Liseden Üniversiteye 112 ~ karar vermek zorunda kalmamayı dilerim


Liseden Üniversiteye 112



~~~ karar vermek zorunda kalmamayı dilerim ~~~


Mert telefonu kapadıktan sonra korkarak Buğra'ya baktım. Bu garip ve beklenmedik anda yediğim azar mideme bir yumruk gibi indi. Neden Buğra gitsin, dedi ki. Bana bakıyorlar Buğra ve Elif, merakla.

Bir şey yapmış olmak için ağrıyan karnıma bastırarak bir elimle, viski bardağını doldurdum. Sonra dayanamadım, arkamda bıraktım Buğra ve Emel’in meraklı bakışlarını. Kapıp bardağı koşarak banyoya gittim. Kubur kapağını kapatıp oturdum karanlıkta. 

Kulaklığımı takıp Veradan Saklanır Nisan şarkısını açtım. Emdim viskiyi. Yanaklarım kaşındı yuvarlanan gözyaşlarımdan. Sıktım göz kapaklarımı. Mavi belirdi. İlk korkutan şey beni. Sonra kendine aşık eden. Renkten öte bir mefhum adeta.

Masmavi bir sesi var ki… Biraz keyfinde, epey de farkında… Karşımda öyle güzel ki… Öyle güzel ki ağır bana… Kalbimin sesi sen olursun belki yine…

~~~

Olmaz ya, birgün tanrı ölümlü bir çocuğu sevindirmek istemiş olsun. Tanrı bu, ne zaman ne yapacağı belli mi olur? İnip ölümlüler diyarına bulmuş güzel bir çocuk. Dile bende ne dilersen, demiş. Çocuk şaşırmış önce. Sevinmiş sonra. Düşünmüş taşınmış. Birçok şey geçmiş aklından. Neyi seçeceğini bilememiş. Sonunda anlamış ki en zor şey karar verebilmek yani seçim yapmak. Küçük parmakları birbirine dolanmış heyecandan. Heybetli tanrıya kaldırmış gözlerini ve kısık sesiyle korkarak: Karar vermek zorunda kalmamayı dilerim, diyebilmiş sadece.

~~~

Allahım neden beni sınıyorsun hep. Ne oldu şimdi de Mert istemiyor Buğra’yı. Ne dese yapmıyor muyuz. Ne istiyor daha. Beni mutlu görmeye neden tahammül edemiyor. Şarkı bitti. Viski de bitti. Saat 12 oldu. 

Neyse ki yarın hafta sonu. Bu durumda bile okulu düşünüyorum. Yeni bir güne girdik. Kapı tıkladı, cevap vermedim. Yavaşça açıldı, kitlemeyi unutmuşum yine. Elif’in meraklı gözleri kocaman ışıldadı, aydınlattı karanlığı. Ne güzel gözleri var.

“ Gelebilir miyim?”

“ Bana birşey sorma. Cevabım yok. Hiçbir konuda karar vermek istemiyorum zira”

“ Ne dedi Mert”

“ Buğrayı istemiyormuş”

“ Neden ne yapmış ki Buğra?”

“ Hiç bir şey. Maksat işkence olsun”

“ Bir kere de hayır desen Mert’e. Her dediğini yaptın bu güne kadar da ne geçti eline”

“ Köpekler ne zamandan beri sahiplerine hayır diyor”

“ Sen köpek değilsin. Mert öyle zannediyor olabilir. Ama artık, en hasından bir insan olduğunu ona göstermen gerek. Ne istersen yapabilecek kadar güçlü bir erkeksin sen. Kendine güven yeter. Seninle yatmış bir kadına inanmalısın

Beni erkek yapmayı koydu kafasına. Benimle yatan herkes de ne kadar memnun halinden. Bilseydim böyle olacağını çok önceden başlardım önüme gelene vermeye. La ne diyorum ben, kafa bırakmadın be Mert. Bu arada, sen neden memnun değilsin benden?

Elif dibime girdi, yere dizlerinin üstüne oturdu. Sarıldı sonra sımsıkı. Limon gibi sıkınca beni tekrar gözyaşlarım boşandı ekşi ekşi. Lisedeyken bu kuburların üstünde çok oturdum kaçmak için herkesten teneffüslerde. 


Şimdi neden herkes peşimde bu defa sarılmak için. Ben gözyaşlarımla hemhal iken, çoktan Buğra da gelmiş sarılmış bana. Böyle sarmaş dolaş kaldırdılar beni. Salondaki kanepeye aynı dizilişle konuşlandık.

Kalede Elif, stoperde ben, Buğra forvet. Vur be aslanım. Hoca tandem oynayın dedi. Ama Buğra forvet olunca tandem savunmaya uymuyor. Ayrıca tandem için iki kişi eksiğiz. Acaba oyuna Cihan’la Mert’i de sokmayı mı düşünüyor. 

Öyleyse, onlar da bize sanırım… Buğra yine sertleşmiş, bastırıp duruyor bana. Umarım bizim ufaklık da uyanmaz. Elif yumuşak yumuşak dayanıyor. Şimdi Mert gelirse, hepimize dayayacak gibi geliyor bana. 

Nereye sokacağım ben Buğra’yı. Girse içime orda saklansa? Kapıdan sesler gelince çıkamadım tostun arasından. Mert baskın gibi daldı salona. Bizi böyle görünce iyice çakmaklaştı gözleri. Kaptı kolumu çekip aldı beni stoperden.

Yine yedek kulübesindeyiz sanırım. Belki de PFDK’na sevk edildim. Bilemiyorum, top hayatım bitebilir. Sonuçta tüm kurullarda sözü geçen Mert var karşımızda. Epeyce öyle bakıştık. Tarkovski film sahneleri gibi. Vurmasına ramak kaldı. 

Ve mutlu son, ramak da aşıldı. Ben yerle yeksan. Sonra Buğra’yı çekip aldı. Ona vurma ne olur. O benim gibi çuval değil cevap verir sana ve ben ölürüm. Kapadım gözlerimi. Başka görüntüler geçmeye başladı gözlerimin önünden. 

~~~

Çok eskilerden bir sekans. Okuldan çıkmış hızlıca eve gidiyorum. Peşimde biri. Beni gözüne kestiren yeni biri. Okuldaki büyüme yetersizliği çeken bütün erkekler benim üstümde büyüdü. Büyümek çok zor hele erkeksen bunu anlayabiliyorum. 

İyi de benim suçum ne? Büyüyememek mi? Bunu mu anlıyorlardı. Peşimdekinin uzakta bile olsa hayvani bir sezgiyle nefesini ensemde hissediyorum. O hiç öyle olmasa da, sanki o bir kedi ben bir kuş. 

Aslında fiziken benden daha zayıf ama tutunmaya çalışıyor hayata. Mücadele etmek istiyor. Bana komik ve gereksiz görünen şeyler yani. Demek istiyor ki, kork ve kaç. Kork ve kaç ki, seni yenmiş olayım ve benim kendime güvenim gelsin.

Ava çıkmış işte. Bense doğal bir av. Korkudan kalbim beynimde atıyor sanki. Korkup kaçmayı o zamanlar gururuma yediremiyordum. Ya da o kadar beceriksizdim ki kaçmayı bile beceremiyordum. 

Donup kalıyordum öylece, gözüne ışık tutulan tavşanlar gibi. O kadar yakınıma geldi ki dönüp arkamı baktım mecburen. Küçücük biri ama gözleri ölüm kusuyor. Yaşamak için öldürebilmek gerektiğini anlamış erkenden. Bense sadece kendimi öldürmeyi…

~~~

Korkuyla açtım gözlerimi. Mert elini uzatmış bana. Kalkayım düştüğüm yereden diye. Böyle de yardımseverdir. Çakınca bir tane geçiveriyor siniri. Ortada Buğra da yok Emel de. Biz bizeyiz yine ne mutlu.

“ Ne dedim ben sana”

“ Bir daha dövmiycem seni demiştin”

“ Dalga geçme sikerim belanı”

Bu küfürlerin anatomisi, düşünürsen çok komik. Sikicem belanı, ne demek. Belam olduğuna göre sikmen işime gelir. Neyin kafası bu. Mengene eli boğazıma yapıştı bu defa. Oh boğularak ölmek hep fantezim olmuştur. Bitirse bu defa şu işi. Zorlukla cırlayarak konuşabildim.

“ Ben Buğra’ya git diyemem”

“ O zaman al Buğra’nı da beraber siktirin gidin”

“ Mert sinirlisin konuşma böyle ne olur. Kaçıncı kovuşun beni bu evden. Sonra yine beraber oluyoruz. Niye böyle acı çekiyoruz hep. Sakinleş biraz. İstersen içki getireyim sana”

Cevap vermedi. İsterim, demiyor. Ama hayır demiyorsa bu istiyor demektir. Tam inatçı bir çocuk gibi. Büyüyemiyor o da benim gibi. Birbirinin zıddı iki veletiz biz. Mutfağa gittim kapı kapalı. Açtım kapıyı, iki kulak kapıda.

Buğra ve Elif tabi. Meğer ben yerde anılara dalmışken Mert, Buğra’ya dalmadan Elif onu mutfağa kaçırmış. Sanırım ben yerde yattığımdan Mert peşlerinden gitmemiş. Sarılıp öptüm ikisini de. Teşekkür ettim Elifcan’a.

Dolaptan viskiyi kaptım. Önce ben şişeden vurdum sek. Sonra Mert’e soğuk su ve bardak alıp hizmete gittim. Pantolonunu çıkarmış üstünü de. Duramaz giyinik. Salondaki kanepeye oturmuş ayakları sehpada.

O güzeller güzeli bacaklarını göstermesen olmaz. İçim kıyım kıyım kıyılıyor görünce. Üst taraflara bakamadım bile. İşkence bu. Bardağı ölçüsünce doldurup uzattım. Yanına değil yere oturdum. Üstünlüğünü kabul ediyorum, emrindeyim… 

Hatta köpeenim lan… Başımı bacağına dayadım. Sonra dayanamadım, yanağımı çevirdim. Dudaklarımı değdirdim incecik baldırlarına. Çıksam yukarlara… Bekledim öylece ara sıra çaktırmadan dilimi değdirerek. Sakinleşmiştir umarım…

“ Eğer istersen Mertcim… Neden kızdın Buğra’ya anlatsan. N’olur”

“ Yok anlatıcak bir şey”

“ Bilsem belki bir çözüm bulurum. Yalvarırım iki kelime et”

“ Çözümü ben bulurum sen diil. Buğra olmayacak”

“ Mertcim çocuk ne desen yapıyor neden istemiyorsun onu. Yanlış anlama sen seversin çoklu yaşamaları diye merak ediyorum. Onun nesi var ki”

“ Delirtiyor beni”

“ Neden aşkım, neden?”

“ Off susmuyorsun hiç. Sana söylemiştim başkasını seveceksin bir gün diye. Çekemez kimse beni. Çekip gidersin. Bak Ömer’i bile gönderdim ben. Kurtar sen de kendini”

Ömer’i unutamamış hala. Ve diğerlerini tabi. Birden bizim okula geldiği gece Dani’nin anlattıkları geldi aklıma. Bizim sınıfta, benim de arkadaşım olan bir çocuk vardı. Mert bununla birlikte olmaya başlamış. Tabii bu arada bir çok çocukla birlikte oluyormuş. Sonra da ayrılmışlar. Bütün ilişkileri sanırım böyle, kullanıp terk etme üzerine kurulu. Çünkü seks odaklı bakıyor yaşama zannediyorum. Selim bir hafta kadar okula gelmeyince evlerine gittim. Ağzım laf yapar benim. Annesiyle anında kontak kurdum ve işin iç yüzünü öğrendim. Çocuk bu Mert denilen it ne yaptıysa artık, intihara kalkışmış. Okuldan aldılar sonra çocuğu ve başka okula verdiler. Mert’in kılı bile kıpırdamadı. İşte aşkın Mert’in iç yüzü bu. İnsanları ölüme bile gönderebilecek kadar bencil bir acımasız, demişti.

Mert olaya tersten bakıyor. O herkesle birlikte olsun ama kimse onun istedikleri dışında birşeyler yapmasın. O ne derse o. Onu tehdit edecek birşey bir kişi olmasın. Sinan’la da onun için kavga etti. Şimdi belki de Buğra. 

Aslında onunla yatmam umurunda değil belki. Belki umurunda. Ama asıl kızdığı, onu okulda bölümlerinde beklerken Buğra’nın kucağına yatmış olmam. Orda delirmişti ya. Çünkü Mert’le böyle şeyler yaşayamayız. O nedenle kıskanıyor olabilir.

“ Ben de sana, asla seni bırakmam ağzıma sıçsan bile demiştim”

“ Bir şey daha demiştin. Aşk, sevgi iki kişi arasında yaşanır… Ben başkasıyla yatamam… Ama Buğra’nın altında inliyordun zevkten”

Bu vuruş pis oldu. Bel altı vurdu, çok acır. Maçtan aldı, toptan men etti. Yetmedi toplarımı da tekmeledi. Üstelik haklı. Vur koçum. Hadım et beni. Nasıl olsa bir boka yaramayacaklar. Ne sikim sokum yapacaz şimdi.

“ Hadi şimdi gidin. Yoksa seni değil Buğra’yı döverim. Sen kıyamazsın sevgililerine. Öyle bir döverim ki hem de bir daha giremezsin altına”

Terbiyesiz şey. Etmediği hakaret kalmadı. Beni değil Buğra’yı hadım edecekmiş. Beni erkekten saymıyor nasıl olsa. Yavaşça kalktım. Dur desin diye bekledim arkam dönük ona. Demedi… Mutfağa gittim.

Buğra yine kapıya dayamış kulağını bekliyor. Hep beni bekler o. Ben hep Mert’i. Mert kimi bekliyor? Belasını… Sikmek için… Koluna hafifçe dokundum Buğra’nın. Anladı… O hep anlar beni. Eşyalarımızı topladı. Elif ne yapacağını bilmez bakıyor öylece. 

Bir kez daha çıktım kovularaktan bu evden. Normal çıkışlarımdan daha fazla sanırım. Bu defa farklı, yalnız değilim. Yoldan bir taksi çevirdik. Denizin kıyısında, sabaha kadar, zıbarana kadar içmek istiyorum. İkimiz de şaşkınız konuşamıyoruz. Biz susunca,

“ Nereye” dedi taksici.

“ Sahile” dedim.

“ Hangi sahil”

“ Fildişi sahili”


Buğra güldü. Sonra gülmesi kahkahaya. Sonra kahkahası kahkahalara dönüştü. Ben de kapıldım sele. Ellerini öndeki koltuğa vurmaya başladı. Kendinden geçti. Taksici ters ters bakmaya başladı bize.

Neden bizim taksici abiyi çağırmadık ki. Durmuyor ama Buğra, dozu artıyor giderek. Sakinleştirmek için onu sarıldım hafiften. O kapaklandı üstüme, yumuldu dudaklarıma. Dur Buğra, diyorum. Daha çok saldırıyor.

“ Napıyosunuz lan” diye bağırdı taksici.

“ Tamam abi ben halledicem izin ver sarhoş biraz arkadaşım” dedim.

“ Ne arkadaşı lan ibnesiniz siz. Durun yoksa atarım arabadan”

“ Amına kodumun ibnesi sen dur asıl. Çek kenara da sikiyim belanı” dedi Buğra.

Bugün bir bela dolaşıyor başımızda. Dedim size küfürlerin mantığı yoktur. Mert’e biriken kini böyle kusmak istedi sanırım. Bir bela ararız birine kızdığımız zaman. Çoğu kez nedense kaybeden kendimiz oluruz. 

Kavganın kazananı olur mu? Zahirde de olsa bu defa oldu. Adam el frenini çekti araba takla atıyordu nerdeyse ya da bana öyle geldi. Daha araba tam durmadan Buğra çıkmadı da atladı arabadan…

Adam kapısını açıp çıkacakken… Kapıyı öyle bir çarptı ki Buğra… Adamın kafası sıkıştı, tekrar haraketlenince bir daha vurdu kapıyı Buğra… Fare ciyaklaması gibi bir ses geldi bu defa adamdan. Çıktım arabadan…

Taksici kötü biriymiş ama iyi bir şöförmüş. Gelmişiz bile Fildişi sahillerine… Sarıldı bana Buğra yürüdük denize doğru… 


≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler