Sarı Şey 9 ~ denize kadar dalgaların üzerine



Sarı Şey 9



~~~ denize kadar dalgaların üzerine ~~~



Hemen toparlanıp çıktık tuvaletten. Koşarken arkam acıdı biraz. Sınıfın önüne geldik kapı kapanmış. Hoca girmiş içeri... Ama planım hazır. Cebimde duran ablamın verdiği test fotokopilerini çıkardım. Kapıyı vurdum girdik sınıfa, elimdeki fotokopiyi uzattım.

“ Öğretmenim, kütüphanede fotokopi çektiriyorduk da, görevli tuvalete gitmiş  onu bekledik özür dileriz”

Ben, kütüphane, fotokopi ve özür. Yan yana gelemeyecek şeyler. Görevlinin tuvalete gitmesi çok uydu ha. İş tuvalette bitti sonuçta. İnanamadı hoca. Alıp baktı kağıtlara. Doğru olduğunu görünce şaşırdı, onunla birlikte Melih ve bütün sınıf da tabii. Alışın, yeni bir Ata'nız var artık... Gerçi kütüphanede değildik ama olsun, ha kütüphane ha kenef, aynı şey.

“ Geçin hemen sıranıza”

Melih sırasından eşyalarını aldı, yine gelip yanıma oturdu. Anlamıyor laftan, ulan ben yalnız otururum... Bir şey demedim, ders fizik, dinlemem gerekiyor. İkinci dönem diğer derslere göre notunu fazla yükseltemediğim tek ders.

Son günlerde ablamla sadece fizik çalıştırıyoruz. Öle diil ha. Bunu da tam anlarsam, kendi kendime becerebilirim derste dinleyerek. Böylece belki ablamla yakın temas derslerden kurtulabilirim. Bırakır mı bilmiyorum.

Kendini baya kaptırdı, özel öğretmenim olmaya çünkü. Bayılıyor bu duruma, o anlatırken it gibi ve ses çıkarmadan dinliyorum zorunlu, yağları eriyor. Ben gıcık oluyorum. Kölesi gibi hissediyorum.

Derse focusu tam yaptığımı görünce, Melih de yan gözle bakmayı kesti. Olay olmadan bitirdik, haftanın son gününü. Boşalmanın hem de Melih'in ağzına, beyin rahatlamasıyla, anlattıklarını anladım fizikçinin...

~~~

Ders bitince, dönüp baktı bana Melih, ben de ona bakıp, elimi açtım ona doğru, ne var, anlamında... Puşt öyle bir gaza getirdi ki beni ağzındayken, parmakları filan derken, geçirdi yine... Neyse, en azından bu sefer ağzına boşaldım.

Bir daha olucaksa, onu yapmadan asla bırakmam... Yok benim hoşuma gitmiyor filan, yemem o ayakları. Ben yiyorsam sen de yiyecen koçum... Demin ki olay azgınlığıma geldi ve birden gelişti, o da şaşırdı, aslında ben de...

“ Nerden aklına geldiyse, enfesti Ata, bu kadar heyecanlı ve zevkli bir şey yaşamamıştım bu güne kadar, çok teşekkür ederim”

“ Bilmiyorum, okulda yapmamalıydık, tehlikeli çok. Zaman az diye sesim çıkmadı ama, sadece sen beni yaparsan böyle, kabul etmem bir daha, ona göre”

Salağın suratı yine bok oldu. Benim de çok hoşuma gitti iyi ki taktın bana, diyeceğimi sanıyordu her halde. Bu durumu bir kabullenirsem geri dönüşü olmaz. Melih, iyi biri, ama öyle bile olsa kimseye kendimi böyle tek taraflı kullandırtmam.

~~~

Çıktık okuldan, hafta sonuna giriyor olmanın dayanılmaz cazibesi... Uzun zaman sonra biten esaretimin zevkini çıkaracağım... Bora'yla buluşmamıza Melih'i de mi çağırsam acaba? Gurup yaparız belki, neler geliyor aklıma, saçmalık. Canım acayip bira istiyor bu arada, ama tabi para yok...

“ Biraz dolaşalım mı?” dedi Melih...

Arayıp bulamayacağım fırsat ayağıma kadar geldi. Bu itte para bok gibi. Ben de, yok gibi. Kıvançta ve tasada arkadaşça paylaşmakta yarar var. Paylaşmadığımız bir nane kalmadı nasıl olsa... Orgazm sonrası keyfi yaparız seks partnerimle.

“ Bira ısmarlarsan ok”

“ Tamam, sahile o zaman öyle mi?”

“ İlk hedefimiz bize bira satacak bakkal Cemal amca”

“ Yine, ne kadar çok, o kadar iyi mi?” dedi gülerek.

“ Ağanın eli tutulmaz, üst sınır yok”

Biraları alıp indik sahile. Ağa pek de bonkör davranmamış, altı bira sadece... Ondan hızlı içersem dördü benimdir. Zaten bir bok anladığı yok biradan filan... Melih her zaman oturduğumuz yeri beğenmedi. Denize sıfır, sote bir yere geçirdi bizi.

Bu sefer şişe bira aldırdım, numaramı göstermek için... Allahın kırosu, görmedi bile havalı şişe açma metodumuzu... Büyükçe bir yudum alınca biradan kendime geldim... Melih durgunlaştı, denize bakıyor, çenesi durmayan çocuğa ne oldu böyle şaşırdım... Neyse biraz kafa dinleriz derken dile geldi,

“ Selim'le birlikte olduğum için kızıyor musun?”

Haydaa, bu nereden çıktı şimdi... Okul tuvaletinde köpek gibi düzüştük... Aniden, bu romantizm dalgalarına nasıl yükselip sörf yapıyor anlayamıyorum. Bu çocukta bir ibnelik var ama, ne türden acaba?

“ Melih oğlum anlamıyor musun, biz seninle sevgili değiliz, ikimiz de erkeğiz, kiminle ne bok yediğin neden beni ilgilendirsin”

“ Şöyle konuşmasan olmuyor değil mi? O kadar şey yaşıyoruz, harika. Hiç mi bir şey hissetmiyorsun bana karşı... Hem geçen gün, okulda bahçede dolaşırken, Selim'le birlikte olup olmadığımı sormamış mıydın? Demek ki umursuyorsun. Bak istemezsen, bir daha senden başkasıyla asla birlikte olmam, söz veriyorum”

Nasıl da ağzımdan kaçırdım o gün, Selim'i becerdin mi? diye, sorup... Beni de becerdi ya, şimdi havalara girdi işte... Siki tuttuk, ne demeliyim? Bu işten kurtulmanın bir yolu var, yoksa bu yine aşk meşk laflarını açacak, mide bulandırıcı şeyler...

“ Oğlum, ben seks dışında bir şeyle ilgilenmiyorum... Sen şu Selim'in bir resmini göstersene bana”

Açtı cepten facesini Selim'in... Bana verdi, resimlerine baktım... Şeyinden başka her yerini açmış, küçük orospu... Çok güzel olmasa da idare eder bir suratı var ama vücut enfes, çikolata gibi rengi var ve smooth... Biraz zayıf olsa, tadından yenmez. Ben bunu düzerim, eğer izin verirse.

“ Bir gün ayarla bunu, yapmak istiyorum, olur mu?”

“ Ben ne diyorum sen diyorsun Ata ya... Bana oğlum deme lütfen bir de”

“ Ne diyeceğim lan başka... Verdiricen mi Selim'e onu söyle sen”

“ Of tamam Ata ayarlarım ne zaman istiyorsan... Delirtiyorsun beni, başka şey konuşmak istiyorum ben seninle”

Ne konuşmak istediğini biliyorum ben senin sapık, ondan lâfı değiştiriyorum ya... Seni seviyorum filan, anlamadığım şeyler... Birayı dikti kafasına... Ben de fondipledim ilk şişenin sonunu... Mahzun bana bakıyor yine.

Zaten bira aç karnına döndürdü başımı tatlı tatlı... Benim oturduğum taşa yanıma gelip oturdu... Dikti gözlerini bakıp duruyor, ne yapacağımı şaşırdım. Kolunu omuzuma attı, oha... Çek de diyemiyorum ama, öylece donup kaldım sanki.

“ Ata sen dalga geçiyorsun ama seni gerçekten seviyorum ben”

Ne demem gerekiyor, elli defa anlattım. Ama o aynı şarkıyı çalıp duruyor. O kadar masum ve sevgi dolu bakıyor ki, hele ses tonu ağlayacak gibi... Tersleyeceğim her zaman olduğu gibi, ama sesim çıkmıyor, kıyamıyorum.

Sonunda beni yumuşak yapacak bu it ya... Omuzumdaki koluyla beni kendine çekti, ben öteki tarafa çektim kendimi... Elimle kolunu ittirdim. Kalktım yanından, onun biraz önce oturduğu taşa geçip oturdum, ikinci biramı açtım.

Ona baktım, ellerini suratına götürüp gözlerini sildi... Hassiktir ağlıyor mu bu la... Beni becermek için numara mı yapıyor, yoksa gerçekten mi seviyor beni? Seviyorsa bile, ben bir erkekle erkek arasında sevgi aşk filan olabileceğine inanamıyorum.

Olursa bile, kabul edebilmek olanaksız geliyor... Biri anlasa veya öğrense, tam rezillik gibi geliyor. Bora'ya, sevgili yaptım kendime kanka, ama bacaklarının arasında kukusu yok, yerine fil hortumu koymuşlar mı, diyeceğim...

“ Oğlum ağlıyor musun sen ya”

Bana baktı bu defa sinirli, harbiden ağlamış. Gözyaşlarını sileceğim derken de kızartmış güzel gözlerini salak...

“ Tamam tamam, oğlum dediğim için kusura bakma, ne dememi tercih edersin, Melih bey iyi mi”

Neyse güldü buna, hah şöyle, kimseyi siklemem, ama birinin benim için ağlamasını filan da istemem... Teyzemle sohbet ederken bir gün, söylediğim bir şeye çok gülmüş ve bana sarılıp, çok canlar yakacaksın ve kızlar senin için çok ağlayacak, demişti...

Bu güne kadar benim için ağlayan bir kız olmadı. Biraz uğraşsam Esra ağlar belki, hazır gibi çünkü... Melih ağladı işte, bir on beş yirmi santimlik kalınca fazlalığı saymazsanız, teyzem haklı çıkmış sayılabilir... Bu arada bana sarılmasından rahatsız olmadığım tek dişi kuş, teyzemdir... Bilesiniz istedim.

“ Sevgilim demeni tercih ederim, Atacım”

Al sana yine ben kaşındım. O da lafı soktu dibine kadar...

“ Sevgilim değilsin Melih”

“ Bora'yla aranızda bir şey var mı”

“ Nasıl bir şey”

“ İşte bizim yaptığımız gibi”

“ Hayır nerden çıkardın bunu şimdi, hem sana ne bunlardan”

“ Bir ara hiç ayrılmıyordunuz da, kıskanıyorum deli gibi işte, anlasana”

“ Anlamıyorum, kankam benim o, hiç ayrılmayız, ama ikimiz de cezalı olduğumuzdan görüşemiyorduk. Yarın buluşacağız”

“ Peki ben neyinim?”

“ Melih, zorlama bu konuyu ha, arkadaşımsın tabii ne olacak başka, biraz ileri gitmiş olabiliriz hepsi bu. Ama sen böyle yaparsan, bir daha olmaz ona göre”

“ Kızma tamam, bu konuya neden böyle tepkilisin anlamıyorum, ama kapatıyorum... Bari tekrar yanına gelmeme izin ver, ne olur”

Cevap vermedim, birama daldım. İkinci şişe de bitmek üzere hafif hafif kafam iyi olmaya başladı, hızlı ve aç karnına içince... Ben cevap vermeyince bunu, evet, anladı... Yine götünü götüme dayadı, yanıma gelip, allaım ya...

“ Peki o kız, neydi adı Esra, onu gerçekten seviyor musun?”

“ Of Melih, ablam gibi oldun ha, ne kadar çok şey soruyorsun... Biz bira içip kafa dağıtmaya geldik buraya, sen kafamı sikiyorsun”

Bozuldu yine... Sustum ben de, birayı diktim tekrar... İkinciyi de bitirip, ondan bir şişe fazla içersem, biraz kafayı tutarım hesabındayım ben, onun düşündüğü şeylere bak... Benim, onun Selim'le yatıp yatmadığını merak ederken ki amacım, onu kıskanmak filan değildi ki.

Yanlış anladı salak... Şimdi bana kıskançlık tripleri atıyor... Benim merak ettiğim sadece, bütün tatil boyunca ben abaza dururken, onun ne yaptığını merak etmekti... Öyle mi acaba? Ulan Melih, neler düşündürtüyorsun bana...

O ne düşünüyor gerçekte, merak ediyorum, ama ölsem sormam, havalara girer... Zaten yedik bu gün yine, of, diktim tekrar, ikinci de bitti... Üçüncüyü açtım, havalı bir şekilde kayaya dayayıp... Bizim, melankolik aşık mı, yoksa delici Melih mi, neyse artık onu bilmiyorum, hâlâ birinci birada denizi seyrediyor...

Birden bana dönüp sarıldı tekrar, oha yapıştı dudaklarıma... Yaaa... İtemedim geri, çok tatlı dudakları lânet olsun... Dilini sokunca ağzıma, ben de verdim dilimi zorunlu, kendimden geçtim çünkü... Çok güzel öpüşüyor, puşt ya...

Elini attı, geri ittim... Benim elimi alıp kendininkine doğru çekti, elimi çektim... Manyak bu, hava aydınlık, bir gören olsa, tamam sote yerde olsak da... Ama dudaklarını da bırakamıyorum... Sıkı sıkı öyle bir sarılıyor ki. Ben de ona sarıldım farkında olmadan...

~~~

Ayrıldık sonunda, birbirimize baktık, o kadar güzel bakıyor ki gözlerimin içine, ne yapacağımı şaşırıyorum... Ben de ona baktım, ta gözlerinin içine ilk defa, çok güzeller... Senin ağzına sıçayım Melih...

“ Atacım, ne olur şu işin adını koyalım, çıkıyoruz diyelim hiç olmazsa”

“ Oğlum... ay neyse pardon, Melih, ya iki erkek birbiriyle nasıl çıkar ki anlamıyorum... Bir duyan anlayan olsa ne yapacağız”

“ Hiç bir şeyi umursamayan birisin, tam tersine her şeyi ciddiye alansa benim... Neden bu konuda tam ters davranıyoruz acaba? Çünkü ben sana aşığım, ama sen bana değer vermiyorsun ve bahaneler yaratıyorsun... Ne olur biraz karşılık vermeyi denesen benim sevgime... Haksız mıyım?.. Ya iki yıldır içim giderek sana bakıp duruyorum, şimdi böyle bir şans doğmuşken, seni bırakır mıyım zannediyorsun”

“ Anlamıyorum işte, sevgi filan, bildiğim şeyler değil ki, bir de durmadan neden sen bana takıyorsun, onu kafaya takıyorum”

Bunu söylerken dördüncü biraya da başladım... Hedefime ulaştım en azından. Ben uçuyorum, güneş batıyor yavaştan... Ablamın haberi de yok, eve dönmemiştir umarım... Neyse notları düzelttik de babam aradan çekildi, ablama emanetim, onu bir şekilde idare ederim...

“ Tamam, hadi gel bu akşam izin al evden, bize gidelim, çağırırım Selim'i. İstediğin gibi yaparsın, benim lafımdan çıkmaz o... Sonra da onu gönderir, gece beraber yatarız ilk defa, ne dersin”

“ Sonra da sen beni istediğin gibi yaparsın, yemezler oğlum... Biramı bitirip eve gidicem... Ablam dönmeden evde olmam gerek”

“ Of be Ata ne inatçısın... Peki yarın akşam, ablanı ikna etsen, ne dersin?”

Hayır da diyemiyorum evet de... Çok tatlı dudakları ve boşalmak onların içine öldürdü beni resmen... Tekrar aklıma gelince, aklım gidiyor nerdeyse... Ulan sertleştim, ne diyeceğim şimdi... Diktim hepsini kalan biranın...

“ Konuşuruz yarın, Bora'ya ayıp olmasın belki akşam takılmak ister söz veremem yani”

“ Zaten deli ediyor onunla arkadaşlığınız beni, bir de böyle söylüyorsun, lütfen yarın bana gel, yalvarıyorum”

Bu kafayı sıyırdı iyicene ya... Bora'yla nerdeyse aylardır doğru dürüst oturamadık bile... Kaç yıllık arkadaşım, hemen satacak mıyım yani, ya akşam da takılalım derse... Melih, dudaklarının o kırmızısı olmasa çakmıştım bir tane ağzına, o zaman görürdün sen kan kırmızıyı it herif...

“ İyi tamam bakarız, ısrar etme”

Bunu duyunca yine saldırdı üzerime, hava da karardı zaten, oh atış serbest... Yumuldu dudaklarıma, elini de attı... Zaten serttim... Bira da kaldırıyor aleti... Nasıl biliyor işi... Benim elimi de alıp kendininkine çekti tekrar. Bu defa çekemedim geri.

Çözdü kotumun önünü, çıkardı dışarı, eğilip aldı ağzına... Geriye kaykıldım, bıraktım ona kendimi... Öyle güzel alıyorki sıcacık ağzına... Sarhoş kafayla, uçuruyor beni... Bu gün ikinci defa olduğu için uzun uzun emdirdim.

Kendi önünü de açmış, elimi alıp götürünce demir gibi olmuş aletine, şaşırdım önce... Sonra ben de çektirmeye başladım onu... Tekrar kalkıp, dudaklarımızı buluşturdu... O da bana çektirmeye başladı...

Denizden doğru esen rüzgar, kayalara vuran dalgaların sesini artırdı... Benim içimde de dalgalar vuruyor bir kayalara sanki... Elini, ağzıma götürüp yalattı, ıslak eliyle asılmaya başladı bana... Benim elimi alıp o da yaladı ve tükürdü üzerine avucumun.

Ben de ona çektirmeye başladım hızlıca... Bir boynuma iniyor işini bilen dili, bir ağzımın içine giriyor... Beynim ve aletim aynı anda karıncalanmaya başladı... Gelmek üzereyim ama uzatmaları oynuyorum. O kadar zevkli ve heyecanlı ki. Sonunda tutamadım kendimi.

“ Geliyorum ben”

İkimiz de denize doğru uzattık aletlerimizi ve hızlıca birbirimizi çektirmeye başladık... Biraz sonra beynimden aşağı doğru sel aktı sanki... Denize kadar fışkırdım... Hünerli ellerinde Melih'in...

Ben daha gelmeye devam ederken, dalgaların üzerine, ensemden tutup aletine bastırdı beni aldım ağzıma... Boğazıma değer değmez kalın başı, attırmaya başladı, sıcacık... Bekledim tamamen boşalana kadar... Topladım ağzımda hepsini...

Karar veremedim ne yapacağımı... Doğruldum, ona baktım... Kendinden geçmiş... Tokat attım suratına, şaşkın bana baktı... Ağzımı açıp içindekileri gösterdim ve kapatıp dudaklarımı, yuttum hepsini...

“ Sen de böyle yapacaksın bundan sonra, tükürmek yok”

~~~


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler