Liseden Üniversiteye 43 ~ salağın dibi






Liseden Üniversiteye 43



~~~ salağın dibi ~~~



~ dövüşmek; beyni s*ker
~ acı verir
~ iktidarsız yapar
~ tabii bir psikopat değilsen
~ çoğu kişi dövüşmekten kaçar
~ çünkü kendi kendilerine fısıldadıkları 
~ o kaçınılmaz sorunun cevabını vermek istemezler
~ zayıf olanlardan mıyım?
~ güçlü olanlardan mı?
~ tüm bu hiyerarşinin neresindeyim
~ dövüşçüler buna ihtiyaç duyar
~ yükseltir onları ruhlarını besler
~ bu gerçeği bilmek zorundadırlar

【Kingdom (2014) 1x1】




Kafam patladı sanki… Gerisi yok, masanın karşısındaki kanepeye yatırmış beni… Gözlerimi açınca görebildim ancak… Elimi yüzüme götürdüm güçlükle, neyse yüzümde bir şey yok derken, ağzıma inince, susadığım kana ulaştım… Dağılmış dudağım yine… Her tarafı kan yapış yapış…

Dudaklarımın çekiciliği giderek artıyor sanırım; elleri kolları yetmezmiş gibi heyecandan, bacak ve ayaklarını da devreye sokmaya başladı insanlar… Canım yanmasa ilgiden bir şikayetim olmazdı ama, acıyor işte…

Kanla ne kadar iç içe bir yaşamım var… Kızların periyotları gibi, belli aralıklarla bir yerim kanamazsam olmuyor, her nedense… Onların hep aynı yerleri kanıyor. Ben monotonluğu sevmediğimden, değişik yerlerden fışkırtıyorum hayat suyumu… 

Böylesi daha iyi sanırım…Kızlar bu hallerinden memnunlar mı acaba, kanadıklarında neler hissederler? Bilmiyorum… Bilmek de istemiyorum, anlatayım falan demeyin sakın, iğrenç… Korkudan, öylesine saçmalıyorum işte…

Piç hani kendinden güçsüzlere vurmazdın… Nasıl olduysa, ağlamadım kendime gelir gelmez… Tam sevinirken buna, elimi acıyan dişime götürdüm, uff yaa, dişim oynuyor kırılmış her halde, buna dayanamam işte, ağlamaya başladım…

Bana bakıyor, salak, yine, tutamadım kendimi, diyecek, bakışları öyle gibi. Ama bakmadım ona daha fazla… Nasıl açıklayacağım bunları Mert’e ben şimdi, bunu düşünüyorum sadece. Gerisi umurumda bile değil… Kalkabilsem keşke ama kıpırdayamıyorum…

“ Yine aynı şeyi yaptın” dedi, üzgün bir ifadeyle.

“ Ya ben sana ne yapıyorum, ne istiyorsun benden. Senin yarın kadar bile değilim, nasıl bana tekme atarsın, hem de suratıma… Köpeğe vuruyorsun sanki, elin yok mu senin… Ne nefret dolu bir insansın… Dişim kırılmış gibi, oynuyor, her yerim kan içinde… Nasıl anlatacağım ben bunu Mert’e şimdi”

“ Niye yaptın o hareketi o zaman. Geçen defa da küfür etmiştin, yedin dayağı. Sonra özür diledin”

“ Ben dayak yediğim için özür dilemedim senden. Küfür ettiğim için özür diledim. İstemeden olmuştu. Sen de bana vurduğun için özür dilemiştin, şimdi niye tekrar vurdun”

“ Ben alışkın değilim birinin bana küfür etmesine veya haraket filan çekmesine”

“ Ben de birilerine küfür etmeye veya haraket çekmeye alışkın değilim, alışıcam… Dayak yemeye alışkınım, tekme biraz ağır oluyor ama”

Hayvanlar gülmez zannederdim… Bunun cinsi ne acaba, zoolojide devrim niteliğinde bilgiler ediniyoruz şu an… Neyse, acıdan ve korkudan işi gırgıra vuruyorum ama, nasıl yırtacağım bu hayvandan asıl kafam ona çalışmalı…

“ Dediklerimi yaparsan ben de sen ne istersen onu yaparım, söz bir daha ne ben vururum sana, ne de başkası bir şey yapabilir”

Hareket, pek etkili olmadı sanırım, sadece daha etkili bir tekme olarak geri döndü. Söze geri dönmemiz gerekiyor da bu laftan anlamaz ki. Tipe bak, neyi nasıl anlatmalıyım acaba buna… Bağırıp çağırmanın yararı olmayacağına göre, tekrar dayak yemektense, yalvarmaktan başka çare yok…

“ Abi bak dişime bir şey olursa çok üzülürüm, sonra sen de üzülürsün.Yani tehdit anlamında değil, vicdan azabı çekersin diye… Şeyy, abi demeyecektik özür dilerim… Ne olur bırak gideyim geç olmadan dişçiye, sonra konuşuruz”

“ Şu şirinliğin olmasa var ya, hazır yatarken ibret olsun diye, becerirdim seni… Ondan sonra sen koşardın benim peşimden”

Ulan beni zorla küfürbaz edecek bu ayı… Sen bana o dediğin şeyi yapsan, değil senin peşinden koşmak, her halde erkeklerden filan nefret eder gay olmayı da bırakırdım… Zaten zayıfım, mide bulantısından kusa kusa da ölürdüm…

Zorla da olsa doğruldum, yatmamam gerekiyor ayının aklına kötü şeyler geliyor… Kendimi öyle bir kasmışım ki, sadece kafam değil bütün vücudum ağrıyor… Mert’in bir şey anlamayacağı şekilde burdan ve bundan kurtulmam gerekiyor…

“ Sezen Aksu’nun ‘Pişman Olduğun Zaman’ diye bir şarkısı var biliyor musunuz?”

“ Abiyi bıraktın şimdi de sizli mi konuşmaya başladın. Bilmiyorum, şarkı da nereden çıktı şimdi”

“ Ben bazen bir filmi sadece bir karesi için seyrederim, dondurup ekranı uzun uzun seyrederim… Biraz deliyim anlayacağın… Bir şarkıyı da defalarca bir dizesi için dinlerim… Söz ettiğim şarkısında Sezen, #yolun sonunu yürümüştüm ben tanıştığımız zaman#, der… Benim yaşım senden küçük olabilir ama normal insanların belki on katı zor ve bu nedenle uzun bir çocukluk geçirdim… Çok aşağılandım, dayak yedim, korkutuldum… Anlayacağın, ne aşağılanmak umurumda artık, ne dayaktan korkuyorum, ne korkmaktan korkuyorum… Onun için ne yapsan boş… Korkutuyorsun beni, ama bu sonucu değiştirmez. Ne yaparsan yap, senden daha çok uzaklaşırım hepsi bu”

“ Böylece mi kurtulacaksın benden sanıyorsun”

“ Artık ne anladıysan, ben de laf bitti”

“ O çocukta ne buluyorsun peki, Mert mi ne boksa, erkeğe benzer bir tarafı bile yok”

Allahın ayısı, erkekle orangutanı karıştırıyor. Ayrıca, bok da sensin asıl. Ama neden Mert’e aşık olduğumu açıkça anlatsam iyice alınıp, sinirlenebilir. Bu konuda düşüncelerimi, kimseye söylemedim, çünkü hemen tüm insanları kızdıracak şeyler, ben de kalsın… Biraz gururunu okşamam gerek…

“ Haklısın, normalde gaylerin beğeneceği erkek tipi senin gibi iri yarı güçlü olanlar. Gariplik ben de, ama böyleyim işte, ne yaparsın… Mert’den önce de aşık olduğum erkekler oldu, hepsi de Mert’e benzeyen tiplerdi”

“ Videonu gördükten sonra, sana kafayı iyice taktım… O çocuğu korurken ufak zayıf bir kaplan gibiydin. Hayran oldum inan… Biraz kilo alsan, spor filan, kas yapsan. Saçlarını kestirsen, şu küpeleri filan atsan… Yakışıklı bir erkek olursun… Ne ihtiyacın var ona, beraber oluruz… İstersen Londra’ya bile yerleşebiliriz, seviyorsan orayı… Evimiz var Londra’da, beraber orda okuruz, ne dersin?”

Maço ayakları atan erkeklerin hepsinin altında bunun gibi gizli pasifler yatar… Bunların utangaç olanları, travestilerden hoşlanır. Esas merakları travestilerin aletleri, ama sanki kadın vücudundan hoşlanıyormuş ayaklarındadırlar…

Bu biraz daha aşmış kendini, erkeklerden hoşlandığını itiraf edebilmiş kendine… Ama çok erkeksi biriyle olmayı da yediremiyor kendine… Bana kafayı takması ondan, seni beceririm filan ayaklarıyla, iki gün sonra domalır önünde ayıcık… Ne diyeyim, çözüldü sonunda işte…

Öldürücü darbeyi vurup, gitmeliyim bir an önce. Merak edip buraya gelir de sekreterin olmadığını görürse Mert, her an dalabilir odaya… Tabi ondan sonra da Hilmi’ye… Mert’in biriyle kavga ettiğini görmeye dayanamam bir daha…

“ Tamam düşüneceğim söylediklerini, bırak şimdi gideyim sonra konuşuruz, ama bir daha odaya kilitlemeler filan yok ona göre”

≈≈≈

Yedi salağın dibi söylediklerimi, olmayan kafası karıştı ve bıraktı beni… Tekmeden başka bir şey yemeden kurtulduk… Hemen arka taraftan dolaşıp sağlık merkezine gittim, yine o kadın… Alıştı sanırım bana artık bir şey sormadan temizledi kanı ve patlayan yeri…

Ufak bir bant yapıştırıp dudağıma saldı beni… Dikkat et kendine, demeyi de ihmal etmedi… Siz onu suç ortağınız Hilmi beye söyleyin de arka ayaklarını benden uzak tutsun, dedim ben de, içimden tabii… Ay bu iç sesime bayılıyorum, kimseyi rahatsız etmeden, neler de yumurtluyor…

Çıkar çıkmaz telefonuma baktım, bir cevapsız çağrı Mert’ten… Bir kere arar açmazsan daha da aramaz… Hemen geri aradım… 

Can ▶︎ Mert

içerdeydim aşkım görmedim aradığını özür dilerim

Mert ▶︎ Can

çıktın mı?

Can ▶︎ Mert

evet güvenliğin orada bekleyeyim mi seni

Okulda dakika durmak istemiyorum, bir an önce gitmem gerek. Ve buraya dönmek bile gelmiyor içimden… Londra işini engellemiş, yok bursumu iptal ettirecekmiş, bunları duymak hatta düşünmek bile istemiyorum…

İçine doğmuş sanırım bir şeyler olduğu, daha ben güvenliğe ulaşamadan ok gibi gelmiş bile Mert… Arabaya ödüm koparak bindim, bana bakmadan bastı gaza… Hiç konuşmadım, suratımı ne kadar geç görürse o kadar iyi… İlk defa konuşmayı o başlattı…

“ Ne oldu”

“ Olmadı Londra aşkım, ama önemli değil, eğer izin verirsen bütün yazı birlikte geçiririz”

“ Üzüldüm, neyse gelecek yıl tekrar şansın var mı?”

Derken suratıma baktı ve bastı frene aniden… Allahtan emniyet kemerini takmışım bu sefer… Yoksa cama yapışacaktım… Kenara çekti arabayı… Boku yedim sanırım… Döndü bana iyice, dikti delici bakışlarını, konuşmuyor da hiç… Yere bakabiliyorum ben sadece… Epey baktıktan sonra,

“ Ben sormasam bir şey anlatmayacak mısın?”

“ Dekan odasında değildi, beni mütevelli toplantı odasına çıkardılar, söyleyince olmadığını Londra işinin, üzüldüm çok… Odadan çıkıp, merdivenleri inerken başım döndü, düştüm, sağlık merkezine gittim bir şey yokmuş aşkım”

Dedim ama sesim öyle bir titriyor ki, ağlamak üzereyim korkudan, anlar yalan söylediğimi diye… Anladı her halde, o kadar sinirli bakıyor ki, kaçırdım gözlerimi yine yere… Birden elini uzatıp saçlarımın arkasından tutup, çekti başımı arkaya…

Zaten canım yanıyor, koparacak boynumu… Bir şey demeden öylece bakıyor herhalde bana, ben gözlerimi kapadım acıdan göremiyorum bir şey… Hafiften yaşlar akmaya başladı gözlerimden… Ama bırakmıyor saçlarımı…

“ Sen ne biçim bir insansın, merdivenden düşünce dudağın patlamaz, salak mıyım ben… Kırayım mı boynunu senin, bunu mu istiyorsun”

Kulağım patlayacaktı nerdeyse, öyle bir bağırdı ki… Cevap vermedim tabi, sesimi çıkarmadan duruyorum sadece… Belki siniri geçer diye bekliyorum… İyice çekip saçlarımı, savurdu başımı, hafifçe çarptım kafamı yan cama…

Dayak yediğimi saklamak zorunda olduğum için, dayak yiyorum… Allahın sevgili kulu olmak kolay değil… Hani nerede bu melekler, korumayı tamamen kaldırdılar sanırım… Ellerimle yüzümü kapatıp, eğildim dizlerimin üzerine…

Ağlayabiliyorum sadece, tek yapabildiğim bu çünkü… Mert’in nefes alışını duyabiliyorum… Hala sinirli ve geçecek gibi durmuyor hiç. Bekliyorum öylece… Okulumu değiştirmem gerek bu Hilmi itinden kurtulmak için…

“ Sormuyorum sana hiç bir şey artık. Ne bok çeviriyorsan kendi başına çevir. İn arabadan hemen”

Kaldırdım başımı ona baktım, delici bakış hala… Ne yapacağım allahım ya… İlk defa böyle kovuyor beni… Ne var bu kadar sinirlenecek sanki… Ne yaptığımı düşünüyor acaba? Söylemez ki… Sadece sinir ve kızgınlık…

Uzanıp benim tarafımdaki kapıyı açtı… İn demek istiyor… Tem’de olduğumuzu görmüyor mu bu ya… Nereye gideceğim burda inip, civciv gibi elbiseler içinde… Beş kuruş param yok zaten… Tekrar baktım belki vazgeçer diye, yok…

“ Ne olur sinirlenme ama, nereye gideyim burdan Mertcim”

“ Nereye istiyorsan oraya siktir git, bana yalan söyleyen biri benim arabamda oturamaz”

Omuzumdan dışarı doğru itti beni, çok bozuldum bu hareketine. Dövsün, vursun ama, ona yalvardığım halde, böyle, siktir git, demesi ve ittirmesi, gururumu çok kırdı. İndim hemen arabadan… Nereye doğru, nereden yürüyeceğim onu bile bilmiyorum…

Gitsin diye bekledim yolun kenarında… Gitmiyor da, ne yapmak istiyor anlamadım ki… Arabaların gittiği yöne doğru yürümeye başladım… Yan gözle baktım arkama, emniyet şeridinden, arabayla arkamdan geliyor…

Biraz yürüdükten sonra, kornaya bastı, arkamı döndüm baktım, eliyle gel işareti yapıyor. Hayvan hem kovuyor, sonra da köpek çağırır gibi gel diyor. Gitmedim yürümeye devam ettim… İyice yaklaştı arabayla, motorun sesini duyuyorum…

Son numarası da bu mu… Ezecek mi beni… Tekrar, bu defa uzunca bastı kornaya, döndüm arkamı. Kıcımın dibine kadar girmiş arabayla… Ne var, anlamında iki elimi açtım… Camdan uzandı beyefendi,

“ Gel”

Dedi, hepsi bu… Gel, gelicez, siktir git, gidicez… Ne hoş dünya… 

“ İstemiyorum”

Bağırarak söyledim bunu… Bıktım artık ya, gelen giden bana çatıyor. Neden herkesi idare etmek zorunda olan benim… Hep alttan alan olmaktan bıktım artık… Arabadan inmiş, kolumdan çekti, yine başladık çekiştirilmeye… 

“ Bin arabaya, bu kıyafetlerle hele de sen, yürüyemezsin burda”

“ Bunu anlatmaya çalışıyordum sana zaten, ama buna rağmen… Neyse Mert, söylediklerini unutmayacağım ama… Eğer cafede kalmama izin veriyorsan, oraya bırak lütfen. Yok ona da izin yoksa, otogara bırak, eve döneyim. Başka gidecek yerim yok. Bu arada döneceksem eve, otobüs bileti almak için para verebilirsen, lütfen”

Yine sinirli baktı. Allahım ya, sanki, siktir çeken benim ona… Bu sefer ben de ona ters baktım, tabi ne kadar becerebilirsem… Çünkü ne yapsa da, onun gözleri hep büyülü benim için… Ölümüne inanan bir insan, tanrısına ne kadar isyan edebilir ki…

“ Geç arabaya bakarız”

~~~

Nefesimi bıraktım sadece, yapabildiğim bu işte… Bindim arabaya, ama ön koltuğu yatırıp, arka koltuğa oturdum… Yavaşça çıktı emniyet şeridinden yola… Şu arabaya davrandığı gibi bile davranamıyor bana… Sanki köpeğini eğitiyor…

Sinirden uyuya kalmışım arkada… Öyle bir dalmışım ki, tükürüklerim akarken koltuğa uyandım… Gözlerimi açıp baktım, araba park etmiş ve yalnızım… Hayda, Mert yok, unuttu mu beni burda… Hemen kapıya baktım kilitli mi diye…

Neyse açıkmış. Kızıp beni arabaya kilitledi filan diye ödüm koptu bir an… Cam da yarım aralık zaten, nefessiz kalıp ölmemi istemediğine göre, uyandırmak istemedi diye düşündüm…Dışarı çıktım hemen, daha hava kararmamış, saate baktım telefondan. Oha 4 olmuş, kaç saattir uyuyorum ben… 

Etrafta tarihi surlara benzeyen yüksek duvarlar var… Bir sürü araba park etmiş, otopark burası…Ben şaşkın etrafa bakarken, biri koşarak bana doğru gelmeye başladı, korktum, geri kaçtım arabaya doğru… 

Eliyle koluyla filan bir şeyler anlatmaya çalışıyor, gülümsediğini görünce korkacak bir şey olmadığını düşündüm… Adam otoparkın görevlisi anlaşılan, ama konuşamıyor, bazı sesler çıkartabiliyor ancak… 

Bir an içim sızladı, ne söylemek istiyor acaba diye, dikkatlice bakmaya başladım… Kollarını bir yere doğru çevirip duruyor ve oraya doğru gidip geliyor… Benimle gel, demeye çalışıyor, Mert’le yaptığımız sözsüz anlaşma antremanları işe yaradı, anladım hemen… 

Yürüdüm arkasından… Bir merdivenden çıktık surların üzerine, taraça gibi bir yere geldiğimizde sonsuz güzellikte bir deniz manzarası gözümü aldı… Biraz yürüyünce on masalık filan salaş, lokanta gibi bir yere geldik… Mert bey yaşlıca bir adamla oturuyor masada, diğer masalar boş…

≈≈≈

Gittim yanlarına, adam beni görünce hemen kalktı masadan, buyurun der gibi, eliyle işaret etti sandalyeyi… Mert’e baktım, çenesiyle sandalyeyi gösterdi… Neyse ki uyuyunca sinirlerim iyice yatıştı, oturdum bir şey demeden…

“ Hoşgeldiniz”

Deyip adam, tekrar eğilip selamladı beni ve kayboldu ortadan… Denize takıldı gözüm yine, o kadar güzel ki, nerdeyiz bilmiyorum ama hiç bir kara parçası gözükmüyor burdan… Gerçek sonsuzluk, kaybolsam içine girip, çekip alsa beni…

Konuşmadım hiç, o kadar kırdı ki beni, suratına bile bakamıyorum… Bakmak istiyorum ama, siktir git, lafı durmadan dönüyor kafamda… Bu muyum ben onun için, bu kadar zamandan sonra hala… Hiç mi bir değerim yok…

“ Konuşkan civciv, neden susuyorsun”

Mert’i ilk defa böyle bir masada görüyorum… Babamın sofraları gibi, önünde ufak meze tabakları ve iki bardak, rakı ve su… Neşelenmiş gibi, iki kadeh atınca aynı babam gibi… Şimdi de benimle sohbet etmek istiyor…

Yapacağını yaptı siniri geçti, şimdi de eğlenmek istiyor… Babam da böyle yapardı, kızar bağırır sonra rakıyı içince neşelenir ve annemle veya ondan yüz bulamazsa benimle eğlenmek isterdi… Nefret ederdim onun bu yalancı hallerinden…

“ Geçti mi sinirin” 

Şaşırdı, toplandı birden, yayılmış oturduğu sandalyede, beklemiyordu böyle bir şey… Bana ne zaman iyi davransa, köpek gibi sevinmeme alıştı tabi… Sahibim olabilirsin, ama ben köpek değilim bunu anlasan ne olur… İnsan gibi davransan…

“ Geçmemesini mi isterdin”

“ Mutlu olmanı isterdim sadece, o zaman ben de mutlu olurdum çünkü. Sahip olduğumuz şeylere sevinmeyi neden denemiyorsun hiç, olmayan şeylere kızıp sinirlenmek yerine… Benim bu kadar üzülmeme yol açmasan… Bırak her şeyi, CLK’na verdiğin değer kadar, bana da vermeni isterdim”

“ Arabamı mı kastediyorsun”

“ Evet”

“ Nerden biliyorsun modelini yazmaz ki bir yerinde”

“ Senin sevdiğin her şeyi her dakika araştırıyorum, seni biraz olsun anlar mıyım diye… Yüzme, basketbol, yelken sor ne istersen cevaplarım. Sadece sana yakın olabilmek için okudum her şeyi… Bütün spor arabaları araştırdım… Arabanın hiç bir yerinde CLK yazmadığı halde, modelini, AMG sitesinden buldum… Özel yaptırmışsın Almanya’da, onu da buldum… Senin tek merakınsa bir neden yaratıp kavga etmek biriyle… Hayatın dövüşmek sanki… Seni Dani’yle kavga ederken gördükten sonra bir daha asla kavga etmene dayanamam… Bütün her şeyin nedeni bu işte, anlarsan tabii… Sen benim sevdiğim her hangi bir şeyi merak ettin mi hiç Mert”

“ Neye meraklısın bilmiyorum… Yani biliyorum da; kitaplar, filmler, dersler filan; anlamam ki bunlardan ben”

“ Yanılıyorsun, bunlar önemli değil, esas sevdiğim şeyi hiç merak edip araştırdın mı ya da en azından düşündün mü onunla ilgili?”

“ Ne diyorsun, kafamı karıştırdın, neymiş o?”

“ Ne olucak, sensin. Aptal”


≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler