Liseden Üniversiteye 116 ~ farklılıkları ortadan kaldırmak


Liseden Üniversiteye 116



~~~ farklılıkları ortadan kaldırmak ~~~



farklılıklar tehlike olarak algılanır. 
toplumsal her tehlike cezalandırılması gereken bir suç vasfı kazanır. 
cezalandırılması, yani yok edilmesi gereken bir cürüm.
o “normlar oluşturmak yükümlülüğü” yok mu, 
ah, ne de acımasız bir çehre kazanır vicdanın yaralandığı o elim dönemlerde? 
bir çırpıda kıyıcılığa dönüşür…

dücane cündioğlu



Onun tohumlarının tadı benim ağzımda dönerken hâlâ, kime ait olursa olsun her tohum yeni bir başlangıçtır… gibilerinde özlü sözler de kafamda uçuşurken, çabucak duş alıp çıktım. Evin her yerine baktım yok.

Yeni bir başlangıç filan yok. Hep aynı terane. Tanrı da çabucak terk edivermiş evi. Neden götünün üstünde hiç oturamıyor bu velet. Bir an yalnız bırakmaya gelmiyor. Üstelik haber bile vermiyor artık gideceğini, bir de yaban ellerdeyiz la. 

Ben banyoya girerken, ben de geliyim mi, demişti. Yok Mertcim hemen çıkıcam zaten çok acıktım, dedim. Akıllı bıdık ya. Gel, desene salak kafam. Yemediğin şey sanki. Pulların dökülürdü. Çekmiş gitmiş işte.

Ben de daha önce gördüğüm rüyamda olduğu gibi parklarda el ele felan dolaşacağımızı umuyordum. Neyse belki de alışverişe markete gitmiştir diye kendimi avutmaktan başka birşey gelmiyor aklıma.

Belimde havluyla kala kaldım kaptan babanın rezidansında. Çöktüm çıplaklığın tadını çıkararak park manzaralı bir koltuğa. Yeşilin bütün tonları Londra’da. İçimde de aşkın bütün tonları. Öylece dalıp gitmişim… 

~~~

“ Oğlum nası bi götoğlanısın la sen. Ne arıyosun burda. Bi bokmuş gibi pipini de açmışın!”

Uyurken havlu düşmüş, önüme baktım. Karı haklı millet uyurken ereksiyon olur. Bizim apollo içine kaçmış amcık gibi. Sen bi de kalkınca bak, diycektim… Ama muhtemel Mert’in deviyle teşrik-i mesai yapan birine bunu söylemenin pek bir alemi olmadığına karar verdim. 

Geldiğimden beri merakımı gıdıklayan ama korkudan soramadığım konu açıklığa kavuştu. Gelen ve gelir gelmez azar yediğim kişi; Gökçe hatun… Açıkta duran miniğimi kapadım. O gözlerinden ateş oklarını bana fırlatırken benim ona uyku sersemi aldırmaz baktığımı görünce çıldırdı. 

Tırnaklarını koluma geçirdi… Orospu karı öyle de güçlü ki aynı teyzesi. Ya da ben rüzgardan bile uçan biriyim, neyyse. Annem gibi bu da benim uyumamdan pek haz etmiyor diye yorumlayaraktan olayı, iyi tarafından düşünüp hazır ola geçtim mecbur. 

Bir elimle belimde ki havluyu sıkıca tutaraktan. Pek hoşlanmadı zira apollodan sanırım. Oysa İstanbul’a geleli beri gören bayılıyordu. Yani Celâl hariç. O da pek gördü sayılmaz zaten. Görse beğenir miydi acaba? 

Yine neler saçmalıyorum. Ne demem gerek şimdi? Atom bombası gibi bakıyor karı. Alttan mı almalı üste mi çıkmalı? Bu kadın milletini kızgınlar mı kırgınlar mı anlayabilmenin bir yolu var mı acaba? Yok çünkü ne düşündüklerini çoğu zaman kendileri de bilmio.

“ Gökçe, be, ben… yani Mert’i bekliyordum… Dalmışım özür dilerim”

“ Sen bu çocuğu neden rahat bırakmıyorsun”

“ Şey, merak ettim”

“ Senden kaçmış Londra’ya kadar gelmiş. Üstelik okulunu bile bırakmış. Fino köpeği gibi peşinde dolanıp ne kafasını karıştırıyorsun”

Bu karı bu gün ne dese haklı yani. Evet köpeğim ben, ne yapayım? Bırakamıyorum sahibimin peşini. Söyliycek hiç bir şey de bulamıyorum. Memişlerime bakmaya başlayınca hemen içeri kaçtım, önüme çıkan ilk odaya daldım. 

Ama bura Mert’le aşk yuvamız olan oda değil. Dolayısıyla eşyalarım da burda yok. Yerde bir şort gördüm. Sanırım Gökçe’nin. Neyse çok feminen değil spor şortu. Geçirdim havlunun altından. Arkamdan damlamış bile. 

Bu defa gülümseyerek bakıyor. Ruh hâli geçişlerle dolu, çoğu kız gibi. Yanıma yaklaştı. Ben kollarımı göğsümde birleştirip olmayan memişlerimi kapadım. Bazı insanları tahrik edebiliyorlar. Yaklaşıp etrafımda bir dolandı.

360 derece gezinti. Neyse ki popom için bir tehlike arz edecek donanıma sahip değil. Nedense, yine de görünce gaza geldi kancık. Elini uzatıp bir yoklama çekti. Hemen kaçtım diğer tarafa doğru. Allahın sapığı.

“ Önünde pek bir numara yok ama popon hatta tüm vücudun iş yapar. Boynun da kuğu gibi yalamalık”

Önümde pek bi numara olmadığının ilk gördüğümden beri ben de farkındayım. Ama ben en azından farkındayım. Ne erkeğim ama havalarında gezinip, amınakorumu ağzından düşürmeyen pek çok yurdum erkeğinin şeyinin de benimkinden pek bi farkı yok. 

Bunun da farkındayım ama. Hele sen ablam, senin bu dayılanmalarının arkasında ne var? Beğenmediğin ben de olan da yok ya sen de. Ama mangalda kül bırakmıyorsun. Neyse, senin gücün, önünde fallus taşımak değil. 

Onları sahiplenip bir şekil kontrol etmek sizin gibi orospuların hüneri. Mert’in devi kontrolünden çıkınca da delirmişsin işte böyle. İyi de Mert gay olduysa benim suçum ne? Ulan Londra’ya ayak basar basmaz olaylar olaylar.

Mert kesin beni cezalandırmak için çekip gitti evden haber bile vermeden. Bunun geleceğini bilmiyor muydu sanki. Cihan’la sınavımız bitmedi bi de bunu çıkardı tepemize. Topu çevirmem gerek. Amacım gol atmak değil gol yememek. 

“ Gökçe sen neden ilk gördüğün andan itibaren düşman oldun bana”

“ Ha kız kıza geçinir giderdik diyosun yani”

“ Kız diilim ben”

“ O zaman niye yatıyosun erkeklerin altına”


Amcık karı ben sindikçe bel altına daha hızlı geçiriyo. Erkeklerin altına yatmıyorum. Sadece Mert’in altına yatıyorum. Çünkü ben ona aşığım. Hem bana, sana aşığım bile dedi. Bir kere olsa bile dedi lan. Sana dedi mi?

“ Devamlı laf çakıcağına açıkça cevap versene, neden düşmansın bana”

“ Mert’in küçük ibnelerinin hepsine düşmanım ama sana özel hislerim daha kuvvetli”

“ Neden işte onu soruyorum”

“ Sen farklısın ve bu sinirimi bozuyor. Mert’i öyle veya böyle etkileyebilen tek sen çıktın. Nerden çıktıysan oraya geri dön”

“ Mert’e aşık mısın sen”

“ Everybody loves Mert” 

“ Mert seni seviyor mu peki”

“ O artık kimseyi sevmez”

“ Senin yüzünden değil mi?”

“ Senden kaçıp benim yanıma geldiğine göre benim yüzümden değil herhalde”

Top çevirelim derken doksandan bütün topları içeri almaya başladık. Bu karı fena. Mert’in çok konuşan çüksüz versiyonu. Almıyım bu sapsız modeller nerelerinden nasıl tutulur bilemiyorum. Daha ne kadar alttan alıcam onu da bilemeom.

“ Tamam Gökçe belki de haklısın. Ama ben Mert’e fena aşığım. Onsuz olmam imkânsız yani. N’olur bana yardım etsen”

“ Niye yardım edicekmişim”

“ Ölelim mi yani? Hiç mi umurun olmaz? Ben olmasam başkası olmıycak mı sanki”

“ Olur da senin gibi olmaz. Mert’in senden vazgeçememesinden belli, tatlı çocuksun sen de ha”

“ Teşekkür ederim. Yani yardım edicek misin?”

“ Şartlı tahliye edebilirim belki”

“ Nası yani?”

“ Eğer tam itaat edersen bana, bakarız”

Amınakoyım ne aile hepsi de itaat meraklısı. Sonumuz kölelik düzenine geri dönüş. Ordan feodal toplum filan derken ben şövalyem Mert’le evlenir çeker giderim buralardan. Bu karı da kemirsin dursun yastıkları. Senin motor Mert’in kasaya uymaz bacı.

“ İtaat derken”

“ Anladın işte numara yapma. Bana tabi olucaksın sahibinmişim gibi”

“ Ne istiyceksin ki benden. Sen de söyledin bir işine yaramam ben”

“ Orasına ben karar veririm. Canım ne isterse artık. Soru sormaya devam ediceksen unut gitsin teklifimi”

“ Yapamayacağım şeyler olursa…”

“ Senin gibi ibnelerin yapamayacağı bir şey olmaz bilirim”


Ne vardıysa artık bu sülalede koca manga gözlerinin içinde kayboluverdim. Yine bir macera ve merak denizine dalmak mı çekici geliyor? Yoksa gözleri Mert’e mi benziyor? Neyse ki gözleri gibi memişleri büyük değil yoksa malûmunuz iyyk yani. 

Uçları da Mert’inkiler gibi ufacık ve açık renkse… Üzerinde iki düğmesi iliklenmemiş incecik beyaz ipek bir gömlek var. Ve sanırım sütyen giymemiş. Çatalını gördüm diyemeyeceğim çünkü o kadar ufak ki göğüsleri çatal matal da yok. 

Olan biten pürüzsüz beyaz bir deniz ve çıkıntılar da denizin tatlı dalgaları gibi salınıyorlar. Bi de otur şiir yaz bari kıza. Bu ne lan heterolaşıyor muyum ben. Gerçi bu kız pek kız sayılmaz nev-i şahsına münhasır bir melek veya şeytan. 

Ya da beteri her ikisi de. Farketti göğüslerine baktığımı. E zaten bu kadar açıklık siyaseti de millet baksın diye olsa gerek. Öyleymiş, kocaman ağzını zevkle iki yana yaydı. Benim suratım cayırdamaya başladı. 

Bu küçük kız memişi merakı ne ara zuhur etti ben de. Buğra kuzusu, içimde daha önce hissetmediğim birşeyleri mi uyandırmaya başladı acaba? Evlerden ırak bu yaştan sonra. Yaşım ne ki la benim.

Alaycı gülerek gözlerimin içine bakmaya devam ediyor. Hodri meydan, girdim gözlerinin içine ben de. İyilik mi kötülük mü var araştırmaya. İkisi de var. Belki herkes de öyledir zaten ama bunun ki bir değişik. Bunda hepsinden mebzul miktarda mevcut, içinden taşarcasına adeta. 

Erkeklerin karşısındakine meydan okumak için önlerini düzelttikleri gibi, bana doğru memelerini sallayıp yaklaştı iyice. Dudakları dudaklarıma değecek nerdeyse. Nefesi de mis gibi kokuyor üstelik kendi de. 

Enseme elini attı, çekemedim kendimi. Yaklaşamıyorum ama mıknatıs gibi uzaklaşamıyorum da. Gözlerini kapadı, istemsiz ben de kapadım. Diliyle dudaklarıma kadastro çekti… Ben aralamadım dudaklarımı.

Dondum kaldım ama apollo şahlandı kendi çapınca. Nerden anladıysa alini attı önüme, incecik şortun üzerinden kavrayınca ben ayıktım, birden kaçtım hemen odanın öbür ucuna kadar. Çok komik bir durumdayım, üstüm çıplak altımda onun şortu.

“ Kabul ediyor musun?!”

“ Edersem Mert’le sonsuza dek birlikte olabilecek miyiz”

“ Sonsuza kadar ne ya. İlkokulda travma filan mı yaşadın sen. Oralarda oynuyor gibisin hâlâ. Ama kabul etmezsen hiç birlikte olmazsınız, bundan emin ol. Şu ara aramız iyi”

Sonunda beni anlayan biri çıktı. Ama yanlış insan. Evet ilkokulda ağır travma geçirdim. Aslında okula başladıktan sonra bitirene kadar her günüm travmalarla geçti. O yüzden bu saçmalamalarım belki de, sekso - psikolog hanım.

“ İyi tamam kabul ediyorum”

“ Aferin, çıkar şortu doğru yatağa”

Bu kadar çabuk mu? Biraz ısınsaydık birbirimize. İnikken beğenmediydi, elini atınca tav oldu kancık. Neyse sahibimle ilgili böyle cinsist söylemler geliştirmemeliyim. Benim karşılaştığım kızlar neden bu kadar seks düşkünü oluyorlar?

Bir kaçış yolu kabilinden gözlerimi kapamıştım deve kuşu misali. Açtığımda o çırılçıplak bir metre ötemde yan dönmüş bütün ziynetleri gözüksün diye, bana bakıyordu üstelik gülümseyerek. Vücudu gerçekten çok değişik ve çok harika ve çok bakmalık. 

Mert nasıl sıradan erkeklere benzemiyorsa bu da aynı onun gibi bambaşka. Saçları kısa ama oğlan manga karakterleri gibi kesilmiş. Suratının manga güzelliğini de ilk tanıştığımız gün farketmiştim zaten. Çıplak göreceğim aklımın ucundan geçmezdi.

Vücudu anlatması zor bir estetik harikası. Omuzları ne dar ne geniş. Boynu ne uzun ne kısa. Zayıf olduğu için boynunda ki gönül çukuru ve köprücük kemiği çok belirgin. Ufacık ve diri göğüsleri ve evet ne yazık uçları aynı Mert, küçücük ve teninin renginden ancak bir tık koyu. 

Kaburga kemikleri hafif belirgin ve karnı aynı Mert gibi içe göçük. Bele inince bir incelme olmuyor, bu nedenle en erotik bölge sayılan göbek deliği ile cinsel organ arasını daha bir hünsa kılıyor. Poposu ufacık taş gibi ama damperli kamyon gibi çıkık değil.

Bacakları; baldırlarından bileklerine ininceye kadar nerdeyse aynı kalınlıkta ve çok uzun. Göğüslerini yok say, bacak arasında da bir fil hortumu var say, bu Mert la. Mert’le seviştiklerini düşününce yine dikeldim sanırım. Mert? Yutkundum ve zorlukla konuştum.

“ Gökçe çok güzelsin gerçekten. Şimdi Mert gelebilir, giyinsen”

“ Gelmez o akşama kadar işi var. Gelse de farketmez alışkındır o böyle şeylere”

Açık kapı bırakmıyor. Açacak beni illâ. Daha fazla bakamadım gözlerimi yere devirdim. İstemsizce ellerim de bacak aramda birleşti. İffetimi koruyorlar öyle ya da böyle. Yanıma geldi, çenemden tutup kaldırdı yüzümü.

Çok yumuşak bir kelebek etkisi öpücük kondurdu dudaklarıma. Ben utançtan gözlerimi kapadım yine. Sonra çekildi. Suratımda hatta kafamda bir şey patladı, o kadar şiddetliydi ki. Ayakta bile duramadım yerle yeksan oldum. 

Neyle vurdu bu bana? Elimi yanağıma götürdüm yanıyor resmen. Kafamın içi deprem yeri ağrımaya başladı. Gözümü açtım başımda dikiliyor, elinde sopa filan yok. Bir kız böyle vurabilir mi? Yarığı gözüküyor tepemde, benim hiiç ilgimi çekmeyen bir girinti. 

Ama bunun orası da bir değişik sanki. Tertemiz bir küçük kayısı gibi. Bakmadan duramadım. Kıvırtarak arkasını dönüp, dolaba gidip açtı. Sanırım burası onun odası. Tam da yerine kaçmışım. Polisten kaçarken karakola sığınmak misali. 

Bir kutu aldı. İçinden kocaman bir dildo çıkardı, belden bağlamalı. Benim belime bağla bacım. Bir de ince uzun saç örgüsü gibi bağlanmış kamçı. Kamçıyı yatağa koyup, ne yazık dildoyu kendi beline bağladı. 

Yarra yedik sanırsam. Anlamadığım önünde sallanan kendine ait olmayan yapay şeyi bana sokacaksa, ne gibi bir zevk alıcak acaba? O kadar kalın ve büyük ki fantezi sınırlarını aşar. Sanırım tek derdi içimi param parça edip beni Mert’le bir daha yatırmamak.

Kaçmam veya bağırıp çağırmam gerekiyor ama benim bacaklarımda derman kalmadı korkudan öylece yerde oturuyorum. Ben kendimi neden bu kadar uçucu, yumuşak, hafif ve güçsüz hissediyorum. Evet bunların hepsinden biraz olabilirim ama o kadar çok da diil. 

İşte o kadar çok hissedince çok daha çok oluyor insan. Ve tabi diğer insanları da yerinde, sert, ağır ve güçlü zannediyorsun. Ama esas olan, kendinden memnun olmaktır. Ben kendimden böyle de memnunum, öyle de memnunum artık nasıl hissediyorsam.

Demek ben farklıyım ve bu senin sinirini bozuyor. Farklılıkları ortadan kaldırmaya karar verdin sen de. Sonuna kadar farklıyım ve öyle olucam. Neysem oyum. Gerisinden kime ne? Yine ve her zaman; sabır ve zaman… Ama o önündeki şeyi alamam onu söyliyim de…








~~

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler