Liseden Üniversiteye 33 ~ rengârenk bir sel






Liseden Üniversiteye 33



~~~rengârenk bir sel ~~~



Kendi labirentinde kayıp Mert bey, benim başımın belası… Ne onunla ne onsuz yapamayan ama onun labirentinde de kaybolamayan garip Can… O da başka bir bela başımda… Ve karşımda bana tatlı tatlı bakan Peter Pan…

Demek benim suçum, Mert’in labirentinde kaybolmamak… Akıllı fare Can labirentte kaybolmadı ama kendi labirentinde kaybolan Mert’e aşık oldu, çıkamıyor oradan bir türlü… Kaybolmaktan beter yani durumum…

“ Haklısın belki de ama ne yapmam gerek bunu bilemiyorum” dedim.

“ Hadi gel denize gidelim, sonsuzluk her şeyin çaresidir, der annem, deniz varsa deniz, çöl varsa çöl, bir göl bile yeter, hiç biri yoksa”

Bu çocuk aklımı mı okuyor benim acaba? Güldüm gözlerinin içine bakıp, o zaten her zaman güler gibi bakıyor her yere ve her şeye… Denizin benim ilacım olduğunu nereden anladı acaba?

“ Sonsuzluk çünkü ne küçük olduğumuzu hatırlatır bize ve biz küçüksek dertlerimiz de küçüktür, böylece unutur gideriz dert sandığımız şeyleri. Ve evrenin büyüklüğünü hatırlatır bize… Ne müthiş bir uyumun ortasında olduğumuzu, esas uyumsuzun biz olduğumuzu anlayıveririz”

Peter şaşkın dinledi beni… İkimiz de denize baktık uzun uzun. Sonra bana baktı ve alt dudağını şöyle bir büküp, elini kaldırdı, bu ne ya, der gibi…

“ Ben annemin söylediklerine, nereden biliyor bunları diye şaşırırken, sen alabora ettin beni resmen… Bu tür şeyleri doz doz ver bana lütfen… Ne diyorsun gidelim mi sonsuzluğa o zaman, dertlerimizi unutmaya”

Güldük ikimiz de, beni güldürüyorsun ya sen de hep gül emi Peter…

“ Çok isterdim ama sabah zaten saçmaladım sanırım… Okulda olmam gerekirken… Neyse artık, bir an önce dönmem gerek… Bu arada senin sayende kendime geldim inan… Çok teşekkür ediyorum iyi ki tanımışım seni”

Yine utandı… Bu kadar çabuk utanan bir insan görmemiştim, çocuktan da öte bu ya… Kalkmam gerek ama onu bırakıp gidemiyorum da… Lafı değiştirmek en iyisi…

“ Dertlerimizi unutmaya, dedin. Senin unutman gereken dertlerin mi var?”

Durdu, suskunlaştı, gözlerindeki neşe, hüzne dönüverdi birden. Üzüldüm, ne kadar çabuk etkileniyor herşeyden… Sormaz olsaydım keşke… Bir kere daha lafı değiştirdim…

“ Teklifin geçerli olursa, sınavlar da okul da, önümüzdeki hafta perşembe bitiyor, gider ikimiz de unuturuz dertlerimizi, olur mu?”

Hemen kaldırdı yüzünü yerden, bebek gözleri neşeleniverdi… Onu mutlu etmek bu kadar kolaysa ne güzel… Ben neden böyle birilerine değil de Celâl ve hele Mert gibi hiçbir şeyden memnun olmayan erkeklere aşık oluyorum acaba?

“ Ne teklifi ya, sen iste yeter ki , sadece bu da değil, her ne istersen… Yeter ki sen iste, yapabileceğim bir şeyse ölümüne inan…”

Peter uçmaya başladı yine, yere indirmek gerek… 

“ Tamam gideriz o zaman, şimdi kalkmalıyım… Şeyy, pizza için, yani sana versem parasını, olur mu Hasan”

“ Sakın Can böyle şeyler söylersen gerçekten kızarım… Duymadım son söylediğini”

Bir kızmayan sen kalmıştın… Katıl kervanıma…

“ Peki özür dilerim… Sana da Sabri abiye de çok teşekkür ederim. Sen iletirsin artık”

Bu arada Sabri abi, deyince birden aklıma geldi… Bir umut işte…

“ Bir dakika Hasan senden bir şey rica edeceğim, daha doğrusu önce düşünceni alıp ona göre senden bir şey isteyeceğim”

“ Dedim ya ne istersen”

“ Hemen değil ama uygun bir zamanda, en iyisi benim sınavlarım bittikten sonra, Sabri abiye söyler misin, hani dedin ya Mert’le dertleşirler bazen diye, işte öyle bir zamanda, tabii Sabri abi için de uygunsa… Sorabilir mi Mert’e, benden ayrılıp ayrılmadığını. Deliriyorum meraktan çünkü ve belki de bunu sadece Sabri abiye söyler Mert. Ne dersin?”

“ Tabii ne demek. Sabri abi mutlu olur bu istediğinden, sevdiği insanlara yardım edebilmek için yaşayan bir insandır o, inan ki. Onun nasıl bir insan olduğunu anlatırım sana sonra, çok ilginçtir yaşamı”

≈≈≈

Okulun servisine gitmek için dolmuşa bindim… Üç kişilik koltukta yanıma benim yaşlarımda iki çocuk oturdu… Birisi esmer diğeri beyaz tenli oldukça hoş tipler… Esmer olanla yan yanaydık… İkisi de o kadar yayıla yayıla oturdular ki, ben esmerle cam arasında sıkıştım kaldım…

Biraz kıpırdarsam anlar belki dedim… Kıpırdayınca, bana baktı ters ters… Daha da yığıldı üstüme ve açtı bacaklarını da. Mahsus yapıyor… Ben de iyice çekildim cama doğru, bir tatsızlık çıkmasın diye…

Hiç durmadan konuşuyorlar… Akşam maç varmış, maç başlayana kadar ne yapacaklarına karar vermeye çalışıyorlar… Zamanları çok kıymetli ya… Seçenek yelpazesi geniş; film seyretmek veya bilgisayar oyunu, hepsi bu… 

Karar veremedikleri ve tartıştıkları şeye bak… Ne kadar güzel ve sorunsuz normal bir yaşamları var… Herkes gibi olabilmek ne büyük rahatlık, ben hiç tadamadım…Keşke onlardan biri olsaydım diye düşündüm… 

Hiç bir konuda bu kadar rahat olamadım ben… Çocukluk aşkım Sinan da futbola çok meraklıydı. Onunla daha çok zaman geçirebilmek için futbol maçlarını izlemeye çalıştım bir ara babamla… Ama tık yok, giremedim olayın içine…

Ne estetiğinden ne tekniğinden hiç bir şey anlamadım. Anlamadığım bir şeyden zevk alamam ki… Film seyretmek veya kitap okumak varken tam bir saçmalık gibi geldi bana… Bıraktım sonra… Babam tam sevinmişti, hevesi kursağında kaldı tabi…

İneceğim yere geldiğimde izin istedim onlardan. Yine ters ters baktı esmer olan, çekilmedi bile zar zor sürtünerek indim ona… Amacı da o zaten… Gıcık şey… Kıyafetlerim, saçım, küpe ve piercinglerim bazı insanları sinir ediyor… 

Özellikle büyüme sancıları çeken oğlanları… Ama beğenenler de var yani… Kızlar özellikle yiyecekmiş gibi bakıyorlar… Benden size hayır yok, konulu bir tabela asmayı düşünüyorum boynuma… 

≈≈≈

Okula döndüm… Odama gidip yıkanmalı ve sonra doğruca kütüphaneye gitmeliyim. Bir hafta eşşek gibi çalışmam gerek. Ve sonra bitiyor ve bakalım Londra işi ne olacak? Ama artık eskisi kadar merak etmiyorum…

Ben bu dönem da birinci bitireyim yeter. Gerisi artık kafasından neler geçtiğini bilmediğim hatta tahmin bile edemediğim eğitim gurumun kararı. Saygılıyız ne derse o… Yapacak bir şey yok… Odama gittim…

Anahtarı soktum, ama kapı açık, kitlemeyi unuttum sanırım… İçeri girdim, telefonlu piç masamda oturuyor 😲 Hemen geri döndüm çıkmak için, fırladı yerinden, kolumdan tutup önüme geçti, kapıyı kapattı, elindeki anahtarlarla da kilitledi… Benim elimdeki anahtarlara uzandı. 

Sıktım elimde, anahtarlığı, ucundan tutup öyle bir çekti ki, elimdeki sargıları kopararak aldı. Elim çok acıdı… Bana iskemleyi gösterdi… Oturdum… Sargıları tekrar sarmaya çalıştım elime… Diğer elimle bastırdım üzerine acısı geçsin diye… Telefon etti birine…

“ Abi geldi odasında”

Al işte Hilmi’ye söyledi. Keşke hiç gelmeseydim yurda. Sanki Hilmi bırakacaktı peşimi. Arabayla sokak ortasında beni takip edecek kadar gözü dönmüş hayvan… Buralar onun çiftliği ya… Ulan bir haftacık daha izin verseydin ya…

Bitince sınavlar, defolup giderdik çiftliğinden… Seneye bulurdum bir çözüm nasıl olsa… Mert’in sürüsüne katılırım bundan iyi… Bu ayı ne yapacak şimdi, gelip yine banyoda yaptığı gibi altına alırsa ve ileri giderse, kusarım ha, ölene kadar hem de… Bütün iç organlarımı, o pis suratına kusarım…

Telefonlu piçin aynı tilki gibi bakan gözleri var… Öğrenciye benzer bir hali filan yok, nasıl rahat rahat dolaşıyor okulda anlayamadım… Odama da anahtarla girdiğine göre, Hilmi’nin kiralık adamı gibi bir şey herhalde… Ya da film kuruyorum kafamda bilmem…

Diğer iskemleye de o oturdu… Celâl’in eski iskemlesi. Odanın bir tarafında Celâl’in masası diğer yanında benim, aynı yataklarımız gibi… Epey bekledik… Gözünü üzerimden ayırmıyor, bi saniye başka yere baksa, elim telefonumda… 

Ama üzerime atlayacakmış gibi tetikte duruyor tilki… Sargılı ellerimle ne mesajı atacaksam artık… Telefonu çaldı… Tamam deyip… Kalkıp kapıyı açtı… Beklenen ayı geldi, tilki gitti… Kapıyı kilitledi…

≈≈≈

Bana baktı, yine hem bana hem sanki arkamda birilerine bakar gibi, anlamsız ve pis suratıyla… Ben hemen kaçırdım gözlerimi, korkudan titreyen ellerime bakıyorum… Farketti titrediğimi…

“ O gün okuldan taksiye binip kaçarken oldukça cesurdun, film çevirir gibiydin taksi şoförüyle, ne oldu şimdi numara mı çekiyorsun kendini acındırmak için?”

Oha olayları nerelere bağladı, bu ayılarda değişik çalışan bir beyin yapısı olduğunu biliyordum da, bu kadarı, ne demem gerek acaba? Aklına ilk gelen, en iyisidir sanırım…

“ Abi yemin ederim, ben sana ne yapabilirim ki, o gün de çok korkuyordum, numara filan yapmıyorum”

“ Gördüm videodaki halini, nasıl da daldın kavgayı ayırmak için, pek korkağa filan benzemiyordu halin”

“ Sadece o anlık yemin ederim abi… Aşığım o çocuğa ona bir şey olsa, yaşamım umurumda değil inan, ondan yani”

“ Bırak şimdi aşıkmış, daha yılın dolmadı burda lan. Celâl sonra o kıl kuyruk Mert mi ne boksa yatmadığın kim kaldı okulda… Ben söyleyeyim sana, seni buraya ilk geldiğinde gören benim… Seni bu işlerle ilgisi olmayan saf bi bok zannedip bulaşmamıştım… Şimdi sıra bende artık… Bundan sonra benimle oluyorsun yani benimsin”

Konuşurken de aynı bakarken gibi dümdüz anlamsız ve bir şey düşünmeden konuşuyor. Sanki ezberlediği bir metni söyler gibi. Ayaklarımdan doğru kanım çekilir gibi bütün vücudum donuyor…
Ağlamaya başladım ama sadece göz yaşlarım akıyor, suratım aynı, ona gözlerimi diktim bakıyorum, bana inansın diye…

İskemlede oturmaya devam ediyordum. Yanıma geldi, kürek kadar elini suratıma yaklaştırıp yanağımı sardı… Ne yapmaya çalışıyor bu ya… Hiç düşünmeden, elimdeki sargıları hızla açmaya başladım… O kadar sert çekip çıkardım ki, kanayıp kurumuş ve yapışmış bandaja bazı yerler. Tekrar kanamaya başladı…

Şaşırdı birden, o kadar man kafa ki, ellerimin titrediğini gördüğü halde sargıları farketmemiş bile… Banyoya baktım kapısı açık… Yerde duruyor hala ayna kırıkları ve bir kısmında benim kanım, biraz da yerde…

Fırladım hemen banyoya, kapıyı kapadım ama kilitlemeye zaman bulamadan, kapıya öyle bir yüklendi ki ayı, kapı önce suratıma sonra da vücudum çarptı… Sırt üstü yığıldım ayna kırıklarının üzerine…

Burnum kanamaya başladı… Üzerime gelirken, yerden bir ayna parçası alıp bileğime götürdüm kanayan ellerimle, salya sümük bağırdım,

“ Abi sabah intahara kalkıştım beceremedim, ama şimdi gelirsen üstüme, allah belamı versin keserim bileğimi, hem öyle derin keserim ki, kurtaramazlar beni, yaşamak filan umurumda değil… AMINIZA KOYIYIM HEPİNİZİN…”

Ayna parçasıyla bileğimi tam kesecekken, suratıma doğru öyle bir tekme attı ki, son gördüğüm, patlayan dudağımdan, havaya, bir sanat eseri edasıyla, sıçrayan kanım oldu… Bu işi de estetik bir şekilde tamamlamanın verdiği rahatlıkla, sözcüğün tüm anlamlarıyla, bayılmışım

~~~

Ayıldığımda yatağımda yatıyordum, başımdaysa sağlık merkezindeki o kadın… Ellerimi tekrar sarmış, hissedebildiğim kadar dudağıma da bandaj yapmış… Ben uyanınca gözleri parladı, bir şey olacak diye ödü patlamış sanırım…

Bu ayı beni sağlık merkezine götürmemiş kendi yaptığı anlaşılır korkusuyla, kadını buraya getirmiş… Onun çiftliği ya burası; her istediğini yapar, istediği kişinin de ağzını burnunu dağıtır… Kadına döndü,

“ Teşekkür ederim gidebilirsiniz siz artık, bir şey olursa haber veririm ben”

Kadın kaçar gibi gitti hiç bir şey söylemeden… Bana bakıyor gözlerini dikmiş, suratında yine o anlamsız aptal ifadeyle,

“ Neden küfür ettin”

“ Bilmiyorum… özür dilerim”

Hay allah, niye ben özür diliyorsam… Ben gerçekten malım ya… Bütün bunları hakediyorum… İlk defa bana saldıran birine karşı, kendimi savundum, sonu hüsranla da bitse… Şimdi tutmuş özür diliyorum bir de…

Suratında ilk defa anlamlı denebilecek bir ifade belirdi… Gözlerini yere eğdi… Bir şey söyleyecek ama söyleyemiyor… Ne söyleyecekse söyleyip defolup gitse… Bu haldeyken beni becermeyi düşünmüyordur artık…

“ Asıl ben özür dilerim, kendimden güçsüz birine ilk defa vurdum… Ama senin gibi birisi de bana küfür etmeye ilk defa cesaret etti… Nasıl hissediyorsun kendini…”

Her şeyin ilki olmayı bana nasip eden allahıma şükrettim… Nasıl hissedeceğim, bir ayıdan tekme yemiş gibi tabii… 

“ Neden bilmem ama dayak yemiş gibiyim sanki”

Bu ayıyı da güldürdüm ya… O beni dövüyor ben onu güldürüyorum… Ne kadar bencillikten uzak ve karşılıksız veren bir karakterim var. Övünç duyuyorum… 

“ Can senden hoşlanıyorum ben… Ama böyle şeyleri söylemeyi beceremem… Ne yazık ki tek anladığım şey korkutmak, sen iyi olana kadar burada kalacağım, istediğin bir şey varsa söyle getirteyim hemen”

Tek istediğim senin gitmen ve bu söylediğin şeyleri de unutman…

“ Ben iyiyim abi, zaten hemen kütüphaneye gitmem gerek, yarın sınavım var”

“ Sınavın var da ellerini neden bu hale getirdin?”

Bu ayı da beni düşünmeye başladı… Ben sınavda ağzımla da olsa yazarım sen merak etme… Sınavımı bu kadar düşünüyordun da nerdeyse kafamı dağıtacak tekmeyi neden attın? Ellerim yaralı da olsa iyi kötü yazarım da; yazacağım bilgiler patlatmaya çalıştığın kafamın içinde… İç sesimin de bu gün çenesi düştü… 

≈≈≈

Neyse ki gitti sonunda… Biraz dinlenip tam olmasa da kendime geldikten sonra, kütüphaneye gittim… Yeni yaralarımı kütüphane halkına göstermem gerek… Bilgileri güncellensin… Herkesin her şeyden haberi olmalı… Videocu piçin ilkelerinin izinden gitmeliyiz…

Kafamın içi biraz ağrıyor ama geçecek nasıl olsa… Saat 11’e kadar filan çalıştım, bu iş tamam yarın için bir sorun yok. Odama gittim… Uyumadan beni rahatlatacak bir şeyler okursam sabah ki sınavda daha başarılı olurum, konsantrasyon meselesi gibi bir şeyler işte…

Buraya geldiğimden beri yaşadıklarım ve kaldıramayacağım kadar yoğun olmaları… Bana en sevdiğim yazarlardan olan Hermann Hesse’nin etkileyici romanı Demian’ın giriş kısmını anımsattı… 

Defalarca okumama rağmen bir kere daha okuma ihtiyacı hissettim… Hele de Kâmuran Şipal’in çevirisi enfes…


~ İki dünya ~

On yaşımdaydım henüz, küçük kentimizdeki Latince okuluna gidiyordum.

Burcu burcu bir alay koku o günlerden esip geliyor bana doğru, içimi bir sızıyla, tatlı bir ürpertiyle dolduruyor; karanlık sokaklar, aydınlık evler, kuleler, çalan saatler ve insan yüzleri, sıcacık bir rahatlık taşan konforlu odalar, kapılarından içeri hayalet korkusuyla adım atılan gizemli odalar…
Dünyalardan biri bizim kendi evimizdi,
Büyük bölümüyle bana aşinaydı bu dünya; adı anneydi, babaydı bu dünyanın, sevgiydi ve çatılmış kaşlardı, örnek alınacak kişilerdi, okuldu. Yumuşacık parıldardı, aydınlık ve temizdi; sertlikten uzak güler yüzlü sözlerin, yıkanmış ellerin, temiz pak giysilerin, edep ve terbiyeye uygun davranışların yurduydu burası.
Öteki dünyaya gelince; daha bizim evin göbeğinde başlıyordu ve bambaşkaydı, ayrı bir kokusu vardı bu dünyanın; değişik bir dil konuşuluyor, başka vaatlerde bulunup başka şeyler istiyordu insanlardan… hizmetçiler, zanaatkâr oğlanlar, hortlak hikâyeleri, skandallar yer alıyordu; dehşet verici, insanı cezbeden, korkunç ve bilmecemsi nesnelerin oluşturduğu rengârenk bir sel…
İşin en tuhaf yanı, iki dünyanın sınırlarının gelip birbirine dayanması, iki dünyanın birbirinin bu kadar yakınında yer almasıydı.

~~~

Uyumak için gözlerimi kapadığımda, yaşadıklarımın yoğunluğu ve korkunçluğunun da aynı romandaki gibi, rengârenk bir sel, olduğunu düşündüm… Korktum, bu selden, sağ çıkabilecek miyim bakalım?

≈≈≈

Kütüphane, yurt odam ve sınav salonu üçgeni arasında geçirdim bütün haftayı… Mert’le karşılaşmamak için ortalarda görünmedim hiç. Kantine ya çok erken ya çok geç saatlerde gittim, Rıza abinin sandviçleri için. 

Sınavlar nasıl olduysa olağanüstü iyi geçti… Ayı tekmesi kafamı iyice açtı… Hayvanlar aleminin böyle sırları var işte… Aklıma öyle olmadık şeyler geldi ki, rengârenk bir sel, gibi aktı beynimden sınav kâğıtlarına sanki…

Son sınavdan çıkarken ellerimde sargılar yoktu… Yaz başlıyor… En sevdiğim mevsim… Belki de çok üşüdüğüm içindir. Ama en çok da denizle yazın müthiş uyumu herhalde. Odam epey dağılmıştı sınavlarla başka şeyle ilgilenememekten…

Önce bütün eşyalarımı topladım… Önümüzdeki yıl Hilmi nedeniyle burada olmayabilirim. Gerekirse eğer, herşey ani bir kaçış planına uygun olmalı… Sonra yıkandım ve yatıp derin bir uykuya daldım… Ne kadar derin ve tatlı bir uyku…


Bir titreme hissediyorum ama ne? Yataktaki telefona mesaj gelmiş, ben de daha işe yarar bir şeyler ummuştum 🐹.


Peter Pan ► Can

sınavların iyi geçmiştir umarım seni çok özledim buluşabilir miyiz sözün vardı unutma

Can ► Peter Pan

teşekkür ederim çok iyiydi sınavlar buluşuruz

Peter Pan ► Can

şimdi?

Can ► Peter Pan

yarın olsun

Peter Pan ► Can

yarın da buluşur sonsuzluğa gideriz ama şimdi mert abiyle ilgili merak ettiğin şeyi konuştu sabri abi bilgiler ben de

Can ► Peter Pan

oha ciddiysen hemen geliyorum

Peter Pan ► Can

tamam yaklaşınca haber ver seni çay bahçesinde bekleyeceğim

≈≈≈

Nasıl giyindim ve taksiye bindim hiç bir şey hatırlamıyorum… Modaya gidene kadar dokuz yaşıma geri döndüm deli gibi tırnaklarımı yiyorum. Ne kadar komik göründüğümün farkındayım… Şoför bana bakıyor aynadan…

Elimi çekiyorum ağzımdan ama iki saniye sonra tekrar saldırıyorum sanki… Artık neyse bu anlayamıyorum ama engel olamıyorum da kendime… Sonunda geldik parkın önüne, çıktım taksiden… Arkamdan biri bağırıyor…

Parayı ödemeden fırlamışım taksiden… Hemen dönüp, bir yığın özür arasında ödedim parayı, daldım parka… Güneş batmak üzere parkın sol tarafından, deniz ne güzel görünüyor… Bakalım ben batacak mıyım çıkacak mıyım?


≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler