Yeni Yaşam 6 ~ o da seni merak ediyor

 



YY_6 ~ o da seni merak ediyor... ~



10 şubat çarşamba


On iki saat uyku yine… Sabah çok erken kalktım, bu da yine. Karanlıkta uyanmak tanımadığım bu yerde yapayalnız… Kimseye bir şey demeden çıkıp evden okula gitmek. Çok garip ve korkutucu geliyor. Ama evde de duramıyorum. Bir an önce dışarı çıkmak istiyorum. Nedenini bilemediğim bir olumlu telaş içindeyim… 


Dışarda kahvaltı çok pahalı evde alıp yapmam gerek. Ama o işi de beceremiyorum. Ekmek almayı unutmuşum. Son kalan parça bayatlamış ekmeğin arasına peynir koyup bir sandviç hazırladım… Plastik torbaya koyup, sırt çantama attım, çantayı sırtıma attım. 


Elbiselerle yatmanın faydaları. Kendimi de öylece dışarı atıverdim… Bahçe kapısından çıkınca karanlıkta… Üç şey gördüm masmavi. Motor ve üzerinde iki göz. Bir de elinde telefonu olsa, dört mavi olurdu. Dün bıraktığım yerde duruyorlar. Gördüklerime, şaşkın gülümsedim.


“Abi, şey pardon Kaan… Sabahın köründe, bu soğukta ne arıyorsun burda…”


O da gülümsüyor ya… O birbirlerinden ayrık, beyaz bebek dişleri…Ortaya saçılmış ya. 


Ne arıycam, seni arıyorum…”


Oha… Ben de rüyamda seni gördüm desem. Bak, ağzımdan kaçırdım işte. Sizden bir şey saklayamıyorum. Kaskı bana uzattı… Bindim arkasına, yola çıktık. 


Yaklaş sarıl bana.”


Bu da sarılma manyağı çıktı. Motora biner binmez aynı şeyi söylüyor hep. Heralde sabahın köründe  ona sarılmam için gelmedi. İyice yaklaşıp, düğme poposuna dayandım. Kendi istedi ne yapayım, bu defa daha sıkı sarıldım. Slalom yapıyor ya, düşmeyeyim diye yani. Okulun orda ki Starbucks’ın yanında durdu. 


Bir şeyler yiyelim.”


Ben yaptım ki kahvaltı…”


Bok yaptım, açlıktan ölüyorum ama dışarda yiyecek kadar para tahsisimin olmadığını söyleyemediğimden işte… 


Yüzün pek öyle demiyor gel hadi, birlikte kahvaltı edelim.”


Niye hep gülümsüyor bu. Beni bir masaya oturttu, gitti. Çantamdaki, bayat sandviçi çıkaramadım. Dumanı tüten, köpük köpük iki latte ve taze sandviçlerle geldi. Ağzımın suyu aktı resmen. 


Bana niye aldın bunları Kaan, param yok…”


Şöyle bir baktı bana, sanki tepeden tırnağa… Beynimin bile MR’ını çekiyor gözleriyle.


Biliyorum… Siktiret parayı… Ben de var, ikimize de yeter. Düşünme bunları, keyfine bak sen…”


Biliyorum derken, neyi biliyor. İyice şaşkınım. Paramın olmadığını nerden biliyor ya da öylesine mi konuşuyor? Beni rahatlatmak için… Öyle özlemişim ki Starbucks’ın kokusunu, latteye yumuldum… Sandviçi de üç dev ısırışta bitirdim. Yine gülüyor bana bakıp. 


“Bir tane daha alıyım mı…”


Ya yok ben yemiştim aslında ama… Özlemişim işte, bunları yani, öyle dalıverdim…”


Bir şey demedi. Telefonu cırladı mı titredi mi neyse. Çıkarıp baktı, mesaj gelmiş heralde. Suratı ciddileşti. Sonra düşünüp, cevap yazdı. Cevap geldi, cevap yazdı… Ne bu abi, anlamadım… Gülümsemiyor artık. 


Hadi gidelim.”


Gittik. Motoru avm’nin parkına bırakıp okula yollandık. Yine herkes ona bakıyor. Sanki, artık bize bakıyorlar gibi. “Bu koridorda ağlayan ezikle Kaan’ın birlikte ne işi var” mı diyorlar acaba? Valla ben de bilmiyorum. Geleli üç gün oldu, bu okula. Bu yaşıma kadar yaşamadığım şeyler yaşadım. Beni en şaşırtanları hiç tahmin edemezsiniz. Ara sıra sapıkça şeyler düşünüyorum ya…


Daha önce böyle şeyler hiç aklımın ucundan bile geçmezdi inanın. Ergenliğe de bu okula gelince girmedim yani. Ne değişti şimdi? Derdin bu olsun mu diyorsunuz? Öyle deyin ne olur. 

Yoksa kafayı yiyecem, bende ki bu garip değişimlerden… 


Emre sınıfın kapısında endişeli bir merakla etrafa bakıyor… Kaan’ı beklediği belli, bizi görünce sevindi. Yanımıza geldi. Yanağımı hafifçe iki parmağıyla sıktırdı. 


Hoş geldin Berko. Sen sınıfa gir, gelicez biz şimdi…” 


Berko, ben mi oluyorum acaba? Bu yanak sıktırma olayı da ne. İyice çocuk gibi davranmaya başladı bu deli bebe bana. Kaan’ı kolundan çekti, uzaklaştırdı sınıfın önünden. Aldın mı abi mesajı gibi bir şeyler diyordu, duyabildiğim kadarıyla. Girmedim sınıfa, onlara baktım arkalarından. Epey konuşup koridorda, çekip gittiler sonra… Sınıfa girip yerime oturur oturmaz, Melissa geldi yanıma. 


Bakıyorum, kaynaştınız… Kaan’ların yanından ayrılmıyosun hiç…” 


Onlar benim yanımdan ayrılmıyor diyecektim ama sustum. Bana bakmaya devam ediyor. Ben de çantamda defter kitap aramaya koyuldum defolup gitsin diye. Kolumu dürttü… Ters bakmaya çalıştım, becerebildim mi?


“Berk, bozuldun mu hemen.”


“Ya gidermisin lütfen…”


“Yanında oturucam bugün.”


“Emre, gelicez şimdi dedi. Kaan yerine oturduğunu görürse kızar, git yerine otur.”


“Ha, gelirler bekle…”


“Nereye gittiler biliyor musun ki.”


“Böyledirler… Hemen bağladılar kendilerine değil mi?”


“Ne bağlaması be, saçmalama…”


“Tamam kızma, yakışıklım. Çantamı alıp geliyorum… Seni yalnız bırakmıycam bu hâlde…”


Hâlimde ne var ki… Gelip oturdu Melissa yanıma. Tam bir şey diyecektim, öğretmen girdi sınıfa. Gerçi ne diyecektim onu da bilmiyorum ya. Yine kafam allak bullak. Dersi dinlemeye çalışıyorum ama hiç bir şey anlayamıyorum. Kafam nerde acaba… Teneffüste, kolumdan dışarı çekiştirdi Melissa. Güneş dolmuş bahçeye. Okulun tek işe yarar yeri. 


Biraz yürüyelim” dedi. 


Koluma girdi. Çok samimi insanların olduğu bir sınıfa düştüm gerçekten.


“Sana dedim dönmezler diye, de mi.”


“Pazartesi de yoktu Kaan, devamsızlık n’oluyo.”


“Ona devamsızlık yok. Fenerde oynuyo ya. Müdür de fenerli. Kulüpten aramışlar, sıkı antremanda özel yetiştiriyoruz idare edin diye. İstediği zaman geliyo, istediği zaman gidiyo abim, kafasına göre. Tabi her zaman antremana gitmiyo. Özel işleri de var.”


“Özel işler ne ya?”


“Dedim sana bağımlılık yapar diye. N’apıyo diye meraktan çatlıyorsun.”


Güzel suratlı hınzır. Manga karakterleri gibi koca gözleriyle bakıyor ne tepki vereceğime. Beni gıcık etmeye mi çalışıyor yoksa bir şeyler öğrenmeye mi? Yoksa Kaan’dan mı hoşlanıyor. Her şeyini biliyor. Bir de bana bok atıyor. Koluma giren elini tutup, silkeledim. Gidiyordum, tişörtüm yakasından tutup, yanımızdaki banka oturttu beni. Kendisi de götümün dibine çöktü. Sonunda birine bir tane çakacam.


“Niye sinirlendin… Gerçeği söylüyorum diye mi?”


“Kaan’la ilgili her şeyi biliyorsun. Seni kendine bağlamış asıl… Beni ilgilendirmiyo…”


“Benim bağlı olduğum kişi Kaan değil.”


“Neden bu kadar ilgilisin o zaman onunla.”


“Onun götünün dibinden hiç ayrılmayan Emre itiyle iligiliyim, ne yazık!..”


Zil çaldı, sınıfa döndük. Bir sürü soru attı kafama. Kaan’ın özel işleri ne? Melissa’nın Emre’ye ilgisi ne? En önemlisi, bütün bunlardan bana ne… Benim derdim bana yeter… Tek başıma düştüm, bu girdap dolu, yeni dünyaya… 


Teneffüsü iple çekerek girdim derse, yine bir şey anlayamadım anlatılanlardan. Ne yazık, diğer teneffüslerde konuşamadık. Melissa hep idareye gitti. Başkan ya. İş vermişler. Sonunda son derste bitti. Bu defa da, öğretmen çağırdı, onunla çıktı gitti. Acıktım ama şu anlatmaya başladığı şeylerin, devamını öğrenmem gerek. Neden? 


Bilmem ama bekliyorum işte, çantasını almak için döner diye. Beklerken, başım sıradaki koluma düşmüş, düşe dalmışım. Saçlarımı okşayarak uyandırdı beni. Gözlerimi zorlukla açtığımda, dudağında bir gülümseme… Burda onu beklediğim için, alaycı bir gülümseme değildir umarım. Kendini alamadı, kafamı okşamaya devam ediyor ya bu… 


Saçların ipek gibi, ara sıra sevebilir miyim seni?”


Ablam da saçlarımı çok sever. Kore lise dizilerindeki kız gibi güzel bebelere benziyosun der. Sonra da, saçlarımı dağıtır ve suratımı mıncırır hep. Eskiden uzun uzun da öperdi ama artık izin vermiyorum. Melissa’ya saçlarımı sevebilirsin, beni asla! demeliydim aslında. Ama demedim çünkü iyice acıktım.


Çok acıktım hadi çıkalım şu sınıftan artık” 


Felafel sever misin Berk?”


O ne ki bacım… Karşıda ki mikro avm’ye gittik. Orda bir adamın tezgahının önünde üç beş kişi olan kuyruğa eklendik. Felafelci bu olsa gerek. Sıra bize gelince, dürümün içine çiğ köfteye benzer bir şeyler ile yeşillik filan doldurdu adam. Bu felafel, felsefe gibi karışık bir şey olsa gerek. İki de ayran kaptı Melissa. Kafam Melissa’dan öğrenmek istediğim şeylerle aşırı meşgul. Bu nedenle, böyle şeylere harcayacak hiç param olmadığı aklımdan çıkıvermiş.


Hadi erkek arkadaşın neyse de, yiyip içtiğin şeyin parasını bir kıza ödetmek. Bu modern zamanlarda bile bir garip geldi bana. Hemen çantamdan kartımı çıkarıp uzattım. Güya delikanlıyız ya… Bu abinin tezgahında kart geçmiyormuş. Cash beş kuruş param yok. 


Geri verelim başka bir şeyler yeriz.”


Sanki başka şey yesek, bize bedava vericekler de. Utançtan suratım yanıyor. Melissa zaten elinde parayı hazırlamış bile. Hemen adama verdi, bozulduğumu anlayıp uzaklaştırdı beni. Arka kapıdan çıkıp, büyülü patikadan geçerek dünkü parka girdik. İkimiz de acıkmışız, konuşmadan yedik adı herneyse artık, dürümleri. Tadı beni pek açmadı ama sanırım Melissa’nın favorisi bu. Yorum yapmadım. 


Karnım doydu ya boşver. Bu sınıftakiler hasretle beni bekliyorlarmış sanırım, bir şeyler ısmarlamak için. Kimsem yok nasıl olsa, evlat edinseler ya beni. Her gün yiyip içioz, ohh ne güzel de. Bir kıza ilk defa yemek ısmarlattım ya. Bana da brava… Çok cinsist bir yorum mu oldu? Ablam olsa öyle derdi kesin. Dikkatli bana bakıyor. 


Ne güzel çocuksun lan sen.”


Bu sohbetten kurtulmam gerek, ablam bile sıkıyor beni, böyle konuşunca. Lâfı değiştir, Bob (sünger olan)… 


Param yoktu hiç, kusura bakma.”


“Artık aramızda paranın lâfı olmazBensiz okuldan çıkamadığına göre, asılıyor musun bana bebeğim…”


Yine acayip konuşmalarına devam edip, dalga geçiyor bu kız benimle ya… Suratımı yere döndürdüğümü görünce, saçlarımı karıştırdı. Çocuk var karşısında sanki. 


Tamam be, ne çabuk bozuluyorsun her şeye. Konuşmamız yarım kaldı, biliyorum benle konuşmak istiyorsun, gönder gelsin…” 


Şimdi direk Kaan’la ilgili bir şeyler sorsam yine alaycı konuşacak benimle. 


Emre’yle ilgiliyim dedin ya… Çıkıyo musunuz? Böyle direk sordum ama anlatmak istemezsen… Başka şeyler de konuşabiliriz yani…”


“Başka şeyler derken, playstation filan anlamam ben. Alışverişi ve yakışıklı erkekleri severim, hepsi bu… Emre’yi de seviyorum. Ama senden ışık alırsam anında dönerim.”


“O zaman Emre’yi gerçekten sevmiyorsun demektir, bana göre.”


“Aşk konuları benden sorulur. Anlatayım. Kısa versiyon mu istersin. Uzun uzun, kafanı sikiyim mi?”


“O dediğini yapma ama anlat işte.”


“O dediğimi yapamam zaten, ben de yok o alet. Dilimizde anca. Neyse alışırsın bizim aramızda böyle şeylerden utanmamayı. Beni de Emre alıştırdı.”


“İyi hadi bırak şu rahat kız ayaklarını da anlat abi!..”


“Tamam kızma bea… Baştan alırsak. Emre’yle eskiden beri aynı mahallede oturuyoruz. Biz çocukken, annelerimiz komşuluğa yanlarında bizi de götürürlerken gördüm ilk bunu. Çok tatlı güzel bir çocuktu. Ama o yaşta ki çoğu erkek çocuk gibi kızlara karşı utangaçtı. Kaçardı benden hep. Şimdi ki hallerime bakma, o zamanlar ben de öyleydim. Büyürken hep izledim onu. Ergenliğe girip adam oldum sanınca kendini, mahallede takılmamaya başladı. Nerelere gidiyorduysa artık. Hâlâ belirsiz. Meraktan çatlıyordum ama sosyal medya filan hiç bir yerde izini de bulamıyordum. Şimdiki liseye başlayınca bir tesadüf aynı sınıfa düştük. Bir de baktım ki bizim utangaç Emre, çapkın bir gönülçelen olmuş. Benimle de takılmaya başladı. Okula, beraber gelip gittik bir iki defa… Ben ona aşık oluverdim… İşte beraber olmaya başlayalı iki yıl oldu nerdeyse. Berabersek tabi.”


“O seni seviyor mu peki?”


“İşte bu sorunun cevabı, kuantum fiziği gibi benim için. Çok çekici, merak uyandırıcı ama hiç bir şey de anlamıyorum…”


“Ya sever ya sevmez… Ne var ki bunu anlamayacak.”


“Benim onu sevdiğim gibi sevmediği kesin de… Ben öyle vuruldum ki ona, bana azıcık da ilgi gösterse yetiyordu. Hâlâ da öyle işte. Sorsan ona seviyor beni. Ama öyle yüce gönüllü ki… Başkalarıyla da çıkıyo… Ya da her boku yiyor diyelim. Arada benim de ağzıma bir parmak bal çalıyor. Ben de aldatılan bir çok kadın gibi, bir gün sıkılıcak diğerlerinden… Sadece benim olucak diye öyle bekliyorum onu… Sana saçma gelebilir, beni zavallı bir ezik olarak da görebilirsin. Ama durum bu işte. Bilmem anlatabildim mi?


“Ben senin kadar aşk konularından anlamam. Kimseye aşık olmadım sonuçta. Ama biraz anlar gibiyim diyelim. Benimle paylaştığın için teşekkür ederim. Biraz da şaşkınım aslında. Emre’yi böyle düşünmezdim hiç.”


“Neyse, şimdi senin asıl merak ettiğin Kaan değil mi?”


“Yani, sonuçta yan yana oturuyoruz… Onu da merak ediyorum tabi.”


“O da seni merak ediyor…”


“Nasıl yani???”


¨¨¨¨


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 1 ~ ben ata