Liseden Üniversiteye 108 ~ aşk dağıldıkça azalan bir şey değildir


Liseden Üniversiteye 108



~~~ aşk dağıldıkça azalan bir şey değildir ~~~



~ ne kadar çok insanı seversek, asıl sevdiğimiz bir tek kişiyi de o kadar çok ve kuvvetli severiz. aşk dağıldıkça azalan bir şey değildir

Kürk Mantolu Madonna ~ Sabahattin Ali

Nefeslerimiz normale dönünce, tahmin ettiğim gibi pişmanlık bulutları çökmeye başladı üstüme. Yanağı göğsüme yapışık. Kıpırdanayım dedim, daha sıkı sarıldı. Kafamı diğer tarafa çevirdim. Çıplaklığını görmemek için.

O ise koluyla alttan sıkıca kavradı karnımı. Diğer elini ise hiç çekmiyor vücudumdan. Seyrediyor beni ve okşayıp duruyor oramı buramı. Karnım ve göğsümde kızarıklar var. Boynumun hâlini bilemiyorum. 

Morardıysa yandık. Külotumu bile giyemedim. Tekrar utanmaya başladım. Ama hiç bırakmaya niyeti yok beni. Neyse artık, oynasın biraz daha benle alsın hevesini. Sonra kalkıp hemen gidicem. Nereye, bilmiyorum. 

Peter’i razı edersem bu boş mideye yuvarlayacağım viskilerin kafasıyla, hücremde batan güneşi mi seyretsem? Yeni birşey değil her akşam ki terane işte, sıkıldım. Ama kafamda dönen sorunun cevabını öğrenmeden, Emel’den ayrılmamam. 

Ne sikime içine geldim. Daha önceki soru; neden bir kızı yaptım. Hem de Emel’i. Bu kadar mı iradesiz oldum ya. Saçları kımıldadıkça değdiği yerler gıdıklanıyor. Üstümdeki kolunu alt kısmından tutup ayırmaya çalıştım vücudumdan. 


Altımdaki kolunun eliyle birleştirdi ellerini. Kilit altındasın demek istiyor sanırım. Daha ne kadar böyle yatacağız acaba? Nedense konuşamama modundan çıkamıyorum. Gitmek istediğimi, sezinleyince o dile geldi.

“ Kalkma yalvarırım. Kokun, bana yaşattığın o boşalmaları devam ettiriyor yemin ederim. Bu durumda bırakma beni. Bugüne kadar ki en güzel sevişmemdi. İlki bile bu kadar heyecan verici değildi. Sen benim ilkimsin artık. Seni seyretmek bile yeter. Güzelliğin, çıplaklığın gözlerimi kamaştırıyor. Ne değişik, kendine özgü bi güzelliksin sen. Çocuk gibi saf. Ama pek çocuk değilmişsin. En erkek gibi gözükenlerden daha erkekmişsin meğer. Çünkü, içime yaptıkların… Nasıl desem, kendimi tam bir kadın gibi hissettim…”

Bu söylediklerini dinlemek bile çok rahatsız etti beni. Ya bırakmazsa peşimi. Erkek olmak, hele birini, tam bir kadın gibi hissettirmek hiç ilgi alanımda değil. Bunları nasıl anlatacağım ona bilemiyorum.

“ Emel, korunmadık. Bir tehlike olur mu?”

“ Keşke olsa doğururum senin çocuğunu iftiharla. Ayy, kim bilir ne güzel bir şey olur”

“ Ciddi ol lütfen”

“ Çok ciddiyim aşkım. Merak etme seni hiç bir şeye zorlamam. İster sahiplenirsin, istersen keyfine bakarsın. Ben büyütürüm çocuğumuzu”

“ Yani… Yani hamile kalma olasılığın var mı?”

“ O olasılık her zaman vardır”

Korkudan her yerim titredi. Keşke dalga geçiyor olsa benimle. Doğru dürüst konuşmuyor. Vücudu da öyle sıcak ki. Artık sıkıldım bu garip durumdan. Ne kadar yatakta kaldık bilmiyorum. Her yerimi ellemeye devam etti. Sonunda yine apolloya attı elini.

“ Emel, yapma sakın. Hemen gitmem gerek”

“ Nereye ya. Elledim diye kızdıysan… Tamam sen istemezsen yapmam. Sadece yanımda kal bu gece yalvarırım”

“ Sabri abiye söz verdim. Bu akşam Hasan’da yok kafede. Kasaya ben bakacağım”

“ Off ya en mutlu günümde bırakıp gidiyor musun beni”

Boynumdan yalar gibi öptü. Neyse çözdü sonunda kollarını. Hemen fırladım yataktan. Banyoya gidip külotumu aldım. Geldi yine arkamdan. Tam giyerken, elimi tutup giymeme engel oldu. Önümde diz çöküp apollonun başını öptü.

“ Ellemem demiştim, öpmem demedim. Teşekkür etmeme izin ver şu harika şeye”

Veremem çünkü o harika şeyin kontrolü ben de değil artık. Belki de hiç olmadı. Cevap vermedim ve ona bakmadan hızlıca külotumu giyip çıktım banyodan. Bir şeyler söylemeye devam ediyor ama benim kulaklarım uğulduyor sadece…

“ Yarın görüşürüz aşkım”

Yine cevap vermedim. Arkama bakmadan fırladım çıktım… Merdivenleri üçer beşer atlayarak indim. Bugün benim içime superman kaçtı sanırım.

~~~

Hürriyet ne harika bir şeymiş. Vurunca kışın soğuk rüzgarı suratıma öyle hoşuma gitti ki. Ama hemen yediğim halt yine geldi aklıma. Neler yaptım ben? Gerçekten ya hamile kalırsa Emel… Suçluydum zaten, şimdi idamlığım kesin.

Bu akşam kafenin kasasına bakacağım yalanını nasıl söyledim bilmem. Yoksa Emel bırakmazdı beni. Saate baktım 16:06. Mert’in programına baktım. Birazdan dersi biticek. O kadar büyük bir pişmanlık suçluluk sarmalının içindeyim ki…

Viski, batan güneş filân kesmez beni şu an. Bu durumdan beni çıkartacak tek şey Ⓜ️ert Ⓜ️ert Ⓜ️ert… Üst üste hem de. Ölene kadar içsek, sonra öldürene kadar sikse beni. Belki azıcık kendime gelirim. Sinan gitti mi acaba? 

Buğra’dan bir sürü mesaj ve cevapsız var. Ortalarda görünmemek için tuvalete gittim. Aynaya baktım. Boynum gitmiş, vantuzlamış vampir. Girdim bir kabine. Klozetin kapağını kapatıp oturdum tahtıma. 

Benim kadar uzun süre bu tahtta oturan kral yoktur sanırım. Üniversiteden önceki öğrenim hayatımın çoğu bu makamda geçti. Tekrar başa sardık sanırım. Ne hikmetse bu defa insanların nefretinden değil anlayamadığım ilgilerinden kaçıyorum. 

Mert’in bile telefonunu açmayacak kadar onlardan uzaklaşmak istemem götümün kalktığından değil. Sakın yanlış anlamayın beni… Olan biten her şeyden kendimi sorumlu tutmak gibi doğduğumdan beri muzdarip olduğum müzmin hastalıktan mütevellit. 

Mütevellit ne la? Kafa gitti yine geçmiş yüzyıllara. Bu defa parmaklarım bana hükmetti… Ama boynumun hâli ne olacak? Neyse siktir et. Bugün her şeyi siktir et. Çok bunaldım içime kapanmaktan.

Can wa Ⓜ️ertiⓂ️

mert seni görmem gerek n’olur ders çıkışı buluşalım seni bekliyorum

Yarım saate yakın bekledim. Bekle, bekle… Daha çok beklersin. Mert’in telefonunu açma, sonra buluşmak için mesaj at. Yok ya, kuburun kralı. O gerçek lord. My lord. Zeus lan, şaka mı?. Cevap bile vermedi mesajıma. Buğra yazmaya devam ediyor. Benim bir cevap vermem gerek ona.

Can wa KaraKuzU

iyiyim buğra merak etme yarın derste görüşürüz

Sanki görüştüğümüz var da derste. O beni görüyor da, benim kimseyi görebildiğim yok. Sadece notlarım, kitaplar ve hocalar görünür benim için. Arıyor Buğra ama açmadım. Ne yapmam gerekiyor şimdi. 

Dersleri de bitti şu an neden bir şey yazmıyor Mert. Aradım sonunda, telefonu da açmadı. Kızgın bana demek ki. Fırladım çıktım. Otoparka doğru koştum da koştum. Dalağım da şişmedi hayret. Ama nefes nefese de olsa Mert’i gördüm. 

Allahım istedin mi nasıl da yardım edersin kullarına. Tam arabaya binerken yanına vardım. O kadar uzun zamandır onu görememeye nasıl katlanmışım ben. Artık onu görmekten mi, koşmaktan mı nedir nefes nefeseyim. Ellerim de titremeye başladı.

“ Mert biraz zamanın var mı?”

Çok mu soğuk oldu bu. Dönmedi bile arkasını. Kolunu tuttum hafifçe. Döndü sonunda gözleri alev topu gibi. Yandım, zaten yanmışım da ben o gözlere. Her yerine, her şeyine yangınım. İstemsizce boynuna atıldım. Gerisi yok…

~~~

Gözlerimi güçlükle araladığımda, tepemde dört tane tatlı mı tatlı merakla bana bakan göz vardı. Mert ve Buğra tabi. Tutamadı kendini Buğra yapıştı yanağıma. Neyse ki Mert’in kızgınlığı geçmiş. Eline uzattım elimi. 

Tuttu sıkıca, kendime çekip avucunun içini öptüm, kokladım, yaladım kediler gibi. Sonra hâlâ dibimde olan Buğra’nın yanağını öptüm hafifçe. Gözlerinin içi güldü. Anladım milyonuncu defa bir daha, ben Mert olmadan yaşayamam.

“ Affettin mi beni?”

Buğra olmadan da yaşayamam. Nasıl da Mert’e yalvaran gözlerle bakıyor olumlu bir cevap versin soruma diye. Ne kadar iyilik dolu bir insan. Mert susuyor. Kızgın bakmıyor ya, bu bana yeter şimdilik. Nerdeyiz diye bakmak yeni aklıma geldi.

“ Affetmiştir… Revire kadar kucağında taşımış seni. Bana da Mert haber verdi burda olduğunu. Çok meraklandık senin için. İyisin değil mi şimdi” dedi kuzum.

“ İyiyim, siz yanımdasınız ya, çok iyiyim hem de”

Doğrulup yatağın kenarına oturdum. Hemşire geldi, tansiyonumu ölçtü. İyi, gidebilirsiniz, dedi. Gidebiliriz de, nereye? Onu da söyleseydin ya abla. Mert bey, bu çocuk sizden ayrılamaz. Onu alıp götürün. Kokunuza ihtiyacı var onsuz yaşayamaz, deseydin ya.

Yok ilm-i tababet ölmüş. Hiç bir boktan anladıkları yok. Aşk acısını bile keşfedemediler. Apandisit, dalak gereksiz şeylere zaman harcıyorlar. İnsanlar için en önemli hastalık aşk lan. Buna bir çare bulsanıza.

Çıktık revirden. Şaşkın ördek gibi Mert’in peşindeyiz. Ne diyecek acaba diye merakla bekliyoruz. Ben konuşmaya başladığımdan beri, Buğra’nın ağzı kulaklarında bana bakıp duruyor. Birden bize doğru döndü Mert.

“ Siz nereye?”

“ Sen nereye biz oraya” dedim.

“ Ne oldu senin boynuna?”

“ Anlatırım aşkım. Ne olur kafeye veya eve gidelim”

“ Babam gitti yurt dışına, bizim eve de gidebiliriz” dedi Buğra.

Her zaman ki gibi, Mert, bir şey demedi. Anlatırım aşkım demek kolay da, neyi anlatacağım onu düşünmeye başladım. Arabaya doğru yürümeye devam etti. Biz de Atamızın izindeyiz. Kapıyı açtı, tam binicekti bize baktı… 

Çenesiyle diğer kapıyı işaret etti. Bu ilk hedefiniz Akdeniz, demek oluyor. Bütün ordular kapıya hücum etti. Bütün ordular, çocuklar gibi şendik o gün. Nazikçe koltuğu devirip ben de çenemle Buğra’ya arkayı gösterdim.


Uzun zaman sonra Mert kaptanın yamacında copilottayım. Kuzum da arkamda. Normale döndüm mü ben şimdi. Bilmiyorum. Tek bildiğim şiddetle çok doz Mert kokusuna ihtiyacım olduğu. Buğra’yı da yalnız bırakıp gidemem ama.

“ Mertcim Buğra’lara gitsek ne dersin, değişiklik olur”

“ Sen önce bir dökül bakalım”

“ Dökül derken?”

“ Aptala yatmayı bırak. Soruma cevap ver”

“ Buğra’larda rahat rahat konuşsak Mertcim”

Ne kadar çok Mertcim dedim. Cevap vermedi. Bu olur mu demek. Yoksa sinirleniyor ve geçirecek mi bir tane. Neyse emniyet kemerim bağlı. Cama uçmam. Buğra’nın yanında vurma ne olur. Ben de o da susuyoruz. Elinin tersini kaldırınca, hemen konuştum.

“ Boynumu diyorsan, Emel’le yattım”

Atom bombası düştü arabaya. Suratı şekilden şekile girdi Mert’in. Buğra’ya baktım yan gözle. Ağzı açık gözleri de kocaman. Dörtlüleri yakıp arabayı yolun yanına çekti. Emniyet kemerini çözdü. Bana doğru döndü. Eyvah girişecek herhalde. Gözlerimi kapadım.

“ Bana bak bana…” Baktım.

“ Emel’le yattım ne demek?”

“ Yaptım yani, biraz önce”

“ Bu işlerle uğraştığın için mi telefonlarımı açmıyordun. Başka kimle yattın?”

“ Bir de Elif’le. Bir kere ama, o da çok zaman önce”

“ E benden başka sikmediğin kimse kaldı mı?”

“ Şey… Bir de Buğra”

Oh be dünya varmış. Söyledim her şeyi rahatladım. Mert’ten bir şeyleri saklamak öldürüyor beni. Gerçi şimdi o beni zaten öldürecek herhalde. Neyse onun elinde ölüm düğün dernek benim için. Yine göz ucuyla baktım arkaya, Buğra utanmış kıpkırmızı.

Rezil ettim çocuğu, özür kuzum. Bugün ne belime ne dilime hiçbir şeyime hakim değilim. Hakim değil suçluyum ben. Cezalandırın beni istiyorum. İtiraf ettim her şeyi. Kırın kalemleri gönderin, ister cezaevime, ister darağcına.

“ Sinan’la da yaptın mı?”

“ Hayır, söylemiştim daha önce de”

“ Hilmi’yle?

“ Kimlerle yaptığımı söyledim işte, başka kimse yok. O kastettiğin şeyi ise, sadece seninle yaptım, yemin ederim”

“ Celâl ne oluyor peki”

“ Yüzbininci defa söylüyorum, senden önceydi ve sadece o. Bir kişi hepsi bu”

“ Ama istediğimi sikerim diyorsun

“ Hayır ya off Mert istemeden oldu zorunlu yani anlasana”

Buğra kafama geçirdi yavaşça da olsa. Baktım gözleri buğulanmış. Her şeyin içine sıçtım batırdım. Bir daha kimseyi yapmam söz. Erkeklik bana göre bir şey değil. Beceremiyorum işte. Seni kastetmedim be kuzum.

“ Buğra özür dilerim zorunluydu derken seni kastetmedim”

“ Zorunluydu derken, kızlar erkeklerin ırzına mı geçmeye başladılar” dedi Mert.

Hadi cevap ver bakalım Can’ım erkeğim. Cevap beklenen sorulardan değilmiş neyse ki. Tekrar emniyet kemerini takıp hızlıca girdi yola. Nereye gidiyoruz acaba. Beni rahatça döveceği bir yere gitsek de kırsa ağzımı burnumu.

O da rahatlasa ben de. Ama beni affedecekse, yoksa boşa dayak yemek istemem. Unutmuşum ya, artık dövmiycekti beni. Yüz şınav çeksem? Bu gün çok güçlüyüm. Beceririm belki. Emel’i becerdim en azından. 

Ama Mert’in boynuna atlayınca bayılmayı da becerdim. Becerikliyim lan ben. Mert’lerin evine geldik. Buğra’lara gidelim teklifi kabul görmedi. Arabayı park edip çıkınca arabadan, korkarak biz de çıktık. Gidin mi diyecek, bekliyoruz öyle. Uzun uzun baktı ikimize de. 

“ Gelin hadi yukarıya”

“ Mert çok teşekkür ederim. Gidin diyeceksin diye öyle korktum ki. Affettin mi beni? Hadi affettim de ne olur. Bir daha senden izinsiz bir şey yaparsam öldür beni. Hatta senin yapmana gerek yok, ben kendim öldürürüm kendimi”

Dikkat ederseniz, senden izinsiz, demeyi ihmal etmedim. Bunu söylerken de kara kuzuma baktım. Zira onu çok kırdım gönlünü almam şart. Mert izin verirse yani. Ya Elif’le de tekrar yat derse. Sıçtık… Kendi ağzımızı sıçtık amınakoyım.

Cevap vermedi haşmetmeabları. Eve girince hemen viski şişesini aldı. Odasına gitti. Elif’in anlattığı kadarıyla artık çok fazla içmiyormuş. Milli takıma seçildikten sonra yani. Sayemde tekrar alkolik olur. 

Evet bok yiyen bir domuzum ben. Neyse odasında yalnız takılacak diye korkmuştum ama su sesi gelmeye başladı. Duş alıyor, birazdan enfes kokularla ve yarı çıplak yanımızda olursa Zeus, ne mutlu biz kullarına.

Buğra şaşkın ve üzgün çöktü kanepeye. Ben de mutfaktan bir viski şişesiyle bardak alıp, onun dibine iliştim. Doldurdum bardağı sek vurdum yarısını. Kalanı ona uzattım. Suratıma bakmadan bardağı alıp, şöyle bir değdirdi dudağına.

“ Çok mu kızdın bana” dedim.

“ Anlamıyorum, bir ayı geçti, yapmadığım şaklabanlık kalmadı. Konuşmadın, suratıma bile bakmadın. Sonra da gidip bir kızı sikiyorsun. Hoop herşey normale dönüyor”

“ Buğra onunla ilgisi yok yemin ederim. Ama yine de ne desen haklısın. Elif’le bir kere yattım. Emel’le de bu son. Zorunluydu derken, ciddiydim gerçekten. Hem o çok zorladı, başka bir nedenle ben de kendime engel olamadım, bir noktadan sonra”

“ Başka bir neden dediğin… Ne ki”

“ Ömer’in babasına nefretimi kafamdan atmak için benim garip bir düşüncem… Nasıl derler, çakışıverdi işte… Neyle diye sorma… Anlatması çok güç inan bana ne olur. Bir daha olmayacak”

“ Elif’le bir defa yattım dedin. Emel’le de bir ve bu son olucak diyorsun. Aslında benimle de gerçek anlamda bir defa yattın. Benim de onlardan bir farkım yok aslında değil mi?”

Bugün ne kadar çok zor soru soruyor herkes bana. Gerçekler dile geldiği an, boku yediğin anmış, bunu anlamış olduk. Bir daha ya yaramazlık yapmayacağım. Ya da yalancılığı öğrenmem gerek. Yok ben Mertime de, kuzuma da yalan söyleyemem.

“ Sana söz veriyorum bundan sonra her şey daha güzel olucak. Mert izin verirse tabi. En azından ben elimden gelen her şeyi yapacağım. Sana o günden sonra yaşattıklarım için de özür dilerim. Seni çok seviyorum. Unutma, aşk dağıldıkça azalan bir şey değildir”

Şaşırdım dudağımda dökülüveren kelimelere. Hani aşk bir tek kişiyle yaşanırdı. Ne oldu o büyük büyük düşüncelere. Yerinde duruyorlar merak etmeyin. Aşk yine hep ve her zaman Mertimle. Başkalarını sevdikçe ona olan aşkım azalmaz, çoğalır ancak.

Çünkü kuzumu da çok seviyorum ve onun mutlu olması için elimden ne gelirse ardıma koymayacağım. O da ardıma koymak isterseOraları karıştırmayalım şimdi. Viskinin kalanını devirdi bir yudumda. 

Yüzünü buruşturdu. Ben ne diyecek acaba diye ona bakarken, anladı endişelendiğimi. Gülerek öyle bir sarıldı ki bana. Kemiklerim yerlerinden oynadı. Sonra dudaklarıma yapıştı. Mert içerde olum… Başım döndü…

“ Salak, o kadar özür dilemene gerek yok. Ağzıma da sıçsan ben seni bırakamam ki. Ama yine de teşekkür ederim beni kırdığın için bu kadar uğraşman, çok hoşuma gitti. Kimi istiyorsan, istediğin kadar sikebilirsin veya ne istiyorsan işte. Anladın sen onu… Yeter ki hep yanımda ol ve ilgilen benimle. Seni tekelime alamayacağım kadar mükemmelimsin… Ve seni bu halinle seviyorum ben”


≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler