversiteye 88


~~~ slow down ~~~



~ … these three remain: 
~ faith, hope and love. 
~ but the greatest of these is love

~ 1. Cor. 13:13


~ bu bölüm kapak resminden anlaşılacağı gibi babama ithaf ~



Beni izlerken hızlıca soyundum. Ne bileyim Elif’in geleceğini daracık bir silip külot giymiştim. Dikti gözünü orama. Cihan’dan sonra benimkinde ne buluyor anlamıyorum. Arkamı döndüm. Orası daha az ilgisini çeker. Birden elini popoma attı.

“ Küçük paketinin hastasıyım”

Ne o sonunda oraya sen de mi göz diktin. Neyle ne yapacaksan. Anlayacağın paketin içinde sana bir hediye yok. Ona doğru döndüm. Sinirli bakıyorum ama o gülüyor. Bu defa da tişörtüme elini daldırıp mememi elledi. 

Cihan fabrika ayarlarına geri döndürür diyordum ama iyice şirazesiyle oynamış. Sürünün kimyasını iyi kapmış. Bana da bulaştırmaya çalışıyor mikrobu. Bileğini tutup yavaşça çektim. Hızlıca eşofmanımı giydim. 

“ Nerde yatayım ben”

“ Koynumda tabi aşkım”

“ Elif ne olur ciddi ol”

Şaka yapıyor da sanki. Bir kanepe bile almamış. Hep tekli koltuklar. Evde misafir kalmasını mı istemiyor. Yoksa herkesi koynunda mı ağırlayacak anlamadım. Zorunlu girdik yatağa. Tabi araya döşedim yastıkları. Kendimi de sarıp sarmaladım yorgana. 

Namusum sana emanet allahım. İzlediğimiz Eyewitness beni kendimden geçirirken viskiyi hızlı vurmuşum sanırım. Elif birşeyler anlatırken kendimden geçmişim. Sabahın kör karanlığında uyandım. Yine içinde Buğra’nın olduğu rüyalar gördüm.

Elif gece namus duvarını yıkmış yığmış memelerini sırtıma. Anlatamıyorum sevmiyorum bu hava yastıklarını. Emeceksem başka şey emerim. Dönünce ben yatakta, sarıldı. Öptü, neyse ki boynumdan.

Fırladım hemen banyoya, kapıyı kilitleyip duşa daldım. Okula gitmek istiyorum bir an önce. Buğra’yı görmek, çaktırmadan koklamak, bacağını bacağımda hissetmek istiyorum. Saçlarını okşamak istiyorum. Bunları düşününce…

Apollo dimdik oldu. Başım belada. Üstelik bu defa bir yerlere girmek istiyor. Beni ne zannediyorsa. Şımarık şey. Elimi dokunsam geleceğim o kadar. Soğuk suyu bocaladım üzerine. Ricat etti. Aklını başına al. Onda olmayan tek şey.

~~~

Bütün hafta başladığı gün gibi geçti. Öğlen gıdamızı Rıza abiden, ilgiyi Buğra’dan, akşam yemeklerini Elifcan’dan, gece saldırılarını da aynı kişiden aldım. Elif benim ve Cihan’ın yatağı arasında mekik dokudu. 

Ev pırıl pırıl, mutfak yemek ve içki dolu. Benim bolca ders çalışmam için uygun ortam. Ben de ortamın hakkını verdim. Derste Buğra hep yapıştı bana. Artık kendimi çekemiyorum öyle alıştım ki. Durmadan bana hafta sonunu hatırlatıyor.

“ Tamam Buğra anladık. Aptal da değilim alzheimer da. Cumartesi buluşucaz”

“ Sadece cumartesi değil bütün hafta sonu beraberiz. Oyun bozancılık yapma. Ders çalışıcam filan da deme. İkimiz de bütün hafta inek gibi çalıştık”

Hangi oyunu bozuyorum ben. Mert’le oynadığımız oyunlar gibi mi? Mert hiç aramadı. Elif’ten öğrendiğim, eve arasıra uğruyormuş. Ömer’i veya başka birini getirmemiş. Nerde kiminle beraber oluyor acaba. Okulda da görmedim hiç.

Gerçi sınıftan pek çıkmıyorum yemek almaya gitmek dışında. Kütüphaneye bile hiç gitmedim. Bugün cuma. Buğra’nın yüzünde güller açıyor. Benim içimde de korkular büyüyor. Kafasından neler geçiyor bir bilebilsem.

Öğleden sonra ders yoktu. Kaçtım hemen, bugünden başlamasın hafta sonu diye. Arkamdan, Can arama filan deme sakın yarın arayacağım telefonunu aç, diye bağırdı. Dönüp ona bakıp gülümseyebildim sadece. 

Eve attım kapağı. Elif yok. Biraz uyudum. Bütün haftanın yorgunluğu gitti. Uyanınca, vurdum iki parmak viski, yarı uykulu. En sevdiğim şey kafayı iyice bulandırıyor. Bulanık sularda yol almaya bayılırım.

Gece 12’ye kadar Skam’ın izlemediğim bölümlerini bitirdim. Sonunda esas oğlanların sahneye çıkacağı 3. sezona başlayacağım. Buğra’yla çevirdiğimiz dizi nerelere gidiyor acaba. Sonra da faceden bininci defa Buğra’nın fotoğraflarına baktım.

Skam’ın yapımcıları gerçekten değişik insanlar. İngilizce altyazı yapmamışlar. Başkalarının yapmasına da izin vermiyorlarmış. İzlemek isteyen Norveççe öğrensin diyorlarmış. Benim anlamadığım bir şey ama kendi bilecekleri şey tabi. 

Çok zor bulunuyordu baktığımda altyazı. Ama ben uğraşmadım online izliyorum ilk defa bir diziyi. Dizideki Isak yani Tarjei Sandvik Moe çok tatlı. Hele incecik dudaklarının arkasında ayrık dişleri, çok pırlanta duruyor.

~~~

Gece öyle bir uyumuşum ki. Sanırsın viski içmedim eroin bastım damardan. Takur tukur başucumda gezinen cep telefonumun sesine uyandım. 3 cevapsız arama var. Tabi hepsi kara kuzu’dan. Saate baktım 1 olmuş. Bu nasıl uyumak ya.

karaKuZu 📞 Can

yoldayım geliyorum can

Can 📞 karaKuZu

dur ya şimdi uyandım daha

karaKuZu 📞 Can

off dayanamadım geliyorum işte

Ulan acelen ne. Daha yıkanacam, hazırlanacam. Kuaföre gidip saç, manikür pedikür, e bir de makyaj var. Şöyle gözlerime bir sürme mi çeksem. Doğum günümde yapmıştım. Baya da iyi olmuştu.

Neyse bu Buğra’yı daha da azdırır. İyisi mi bu uykulu paçoz halimle inivereyim aşağıya. O kadar da değil. Çizgimi bozamam. Daldım banyoya. Yeni aldığım güzel kokulu duş jelini yarıya indirdim. Şimdi Mert burda olsa da vıcık vıcık arkama daldırsa…

Bu düşünce apolloya ulaşmadan çıktım duştan. İçime H&M’den aldığım külotumu giydim. Üstüne Zara’dan Mert’in aldığı skinny siyah pantolon. Ayağıma soket çorap. İnce bileklerim görününce pantolonun altından içim bir hoş oluyor. Kendime akıyore. 

Üstüme, kısa kollu sıfır açık yaka açık yeşil ve beyaz kalın çizgili tişört. Normalde kat kat giyinirim. Ama yeni aldığım siyah kaz tüyü montum sıcacık tutuyor. 700 ₺ zenginim boru diil. Üstüme de onu çektim. Telefona baktım. 10 dakika önce mesaj atmış Buğra. Aşağıda bekliyormuş.

~~~

“ Mis gibi de kokuyoruz”

Dedi sarılırken. Bu doğru işte. İkimizin aroması birbirine karıştı. Başım döndü. Başını omuzuma koyunca, şöför bey amca dikiz aynasından bize baktı. Neyse ki homofobik birine çatmadık. Göz göze gelince gülümsedi hafiften.

“ Buğra taksideyiz”

“ Tamam özür dilerim”

Bir şey söyleyince hemen de özür diliyor. Ben erkeklerde böyle inceliklere alışkın değilim. Ama alışırım merak etmeyin. Nereye gidiyoruz acaba? Benden önce söylemiş sanırım. Bastı gidiyor taksici. Tabelada Suadiye yazınca köşede durduk.

Ulan yine evinin etrafında dolaştırıyor beni. Denizi gören bir lokantaya girdik. Yemek yeme modunda değilim daha yeni uyandım. Peynir tabağı, söğüş salata, salam, yumurta filân bir şeyler söyledik.

Aslında ben, mutluluktan daha da parlayan kara gözlerini yemek istiyorum. Bu yiyeceklerle şarap iyi olurdu ama Buğra’ya yasak. Kazadan sonra haklı belki de babası. Yeni araba da almamış. Zaten ehliyetine el koymuşlar.

Oysa arabalara çok düşkün. Yolda giderken güzel bir araba görünce içi giderek bakıp yutkunuyor zavallım. Epey sohbet ettik. Annesi daha 5 yaşındayken terk etmiş onları. Babası bir daha evlenmemiş. 

Buğra’yı yardımcı kadınlarla ama her şeyiyle ilgilenerek tek başına büyütmüş. Onu hiç yalnız bırakmamış. Oğluna aşırı düşkünmüş. Buğra’da babasına tabi. Böyle tatlı bir çocuğum olsa ben de ellerimle büyütmek isterdim. 

Böyle babalar da var baba. Herkes senin gibi iskele babası değil. Sen beni aynı evde yaşadığımız hâlde görmedin bile. Çocukluk fotoğraflarını görseniz. Mıncırmaya doyulmayacak tatlılıkta. Ben de ona çocukluğumdan söz ettim. Üzüldü sanırım. 

Gözlerini benden kaçırdı. Kapadım konuyu ben de. Ne düşünüyor acaba? Sormaya cesaret edemedim. Bir büyü var aramızda. Fazla kurcalarsam bozulacak diye korkuyorum. Herşeyi bilirsek, yine aynı şey olur kovuluruz cennetten.

Zaman o kadar güzel geçiyor onunla. Akşam oldu bile. Ama daha birbirimize anlatacağımız o kadar çok şey var ki. Konuşmaya doymuyoruz. Canımız sıkılmıyor. Ben nasıl kaçacağım Buğra’dan. Eve gidip libidomu alkole daldırıp boğmam gerek. 

Karşımda ellerini kollarını sallayarak konuşan, suratını şekilden şekile soktukça daha da güzelleşen çocuk… Öldürecen beni. Dayanamıyorum, atlayacam kollarına. Al kollarına kır kemiklerimi. 

Bu acıyı hakediyorum ben. Mert’i tanıdıktan sonra ilk defa onun dışında birine bunları hissediyorum. Çıktık lokantadan. Benim kafamda yalanlar dolanıyor ama ağzımı açıp birini söyleyemiyorum.

“ Can nereye gidelim”

“ Be… benim eve”

“ Lütfen eve döneceğim deme. Bak yemin ederim ağlarım. Kendimi bildim bileli en güzel hafta sonum. Ne olur devam etmesine izin ver yalvarıyorum”

Yalvarıyor musun? Oğluşum kuzum, yalvarmana ne gerek var. Gözlerimin içine bak ve yürü. Gözlerimi gözlerinden alamam. Mıknatıs gibi yapışır arkandan gelirim senin. Ne cevap vereceğimi bilemiyorum.

“ Eve gidelim mi Can”

Gidelim ben içeyim sen de beni ye. Kahvaltılıklar kesmemiştir seni. Suratına bile bakamıyorum. Baksam söyleyeceğim lâf belli. Seninim götür nereye istersen kuzum. Anladı sanırım çaresiz hâlimi. 

Bekleyen taksilerden birine bindik. Duydu içimden söylediklerimi. Götürüyor beni. Babası evde yok mu acaba. Hani çok seviyordu oğlunu. Beş dakka sonra eve girdik. Geçen sefer heyecandan dikkat etmemiştim.

Kocaman bir salon yerden tavana kadar cam. Karşımızda adaların evlerinin yanmaya başlayan ışıkları parlıyor. Ben de yanmaya başladım. Acil alkol uyarısı veren ışık da yanmaya başladı. Her yer yanıyor. Yangın var yetişin.

“ Baban nerde”

“ Kazadan beri çok kızgın. Bana araba aldıktan sonra, her gün sakın alkollü araba kullanma demesine rağmen daha ilk hafta zil zurna araba sürüp kaza yapmam delirtti onu. İşi filân bahane edip yurtdışına çıkıyor. Sanırım bir arada olmak istemiyor benimle. En azından kızgınlığı geçene kadar. Geçer mi kızgınlığı onu da bilemiyorum. Tekrar eskisi gibi olmazsak çok üzülürüm. Ama her gün arar nasıl olduğumu sormak ve tabi kontrol etmek için”

“ O kadar yakındınız yani”

“ Ben çocukken babama aşıktım o derece. Büyüdükten sonra da birbirini seven abi kardeş kadar iyi anlaştık. Onsuz ne yaparım hayatta bilemiyorum”

Abi kardeş. Baba oğul. Freud amca yetiş. Ağır bir vaka var burada. Bu da benim gibi babasına aşıkmış. Ama en azından sevgisine karşılık bulmuş. Benim aşkım karşılıksız ve karşı tarafta nefret doluydu. Biraz daha bu konudan konuşursak veya ben düşünürsem ağlamaya başlayacağım.

“ Sen içme ama benim gidip birşeyler almam gerek bakkal makkal ne varsa yakınlarda”

“ Evdeki içkileri attı babam. Şimdi marketten söylerim hemen. Ne içersin?”

“ Jim Beam”

Nereye oturup ne yapacağımı şaşırdım. Koltuğa çöküp kararmakta olan denize daldım. Odasına gidip müzik açtı. Buradaki hoparlöre yansıttı. Slow güzel bir şeyler çalıyor. Dans mı etsek şöyle birbirimize sarılıp.

Altına şort üstüne de Boston Celtics forması giyinmiş olarak döndü. Bacaklarını ve omuzlarını ilk defa görüyorum. Ama görmek için önce bakmak gerekir. Bakamıyorum ki. Kakaolu süt gibiler. Ayakları da çıplak.

Ayak parmakları uzun ve her biri biblo gibi güpgüzelim. Bir fetişizm eksikti ben de, o da olsun tam olsun aq. Nereye bakacağımı iyice şaşırdım. Soyunup gelse ancak bu kadar etkilenirdim. Bir şey söylemiş olmak için konuştum.

“ NBA’de Boston Celtics’i mi tutuyorsun”

Ne alâkaysa. Sana ne, ne anlarsın sen NBA’den. Şimdi Mert için meraklı olduğu konuları araştırdığım gibi, NBA uzmanı da olurum ben. Gelip benim oturduğum koltuğun yanına çöktü. Git ya.

Omuzları gözümün içine girdi. Kolları incecik ve vücudundan ayrık koltuk altları. Bu acayip bir seksilik veriyor… Kafayı yemeden git yanımdan bebe. Soruma neden cevap vermiyorsun da bana bakıp duruyorsun.

“ Evet NBA’in en eski, şehir değiştirmeyen ve şampiyonluğu en fazla olan takımı. Doğu konferansında efsaneler. Celtic, Keltler’den geliyor. Britanya ve özellikle İskoçya hayranı olarak da ilgimi çekiyor bu takım. Acıktın mı Can”


“ Yok benim öğün sayım günde bir”

“ Belli oluyor zayıfsın epey. Ama sana çok yakışıyor. Daha da güzel oluyorsun sanki”

Eşek gibi yiyor o ama benim kadar olmasa da zayıf. Neyse kalktı yanımdan. Kendine dışardan yemek söyledi. Babası aradı. Mutfağa gidip epeyce uzun konuştu. Biraz sonra kapı çaldı. Marketten gelen torbayı alıp bana verdi.

Mutfağa gittim. İki şişe viski iki şişe de şarap var torbada. Su ve bardak alıp viskiyle salona döndüm. Bardağı yarısına kadar doldurdum. Su koymadan hepsini diktim kafaya. Bu çok iyi geldi işte. Yandım pipimin ucuna kadar. 

Yangının daha aşağı inmeyip orda durması çok manidar. Onun yemeği de geldi. Şarabı açtı kendine bir kadeh koyup masaya oturdu. Ben de karşısına geçtim. Biftek söylemiş. Kanlı kanlı hem de.

Vahşi çocuk. Vampirim olur musun? Şöyle boynumdan doğru geçirsen o güzel dişlerini. Emsen kanımı sonuna kadar. İster miydin? O kadar da değil lan. Kanım çekildi birden. Alışkınız kan görmeye ama vampir dişinde değil.

“ Hani içmiyordun sen”

“ Yemek yerken ara sıra şarap içiyorum. Araba kullanmadıktan sonra ne zararı var. Ama babama anlatamıyorum işte. Çok katı oldu eskisine göre. Aklı sıra cezalandırıyor beni”

“ Ne yapsın adam şaşırmıştır ne yapacağını”

Beni de şaşırtıyorsun sen. Yemek yiyişin bile çok güzel. Seni seyretmelere doyamıyorum ya ben. Benim etlerimi de koparıp koparıp o güzel dişlerinle çiğnesen. Yemeğini bitirince banyoya gitti geldi. 

Ben ikinci kadehi bitirdim. Bana bakıyor ayakta. Ben oturuyorum masada. Yemeğini de bitirdi şimdi sırada ne var. Oyun mu oynayacağız. Bir şey söyleyecek ama karar veremiyor gibi bakıyor bana. Ben de ona.

Yanıma geldi kolumdan tutup kaldırdı beni. Boyu benden biraz uzun. Kendine çekti, başımı tutup arkasından, usulca boynuna yatırdı. Benim ayaklarım yerden kesildi. Uzun parmaklarını saçlarımın arasında o kadar yavaşça gezdiriyor ki…

Slow down
Take your time
It will be alright
If you decide to take it on the science
Take it easy

Fonda Imany çalıyor. Take it easy. Ben de takmadım kafama. Saçlarına taktım ellerimi. Kılıçların arasına soktum parmaklarımı. Acıdı ellerim. Yavaşça eğilip boynumu öptü. İtmek istiyorum onu. Olmuyor ama. 

Felç indirdi yine bana… Yatağındayız yan yana, ne ara. Bazen uçuruyor mu beni bu büyücü ordan oraya. Bu defa o benim boynumda yatıyor. Ben de saçlarına burnumun ucunu sürüp sürüp kokluyorum onları. Gıdıklanıyor beynim.

Sessizce yatıyor la bu göğsümde çocuk gibi. Kılıçları öptüm. Acımadı dudaklarım. Yumuşacıklar artık. Korkmuyorum ondan. Hissediyorum o çok tatlı bir çocuk yalnızca. Ben ona aşık mı oluyorum. O bana aşık mı zaten.

“ Can bir şey söyleyeceğim sana ama gülme bana”

“ Şeyy… Neden öyle dedin”

“ Ben kimseyle yatmadım daha. Yani şey yapmak anlamında”

“ Ne önemi var”

“ Ama kimse tecrübesiz ve beceriksiz erkekleri sevmez ki”

Ben şok tabi. Ne cevap vermem gerekiyor şimdi. Beceriksiz erkekleri sevmezlermiş. Kim diyor bunu. Beceriksiz olduğunu nerden çıkardın şimdi. Birileriyle yatıp becermek mi, becerikli olmak. En son onunla bu yataktayken sertleşmedi mi?

Sorunu ne şimdi. Ben mi yanlış düşünüyorum bilmem ama cinsellik açısından erkeklik, erekte olmak değil mi? Ayrıca beni ilk gördüğü andan beri bana yürüyen o değil mi? Yanıma gelip oturan, derste bacağını yapıştıran, sınıfın ortasında sarılan. Şimdi bu çekingenlik ne?

Gerçi ben hâlimden memnunum. Böyle sarılıp sabaha kadar yatarım kımıldamadan. Ama o neye kafasını takıyor acaba. Cinsel ilişki olacak diye bir şart mı var? Yok mu? Onu üzücek bir şey söylemekten veya sormaktan öyle korkuyorum ki. 

Onu kırmaktan yani. Yanağını hafifçe öptüm. Sıkıca sarılıp bana doğru bakıp güldü. Bana bakan gözlerine daldım. Dudaklarını uzattı, çekim gücü. Bu kadar güzel öpüşen biri nasıl tecrübesizim der, anlamadım. Kuzu işte ne yaparsın.

“ Ben de sana birşey soracağım. Sen de gülme bana”

“ Söyle n’olur meraklandırma beni”

“ Oynamıyorsun değil mi benimle”

Off sordum rahatladım sonunda. İlk defa becerdim bunu. Birlikte olduğum birine karşı atak gerçekleştirebildim. Ben golümü attım oğlum top sen de cevap ver bakalım. Şaşırdı mı bu söylediğime?

“ Neden öyle dedin”

“ Bilmem bana mı öyle geliyor ama… Çok güzel ve mükemmelsin. Biraz da çocuk gibisin. Çocuklar oyun oynamayı severler”

“ Bu konularda biriyle oynayamayacak kadar tecrübesizim”

“ Tecrübe kazanınca oynarım diyorsun yani”

“ Ya kafa bulma benimle”

“ Biriyle yakınlaşmadın mı hiç”

“ Annem bizi terk ettiği için kızlara güvenemedim hiç”

“ Erkeklere…”

“ Seni görene kadar hayır”

“ Kendi kendine bir şeyler de mi yapmadın”

“ O konuda elime kimse su dökemez. Elim, bilgisayar ve benimki iyi bir üçlüler”

İkimiz de kahkahalarla güldük bu söylediklerine. Komik insanları severim. Çünkü zeki olurlar. Hele de anlık espri yapabilmek… Buğra’da benim üniversiteye yeni geldiğim hâlim gibi. Tabi sadece cinsellik konusunda ve bu söylediklerini sallamıyorsa.


≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler