Liseden Üniversiteye 44 ~ yavaş yavaş büyüsek seninle çocukluğumuza geri dönüp






Liseden Üniversiteye 44



~~~ yavaş yavaş büyüsek seninle çocukluğumuza geri dönüp ~~~



mürşit demek maşuk demektir ey talib! 
o müridini kendine irşad eder. cezbeder. deli eder. 
rastlarsan tutamazsın, ama tutulursun ey talib! 
kendini zorlama hiç, bulamazsın bulunursun. 
defol der, olamazsın. olursan eğer, ölürsün.

【dücane cündioğlu (tutku yok edilebilir ama yaratılamaz)】



Önce bir güler gibi oldu sonra sustu ve denize döndü gözleri. Denize bakmıyor da, gözünü dikip kavga ediyor onunla bile. Başka bir şey mi düşünüyor ya da söylediğim şeye mi kafayı taktı, bilemiyorum artık. Zorunlu ben de denize bakmaya başladım. 

Konuşmuyor, daha ne kadar bakabilirim bilemiyorum sonsuzluğa. Kalkıp gidemeyeceğime göre, ne nerde olduğumu biliyorum ne de param var. Oturup bekliyorum çaresiz. Rakı bardağının dibinde epey vardı, dikti hepsini birden. Bana baktı, ben de ona... 

Birini gerçekten sevip sevmediğinizi test etmek istiyorsanız bu çok kolay gerçekten, dünyanın en kolay işi hatta, sanılanın aksine… Ona baktığınızda, gözlerinin ta içine ama, içiniz bir yaprak gibi titriyor mu? Öyleyse, geçmiş olsun…

Gözlerin diyorum, neden o kadar kızgın? Sadece aptal dedim hepsi bu. O anlamda aptal değil ama, salak. Şimdi de salak dedim. Nerden buluyorum bu cesareti, bu aralar bilmem, konuşup duruyorum işte. İçime olsa iyi de, dışarı da kaçıyor bazen. 

Daha ne kadar bakışacağız acaba? Rakı yavaş yavaş, delici bakışların yerini, sorucu bakışlara tahvil etti. Tahvil? Eski hukuk kitaplarını okumayı bırakmam gerekiyor sanırım, iç sesimi yakında benden başka kimse anlamaz olacak. Zaten anlayan var mı, o da şüpheli… Ya da doğru anlayan. Ben?

“ Aptal filan. Neden böyle konuşmaya başladın sen?”

“ Kızdın mı?”

“ Kafamı karıştırıyorsun. En önemlisi, belli etmeden yapıyorsun bunu. Gıcık oluyorum”

“ Ya duyan da beni casus filan zanneder, abartmasaydın bari. Asıl sen benim kafamı karıştırıyorsun. Allak bullak ediyorsun hatta, korkuyorum alabora olacağım diye”

“ Rakı ister misin?”

“ Ne alaka Mert? Neden cevap vermiyorsun söylediklerime”

“ Bilmiyorum. Sadece önce sarhoş olmak istiyorum”

“ İyi ya olalım o zaman, koy”

“ İçtin mi rakı daha önce?”

“ Yani sadece çocukken babam tadına baktırmıştı. İçtim sayılmaz. Sarhoşluğunu bilmiyorum”

“ Benimle bir ilk yani. İlk, ilkimiz mi bu bizim?”

“ Asıl gıcık sensin Mert. Mahsus mu yapıyorsun bunu”

“ Hayır ciddiyim”

“ İyi, amacın ne peki aşağılamak mı beni hep, senden önce birini tanıdım diye”

“ Hayır durum tesbiti yapıyorum… Benden önce, benden sonra kimler var hayatında merak etmem doğal değil mi? Senin gibi konuşmaya başladım di mi?”

“ Öyle gibi, ama varlığın zaten kafamı karıştırmaya yetiyor. Ayrıca kafa karıştırıcı konuşmalara gereksinimin yok senin. Elbette senden başka kimse yok, ne hayatımda ne de dünyada. Senden önce bir kişiyi tanıdım sadece, insaf et… Onu da seni tanıdıktan sonra unuttum. Hatta senden önce bitmişti bile… Neden inanmıyorsun bana ve hep kurcalıyorsun, kanatır gibi bu saçma şeyleri” 

Koyduğu rakıdan bir yudum aldım. Yaktı bu, bir başka. Viskiden daha derin içime işledi. Bu gün konuşmam gerek artık. Hep konuşuyorum ve çok işe yarıyor ya… Ben ne söylesem, Mert hep bildiğini yapıyor, ben de o ne derse onu… O konuşmuyor, ben konuşurum…

“ Mert, sinirlendiğin zaman döv beni istersen, ama sakın o kelimeleri kullanma bir daha. Ben seni bırakamam. Sensiz yapamam çünkü. Bak defol diyorsun, defol da değil ya neyse o kelimeyi tekrar etmeyeceğim, sen de etmezsin umarım, yine dibinde oturuyorum, gidemiyorum bir yere”

“ Bak sana da aynı şeyi yaptı”

“ Ne, ne yaptı? Ne diyorsun, anlamıyorum… Hem neden lafı değiştiriyorsun durmadan”

“ Rakı, dile getirdi seni diyorum… İnsan gıcık oluyor değil mi? Konuşmak istediğin konu değiştirilince. Aynısını sen yapıyorsun işte, anladın mı şimdi”

Yeniden, yine yeni bir Mert huzurlarınızda… Sanki ben keyfimden değiştiriyorum lafı… Ama sen, inadından değiştiriyorsun… Çocuk gibi hep dediği olsun, sonuçta ne olacak hiç bir önemi yok onun için… Bir şey kaybetmek korkusu yok ki, ne rahat…

Ne kadar zamandır burda oturuyorsak artık, güneş batmaya başladı sonsuzluğa doğru… Sonsuz güç, müthiş güçle birleşiyor. Batıyor ona… Doğa harikaları, buluşuyor iç içe geçerek… Mert içime girerken olduğu gibi… O ve ben… Biz oluyoruz…

Güneşim benim Mert, sonsuz enerjim ve gücüm… Ben de onun izin verse de, denizi olabilsem… Her gün benden doğsa ve bana batsa… Hep sadece birbirimize mahkûm olsak, sonsuz cezamız bu olsa ve büyük ödülümüz tabi…

Baktım ona, tatlı tatlı bakıyor bana… İçki ve seks mi bizim olayımız hep… Onlar yoksa, kavga… Ama artık istemiyorum kavga ya, tabi Mert izin verirse bana… Okulu kesin değiştireceğim; video, Hilmi filan her şey unutulsun…

Yepyeni bir yaşamım olsun daha doğrusu yaşamımız olsun hep Mert’le ama… Azıcık bana güvense ve zor durumlarda da beni sevmeyi öğrenebilse keşke… Beni arabadan çıkarınca nasıl da korktum, bunu anlatamam…

Babam bana kızdığında çocukken, böyle korkardım aynı… O farklıydı, korkardım ama kızardım da ona, hele büyüyüp bana sevgisizliğinden emin olmaya başladığım zamanlardan sonra… O olmadan yaşamayı öğrenmeyi düşündüm hep…

Alıştım da sonra sevgisizliğine… Hep onu bırakıp gideceğim günü düşündüm… Bu bana yaşam gücü verdi sanki… Umut, her şeydir unutmayın… Ama Mert, çok farklı benim için… O beni bırakacak diye ödüm kopuyor…

“ Cevap verecek misin söylediklerime” dedim.

“ Aklımı karıştırıyorsun ve mazlum olan taraf oluyorsun hep nasılsa. Sen neden sorduklarıma cevap vermiyorsun asıl, onu söylesene”

Off döndük yine aynı yere sıkıldım, bunaldım valla, bitsin bu işkence ya. Ulan senin iyiliğin için her şey, neden anlamıyorsun. Gözlerime baksana sen gözlerime, ne görüyorsun aşktan başka, bak yine salak diyeceğim, ama hak ediyorsun işte, ne yapayım…

“ Sorduklarına cevap verdim aşkım, bu yara, düştüm, hepsi bu inan… Sana düştüm, çok yüksekten hem de. Sen de tuttun o çelik kollarınla beni. Hadi cevap ver bana, inat etme ne olur”

“ Asıl sen, ne inatmışsın ya”

“Sen de aynı… Beni bırakırsan ölürüm, fark bu bende… Deli gibi de korkutuyorsun bu nedenle, ama senin kılına zarar gelmesine izin vermem, bunu unut, sorma bir şey artık… Her şeyi unut hatta, baştan başlar gibi yapalım… Ben okul değiştiriceğim izin verirsen”

“ İzin verirsen filan, yine kararını vermişsin sen, bana sadece onaylamak kalıyor. Ama nedenini söylemiyorsun… Ne oldu da değiştireceksin okulu, söyle delirtme beni”

“ Delirme, hiç bir şey olmadı. Hadi izin ver lütfen de mutlu olalım artık, yalvarıyorum sana… Kendini bende unut ve aslında gerçek kendini hatırla ve benim de gerçek kendimi bulmama izin ver. Kayıp çocukluğumu. Birlikte, yavaş yavaş büyüyelim çocukluğumuza geri dönüp. Ah bir izin versen Mert, ne olur”

Şişe bitti, ben iki duble bir tek içmişim, öyle dedi Mert… Yetermiş bu bana, yetti de gerçekten… Olur olmaz her şeye gülmeye başladım. Neşeli bir içkiymiş bu ya, sevdim… İçerim ben bunu artık olur olmaz ve gülerim her şeye, ne güzel…

≈≈≈≈

Perdeler açık herhalde ve güneş odanın içinde doğmuş gibi, ama ben gözlerimi açamıyorum yapışmış göz kapaklarım birbirine sanki… Elimle yokladım üstümde bir örtü var ama donuyorum… Giysi yok çırılçıplağım…

Hatırlamaya çalıştım dün akşamı… Kanımda döndükçe rakı daha da sarhoş oldum… Ne konuştuk neler yaptık yok bir şey… Gülmeye başladıktan sonrasını hiç hatırlamıyorum, eve gelmişiz, yatırmış beni Mert, her halde, başka bir şey olmamıştır umarım… 

Öyle güzel uyumuşum ki, derin ve deliksiz… Hafifçe gözlerimi araladım, yanıyorlar ve başım patlayacak gibi ağrıyor… Hiç uyanmasam daha iyiymiş… Gözlerim ışığa alışsa bile açınca oda öyle bir dönüyor ki tepemde…

Zorunlu tekrar kapatıyorum gözlerimi… Ama kalkmazsam nerdeyse altıma yapacağım ve susuzluktan ölüyorum. Bu kadar sarhoş ilk defa oluyorum… Mert beyle yine bir ilkimiz, nasıl da dalga geçiyor benimle… 

Kusmadım üstelik, alışıyorum la… İyi mi kötü mü bilemem… Hafifçe doğruldum, kalkarsam ayakta durabilir miyim? Ama tuvalete kadar dayanmalıyım… Emekleyerek gittim tuvalete zorunlu ve oturdum, oha o ne rahatlık…

Ayakta duramayıp, oturarak çişimi ilk defa yaptım… Kızlar gibi, yine bir şeyler anlatırdım size bu konuda ama neyse, şimdi sırası değil… Yavaş yavaş azaldı baş dönmesi, gözümü aça kapata… İyi de Mert nerede, o içmedi, beni mi içirdi? Sonra da çekti gitti mi?

Odaya girdim tekrar, ayakta bu sefer, akşam giydiklerimle beraber tüm yeni aldığımız elbiseler yerlerde… Yatağın üzerindeydi, hepsini yere atmış yatırmak için beni, umarım yani… Kızdı mı yine, yoksa o da sarhoştu ondan mı bilmiyorum ki… Bırakıp gitmiş beni işte… 

Elimi arkama attım farkında olmadan, Cihan evde olabilir, neyse bir şey yok… Yerdeki elbiselerin hepsini toplayıp, katladım güçlükle… Duşa girdim, sıcak suya bayılırım ama, başımı daha da döndürüyor, zorunlu soğuğa yakın ılık yaptım. Ancak kendime geldim üşüyerek de olsa…

~~~

Banyodan çıktıktan sonra eve baktım kimse yok. Saat 12 olmuş nasıl uyumuşsam artık…Bilgisayarı açtım ve beklemeye başladım… Buzdolabına baktım yiyecek bir şey yok… Geberecem açlıktan, su içmekten midem bulandı…

Aklım Mert’te dün gece sarhoş oldum diye kızdı filan mı bana acaba? Saat 3 oldu arayan soran yok. Ben aramazsam Mert’in aramayacağı belli oldu. Derken telefon cırladı, sevinçle atladım ama beklenen kişi değil ne yazık… 

Mom, açmak istemiyorum, çünkü artık ne yalan uyduracağımı bilemiyorum… O da biliyor gibi inatla  aramaya devam ediyor… Vazgeçmeyeceğini anlayınca üçüncü aramasında açtım, gayet yumuşak bir sesle konuştum.

Can 📞 Annem

efendim annecim

Annem 📞 Can

eğer bugün akşam gelmiyorsan biz geliyoruz oraya babanla beraber

Tehditle başlayan güzel bir konuşma, annem sertleşiyor giderek… Sert kadınlardan korkarım, ama neyse sonuçta annem işte… Gelin bakalım değerli ebeveynlerim, ilginç damadınızla tanışırsınız… Düğün işlerini filan konuşuruz…

Ya da babamı Hilmi ayısıyla tanıştırsam, eh babamın yumrukları fena sayılmaz, Hilmi’nin tekmeleri babamın yumruklarına karışır… Güzel güzel dövüşsünler işte… Bana bulaşmasınlar yeter… Meşgale her şeydir, unutmayın…

Can 📞 Annem

annecim neden kızdın sen arayamadım diye mi?

İlginç olmasa bile bir soruyla tansiyonu düşürmem gerekiyor. Dikkatini çeker umarım, aramadım değil arayamadım. Mücbir sebepler var demektir bu, hukuk okuyoruz boru mu… Annem mücbir sebep ne biliyor mudur acaba?

Şimdi burada mücbir sebep; Hilmi ayısı ve neden olduğu olaylar silsilesi. Bunları anneme anlatmanın bir yararı olmayacağına göre bir başka neden uydurmak gerekiyor, ama ne? Annemin hoşlanacağı bir şey…

Annem 📞 Can

sen soruma cevap ver bırak laf salatasını

Oha, bu annem mi? Topa sert giriyor artık, sakatlanmadan maçı bitirebilecek miyim bakalım… Ben de mi sert yapsam acaba, ama babamla gerçekten İstanbul’a gelirlerse, nerde kalıyorum diyeceğim… Yurda dönemem, buldok orada ısırmak üzere bekliyor…

Can 📞 Annem

annecim okul beni londraya gönderecekti onun sonuçları daha dün belli oldu dekanla randevum vardı onu bekledim sonuçta lisede okumuyorum artık neden bu kadar sinirleniyorsun gelicem tabii ki sakin ol biraz 

Evet iyi oldu bu. Yumuşak bel hareketleriyle, ayağıma yapıştırıp ceza sahasının dışına taşıdım topu… Gol atmak niyetinde değilim ama akıllıca defans ile puanları paylaşmak şu an için en iyisi…
Yarın eve gideceğime söz verince annem yumuşacık oldu ve bitiş düdüğünü çaldı…

Klasik deyimle önümüzdeki maçlara bakalım… Mert’le yaptığımız maçlar nedense böyle kolay bitmiyor… Benim için de sık sık sakatlıklar gündemde… Maçta hep o galip ama bitiş düdüğü çalmak bilmiyor… Bitmeyen maçlar, yoruyor narin bedenimi…

Eve döneceksem, orada en az süre kalmak için planlama programlama yapmam gerek, bu bir… İki, gitmeden önce Mert’le aramın manda kaymağı gibi olması gerek, yoksa ondan uzakta, beraber miyiz yoksa bırakacak mı beni diye düşünmeye başlarsam, kafayı yerim…

Manda kaymağı nereden çıktı bilmiyorum ama bir kere yemiştim, çok güzel gerçekten. Gerçi ben Mert mandasının kaymağının tadını bir şeylere değişmem ama, neyse… Oha yine ağzımdan kaçtı, manda? Ara artık ya…

~~~

Saat 5 oldu, açlıktan ölmeme de beş var yani, iyice sınırdayım… Bilgisayar ekranı oraya buraya oynamaya başladı… Mert’in kartı bende hala, ama iyice yüzsüzleşmek istemiyorum. Gerçi ölmezsem birazdan, arayacağım telefonu da o aldı, faturasını da o ödüyor…

Elimde beklerken, sonunda cırladı telefon, neyse bu defa doğru kişi aşkım… Allahım ne olur, dün akşam saçma sapan bir şeyler yapmamış ve esas, boş boğazlık etmemiş olayım… Bak zaten gideceğim yarın, son bir iyilik istiyorum…

Can 📞 Mert

merhaba aşkım nasılsın inan bir daha sarhoş olmayacağım söz dün saçma sapan bir şeyler yaptıysam özür dilerim

Mert 📞 Can

bir sus minik ya makina gibi konuşuyorsun

Can 📞 Mert

tamam sustum kusura bakma söyle ama ne oldu dün

Mert 📞 Can

çok tatlıydın güldürdün epey beni neden daha önce sana rakı içirmemişim ama eve girer girmez iflas ettin soyup yatırdım çok istiyordum ama sevişemedik elimde bıraktın yani nerdesin sen

Can 📞 Mert

nerde olucam evdeyim hemen gel ne olur çok özledim seni

Mert 📞 Can

işim var minik biterse akşam gelirim

Can 📞 Mert

ne işin var diyeceğim kızmazsan

Mert 📞 Can

kızsam çok takıyosun da annem çağırdı sabah barışma turları işte şöförlük yapıyorum aramız normale dönene kadar

Tabi canım, hiç takmıom seni… Geberiom la senin için daha ne yapayım… Gidicen die her an ölüm gibi… Kızacan die her an korku… Sana biri bir şey yaparsa, ne yapabilirim acaba die düşünmekten sıyrılan kafam. Seni hiç takmıom olum, kork benden… Nasıl bir kafadayım ben ya?

Can 📞 Mert

akşam gel ama ne olur yarın eve gitmem gerekiyor yoksa annemler buraya gelicekmiş bir de çok acıktım ben

Mert 📞 Can

eve mi gidicen neyse gelince konuşuruz bunu ya sen manyak mısın bir şey yemedin mi sabahtan beri akşam da yemedin bir şey sadece içtin kredi kartı sende kullansana zaten bi gram canın var ölmek mi istiyorsun 

Can 📞 Mert

ölsem ne güzel kurtulursun benden annen de çok sevinir her halde belki aranız düzelir tekrar

Neler saçmalıyorum ben ya, sıyırdım kafayı iyice… Çocuk güzel güzel konuşuyor, benim söylediklerime bak… Bir daha rakı içmesem iyi olacak her halde… Ama hala sarhoş olamayacağıma göre, Mert’in deyimi ile, ne demekse artık, balatalar gitti benim…

Mert 📞 Can

hemen yemek söyle ve ye uçmaya başlamışsın sen gelicem ben annemden kurtulunca

Neyse kızmadı, hemen geleceğim, derken dövmeye filan gelmiyordur umarım, ne zaman nerde patlayacağı belli olmaz bunun… Aman neyse yarın hiç istemediğim halde eve dönmek çıldırıyor beni… Gelsin de, Mert ne istiyorsa yapsın, ama sonra sevişsek, kokusu burnumda…

Bir şey yemeyeceğim, inat değil mi… İçim temiz kalsın Mert doldursun orayı sadece, manda kaymağı ile, hayda taktık buna da… Markete indim, yedek anahtarı alıp… Rakı, yoğurt ve ekmek aldım… Akşam içelim yine son gece…

Yoğurtla ekmek yedim sadece… Biraz kendime gelince, rakı koymak istedi canım, eve dönme stresi öldürüyor beni… Hele babamı bakışlarını görecek olmak, midemi bulandırıyor… Neyse rakı için Mert’i beklemeye karar verdim, kızar filan gider ayak…

≈≈≈

Uyumuşum kanepede, kapı sesiyle uyandım… Cihan gelmiştir diye hemen Mert’in odasına geçip bermudamı giydim, külotla uyumuştum… Işık yanınca baktım salona, ohh Mert gelmiş… Nasıl özlemişim…

Ne zor şey, erkek olup bir erkeğe aşık olmak… Annesine gidiyor, ama ben onun yanında olamıyorum… Kadın anında anladı aramızda olan biteni, tehdit bile etti beni, ailene söylerim, diye… Umurumda mı artık bunlar bilemiyorum… Ama annesinin umrunda olduğu kesin…

Odadan fırladım ok gibi Mert’in arkası dönüktü, nasıl becerdiysem uçtum yine, sırtına… Beraber kanepeye devrildik… Bayılır o böyle fiziksel manyaklıklara… Umduğum gibi gülmeye başladı tatlı canavarım benim, aşkım, gül be…

Ne şaklabanlık olsa yaparım ben sana, yeter ki gül hep… Altına çekti beni, baktım gözlerine, yorulmuş her halde, annesi canını çıkarmıştır kesin bebeğimin… Çenesinin altını öpüp, kokusunu çektim, en mükemmel koku, beynimi karıncalandırıyor…

“ Hayırdır, nasıl uçtun öyle”

“ Sen ol yeter ki, boğaz köprüsünden bile uçarım, aşağıdaysan”

Yapıştı dudaklarıma, kapadım gözlerimi… Uçaktayız sanki, kalkıyor müthiş bir güç harcayarak, bizle beraber… Sarıldım ona sımsıkı, o da bana… Ben onu sıktıkça o da beni sıkıyor, nefes bile almak istemiyorum, donup kalmak bu anda, ölüp gitmek kollarında…


Kalktı üstümden, tişörtümü çıkardı, ben de altımı çıkardım hemen… Onun gömleğinin düğmelerini gözlerinin içine bakarak yavaşça çözdüm… Ellerim titriyor heyecandan, bütün vücudum sertleşti sanki, öyle tatlı bir gerginlik ki…

Vücudum gerilmiş bir yay gibi ve ben ok, onun ucunda… Elleriyle saçlarımı okşarken, kulaklarımı ağzının içine alıp emmeye başladı, koptum ben, başım dönüyor… Altına attım elimi, hemen çıkartmak için, biraz sonra elimdeydi, demir koru gibi…

Yavaşça yan çevirip beni, arkama geçti… Ensemi öperken, arkamdaki kor demir ısıtmaya başladı beni hatta yakmaya… Ona döndürdüm yüzümü, dudaklarına baktım, anladı dilini uzattı, aldım ağzıma emdim…

“ Sana öyle aşığım ki, ne olur bırakma beni… Sabah uyanıp seni göremeyince bin türlü şey geldi aklıma yine, dün bir saçmalık filan mı yaptım diye”

O beni dinlemiyor tabi, her zaman ki gibi… Bacağımı kaldırdı, hemen elimi tükürükleyip arkama sürdüm, daldırdı içime koca şeyini… Oha yavaş ya… Ama öyle özlemişim ki, aldırmadım acıya, sadece biraz inledim farkında olmadan, öperken beni… 

Daha da coşturdu bu onu, ben de bıraktım kendimi ona, tamamen… Doldu sonunda bomboş içim, bütün onunla… Karnıma değecek nerdeyse… Orayı da doldur bari, bomboş her yerim senin için… Nasıl güç veriyor bana o güçlü kollarıyla sarılması ve içime girmesi… 

Elini önüme attığında utandım birden, öyle dikilmişim ki yine… Güldü beni elleyince… Girip çıkarken alıştım, önümle oynamaya başlayınca uçtum… O güzel elleri, sihirli sanki… Uçaktan indik, gerek yok biz uçuyoruz, kanatlandık…

~~~

Diyorum ya, çocukluğumuza dönsek… Onun en sevdiği oyuncağı olsam, oynasa benimle istediği gibi… Sonra, ben onunla oynasam… Oyunlar oynasak hep yani, sadece O ve BEN… Oyunumuz olsa dünyamız, sonsuza kadar…


≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler