Yeni Yaşam 3 ~ nereye vuracağını biliyor



 

YY_3 ~ nereye vuracağını biliyor ~



Yanına oturacağım için beni şanslı saydığın Kaan vurdu bana… Melissa bizim okulda kimseye girişmedi daha, demişti. Bana fena girdi piç! Müdüre şikayet edicem, alsın siktirnameyi defolsun gitsin!!! Sikimde bile değil!!!”


Paslı metal sürtünmesi gibi çıktı sesim. Biraz da tükürük saçarak konuştum. Emre önce şaşırdı. Kaan’dan mı beklemiyordu bunu, yoksa benim böyle tepki vereceğimi mi ummuyordu?


“Nerene vurdu, bir şey oldu mu?”


“Nereye vuracağını biliyor. İz bırakmadı. Karnıma geçirdi. Çok canımı yaktı. Puşt!!!”


Benim böyle kararlı küfürlü konuşmam Emre’yi iyice şaşırttı. Suratı bok yemiş gibi oldu. Kıyamadı mı Kaan’a? Niye bu kadar önemsiyor onu acaba? Dayak yedim, merak ettiğim şeye bak. Epey düşünüp konuştu…


“Berkcim, müdüre şikayet konusunu unut.”


“Neden unutucakmışım. Kaan kankan mı yoksa aranızda daha fazla bir şeyler mi var. Çok seviyosun anlaşıldı. Ama neden merak ettim.”


“İkinizi de seviyorum.”


“Ya bırak kaçamak cevap vermeyi. Daha bir gün oldu biz tanışalı.”


“Yemin ederim.”


“Neler çeviriyosunuz anlatırsan tamamen... Düşünürüm şikayet etmemeyi.”


“Şikayet edersen ikiniz de zarar görürsünüz inan bana.”


“Ben niye zarar görüyorum anlamadım.”


“Kaan... Değişik birisi Berk. Ne yapacağı belli olmaz gözü dönünce. Bırak bana, ben konuşurum onunla. Söz veriyorum dokunmayacak bir daha sana. Hatırıma bu defalık affet.”


“Fena aşıksın anlaşılan. Anlatıcan mı açıkça.”


“Ne aşkı, saçmalama Berk!!!”


“Neden olamaz mı?”


“Olamaz, uzatma bu konuyu!!!”


İnce kadifemsi sesiyle kükredi. Zaten benim de amacım, iki erkek arasında ilişki varmış iması yaparak onu çıldırtmaktı. Hani ilkokul çocuklarının anlamını bile bilmeden, birbirlerine ibne diye küfür etmeleri gibi bir şey işte, yaptığım. Kaan’a gücüm yetmezdi, Emre bana iyi davrandığı için ona şımardım… Ondan aldım hıncımı güya. Neyse uzatma dedi, uzatmayalım. Bir de bu bebe girişmesin bana. 


Bu arada, kendi performansıma ben de şaşırdım. Eskiden böyle yekten hele bu tür konularda kimseyle konuşamazdım. Şimdi bırak konuşmayı, sorgu yargıçlığı yaptım ya. Üşüdüğümü yeni fark ediyorum. Montum sınıfta kaldı. Beteri çantam da. Evin anahtarları içindeydi. Bir yere gidemem. Bir yer de ev oluyor bu arada, başka nereye gidicem. Okula dönmek zorundayım. Emre düşüncelerimi okur gibi, konuştu. 


Geç kaldık ama dönelim okula, hallederim ben müdür yardımcısı Sevilay hanımla.” 


Bu da her şeyi hallediyor… Döndük, bürokratik sorunları Emre çözdü. Birlikte sınıfa girdik. Girer girmez de mavi bir ışın kılıcı, bıçak gibi her yerime saplandı… Kaan… Bir bana bakıyor bir Emre’ye. Bu neden sinirlendi yine. 


Ondan uzak olucam derken, popomun yarısı dışarda tedirgin oturdum sıraya. Yine o koku, tertemiz, bembeyaz. Rahatlatıcı mı iç gıcıklayıcı mı tedirgin edici mi? Belirsiz! Karmakarışık! Hepsi!… Ben nasıl kendimi derse vericem. Artık yurtdışında okuma planları rüya oldu ya. 


Notlarını yükselt, dersleri yala yut yeni okulunda. Üniversitede iyi bi yer kazan… demişti ablam. Ben de tamam demiştim. Zaten başka ne diyebilirdim ki. Artık çok çalışkan bir öğrenci olmak zorundayım. Eski yaşamımda, yurt dışında paralı özel bir okulda okumam planlandığından, üniversite sınavına formalite gereği girecektim. Şimdi o sınavı kazanmak bir de üstüne yüksek puan alıp iyi bir okula girmek zorundayım. 


Ailesi zengin olmayan ama iyi bir hayat isteyen tüm züğürt gençler gibi. Ya bebişko, dünya böle işte, düşmez kalkmaz bir allah. Düştük, düşene vurulur hesabı ilk yumruğu da bugün yedik… Üstelik sebep olan yanı başımda… Bir de bana kızgın bakıyor. Sanki ben ona vurdum. Ne biçim dünya. Bi şey anlamadım matematik dersinden. Teneffüslerde dışarı kaçtım, zil çalana kadar dönmedim yerime. Kaan ve Emre yerlerinden kalkmadılar. 


Kaan sinirli ona bakmaya devam etti. Son zil çalar çalmaz… Kaan, ona bakan kızgın mavilik saçan gözleri eşliğinde. Dört parmağını ileri geri salladı, Emre’ye doğru. Gel lan buraya anlamında sanırım. Emre tedirgin gelip önümüzdeki sıraya oturdu. Ben anladım, bir bok olacak… 


Merak ediyorum ne konuşucaklar ama merak kediyi öldürür onu da biliyorum. Filler tepişir çimenler ezilir diye de düşündüm. Sıvışmak için çaktırmadan ayağa kalkıyordum… Kaan kolumu mengene gibi sıkıp çekti, kalktığım yere oturttu tekrar. Hep kalktığım yere oturtuyor zaten. Bu it herif sağlam bir yerimi bırakmayacak iki güne.


“Abi zaten ben de sana anlatıcaktım. Bırak gitsin Berk, konuşalım…”


“Konuş oğlum, duysun anlasın nereye geldiğini, ne yapacağını da bilsin bebe.”


Bebe mi? Çattık lan. Beni görür görmez düşman oldu. Bileydim böyle olacağını, daha elinde şarj aletini görür görmez. Alır takardım amcık prize, siktiğimin telefonunu! Ne var bu kadar kriz yaratacak anlamıyorum ki! 


Emre dün benle konuşurken yaptığı gibi ellerini pandomim şekillerine sokamıyor. Kaan’ın karşısında süt dökmüş kedi gibi. Ellerini, bacaklarının arasına kıstırdı belki de. Altın rengi suratı daha bi altın oldu kan hücum edince… Keşke hiç çarpışmasaymışız… Kaan’ı seviyor mu, yoksa sadece korkuyor mu? Anlayamıyorum. 


“Sabah dersten önce bi tatsızlık yaşamışsınız ya abi…. İşte Berk de bozulmuş biraz herhâlde… Yani sana değil yanlış anlama. Morali bozulmuş. Okuldan çıkmış gidiyordu… Bi de ağlıyordu…”


“Ulan dansözler bile senin gibi kıvırtamaz. Ee sen de alıp teselli mi ettin. Kucağında da zıplattın mı çocuğu, puşt!!!”


“Ya abi öle diil. Bunu sonra konuşalım şimdi yeri değil lütfen.”


“Söle işte lan ne söliyceksen!”


“İyi tamam ya. Abi Berk seni tanımıyor. Tanıyınca sever eminim. Ama sen ona vurunca bozulmuş, epey de canı yanmış çocuğun… Şikayet edicem müdüre dedi. Ben de onu ikna etmek için yani… Ama merak etme şikayet yok, anlaştık Berk’le. Beyaz bir sayfa açıcaz…”


Beyaz sayfa ne lan. Ne zaman anlaştık. Dayak yiyen benim. Bu gidişle sesimi çıkarmazsam daha da yiycem. Bi de kucakta zıplatmalar filân. Nasıl sapıkların arasına düştüm ben. Bu sefer daha kararlı kalktım ayağa… Ama Kaan daha kararlı ve daha şiddetli sıktı kolumu. Ne yapıyım, şimdi de kendim oturdum geri. Yoksa çubuk kraker kolum çıtırdayacak orta yerinden. 


Bir açık mavi, bir simsiyah göz bana bakıyor… Açık mavi çok sinirli dalgalar yayıyor. Benim sıradan kahverengilerin bir hükmü olmaz bunların karşısında ama ben de onlara baktım, ne yapıyım. Anlaşılan bu benim müdüre şikayet konusu bomba oldu. 


Yumruk yediğim, karnımla kaburgalarım arasındaki bölge hâlâ acıyor. Nereye vuracağını da iyi biliyor it. Sıkıp durduğu kolum da muhtemelen morarmıştır. Bu kadar fiziksel şiddete hiç dayanamam. Böyle gerginliğe bile alışkın değilim ben. Sinirden ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Eski okulumda böyle uç tipler yoktu. Zorbalığa uğramak zor bir olasılıktı yani. 


Hadi diyelim oldu böyle bir şey. Yine de bir yolunu bulur kurtulurdum. Babama ispiyonlamazdım asla. Bence işin sonunda, ispiyonculuk seni dayak yemekten de daha aşağılık bir duruma düşürür. Öyle bir şey yapmazdım. Ama ne biliyim istediğim anda sınıfımı hatta okulumu bile değiştirebilirdim. Babama söylemem yeterdi. Eli her yere uzanır istediği şeyi yapabilir, bir şekil beni düzlüğe çıkarırdı. 


Bazen çok güçlü bir babanızın veya annenizin olması yeter. Sizi koşulsuz seven birinin arkanızda olduğunu hissetmek bile zorluklara dayanma gücü verir insana. Kendine güvenirsin her şeyden korkmazsın. Kendine güvenen insanlara da kimse bulaşmaz. Tam tersine, korkana ve kaçana bulaşır belâ. Senin zayıflığını anlarlar kokundan bile. Yandın o zaman. Bir nevi başını derde sen sokarsın. Benim de şimdi ne arkamda ne yanımda kimsem yok.


Bir taraftan da acaba Emre doğru mu söylüyor diye düşünmüyor değilim. Ben mi abartıyorum? Belki de eski yaşamım çok korunaklıydı, normali aslında şimdi yaşadıklarım mı? Hani derler ya erkek çocuklar dayak yiye yiye dayak atmayı öğrenir filân. Kaan’a neden ben de bir tane vuramadım? Ben çok el bebek gül bebek mi büyütüldüm acaba?


¨¨¨¨¨



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 1 ~ ben ata