Liseden Üniversiteye 110 ~ kalbimiz ve bedenimiz bizlere bir kereye mahsus verilmiştir



Liseden Üniversiteye 110


~~~ kalbimiz ve bedenimiz bizlere bir kereye mahsus verilmiştir~~~



~ yaklaşmış olsam da asla sizin gibi bir şey yaşayamadım
~ bir şey beni hep tuttu ya da engel oldu
~ hayatını nasıl yaşayacağın seni ilgilendirir sakın bunu unutma
~ kalbimiz ve bedenimiz bizlere bir kereye mahsus verilmiştir
~ sonra bir de bakarsın kalbin yorgun düşmüş
~ bedenin de kimsenin bakmayacağı bir hale gelmiş

Call Me by Your Name (2017)


Gürül gürül kocaman bir şelâle gibi aktı aktı… Sıcacık doldurdu içimi Buğra. Kuzumun sütünü daha önce ağzımda epey tattığımdan, içimde de hissettim aynı lezzeti. En az onun kadar, kendim gelmiş kadar zevk aldım garip sesler eşliğinde boşalmasından.

Bu güne kadar ona yaptığım işkencelerin bedelini ödeyebildim mi? Hem de Mert’in gözü önünde. Onun oluru olmadan kimseyi içime buyur edemezdim zaten. Benim sahibim o. Kuzum bana girince… Ben de onların müşterek mülkiyetlerine girdim.

Memnunum hâlimden. Böyle, nereye kadar giderse gitsin. Artık eskisi kadar telâş yapmak yok. Yarını düşünmek yok. Becerebilir miyim? Bilmiyorum, deneyip göreceğiz.  Ömer'in ani ve garip gidişi mi beni böyle değiştirdi? 

Orgazm sonrası, daha doğrusu onların orgazmları sonrasında ki pozisyonda kaldık. Çırılçıplak, Mert’in iki yanındayız. Göğsünde, ara sıra boynunda, bazen yanağında, bazen de bal dudağında. Mert ısındı kuzuma hem de fazlasıyla. 

Ya da onunla yatmak isteyen ama mutlu azınlığa girebilen nadir oğlanların hepsiyle böyle o zaten. Kuzu da memnun görünüyor. Beni mutlu etmek için numara yapmıyorsa. Hoşuna gitti mi gerçekten içine girmesi Mert’in?

Bir bardaktan içiyoruz viskiyi. Bittikçe dolduruyorum. Su getirmek için çıkmak istemediğimden odadan, sek yuvarlıyoruz. Tatlı tatlı akıyor içimize, yakıyor. Döndürüyor başımızı. Ejderha dövmeli kızın pipe olayı olsaydı şimdi, Mert’i tam uçururduk. 

Sonra göklerde buluşurduk tekrar. İlk günümüzün şerefine göklerde. Üçümüz… Mert’in tenini bırakamıyorum hiç. Öyle özlemişim ki. Buğra gözlerini ayırmıyor benden hiç. Biraz da sıkıntılı gibi, yüzü buruşuk sanki. Anın sihrini bozmayı göze alıp sessizce sordum.

“ Ne oldu, canın mı yanıyor”

“ Yok hayır… da… biraz da senin yanına gelebilir miyim, diycektim”

Ulan yiyecem ben bunu şimdi. Oyun oynamak için izin isteyen, yaramaz ama bir o kadar da masum çocuklar gibi. Doğal olarak Mert’e baktım. Neyse ki buzulluk ve bir kızgınlık yok gözlerinde. Bazen beyaz kurtların gözleri gibi sopsoğuk oluyorlar. 

Korku o zaman ben de. Ortamdan memnun görünüyor. Böyle değişikler mi arıyor hep. Ondan mı benden sıkılıyor. Ama bırakmıyor da. Yoksa ben mi yapışıp kalıyorum ona. Neyse hani düşünmeyecektim bunları artık.

Ben ortanızda iyiydim” dedi Mert gülerek.

Sonra Buğra’nın yalvaran bakışlarına dayanamadı. Başıyla beni işaret etti ona. Buğra sevinçle Mert’in üstünden, üstüme atlarken… Atlayamadı, Mert kolundan tutup üstüne yatırdı onu. Yapıştı dudaklarına.

Buğra da karşılık verince altına aldı onu. Baktım, şahlanmış yine. Buğra’nın bacaklarını ayırıp içine girmeye çalışınca, Buğra belini tuttu Mert’in. Suratı korku içinde. Mert şaşırdı, kuzum bana baktı. Anladım tabi Mert içindeyken canı çok yandı muhtemelen.

“ Mertcim yapmasan canı acıyor herhalde. İstersen beni…”

“ Seni ne?”

“ Sik istersen”

“ İstemiyorum”

Kalktı banyoya girdi. Buğra’nın üstüne yattım ben de. Saldırdım dudaklarına ama yavaşça. Hangisinin ağzı bal, hangisinin kaymak? Karar vermek o kadar zor ki. Amınakoyım bundan sonra karar da vermek istemiyorum.

Abartmak istiyorum her şeyi. Zaten hep abartırım her şeyi. Büyütürüm kocaman yaparım. Sonra ondan korkarım. Kendi yarattığım canavarlar beni yer, bitirirler. Ben biterim. Şimdi artık abartıyı olumlu anlamda yapmak istiyorum.

Canavarları değil aşkımı yaratmak istiyorum. Onu abartmak, büyütmek, kocaman yapmak istiyorum. Sonra karşısına geçip seyretmek istiyorum. İçine girmek istiyorum o kocaman aşkın. İçindeyken onun, içime almak istiyorum onu.

Buğra da benzer şeyler düşünüyor mu? Sanmıyorum, yüzümü gözümü yalarken altımda sertleşti tekrar. Belimden tutup altın çubuğun üstüne çekmeye çalışıyor popomu. Bir posta daha istiyor. Ama postanemiz pazar günleri kapalı. 

“ Buğracım bugünlük bıraksak. Halim kalmadı, darılma n’olur”

Ne saçma sapan konuşmaya başladım ben ya. Demin Mert’le de aynı… Kocasıyla yatmak istemeyen evli karılar gibi, bugün başım ağrıyor filan deseydin bari. Aslında deli gibi istiyorum onu. Olan bitenle ilgili Mert’in gerçekte ne düşündüğünü bilebilsem.

“ Tamam Canım aşkım. Özür dilerim, tutamıyorum kendimi. Sen uyar beni. Ben uyarım sana. Minik köpeğin gibi yaparım ne dersen”

İkimiz de kahkahalarla güldük de güldük. Karnıma ağrılar girerken, içimdeki menilerinin popomdan aktığını hissediyorum. Ne olur ne olmaz diye Mert çıkmadan duştan, kalkıp şortumu ve tişörtümü giydim. Çıplaklık yeter, Mert’i azdırmanın âlemi yok.

Buğra da şortunu ve tişörtünü giyindi. Salona geçtik. Bu arada açlıktan ölmek ve sek viskiden de midem delinmek üzere. Yine bu arada yürüdükçe hâlâ arkamdan bir şeyler sızmaya devam ediyor. Tatlı tatlı kaşınıyor her yerim. 

Bazen çok bereketli oluyor kuzumun sütü. Bu gün de o günlerden sanırım. Mert’in yanına girmek tehlikeli olacağından ortak tuvalete girip temizlendim. Döndüğümde Elif’le Buğra’nın sesleri mutfaktan geliyordu. 

Elif yemek hazırlamış biz mercimeği fırına verirken. Daha önce söylemiş miydim? Bu kızın yemekleri hele de yan ürünleri işte ne biliyim salatası pilavı filan büyülü güzel oluyor. Ben pirinç pilavı ile çoban salata yemeye bayılırım. 

O da bilir bunu. Yapmış annemin gönderdiği tereyağından pilav. Kokuyor mis gibi etraf. Mert’in menisini yemek yetmedi, ölmeden son çıkışta masaya oturdum. Buğra Elif’le tatlı tatlı konuşarak ona yardım etmeye başladı. 

Benim kolumu kaldıracak halim yok. Kollarımı masaya dayayıp gömdüm yanağımı. Gözüm öylece Buğra’nın çıplak ayaklarında ve şortun altından görünen enfes bacaklarında kaldı. Manyak mıyım. Öyle olsa gerek. 

Elif halinden oldukça memnun. Doyuracağı bir sürü aç var. Buna bayılır. Salatayı kendi tarif ederek Buğra’ya yaptırdı. İçine ne varsa koydurdu. Domates, salatalık, kırmızı lahana, biber, küp küp havuç ve turp, maydonoz ve tere otu. 

Buğra’yı seyrederken ben yoruldum ha. N’olur artık gelse şu yemek bayılmak üzereyim. Sonunda salata da bitti. Elif’in ölçüsünce limon, sızma zeytinyağı ve biraz sirke. Elif yanıma gelip alnımdan öptü beni, bir anne edasıyla.

“ Açlıktan bayılmak üzere olduğun gözlerinden belli Canısı. Hazır yemek”. 

Ben de hemen kalkıp Mert’in odasına gittim. Duştan çıkınca uyumuş kalmış öylece çıplak. Yine sırt üstü yatmış kolunun alt tarafı alnında. Dayanamadım öptüm, karnının bitip aletine giden yolda azıcık sarı tüylerinin başladığı yerden.

Mis… Sonra yanağını öptüm. Sonra saçlarını okşadım biraz bastırarak uyansın diye. İçini çekti, derin derin. Rüya mı görüyordu acaba? Dudağının kenarını öptüm. Açtı güzel gözlerini. Hemen şortunu uzattım. Saldıracam zira.

“ Yemek hazır aşkım acıkmışsındır”

Kalktı giydi şortu. Beklenen adam Cihan da teşrif etmiş sofraya. Artık kırmızı tuborg almıyor Cihan bey. Yeni bir biraya başladı. Tabi Mert de. Dolayısıyla ben de. Yemekte bira iyi gider. Dolaptan aldım dört şişe Amsterdam.

~~~

Hayat veren yemekten sonra salona geçtik. Eski günlerdeki gibi. Ama o zaman dört kişiydik şimdi olduk beş. Daha çoğalacağız allahın izniyle. Yine hepimiz büyük kanepeye çöktük. Biraz zor sığsak da göt göte olmaya bayılıyorum. 

Ben Mert ve Buğra’nın arasına girdim. İkisine de dokunmam gerek. Elif hep beraber olmamızdan tekrar, çok memnun. Yeni elemanı da ilk tanıdığı andan itibaren sevmişti zaten. Elif herkesi sever zaten.

Herkes de kuzumu sever zaten. Buğulu büyülü suratına bak aşık ol. Suratına bak neşelen. Suratına bak iyi ki yanımda de. Suratına bak coş, yalamamak için her yerlerini kendini zor tut. Elif eski günlerin havasına girdi. 

Birşeyler izletsene bize Canısı, dedi. Mert veya Cihan itiraz etmeden hemen içeri gittim. Mert’in odasından doğum günümde bana hediye ettiği dev iMac’imi getirdim. Yeni indirdiğim gay themed harika filmi harici diskten vlc’ye sürükleyiverdim.. 

Bu film daha şimdiden bir ton ödül aldı. Televizyon kanallarını, YouTube ve sosyal medyayı sallıyorlar. Baş rol oyuncusu Timothée Chalamet ve film 2018 Oscarlarına resmi aday oldular. Film de oyuncu da ödül alır dileğindeyim. Daha şimdiden iMDb top 250 listesine girdi bile 👏


Call Me by Your Name (2017). Filmin senaryosu André Aciman’ın Adınla Çağır Beni olarak Türkçe’ye çevrilen olağanüstü kitabından uyarlama. Film aslında yazar André Aciman ve baş rol oyuncusu Timothée Chalamet’in yeni bir zirvede müthiş buluşması. 

2 saat 10 dakikalık bir ŞöLeN (Platon) olan filmin esas kahramanları onlar benim gözümde. Bir yazıyla açılıyor filmin büyülü kapısı. İtalya’nın kuzeyinde bir yer. Ama çok güzel bir yer. Kocaman bahçenin içinde mimarisi çok güzel eski bir villa. 

Yazın bereketi bahçede ki ağaçlardan sarkan kayısılarda. Avucuma bir kayısı tutuşturmakla kıçını elime verdiği, yahut ben meyveyi ısırırken, onun vücudunun hiç güneş görmediğinden diğer yerlerinden muhakkak ki daha beyaz olan o bölgesini de ısırdığım ve sonrasında, eğer o kadarına cesaret edebilirsem, onun kayısikini ısıracağım hiç aklıma gelmezdi (kitaptan).

Elio (Timothée Chalamet), kayısılar arasındaki evde yaşayan ailenin 17 yaşında tatlıcık oğlu. Ünlü bestecilerin yapıtlarını müzik enstrümanlarında yorumlayabilecek kadar yetenekli. Bolca kitap okuyan pırıl pırıl bir genç. 

Anne ve babası etimoloji, tarih ve arkeolojiyle ilgilenen profesörler. Her yaz çalışmalarına yardımcı olmaları için genç bir akademisyeni seçerler ve evlerine davet ederler. Bu yaz ki konuk Amerika’dan gelen Oliver (Armie Hammer). 

Hem mesafeli, hem teklifsiz; hem soğuk, hem herkesle bir anda dost oluveren değişik; yakışıklı ve çekici biri. Her gelen yaz misafiri gibi Elio’nun odasına yerleşir ve Elio’da birbirine açılan kapıları olan yan odaya. 

Elio ondan, daha ilk günden, hoşlanıyor. Ama bir yandan da çekiniyor. Çünkü tecrübesiz ve ürkektir. Oliver bana her baktığında bakışlarımı kaçırmam belki de buna benzer nedenlerdendi; ürkekliğimden kaynaklanan gerginliğimi gizlemek için yani (kitaptan).

Keskin, acımasız, kurbanı tarafından görüldüğü anda hemen geri çekilen, parlak bir kılıç gibi. Donuk bir şekilde gülümsedi bana, Artık bunu gizlemenin bir anlamı yok, dercesine.
Ondan uzak dur (kitaptan).

Oliver’in Elio’nun anne ve babasına yardımı günün birkaç saatini almaktadır. Kalan zamanlarını bazen birlikte geçirmeye devam ederler. İlk haftadan sonra Elio, Oliver’den öyle hoşlanır ki hem kaçar hem peşinden ayrılamaz.

Ama bu korku, tatlı bir flört döneminin başlamasına engel olamaz. Belki daha bile çekici kılar olacak olanları. Birgün kasabada bisikletle dolaşırlarken tarihi bir eserin önünde durur Oliver. Bu anıt gibi şeyle ilgili bir şeyler söyler. 

Ama Elio bu bilgilerin yanlış olduğunu söyleyip bir sürü şey anlatmaya başlar anıtla ilgili. Oliver zaten hayrandır müzik, edebiyat ve tarihle ilgili bilgilerine Elio’nun. Şu diyalog geçer aralarında. 

- Senin bilmediğin bir şey var mı hiç?

+ Ben hiçbir şey bilmiyorum Oliver.

- Buradaki herkesten daha çok şey biliyor gibi görünüyorsun.

+ Asıl önemli şeyler hakkında ne kadar az şey bildiğimi bilseydin şaşardın.

- Asıl önemli şeyler neymiş?

+ Ne olduğunu biliyorsun.

- Bunu bana neden söylüyorsun?

+ Çünkü bilmen gerektiğini düşündüm.

- Bilmem gerektiğini mi düşündün?

+ Çünkü bilmeni istedim. Çünkü bilmeni istedim. Bilmeni istedim. Bilmeni istedim.

+ Bunu senden başka söyleyebileceğim hiç kimse yok.

- Anladığım şeyi mi söylemeye çalışıyorsun? Hiçbir yere gitme. Burada bekle.

+ Hiçbir yere gitmeyeceğimi biliyorsun.

Kitabı henüz okuma aşamasındayım. Bir türlü bitiremiyorum. Zaten yavaş okuyan biriyimdir. Ama bu kitap öyle etkiledi ki beni devam etmek için elime aldığımda bazen baştan başlıyorum okumaya. Bitmesin diye hiç. 

Tabi kitapta filmde olmayan o kadar çok ayrıntı var ki… Ama gereksiz tek bir cümle, tek bir sözcük yok. Film de aynı mantıkla çekilmiş. Tertemiz ve üstüne çok emek sarfedildiği belli. Aşk üzerine seyrettiğim en güzel filmlerden. 

Başlangıçta dediğim gibi. Kaynak kitap Timothée Chalamet için yazılmış gibi. Film de, Elio’ya can versin diye çekilmiş. O da öyle bir hakkını vermiş ki. Vücut dili, bakışları. Bazen boş bakışları, bazen de hoş bakışları… 

Seyretmeye doyamıyor insan. Bir sahnede, Oliver baş ve işaret parmağı ile Elio’nun omuzunu sıkıyordu. Cilveleşmek amacıyla. Kitapta uzun uzun anlatılan nedenlerle Elio’nun korkması ve kaçması gerekiyordu. 

Bana dokunduğunda tam anlamıyla paniklememe yol açan şeyin, arzuladıkları kişi tarafından ilk kez dokunulan bakire kızların irkilmesine yol açan şey olduğu hiç aklıma gelmemişti (kitaptan). Tam da bunu yansıtabilmiş harika oyunbaz Timothée Chalamet. 


Bir de babası rolünü oynayan Michael Stuhlbarg’dan çok etkilendim. Sonlarına doğru filmin, Oliver’le ilişkileri konusunda oğluyla yaptığı ilginç ötesi konuşma müthişti. İşte o konuşması babasıyla…

~~~

- İyi bir arkadaşlık kurdunuz.

+ Öyle.

- İkinizin yaşadığı şeyin ne kadar nadide ve ne kadar güzel olduğunu bilecek kadar akıllısın.

+ Oliver, Oliver'di işte.

- “Çünkü o, o idi ben de bendim.” [Montaigne]

+ Oliver çok zeki biri olabilir ama...

- Sadece zekâdan ibaret değildi. İkinizin yaşadığı şeyin zekâyla alakası olduğu kadar, hiç ilgisi yoktu da. İyi biriydi o. İkiniz de birbirinizi bulduğunuz için şanslısınız çünkü ikiniz de iyisiniz.

+ Bence o benden daha iyiydi. Bence o benden daha iyiydi.

- Eminim o da senin için aynı şeyi söylerdi… Evet. Aynı şeyi söylerdi. İkinizin de iyiliğini gösterir bu işte. Hiç beklemediğimiz bir anda doğa ana bir katakulli çevirip en zayıf noktamızı bulur. Ama yanında olduğumu unutma. Şu an hiçbir şey hissetmek istemiyor olabilirsin. Belki hiçbir zaman bir şey hissetmek istemeyeceksin. Bu konuları benimle konuşmak istemiyor olabilirsin ama… Önceden açıkça hissettiğin şeyi yine hisset. Güzel bir arkadaşlık kurdunuz. Belki arkadaşlıktan da öteydi. Size imreniyorum. Benim yerimdeki çoğu ebeveyn tüm bunların unutulup gitmesini ister. Oğullarının bu durumdan kurtulmasını ister ama ben o ebeveynlerden değilim. Yaralarımız daha hızlı iyileşsin diye kendimizi hırpalayıp dururuz. 30 yaşına geldiğimizde de çökmüş oluruz. Ve yeni biriyle her başlangıcımızda kendimizden sunacağımız daha az şey kalır. Ama kendini bir şey hissetmemek için zorlamak veya hiçbir şey hissetmemek çok büyük kayıp olur. Yersiz mi konuştum? O halde diyeceğim bir şey daha var. Şüpheleri gidermiş olur. Yaklaşmış olsam da asla sizin gibi bir şey yaşayamadım. Bir şey beni hep tuttu. Ya da engel oldu. Hayatını nasıl yaşayacağın seni ilgilendirir. Sakın bunu unutma. Kalbimiz ve bedenimiz bizlere bir kereye mahsus verilmiştir. Sonra bir de bakarsın kalbin yorgun düşmüş. Bedenin de kimsenin bakmayacağı bir hale gelmiş. Yanına yaklaşmak istenilmesi şöyle dursun. Şu anda kederlisin. Acı çekiyorsun. Bunu yok etme. Aldığın keyfi de öyle.

+ Annem biliyor mu?

- Bildiğini sanmıyorum.

~~~

Bütün anne ve babalar böyle olsa? Ne mi olurdu. Herhalde dünya çocuklar için cennet olurdu. Çocuklar için cennet olan bir dünya herkes için de cennettir zaten…

~~~

Hayrettir Mert’le Cihan filmden sıkılmadılar. Sonuçta bir aşk meşk filmi. Oysa onlar kendi filmlerini çevirirler, her zaman da başroldeler. Ama işte onlar gibi bu konularda kalas olanları bile etkileyebilecek kadar oyunbaz bir karakter Timothée Chalamet. 

Bu dünyanın en zevkli işi, iki yanında iki aşk ve karşında aşkı anlatan harikulade bir filmi izlemek. Elif bayıldı filme. Kuzu sevdim dedi ama sevdi mi bilemedim. Sonuçta onun tarzı belli. Ama bu filmi herkes sevebilir veya sevmeli diye düşünüyorum. 

O gece öyle güzel uyudum ki Mert’le Buğra’nın arasında. Ertesi gün bizim okulun sürü elemanları Elif, Buğra ve beni okula alfamız bıraktı. Elif’le Mert kendi bölümlerine gidince Buğra bana baktı. Sevgi dolu gözlerle. 

Tanıştığımızdan beri okulda, ilk defa benimle kendi istediği gibi sevişebilmiş olmanın mutluluğu ile bakıyor. Herkese haykırmak istiyor muhtemelen. Aynı benim Mert’le yaşadığım şeylerin paralel evrenlerde yansımaları gibi gibi… 

Sınıfa girerken Emel’i gördüm ve hemen kaçırdım gözümü. Vahşi bir hayvan gibi bakıyor zira. Tekrar korkarak baktım istemsiz. Bana değil Buğra’ya bakıyor la bu. Buğra hep olduğu gibi birşeyin farkında değil tabi. 

Hep saf tertemiz şaşkın bir çocuk gibi kuzum. Arka sıralara doğru yönelirken Emel geldi yanımıza. Buğra’ya dikti gözlerini ayırmıyor hiç. Sonunda farketti Emel’i Buğra. Ne var, anlamında avuç içi yukarda elini ona doğru uzattı.

Emel bana çevirdi birden şimşek çakan gözlerini. Yere devirdim gözlerimi korkuyla. Emel’le yaptıklarımız gözümün önüne gelince yüzüm yanmaya başladı. Emel sıraya geçti. Kolumdan tutup beni de yanına oturttu.

“ Mesajlarıma neden cevap vermiyorsun”

Azarlar gibi söyledi bunu. Gören de bir ay oldu zanneder görüşmeyeli. Daha dün beraberdik. Hem de ne beraberlik. Herkes de öğrendi. Gözün aydın apollo. Girip çıkmadığın yer kalmadı. Kutlarım seni. Ben susunca…

“ Mesajlara cevap vermiyorsun bari konuştuklarıma cevap ver Can!”

Burda da bağırdı. Zaten korkuyorum ne gerek var bağırmana. Buğra anladı zor durumda olduğumu. Yanıma oturup kolunu omuzuma attı. Emel’e bakıyor sanırım. Ben yere bakıyorum hâlâ. Çekti kendine doğru bütün vücudumu.

“ Emel canını sıkma aşkımın”

“ Tebrik ederim Can bir günde kaç kişiyle yatıyorsun”

Artık kaldırdım gözlerimi yerden. Döküldü her şey orta yere zahir. Bundan Emel’in haberi yok sadece. Pis bir sırıtış oturmuş yüzüne. Söylediği şeyden gururlu. Buğra’nın haberi yok zannediyor onunla yattığımdan. 

Peki Buğra’yla da yattığımı nasıl anladı? Bu kız da seks radarı gibi maşallah. Elif’le yattığımı da anlamıştı. Söyledim kızım herkese, yediğim haltları. Yattığım kim var kim yoksa biliyor bilmesi gereken herkes. 

Bundan sonra da herkesle yatmak yok, SöZ. Buğra’ya baktım yan gözle. O da Emel’e gülümseyerek bakıyor. Söylediğin şeylere aldırmıyoruz, der gibi. Emel sinir oldu bu duruma. Düştü suratı.

Söylediklerinin etkili olmaması ve Buğra’nın bana sarılması. Belki de Buğra’nın bana sahip olması. Sahip olmak? O ne la. Türk filmlerine döndürdük olayı. Ama hemen uyum sağlar ortama Emel. Gururla baktı tekrardan.

“ Ben de sizinle takılmak istiyorum Can”

“ Emel dün yaptıklarımız yanlıştı. Arkadaş olarak istediğin zaman birlikte oluruz ama o iş asla”

Sonunda çekingen Can dile geldi. Hem nasıl gelmek. Buğra daha bir sıktı beni. Kütürdedi kemiklerim. Emel tekrar çöktü bu apaçık konuşmadan. Gözlerini bir an kapadı sinirine hâkim olmak için. Kendini toparlayıp konuştu.

“ Bakalım göreceğiz”

Telefonuna daldı sonra. Bir şeyler planlıyor ama ne. Bu kız ve telefonu bir araya geldiler mi yapamayacakları şey yok. İçim ürperdi bir an. O an hoca girdi sınıfa. Sıyrıldım Buğra’nın kollarının arasından.

Dekan ne demişti. Dikkatli ol mu? Oluruz.


≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler