Sarı Şey 7 ~ ben melih





Sarı Şey 7



 ~~~ ben melih ~~~ 



Ata bizim eve gelmeyi kabul edince çok şaşırdım. İki yıldır aynı sınıftayız, her fırsatta çağırmama rağmen bir bahane uydurmuş veya hiç cevap vermeden öylesine bakıp gitmişti, garip çocuk. Ben onu ilk gördüğüm andan itibaren gözümü alamıyorum oysa. 

O kadar güzel bir yüzü var ki, kocaman mavi gözlerini çevreleyen. Yakından bakınca gözlerine içine giriyormuşum gibi hissediyorum ve kendimden geçiyorum. O ise, her zaman ve herkese yaptığı gibi şaşkın ve boş boş bakıyor sadece.

...

Boyu benden biraz kısa 1.85 ve oldukça zayıf ama ona yakışıyor işte, herşeyi gibi... Saçları uzun, düz ve sarı... Baktığın zaman oldukça çelimsiz görünmesine rağmen, sene başında, ayı Adnan'la kavgasını gördükten sonra herkesi şok etti... 

Sınıfın ayıdan sonra en uzun boylusu ve belki en güçlüsü ben sayılırım her halde... Ama Adnan'a bulaşmam kesinlikle... 1.90 boyunda ve kapı eninde oldukça da atak bir tip... Ara sıra bulaşmaya çalışır birilerine, ama kimse ona cevap vermeye cesaret edemediğinden çekilir köşesine ayıcık.

Ata ve ayı, nasıl olduysa, sınıfın iki sessiz ve ters tipi, birden birbirlerine girdiler. Ayırmaya çalıştık ama birbirlerine öylesine dalmışlar ve hızlıydılar ki. Neresinden tutup nasıl ayıracağımızı bilemiyor, biraz da merakla seyrediyorduk kavgayı... 

Ata öyle bir atlıyor ve durmadan deli gibi saldırıyordu ki ayının üzerine, ne yapacağını şaşırdı Adnan... Sonunda bir iki tane vurdu neresine gelirse, düştü yere Ata... Ama hemen kalktı ve daha sinirli saldırdı. Sonra bir fırsatını buldu ve Adnan'ın gözüne bir tane denk getirdi yumruğunu.

Adnan tekme attı, Ata yere düştü çok kötü ve uçtu uzağa, hemen araya girdik. Adnan da biraz bunu bekliyordu sanırım. Çünkü, sonuçta Ata'yı döverdi ama, bu kadar direnç beklemiyordu. Gözü de baya kötüydü, devamlı eliyle tutuyordu... Belki de ilk defa yumruk yedi hayatında.

Geri çekildi hemen Adnan... Sıkıca tutmasak hala saldırmaya çalışıyor deli Ata, haline bakmadan... Perişandı, gömleğinin düğmeleri kopmuş... Suratı kan içerisinde... Bu arada gömleğinin içine atlet giymemiş, ben göğsünü ve karnını görünce mevta! 

Ata'ya hepimiz -ama sanırım en çok ben- hayran kaldık o gün... Millet cesaretine, ben cesaret ve vücuduna... Zaten gözümü alamıyordum ondan, o günden sonra, bir de nasıl biri olduğunu merak etmeye başladım.

...

Derslerle hiç bir ilgisi yok. Daha doğrusu bildiğim kadarıyla hiç bir şeyle hiç bir ilgisi yok. Kafasını kollarına dayayıp sırada uyur veya ne yapıyorsa artık telefonunda bir şeyleri karıştırıp durur. Bildiğim kadarıyla bir üst sınıfta okuyan Bora dışında arkadaşı yok. 

Okulda Bora'yla da pek takılmaz. Bazen dışarıda görürüm onları sadece... Durmadan konuşarak bir yerlere giderken... Çoğunlukla da ellerinde siyah naylon torba içinde biralarla... Aralarında birşey varsa diye, deliriyorum kıskançlıktan.

Okulda ise; hep yalnız ve genelde sırasında oturur. Ben ergenliğe girdiğimden beri eşcinsel kimliğimi kabullendim. O zamanlardan beri de yaşıtım bazı erkeklerle arkadaşlık yaptım ve çıktım. Ama Ata'yı gördükten sonra kimseyi beğenmez oldum. 

Ata'nın kızlara veya erkeklere ilgisi var mı yok mu bilmiyorum. Bir gün beden dersinde bahçede basket oynarken Ata sakatlanıp oyundan çıktığında, oturduğu banka Esra diye bir kız gelmişti yanına, onunla sohbet ederken görmüştüm, hepsi bu. 

Ama o gün bizim eve geldiğinde porno zevkini öğrenince, dünyalar benim oldu resmen. Kabullenemese bile su katılmamış bir eşcinsel olduğuna şüphe yok. Teen twink gay pornosundan, nerdeyse benden daha iyi anlıyor. 

Onunla sevişmemizi düşününce şimdi, deli gibi heyecan kaplıyor içimi. Zaten onu çıplak gördüğümde bayılacaktım nerdeyse ama, ona hiç belli etmedim tabii... Bembeyaz teni o kadar pürüzsüz ve vücudu kusursuz ki... Gözümü alamadım uzun süre... Farkında mı bunun acaba? 

İlk defa o gün, istemesem de, onun içime girmesine izin verdim. Herşeyi yaparım çünkü, onunla olabilmek için... Sonradan biraz pişmanlık duysam da, o kadar harikaydı ki, onu ilk yapan olmak. Zayıf küçücük poposu ve enfes deliği, daha önce görmediğim kadar güzeldi.

O kadar sıkı ki, kendimi tutmasam daha dibini ilk bulduğumda gelecektim nerdeyse... Deli gibi zevk aldığı halde, bana çok kızdı... Anlıyorum onu tabii... Gurur yapıyor pasif olmayı... Bu güne kadar çıktığım çocuklardan Selim'i yaptım sadece... Ama hepsi de yavşadılar, Ata ise tam tersi... Bu onu daha da çekici kılıyor.

...

O gün sevişirken, tam ben gelecekken, içinden çıkmış ve enfes vücuduna attırmayı düşünüyordum, gözüme öyle bir yumruk attı ki, bu güne kadar böyle acı duymamıştım... Ufak ve kemikli elleriyle tam gözümün nerdeyse içine bir oturttu. Gözüm çıktı zannettim.

Adnan'ı nasıl yıldırdığını o gün anladım... Tam orgazmın ortasında piç gibi kaldığıma mı yanayım, yarım saat gözümün acısıyla kıvrandığıma mı... Ama ertesi gün okulda ondan özür dileyen yine ben oldum... 

Bana bir sürü küfür etmesine rağmen - anneme dahil, başkası etse kafasını koparırım - sadece, küfür etme ne olur, demekle yetiniyorum... Çünkü, zaten kafasından ne geçerse onu yapıyor ve ben o olmadan, yani onunla birlikte olmadan, yapamayacağımı biliyorum.


En sevdiğim animelerden bir tanesi, Free! Ordaki Nagisa'ya benzetiyorum Ata'yı. Tabii huy olarak zıt karakterler, benim ki düş sadece... Kendimi de Haruka yerine koyuyorum veya koymak istiyorum diyelim. 

Beraber olduğumuz günden sonra, hemen her gece rüyamda Ata'yı ve bazen de seviştiğimizi gördüm. Sınıfta devamlı ona baktım, o hiç bakmadı... Her çıkışta peşinden koştum, o ilgilenmedi benimle. Birgün konuşmak için sahile gitmeye ikna oldu. 

Ben neler bekliyorum, belki eve gideriz tekrar sevişiriz filan diye. O, bira içelim, dedi... Kaç tane alayım, diye soruyorum, ne kadar çok alırsan o kadar iyi, diyor... Tam çılgın... Ben alkol sevmem hiç, su gibi içiyor o... Ne biçim çocuk anlamıyorum... Bir de babasından yakınıyor.

Ne yapsın adam, baba olarak bunla uğraşmak gerçekten çok zordur sanırım... Bir de ablasından söz ediyor hep, onu da merak ediyorum. Keşke gidebilsem evlerine bir gün, ama nerde Ata beni davet edecek evine de, olucak iş değil... 

Öylece onun peşinden koşa koşa yarı yıl oldu, ama eve getiremedim bir daha... Ablası peşini bırakmıyormuş, izin vermiyormuş filan... Yani bir de ablası peşini bıraksa, bu kim bilir neler yapar... Neyse ki, en büyük rakibim olan arkadaşı Bora'yı da babası evden çıkartmıyormuş, Ata'nın anlattığına göre... 

En azından bu durum, kıskançlık krizlerine girmemi engelliyor... Birlikte zaman geçirdiklerini bilsem, deliririm... Ama onu özlememin önüne geçemiyorum işte... Bütün tatil boyunca belki görürüm diye, evlerinin oralara gittim, ama tık yok... Göremeden onu gerisin geri döndüm hep ve canım hiç bir şey yapmak istemedi.

... 

Tatil boyunca, bir sürü mesaj attığım halde cevap vermedi hiç birine... Karnesi çok kötü olduğu için dışarı hiç çıkamıyor sanırım... Mesajlara neden cevap vermiyor onu anlamadım, kızgın mı bana acaba? Ya da her zaman ki aldırmazlığından mı? 

Ata belki cevap verir mesajlarıma ve gelir diye beklediğimden, Selim'i çağırmadım ve onun yazdığı mesajlara da cevap vermedim... Ama patlamak üzereyim, sabahları zonklayarak uyanıyorum ve banyoya koşup soğuk suya tutuyorum. Yoksa çatlayacağım... 

İlk zamanlar çok çekici gelmesine rağmen, artık sadece boşalmak için kullanıyorum Selim'i. Davranışları ve konuşma tarzı aşırı itici olmaya başladı. Eskiden seviştikten sonra gitmesini istemezdim, o da tabii. Annesi arayana kadar yatakta oynaşırdık. 

Son zamanlarda ise, boşaldıktan sonra hemen gönderiyorum onu... Bozuluyor tabii ama dayanamıyorum... Çok bencilleştiğimin farkındayım napıyım değişmeseydi o da. Yaptığımı hakkım olarak düşünüyorum bu nedenle.

... 

Ama asıl neden, kendime itiraf edemesem de, aklımın Ata'da olması tabi... Ata'dan hiç ses çıkmayınca dayanamadım sonunda Selim'i çağırdım... Hemen geleceğini yazıp, aradığım için teşekkürler, öpücükler, kalpler filan yolladı... Off, bunları Ata yapsa keşke veya izin verse ben ona yapsam... 

Gelince kapıyı çalma ve mesaj at, diye yazmıştım, Selim'e... Sokak kapısından, odama çıkarana kadar akla karayı seçiyorum anneme göstermemek için... Aşırı feminen oldu, hareketleri yetmezmiş gibi, genizden ses tonu ve konuşma tarzı sinir ediyor beni.

Mesaj gelince açtım kapıyı annem mutfaktayken ve göstermeden çıkardım odaya... On gün oldu boşalmadım çıldırıcam ellerim titriyor nerdeyse... Ah Ata olsaydı şimdi sabaha kadar... Selim bana bakıyor ve öpmek için uzanmaya filan çalışıyor... 

Umurumda değil ama benim... Odanın kapısını kapatıp yaslandım kapıya ve hemen kafasından aşağıya bastırdım, hiç konuşmasına izin vermeden... Şortumdan, sadece aletimi çıkartıp verdim ağzına... Saçlarından tutup kafasını, dayadım dibine kadar... 

Öyle ustalaştı ki bu işte, sonuna kadar boğazına alıp, epeyce durabiliyor... Delirtiyor beni bu tabii... Bütün aletim zevk alıyor gibi sımsıcak ve ıslak ağzında... Ona baktım, dizlerinin üstünde tümünü almış ve doğru dürüst nefes alamadığı için, gözlerinden yaşlar akıyor ama, yine de sesi çıkmıyor...

Acıdım haline bıraktım saçlarını, birden kendini öyle bir çekti ki geriye doğru, yere düşüp öksürmeye başladı... Ama hiç şikayet etmedi yine de, bu iyi... Onun benle birlikte olabilmek için, yaptıklarıma ses çıkarmaması ve benim onun hareketlerine kıl olmam birleşince iyice hayvanlaşıyorum sanırım...

“ Soyun hemen” dedim.

Suratıma bakmaya korkarak, yere bakıp. 

“ Biraz yavaş lütfen, canım çok yandı”

“ Tamam elimden geldiğince, ama şu an seni düşünecek halde değilim çabuk ol”

Yazık, git, filan derim diye bir şey demeden, hızla soyunmaya başladı. Daha önce, bir kaç defa nazlanmaya kalkınca kovmuştum. Ağlayıp zırlamasına rağmen de yumuşamamıştım... Eh meyvelerini topluyoruz şimdi, nazlanmıyor artık. 

İnsanlıktan çıktığımın farkındayım... Ama elimden başka bir şey yapmak gelmiyor... Ve sanki, o bunları, hak ediyor... Kim bilir ne boklar yiyor Taksim'de. Sormuyorum tabi havalara girmesin diye...

Belki de sadece beni kıskandırmak için gidiyordur, bilmiyorum, umurumda da değil... Soyunup bana baktı, ne yapması gerektiğini söyleyeyim, diye. Bütün ipler artık benim elimde... Ne dersem onu yapmaya hazır bekliyor. Bu daha çok tahrik ediyor beni...

Yatağa sırt üstü yatırdım başı bana doğru ve tam yatağın bittiği yere gelecek şekilde. Ben ayakta ona yaklaşıp tersten girdim ağzına... Onun benden aşağıda olduğunu görmek, iyice azdırıyor ve sertleştiriyor... Öylece boğazı ağrıyana kadar girip çıktım...

Öğürünce bıraktım, ben de yorulmuştum gidip gelmekten... Hemen gelmemek için, yatağa uzandım biraz, yanıma gelip yattı, bana bakıyor ne diyeceğim diye... Ama benim içimden bir şey demek gelmiyor...

Sadece biraz dinlenip, inleterek becermek istiyorum... Çekinerek sarıldı... Biraz öptüm suratını filan, mis gibi de kokuyor... Ama dudağını uzatınca çektim kendimi, canım istemedi, kim bilir kimlere öptürdüğü dudağını öpmek... Bozuldu tabi çok... Hemen çevirdim ben de sırtını...

Yastığa gömdüm kafasını bir elimle ve bacağını kaldırmadan girdim içine, hiç değiştirmedim pozisyonu... On dakika sonra filan, silah patladı, ama Selim'in sesi duyulmadı, yastığa gömülü suratından.

... 

Geldiğinden beri onunla hiç konuşmamıştım... İşim bitince de sadece, git, dedim... Suratıma bakmadan ağlayarak fırladı odadan... Sonra uyandım orgazm mahmurluğundan sıyrılıp... Annem görecek diye arkasından fırladım ama, çok geç, annem pis pis bakıyordu bana, açık sokak kapısının önünde...

Hay sikiyim, bu Ata aklımı başımdan aldı, durmadan açık vermeye başlayacağım bundan sonra sanırım... Eski ben nerde, herşeyi ince ayrıntısına kadar planlayan, herkese açık verdiren ama kendi hiç hata yapmayan.

~~~

Hayatımda ilk defa tatil bitsin diye bekledim... Ve sonunda bitti, her zaman ki gibi. Okulun ilk günü erkenden kalkıp hazırlandım, annem şaşırdı kahvaltıya erken inince, hele de tatilden sonra ilk gün olmasına rağmen.

Genelde babam çıktıktan sonra inerim çünkü...Kahvaltı dışındaki öğünleri de odamda yerim... Babamla iyi geçiniriz beni de çok sever. Bunu biraz da fazla birlikte takılmamak stratejime borçluyum. Fazla birlikte olmak açık vermek demektir...

Ne yapayım allah beni stratejik düşünebilen bir hayvan olarak yaratmış... Ne demişler, bir ipte iki canbaz olmaz, ayrı ayrı iplerde takılmak en iyisi, size de tavsiye ederim. Siz kaçın babanız kovalasın, ama açık vermeyin, oyulursunuz... Sonuçta baban, ne kadar salak bile olsa... 

Okula da erkenden gittim, hafif koşar adımlarla ama dönüp hep arkama bakarak, olur ya Ata'yı görürüm diye. Ama o hep ruh gibi son dakika gelir okula... Sınıfa en önce ben girdim, ilk onun sırasına baktım, tabii ki yok...

Daha çok genç olmama rağmen, üç kişiyle takıldım bu güne kadar. Ama sadece dibine kadar Selim'le birlikte oldum. Hepsi de aşık oldu bana ve ne dersem yapıcak kadar hem de... Ama Ata gibi - eğer yanılmıyorsam - hiç tecrübesi olmayan birine karşı, nedense soğuk kanlı olamıyorum işte...

Aklıma gelen, onu sırasında göremeyince, ya gelmezse, oluyor... Nerdeyse ilk defa bir erkeğe aşık olmuş kezban kızlar gibiyim... Her konuda, derslerim, spor, ailemle ilişkiler; hepsinde ipler benim elimde.  Ata konusuna gelince öylece kalakalıyorum sanki... Elim ayağıma dolaşıyor...

Özellikle de onunla seviştikten sonra ve tatil boyu onu göremeyince aklım uçuk... Ama harbiden de o kadar tatlı ki ya... Kafayı yemeden, biraz kitaba gömüldüm, neyse ki bu konuda konsantrasyonumu kaybetmemişim, derse dalınca eski halime döner gibi oldum...

 ~~~

Öğretmen sınıfa girerken, onun önünden, kedi gibi daldı sınıfa Ata... Ne zaman sırasına oturdu, çoğu kişi gibi öğretmen de fark edemedi bile... Aynı şeyi basketbol oynarken de yapıyor. Sahada kendini kaybettirir, yaşamında olduğu gibi, sonra aniden topun olduğu yerde bitiverir...

Diribbling yapan oyuncudan, topu çalar veya ribaunttan alır... Turnikeden, havalı bir lay-up, çemberin içinde top... Ya da, jump shot, sakince tek elle, yine potalı veya potasız, sayı... Ama en çok yaptığı, üçlük çizgisinin dışında beklemek, kendini unutturup, pas geldiğinde, nerdeyse bakmadan potaya, yavaşça yükselip şut, ve üçlük...

Hemen her attığı üçlük giriyor, nasıl oluyorsa... Daha smaç yaptığını hiç görmedim, yormaz kendini öyle şeylerle, hele koşmak topun peşinde filan, mümkün değil. Top ona gelecek, bekler, gerçekten de geliyor, çünkü nerde duracağını biliyor...

O kadar güzel oynuyor ki, rakip takım dahil, hayran seyreder onu herkes... Ama en fazla, ya on ya on beş dakika; sonra hiç bir neden yokken, ya çıkacam, der, delirtir takım arkadaşlarını. Ya rakip takımdakileri üçlükleriyle çıldırtır ve sakatlanır veya sakatlandım diye numara mı yapar bilemiyorum, çıkar.

Yani öyle ya da böyle, ilk çeyrek dışında pek kalmaz oyunda... Beden hocamız, aynı zamanda basket takımının da koçu... Önce sertlikle takıma almaya çalıştı, tabi tınmadı bile Ata... Takıma girecek de antreman yapacak, imkân yok...

Sonra hoca nerdeyse yalvararak, tamam antremana gelme istediğin maça çık istediğin kadar oyna oğlum, dedi... Kimseye oğlum diye hitap etmez; taviz vermeyen otoriter adamı, ne hale getirdi... Ama Ata hocaya cevap bile vermedi...

Şöyle bir baktı her zaman ki umursamazlığı ile ve gözlerini devirip, arkasını döndü... Gidiyordu ki, hoca delirdi sinirden haklı olarak. Üzerine atladı Ata'nın, zor aldık elinden... Böyle biri işte ve ben ona aşığım, eğer yanılmıyorsam.

...

Ata sırasına geçer geçmez, hoca da masasına otururken, ben de fırladım ve Ata'nın yanına oturdum... Hep olduğu gibi yanına oturmama gıcık oldu ve ters ters baktı bana. Ama olsun, baksın bana da yeter, o kadar özlemişim ki onu... 

~~~


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler