Yeni Yaşam 4 ~ kızdırdıysam seni özür dilerim



 

YY_4 ~ kızdırdıysam seni özür dilerim ~



Neyse ne de, bu saatten sonra dayak yiyerek, dayak atan birine dönüşmem imkânsız. Belki de hiç hamurumda yok o işler benim. Emre zor durumda kıvrandığımı anladı. Yine aldı sazı eline.


“Berk, uzatmayalım bu konuyu. Koca ikinci yarıyıl aynı sınıftayız hepimiz. Siz aynı sırada yan yanasınız üstelik. İyi geçinelim, bakarsın sıkı arkadaş oluruz. Hadi geçti bitti. Bi daha olmaz, tanıdın sonuçta Kaan’ı. Ani tepkileri vardır, ama içi tertemizdir.”


Ne zaman tanıdım Kaan’ı ya… İçi tertemizmiş… Kokusu dışında bi boku temiz değil piçin. Kokusuna niye taktım ki ben bunun. Bu arada Emre de harbi dansöz ha. Neyse en azından iyi niyetli. Sonuçta bu işe hiç bulaşmak zorunda değildi ve sanırım doğru söylüyor. İkimizin de iyiliğini düşündüğü konusunda yani. 


Ayrıca Kaan’ı şikayet etsem okuldan atılıcak. Plus, son okulu demişti başkan Melissa. Çocuğun eğitim hayatı bitecek. Pek eğitilecek birine benzemiyor ama yine de ben sebep olamam buna. Ağır bir ceza. Gözlerindeki kurtluk ve umursamazlık da korkutuyor insanı. Benim peşimi bırakmaz manyak. 


Emre ayağa kalkıp bir kalça haraketiyle beni Kaan’a doğru itip yanıma oturdu. Hepimiz bir sırada kardeş kardeş oturuyoruz. Ben ortada sıçan. Elimi tuttu sıkı sıkı. Zaten her vücut hareketi sıkı bu ikilinin. 


“Hadi el sıkışın artık, bu sabah olanları da bi kazaydı diye düşünün. Çıkalım şu sikik okuldan artık. Biralar benden. Hadi abi, ya Kaan lütfen sen de uzat elini… Baksana şu surata ne tatlı çocuk. Nasıl kıyarsın ağlatmaya… Ben hiç ayrılmıycam yanınızdan bir daha ve ben varken biliyosun sen kimseyle kavga etmezsin…”


Biz kavga etmedik zaten. Ben dayak yedim. Neyse, bu kadar iyi niyet elçisi bir konuşmanın üzerine bunları düşünmem saçma. Tuttuğu elimi Kaan’a doğru uzattı. Kaan aynı ifadesiz suratla bakmaya devam ediyor. Neyse ki gözleri mavi nükleer bombalar fırlatmıyor artık, sakinleşmişler. Elimi kurtarıp Emre’nin elinden, biraz durdum ve baktım Kaan’ın gözlerinin içine. Bilinmezliklerle dolu. Ama kokusu gibi tertemiz, sanki. Sinirli değilse…


Lan, uff yaaa… Bakıyorum, bekliyorum. Gıcık şeyin bana elini uzatacağı filân yok. Dirseği sırada. Sıradan aşağı sarkan eline baktım. Çok da şekil kusursuzu uzun ince parmakları var. Ellemek istedim birden… Uzatıp parmaklarımı, parmaklarına… Emre hemen gargaraya getirip ikimize de yarımdan sarılıp, bizi birbirimize yapıştırdı. Kaan’ın itiraz etmesine veya elini çekmesine fırsat vermedi. Bu dansöz değil de, tam bi cin. 


Kaan mecburen tuttuğu elimi ve kendini biraz durduktan sonra çekiverdi… Ama kokusu kaldı bende… Gitmez artık… Acı, korku, yeni hayat… Ne garip şeylere dikkat kesiliyor insan. Daha önce farketmediğin şeylere, uyanıyorsun… Bana bu defa barışçı amaçlarla temasının yarattığı garip şeylerle… Birden istemsizce konuşuverdim.


“Kaan sabah kızdırdıysam seni özür dilerim. Bi daha sinirlendirirsem seni, istemeden olur inan. Sen de vurmak ve küfür etmek yerine uyarırsan harika olur. Elin çok ağır, küfürlerin de aynen, çünkü…”


Bıraksan daha konuşacam. Neler dedim ben! Yaşamadığın şeyleri yaşayınca yapmadığın şeyleri de yapıyorsun. Bu da bir zenginliktir… Diyelim geçelim. Emre, sevinçle bir kahkaha atıp güzel dudaklarını yanağıma yapıştırdı. Kaan’a baktım, ilk defa dudakları hafif yana çekilmiş keyifli görüyorum onu. 


Söylediğim şeyleri, hiç beklemiyordu tabi. Ben de beklemiyordum. Bükemediğin eli öpeceksin, diye mi düşündüm? Belki de içimde gizlenen bir yalaka varmış, fırsatını bulunca sahne aldı. Söz ağızdan çıktı bir kere… Kaan’ın gözlerinde… Hınç ve ilgisizliğin yerini merak almış gibi. Unutmayalım, merak her şeyin başlangıcıdır…


¨¨


Herkes gitmişti zaten. Bir biz kalmıştık sınıfta. Özrümü de dilediğime göre uslu çocuklar gibi… Artık, eve gidip yalnız başıma müzik dinlemek istiyorum. Emre kalktı. Ben de hemen topuklama zamanı diye düşündüm. Montumu giyip, çantamı sırtladım. 


İyi günler ben kaçar…” 


Fazla dikkat çekmeden sıvışmam gerek. Ama Emre omuzlarımdan tutup gözlerini gözlerime dikti bakıyor. Ne var der gibi sinirli, göğsünden ittim. 


Berk söyledim, okul çıkışı biralar benden diye, barışmanızı kutlayacağız, bir yere gidemezsin…”


Ulan ne zaman tanıştık da küstük de, ne ara barıştık, ne filmler dönüyor…Kendi hızıma yetişemiyorum. Kaan da hep olduğu gibi koluma yapıştı, sürüklediler. Ben aralarında, okuldan öylece çıktık. Özür diledik işte, hatta yalakalık seviyesinde, sanki suçlu benmişim gibi üstelik. Bi daha yapmayız dedik bir de, ne yaptıysam artık, onu bile bilmiyorum. Bırakın yakamı diye yaptım bunu. Gideyim evime ve yalnızlığımla boğulayım orda… 


Sabah okulun eziğiydim koridorda ağlarken… Okulun etrafında bekleşenlerin arasından geçerken, kızların hatta oğlanların bakışlarından anladığım kadarıyla, bu Kaan okulun esas oğlanı olsa gerek. Emre de artık onun kankası mı yoksa ne boku bilemiyorum. 


Okulun karşı yolundan akıyoruz… Herkesin gösterdiği ilginin Kaan’ın pek umurunda olduğunu zannetmiyorum. Emre’nin tek umursadığı şey ise Kaan gibi… Ve şimdi benimle de ilgileniyor ama nedeni ne onu da bilemiyorum. Benimse tek amacım, kimsenin dikkatini çekmeden kalan zamanı belasız atlatıp okuldan mezun olmak. Parasız devlet veya burslu özel ama iyi bir üniversitenin becerebileceğim bir bölümüne kapağı atmak. 


Bu defa, okulun alt tarafında ki parka girdik. Daha doğrusu onlar girdi beni de yanlarında taşıdılar. Park okuldan çıkan çocuklarla dolmuş bile. Özenti bebeler sigaraları yakmışlar. Hepsi, kaçamak bizim tarafa bakıyolar. Emre her zaman ki gibi Kaan’a. Cebinden para çıkardı.


Nasıl alıcaz biraları Kaan.”


Amcık, biralar benden diyen sendin git al nerden alıyosan.”


Alırım da abi, şimdi ta mahalleye kadar gidemem ya. Burda da tanıdık bakkal yok, aslında bakkal yok… Her yer market. Sahile mi insek acaba?”


Üç kişi nasıl binicez lan motora.”


Motor nerden çıktı ki. Ama zaten ben bira filan da içemem. Bunlarla takılmak da istemiyorum. Kaan hâlâ korkutuyor beni. Ortamdan kurtulmam gerek.


Benim zaten eve gitmem gerek siz takılın.”


Kalkıyordum, off yine kalkamadım. Bu gün kaçıncı firar girişimim. Hepsi de başarısız. Neyse bu defa kimse kolumdan çekiştirmedi. Kaan uzun ince dört parmağını, aşağı yukarı salladı. Geri çök anlamında. Şimdi bu Emre’nin bana ilgisini anlıyorum ya da alıştım diyelim… Çocuk sıcak kanlı, dünden beri de epey şey konuştuk. Ya da o konuştu ben dinledim, neyse. 


Kaan neden gitmemi istemiyor, onu anlamadım. Özür soslu yalaka konuşmamdan sonra kanı mı ısındı birden bana acaba? Kaan meşhur Nokia telefonunu çıkardı. Biraz uzaklaşıp biriyle konuştu. Döndü geldi tekrar. 


Hallettim, avm’nin arkasındaki parka gidelim orda kimse yoktur, rahat içeriz biraları.”


Emre çok sevindi birayı duyunca. Alkolik midir nedir. Sabah Emre’yle oturduğumuz parka gittik, çöktük bir banka. 


Abi bi sigara içebilir miyim canım çok çekti” dedi Emre. 


İçme amınakoyım, benim de canım istio. Bıraktık biliyosun götlük yapma!” 


Ufacık bebe ne ara sigaraya başladı ne ara bıraktı anlamadım. Şaşkın baktığımı görünce, Emre atıldı hemen. Zaten konuşmaya fırsat arıyor hep.


Kaan fenerin futbol altyapısında oynuyo, hoca sigara içerken görmüş. Ya takım ya sigara demiş. Sike sike bıraktı sigarayı abim.”


Nasıl olduysa Kaan kızmadı. Güldü sadece. Birisinin Kaan’a sike sike bir şey yaptırabilmesi, hoşuma gitti. İntikama bak! Demek futbol oynuyormuş. Boyu uzun, çok da zayıf. Zargana gibi çocuk. Futbol için pek şekilsiz biri gibi. Ama sonuçta futbolun güzelliği de bu ya. Spora uygun olmayan insanlar bile, harikalar yaratabiliyor. Saha çok büyük. İmkânlar da büyoyor tabii. Olmadık işler olabiliyor.


Küçük insanlara uygun bir ortam yarattığı gibi sadece tekniği iyi bir oyuncu da harikalar yaratabiliyor. Hayat gibi işte. Messi’ye bak yerden bitme bir bebeyken bile, ne goller atıyormuş. Tekniğin iyiyse, hele biraz da güçlüysen. Kısacası kimin ne yapacağı belli olmaz, o nedenle çok çekici geliyor insanlara. Tekniğini bilmem ama Kaan’ın gücü iyi… 


Biliyorum, yumruğunu daha bugün bizzat ben yedim. Bir deri bir kemik ama kemikleri kaslı diyelim. Ne demekse? Neyse istemsiz saçlarına takıldı gözüm. Omuzlarından üç parmak yukarıda eşit uzunlukta kesilmiş yuvarlak tatlı dalgalarla dolu bir okyanus gibi. 


Baktığımı mı fark etti ne? Uzun dalgalı saçlarından parmaklarını geçirdi… Bankta ortalarında oturuyordum. Saçlarından esen rüzgar, kokusunu getirdi yine. Bu koku, ne acaba ya? 


¨¨¨¨¨


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 1 ~ ben ata