Pasajda 9
Pasajda 9
Alışınca kalınlığına tatlı tatlı doldurdu Ersin’in içimde hareketsiz, odun gibi yatan şeysi. Sözüne sadık kalıp, kendi fikrince sikmedi beni. Onun sözlüğünde dibine kadar soksan da, gidip gelmezsen sikmek olmuyormuş… Türk-Alman ortak düşünce dünyasından yeni bir zirve… Bunu da öğrenmiş olduk.
Arkamda yekvücut sımsıkı sarılmaya devam ederken, ara sıra kollarını gevşetip zarif ellerini vücudumda gezdirerek, orama burama ufak öpücükler kondurarak… Sihirli parmakları ve dolgun dudaklarıyla, okşayıp sevdi beni… Onun sevmesi uyuşturuyor beynimi… Gözlerim kapanıveriyor… Güzel bir rüya görür gibi… Gerçek dünyadan uçuruyor beni…
Değişiklik olsun diye, popomu bacak arasına yapıştırıp cenin haline geçtim. İçimde kalmaya devam etti… Garip bir çocuk, ne diyeyim? Ben halimden memnunum da, o neden veya neyden memnun pek anlayamıyorum. Yirmi dakikaya yakın böyle kaldık. Bu arada saat kaç oldu acaba?
Zaman nasıl geçiyor anlamıyorum, çok mutluyum ama… Bir de evdeki durumları düşünmem gerek… Annem bana kızarsa, babama saldırabilirsin anlamında bir bakışı yeter. Ensemde patlayan kocaman eli babamın, çok korkutucu. Çünkü beyin bıngıldağımı yerinden oynatıyor… Şu aralar ihtiyacım olan bir organım.
“Aşkım, işkenceye dönüştü bu iş senin için… Ağzımla boşaltıyım mı seni?”
İçimden birden çıktı, canım yandı… Yavaş hareket etmeyi bir becerebilse… Sırtüstü döndürdü beni… Dizlerinin üstünde, suratımın önüne geldi. Nasıl oluyor bilmiyorum ama deliğimin içi amcık suyu gibi bir şeyler salgılıyor. Götümden çıkan aleti, parıl parıl parlıyor tepemde…
Avuçladım, sünnet derisini öptüm ve yaladım… Sünnet derisi ile başının arasına dilimi soktum:) İçinde çevirdim dilimi… Bunu bir pornoda görmüş ve hep yapmak istemiştim. Nasip bu güneymiş. Sonra açtım ağzımı yumdum gözümü… Gırtlağıma kadar girdi top gibi başı…
Girdi, çıktı… Soktu, çıkardı… Taşaklarını çeneme vurdura vurdura ağzımı yüzümü gırtlağımı sikti attı… Suratım gözyaşı ve salya, sümük deryasına döndü… Ama o halinden çok memnun ve gelmeye de hiç niyeti yok gibi. Gittikçe de sertleşiyor yarağı, hareketleri de onunla uyum içerisinde…
Ölmeden önce bir mola manasında, aşağı bakan avuç içime diğer elimin parmak ucunu değdirdim… O kadar basket seyrediyoruz bunu da bilelim yani. Durdu, hemen çıkardım ağzımdan çelik gibi olmuş sikini… Bacak arasından sıyrılıp, yatağın sonuna geçip domaldım…
“Aşkım böyle boşalamayacaksın anladık… Sik götümü ama çabuk gel yalvarırım… Eve geç kalırsam babam da siker beni.”
Gözleri parladı sevinçten… Yine ayaklarının üstünde, tepeme binip geçirdi yarağını… Çakmaya başlayınca, önce canım yandı ama hiç bir şey demedim ona… Zevkini kaçırırsam boşalması gecikebilir diye düşünürken… O güzel tenis topu gibi başının girip çıkmasından derinime, ister istemez acı bir zevk almaya başladım…
Ben istemsiz inliyordum… Sırtıma göğsünü yatırdı. Onun ağırlığını taşıyamayınca, o üstümdeyken yatağa yapıştım… Ellerini göğsümün altından geçirip sımsıkı sarıldı ve başımı çevirip öperken dudaklarımı, sadece poposunu kaldırıp indirerek nefis estetik bir ritimle girip çıkmaya başaladı…
O vurdukça pipim çarşafa sürtünüp sıkışınca, karnımda yine kelebekler uçuşuyor… Biraz bekledim, zevkim arttıkça arttı… Dilini ağzımdan ittim dilimle.
“Gelebilir miyim aşkım”
“Seni bekliyorum, haber ver.”
“Yirmi tane çak, sonra boşal karının içine aşkım.”
Bunu hiç planlamadan, düşünmeden içimden gelerek söyleyiverdim, boğuk ve buğulu bir sesle. Neden yirmi? Bilmiyorum… Arkamda, ellerinin üstünde yükselip, hayvan gibi çakmaya ve saymaya başladı…
Canım yanıyor mu, zevk mi alıyorum, bulutların üstünde mi uçuyorum, uçurumdan aşağı mı düşüyorum… Yoksa bu harika piç beni sikerken, Albus Percival Wulfric Brian Dumbledore büyüleri ile hepsini birden mi yaşatıyor… Onu da bilmiyorum… Ama ben ona harbiden aşık oldum… Aşkla seksin ne ilgisi var? Diyen varsa, doğrudan iltisaklı diyebilirim…
Onsekiz dediğinde… Biraz dikelmiş pipimi iyice bastırdım yatağa.. On dokuz dedi… Gelmeye başladım… İkinci gelişim olduğu için daha zevkli daha yavaş sicim gibi aktığımı hissediyorum… Yirmi diye gururla bağırdı… Ve yapıştırdı yarağını, oğlan amcığına dönen göt deliğime…
Üstüme yatıp, kıpırdamadan gelmeye devam etti… Bir taraftan öpücüklerken suratımı. İçim döllerinden, dışım bütün bedenimi kaplayan vücudundan sıcacık oldu. Bu da yetmedi… Kulağımı emerken, fısıltılı bir sesle,
“Bu güne kadar siktiğim en güzel amcık seninki aşkım.”
Amcığım konusunda da telepati yapabilmemize şaşıraraktan, çok mutlu oldum söylediğine. Özellikle aşkım demesi. Beynimle kalbimi aynı anda karıncalandırdı… İçimden çıkmaya ve üstümden kalkmaya pek niyeti olmadığını anlayınca,
“Aşkım, çok güzeldi teşekkür ederim, kalkalım mı bi saate bakmam lazım. Ne vaziyetteyiz acaba?”
Hâlâ yumuşamamış sikini sakince çıkardı içimden. Ancak boşaldıktan sonra yavaşça hareket edebiliyor aşkım demek ki:)
Kalkıp ikimizde salona geçtik ve pantolonlarımızdan telefonlarımızı alıp baktık. Oha ya saat 7.15 pm olmuş eğer babam evdeyse kutsal akşam yemeği saatini kaçırmış olabilirim ve tabii boku yemişimdir. Ve bir sürü cevapsız arama tabii ki annemden. İkimiz de bir birimize baktık ekşili korkulu suratlarla…
“Sen neden bozuk çalıyorsun?” dedim.
“Babam, aramış bi sürü… Şimdi yine fırça kayıcak eve gidince. Sıkıldım artık bu adamdan. Annemin yanına dönmek istiyorum…”
“Yaa… Sen gidersen ben n’apcam burda” baya ağlamak üzere bir ses tonuyla söyledim bunu.
“Merak etme, gidersem seni de götürürüm” dedi gülerek.
“Tamam o zaman oldu… Almanya’da basarsın bana… Nikâhı yani. Resmen karın olurum senin aşkım.”
Hem güldük bu söylediğime hem de hızla giyinip aşağı garaja indik… Motora binerken aklıma geldi
“Aşkım ben sana söylemeyi unuttum… Yatağı berbat ettim, yani oraya boşaldım, öylece bıraktık her şeyi… Panjurları filan da kapatmadık.”
Panjurlar ne alaka amınakoyum… Güldü yine. Her şeye de gülüyor. Sadece telefonuna baktığında, babasının aramalarına ekşitti o tatlı yüzünü.
“Senin her yaptığın şeyin farkındayım… Sen boşal yeter ki, hem de istediğin yere. Merak etme devamlı temizlikçi geliyor, o icabına bakar.”
Bu evde kimlerin icabına bakıyor Ersin efendi acaba da, bu temizlikçi döl lekeli yatakların icabına bakmaya alışkın? Hani kimseyi becermemişti Türkiye’de… Neyse, kadınlar gibi ayrıntı düşünme… Farklı bebe, ben de senin her yaptığın şeyin farkında olmak istiyorum bundan sonra, izin verir misin??? Benim boşalmamı önemsemesini, ayrıca not ettim tabi… İstediğin yere derken, ne kastetti acaba?
Motora binerken, bana bir motorcu numarası öğretti. Kulaklıklarımızı takıp kasklarımızı giydik. Telefondan beni aradı, yol boyunca açık tutmalıymışım. Böylece yolda giderken konuşabilecekmişiz. Yerim ben bu akıllı bıdığı ya… Yola çıktık. Göt kadar motoru uçak gibi kullanıyor yine. Yüreğim ağzımda, gidiyoruz…
“Bebek, nasıldı bu gün” dedi, telefondan yani…
“İnanılmaz fantastik… Bu arada, sakıncası yoktur umarım… Aşık oldum ben sana!!!…” Cevap vermedi gıcık şey…
“Sen beğendin mi?” dedim.
“Bayıldım!!!”
İyi buna da razıyız, aşık olacak hali yok ya. Fırsat bu fırsat deyip konuşmaya devam ettim.
“Yarın maçınız var mı?”
“Var.”
Yine kısa cevap. Neden maç konusu açılınca kestirip atıyor acaba? Biraz bekledim… Konuşmuyor yine. Pis herif, neden bu kanalı açtın o zaman. Ben mi konuşucam hep.
“Dönünce eve geç kaldım diye annem kızmamışsa eğer… Yani ceza filan vermezse, yarın geleyim mi maçınıza?”
“Yok yarın deplasmandayız.”
“Maç nerde.”
“Maltepe’de, alamam ben seni çünkü takımla beraber gidiyoruz.” Sanki al diyen oldu.
“Ben kendim gelsem, metroyla kolay aşkım. Seni seyretmek istiyorum.” Epey sustuktan sonra,
“Mert’te maçta olucak tabi, onu da seyretmeni istemiyorum” sinirli bir ses tonuyla konuştu.
“Mert işi bitti. Boşluktan doğan bir ilgiydi benim için. Artık her yerim seninle dolu.”
Heyecanla konuştum, inansın bana diye. Ama yine cevap vermedi… Bizim sitenin orda beni aldığı yere geldik. Kasklarımızı çıkarıp birbirimize baktık.
“Hiç ayrılmak istemiyorum senden” dedim.
“Gözlerin çok güzel parlıyor… Ama babam evde delirmiştir, hemen gitmem gerek” dedi. Ben ne diyorum o ne diyor? Cidden gidiyor.
“Ne zaman görüşürüz” dedim korkuyla.
“Mesaj atıcam, bekle” dedi ve bastı gitti…
Eve girmeden telefona baktım, saat nerdeyse 8. Babam gelmişse, çok ciddi öngörülemez bir risk beni bekliyor. Kapıyı yavaşça açıp ayakkabılarımı çıkarırken, annem kulağıma yapıştı.
“Hemen odana geç!!!” kısık ama döver gibi bir sesle söyledi bunu.
Sanırım babam evde ve sinirli… Daha odama giremeden ensemden yakaladı. Yaşına göre oldukça formda. Allah uzun ömür versin babacım. Enseme bir tane koyup, kendine çevirdi ve aşağıdan yukarı bir süzdü beni.
“Çıkar o pantolonu!!!”
Hayvan gibi bağırdı. İlk gördüğünde sinirlenip, ulan sen kız mısın ibne misin ne biçim kot bu, dediği şu an giydiğim super skinny düşük bel dar paça kotu kastediyor… Tam çıkarıyordum ki, aklıma geldi… Ulan içimde kız kilotu var ya… Siki tuttuk, hem de dibinden. Kediyi köşeye sıkıştırmayacaksın…
Çevik bir hareketle, kurtuldum elinden, odama girip kilitledim kapıyı. Kotu hemen çıkarmalıyım. Ama vücuda yapıştığı ve dar paça olduğu için çıkarması işkence gibi oldu… Külotu da çıkarıp, camdan aşağı attım ve hızla eşofmanımı giydim. Sonra aklıma geldi, dolabımdaki diğer kız külotunu da attım camdan.
Bu arada babam kapıyı kırmaya çalışıp, bana ağza alınmayacak küfürler saydırıyordu. Hemen kapıyı açtım ve elimdeki kotu ona uzattım. Kotu alıp, kamçı gibi suratıma şaklattı. Ben ellerimle kollarımla kendimi korumaya çalışırken, hızını alamadı nereme gelirse artık… Girişti kotla, eliyle, koluyla. Ellerin dert görmesin babacım…
Bir türlü hıncını alamıyor. En son bir tekme attı. Yere düştüm… Yerdeyken karnımla kaburgalarım arasına da bir tekme oturttu… Acıdan gözyaşlarım akmaya başlayınca… Neyse ki annem gelip araya girdi. The action scene is over…
Babamı kamera arkasına aldı. Yoruldu adamcağız. Başrol oynamak zor tabii. Bütün sorumluluk omuzlarında. Aslında filmin yönetmeni annem. O olmasa dayak yemezdim. Ama o olmasa, babam beni öldürebilirdi de… Yani tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan. Filmimizin hikâyesi bu… Bir de zaten sevseniz de sevmeseniz de her filmin bir yönetmeni olur zaten…
Bu olaylardan sonra akşam yemeği daveti almadım. Benden önce yemişlerdir herhalde, diye iyimser yorumladım içinde bulunduğum durumu. Çok aç olmama rağmen bu konuda kırılmadım ebeveynlerime… Ama babama gücendim baya… İlk defa üzerimde bu şiddette, orantısız güç kullandı… Sövmek bile istiyorum kendisine… Ama götüm yemiyo…
Ben de acılar içinde yatağıma girip, kulaklığımdan dinlendirici bir müzik açtım. Ersin’i düşünmeye başladım. Sonu biraz ızdırap olsa da bugün gerçekten de çok güzel geçti ve müthiş rahatladım… Umarım erkeğim de gerçekten benden memnun kalmıştır… Düşünceleri içinde, babamın çok etkili dayağının da yardımıyla, uyuyakalmışım…
¨¨¨¨
Kimse beni kaldırmamış. Pazar sabahı epey geç uyandım. Sanırım, dün akşamın sindirimini yapıyor babam ve annem. Benim pek sikimde değil. Babamın deyimi ile kız - ibne pantolonum yani kotum n’oldu acaba? İbne pantolonu ile bir ibneyi dövmek, ne yaratıcı bir düşüncenin eyleme dökümüdür… Babamla gurur duyuyorum.
Şimdilik ibneliğimden de onur duyuyorum ama büyüyünce ben de babam gibi bir andaval olurum inşallah… Kotla giriştiği yüzüm yanıyor, karnım ve kaburgalarım da tekme nedeniyle çok ağrıyor… İşemeye gitmek dışında odamdan çıkmadım hiç. Sonunda annem öğlen pes etti ve gelip beni yemeğe çağırdı.
“Aç değilim teşekkür ederim” dedim.
Biraz sonra açlıktan bayılacağım oysa. Sinirli bir bakış atıp gitti. Ana yüreği dayanamadı, biraz sonra yemekleri tepsiye koyup getirdi, masama bırakıp bir şey demeden gitti… Yemek yemek için çalışma masama oturmamla kalkmam bir oldu. Popom fena dağılmış durumda… Çaka çaka deliğimi de belimi de sakatlamış aşkım. Babamla Ersin’i tanıştırsam mı acaba? Biri sikerken, diğeri de döver. Zamandan kazanmış oluruz böylece…
Yarı oturur vaziyette yiyebildim yemeğimi. Bütün gün de odamdan hiç çıkmadım. Acılarımı unutmak için, yoğun bir ders çalışma temposuna kaptırdım kendimi. Bundan sonra hayatımın temel değerleri yarak yemek ve ders çalışmak üzerine kurulu olacak ancak dayak yemek geleceğe yönelik programımda yer almıyor… Bunlara kesin karar verdim. Çünkü artık kendimden eminim.
Yani ne olduğumu anlayınca yaşamdan gerçekten zevk almaya başladım. Daha doğrusu, sanki her şeyin farkına vardım birden. Hayat enerjisi dolu her hücrem. Babamdan hâlâ korkuyorum ama eskisi kadar da değil. En fazla döver, öldürecek hâli yok ya… Gerçi bu konuda pek de emin olmamak gerek…
İnsan kendini gerçekleştirdiği ölçüde varolur. Annenden doğduktan sonra, bir de kendi kendini doğurman gerekir yani. Becerebilirsen bunu, tekrar büyümeye, gelişmeye başlarsın… Bu defa kanatların oluşur ki… Uçar gidersin mavi ufka doğru… Mavi, yaşamın ve umudun rengidir…
Varoluşunu kendinden bile gizleyerek yaşamaktansa, ölmek daha iyi değil mi? İşin doğrusu, bu zor bir soru…
Yorumlar
Yorum Gönder