Liseden Üniversiteye 41 ~ aşk bir oyun mu?






Liseden Üniversiteye 41



~~~ aşk bir oyun mu? ~~~



~ Love, always protects, 
always trusts, 
always hopes, 
always perseveres ~



Tişörtü giydikten sonra baktım Cihan’a, kızgın… Yanıyor, koparır gibi sıktığı mememin ucu. Elimi götürüp bastırdım üzerine… Anladı, umurunda mı bilmem ama suratı hafif düşer gibi oldu, en azından… Gözlerini yere eğdi… İnsan oldu sanki birden…

“ İstemeden oldu özür dilerim… Mert’in çocukluk haline o kadar benziyorsun ki, tatlı, şirin, güzel ve mükemmel… O günleri hatırlıyorum görünce seni… Kendimden geçiriyorsun… Bırakamam, Mert gibi seni de artık”

“ Kendinden geçince, insanların bir yerlerini mi koparırsın sen”

Güldü bu söylediğime çok, amacım bu değildi ama… Şaşırdım, çünkü Burak’ın eve geldiği gün yaptıkları teklifi kabul etmediğimden beri değişen Cihan, sanki eski haline dönmüş gibi bakıyor tekrar… Bırakamaz mısın beni? Bunların kafası ne, hiç anlayamıyorum…

Anladığım Mert’i çok seviyor. O da onu… İnsanların çocukluklarında yaşadığı aşklar, gerçekten unutulmaz olabiliyor, bunu biliyorum. Ben Sinan’ı hala unutmuş değilim meselâ. Onun yeri hep ayrı gönlümde ve daha önemlisi aklımda… 

Güzel aklı ve gerçek erkekliği, sanki beni ben yaptı… Mert’in güzelliği ise, sonsuz cinsellikle buluşturdu…Hep unutulmaz olacaklar… Mert’le beraber olmaya devam edebilmek, en büyük duam…

Ben sevdiğim kişinin, cinsellik dışında yaşadığı şeyleri kıskanmamak gerektiğine inanıyorum. Her şeyi ben olayım isterim aslında, ama buna olanak yoksa, en azından sadece benimle yatsın, bu da bana yeter gibi geliyor yani…

Mert’le Cihan’ın, birlikte seks yapmamaya karar verdikten sonra bile, birlikte yaşamaya devam etmek için buldukları garip çözüm, kendi içinde mantıklı aslında. İçinde ben olmadığım sürece tabii… Ben sürü üyesi olamam çünkü…

Keşke anlasalar beni, en azından Cihan, o inat ediyor sanırım, bu konuda… Sevgiye verdiğim değeri bilse ve bana öyle davranabilse… Çok şey istediğimi biliyorum. İnsanların mutluluğunun, sevgiden geçtiğine inanıyorum çünkü… Onlar içinse her şey oyun… Aşk bir oyun mu?

~~~

İnsanların ve meleklerin diliyle konuşsam, ama sevgim olmasa, ses çıkaran bakırdan ya da çınlayan zilden farkım kalmaz. Peygamberlikte bulunabilsem, bütün sırları bilsem, her bilgiye sahip olsam, dağları yerinden oynatacak kadar büyük imanım olsa, ama sevgim olmasa, bir hiçim. Varımı yoğumu sadaka olarak dağıtsam, bedenimi yakılmak üzere teslim etsem, ama sevgim olmasa, bunun bana hiçbir yararı olmaz.

Sevgi sabırlıdır, sevgi şefkatlidir. Sevgi kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez. Sevgi kaba davranmaz, kendi çıkarını aramaz, kolay kolay öfkelenmez, kötülüğün hesabını tutmaz. Sevgi haksızlığa sevinmez, gerçek olanla sevinir. Sevgi her şeye katlanır, her şeye inanır, her şeyi umut eder, her şeye dayanır.

(I. Kor. 13)

~~~

Hazır yumuşamışken Cihan, çıktım mutfaktan onu bırakıp arkamda. Mert’in odasının kapısı yarım açık, önce vurdum kapıyı, sonra kafamı uzatıp baktım içeri, banyodan çıkmış, yatıyor gözleri tavanda… Bir şey düşündüğünü sanmıyorum ama, siniri geçmiş gibi de durmuyor…

“ Gelebilir miyim?”

O kadar kısık sesle söyledim ki, korkudan, kendi sesimi ben bile duyamadım. Tekrar söyledim, baktı bana, bir şey demedi her zaman olduğu gibi, elini kaldırıp, iki parmağıyla, gel, işareti yaptı… Haşmetmeabları bu gün kullarına karşı ne kadar da lütufkârlar…

Süzüldüm odaya, elimle yanını işaret ettim, girebilir miyim koynunuza, anlamında. Madem o konuşmuyor ben de işaret dilini kullanabildiğimi göstermeliyim diye düşündüm. Umarım, kızmazlar kendi kendime kararlar vermeme…

“ Ne diyorsun, konuşsana doğru dürüst”

Sen çok konuşuyorsun nasıl olsa ikimizin yerine de. Ben de susayım dedim aşkım. Sen konuş de yeter ki… Hiç susmam bile, sen istersen tabii… Ama nasıl olsa, ona da kızarsın… Rahat etmeyelim, hep bir gerginlik olsun…

“ Yanına gelebilir miyim demek istemiştim”

Yine, gel, işareti yaptı sadece. Ne kadar sade bir insan, hayranım. O yapınca ben anlıyorum da, ben yapınca o niye anlamıyor, işaret dilini. Her halde ben beceremiyorum. Her şekilde kabahatli ben olacağıma göre, bunu baştan kabul etmek en iyisi…

Yanına uzanıp, yanağımı boynuna koydum… Kokusu zaten bütün odayı, ne odası benim bütün dünyamı sarmışken, yanağıma deyince teni, elektrik çarpmış gibi oldu vücudum… Elimi, çıplak, sert ama aynı zamanda yumuşacık, karnına koydum ve tekrar çarpıldım…

Gözlerimi kapadığımda, müthiş bir rahatlık içerisindeydim. Keşke kapıyı kapatsaydım odaya girdikten sonra… Şimdi onunla sevişmeyi ne çok isterdim. Bütün gerginliğimizi atar, her şeyi unutur ve birbirimizin olurduk, sevişirken hep olduğu gibi… 

Ama sevişmeyi başlatmak için ilk hareketi yapamam, hele şimdi hiç. Kafasında neler var bilmiyorum, sanki bildiğim bir zaman oldu da… Neyse ona sarılabilmek bile yeter bana, hem de sonsuza kadar…

≈≈≈

Kolunu boynumun altından geçirip kendine çekti beni, işte bu anlarda kuş olup uçuyorum sanki havalarda… Onun üstünde bir yerlerde ve onu izliyorum hayranlıkla… Başkası yapsa böyle olmaz ki… O beni kendine bastırdığında, içine girmek istiyorum ya da giriyorum…

İzlerken bir şey dikkatimi çekti, önü kabarmaya başladı sanırım, sıcak suyun etkisi mi yoksa ben mi? Eğer bensem bir şeyler yapmam gerekiyor, müthiş canım çekiyor onu… Bu gergin ortamlar ikimizde de adrenalin salgısını mı artırıyor ne?

Sabahtan akşama kadar sevişsek doyamıyorum ona… Sanırım artık sevişirken beni de düşünmeye başlaması neden oluyor buna… Ama bana bir şeyler yapmasa da, aşkımı ben yine çok severim… 

Ayağımı koydum üstüne sarılmak için, oha taş gibi olmuş ve sıcacık, üzerindeki şort bol olduğundan anlayamamışım… Yüzüne baktım, ne istiyor acaba diye anlayabilmek için, gözlerini seks bürümüş Zeus’umun, yaşasın…

Yine de atmadım elimi, bir defasında annesinin evinde, o başlamadan elimi attım diye alay etmişti benimle ve gururum çok kırılmıştı… Unutmam hiç bir şeyi Zeus…Seksi seviyorum ama seks düşkünü gibi görünmek istemem asla… 

Hafifçe dudağımı yaklaştırdım onunkine… Ok yaydan çıktı, yapıştı dudaklarıma, azıcık da yavaş olsan be koçum, yine morartacaksın her yerimi… Birden altına aldı beni, eski gücüne kavuşmuş, ama bu sertlik niye?

Sinirlenip beni kanepeye fırlattıktan sonra dövmedi ya, şimdi döver gibi yapacak beni sanırım… Neyse kalkıp gitmek gibi bir şansım olmadığına göre onun altındayken, ne derse onu yapacağız mecburen…

Dudaklarımı bırakıp, boynuma geçtiğinde, başım dönmeye başladı ve altımdaki bermudayı çıkartıp fırlattım… İçimde külot yokmuş meğersem, hemen onun şortuna da asılıp çıkardım… Vantuz gibi yapıştı boynuma, dişlerini geçirince, acıya dayanamadım ve

“ Lütfen” dedim yalvarır gibi.

“ Ne var!” 

Sinirlendi Zeus, lafı çevirmek gerek, yoksa daha da sertleşir. Bu arada o çırılçıplak, benim üstümdeyse, tişörtüm var sadece… Ve kapı yarı açık, Cihan sapığı yine, kendinden geçip, bizi filan izlemesin de… İyice kendinden geçip, Mert’le olan eski günlerin hatırına, dalarmış bir de yatağa…

Onların seviştikleri gözümün önüne geldi birden… Yakışır, ama hop dedik, ben varım artık… Sadece benimle lütfen… Ben de sapıklaştım iyice, nerden aklıma geliyor bunlar. Ne hale geldim ya…

“ Tişörtümü çıkaracaktım sadece, kızma”

Bıraktı neyse beni… Of kopardı resmen boynumu, vampir… Tişörtü çıkartacağım diye yataktan çıkıp, bir çırpıda kapıyı kapattım. Cihan devre dışı… Çıkardım üstümü… Şimdi çeşitli hayvanların kılıklarına giren Zeus’umu, biraz sakinleştirmem gerek…

At kılığına girmiş olabilir ve oldukça ısınmış durumda, soğutamazsam altında can verebilirim, gerçekten de gözüme at şeyi gibi göründü, sanki ondan bağımsızmış gibi duran aleti, uçtum yatağa ve aldım dibine kadar…

İyice sertleşti ağzımda, boğazımı zorlayınca canım yandı, midem bulandı ama çıkarmadım… Dayanabildiğim kadar dayandım. O kadar baskı yapıyor ki, gözlerim yaşardı, çenemden aşağı tükürüklerim akmaya başladı…

Ama sonunda at Zeus biraz sakinleşti sanırım ve halime acıyıp, çenemden tuttu… Ben de çıkardım ağzımdan ve düzenli nefes almaya çalıştım, kendime gelebilmek için… Baktım suratına, daha dur, der gibi müstehzi bakıyor… 

Ulan müstehzi nerden çıktı… Aklım paralel evrenlerde, at koşturuyor bu gün… Atın şeyi girince birazdan görürsün, atlarla oynamanın ne demek olduğunu, kendini Zeus’un oğlu zanneden apollocuk… Ensest, kokuları çıkmadan uzaklaş…

Beni kendine çekti sırt üstü yatıp… Bacaklarının arasına girdim ve kocaman bir taş olmuş aletinin üstüne getirdim benimkini ve bastırdım üzerine… Sertliği ve sıcaklığı hoşuna gitti sanırım benimkinin, yine apollo rolü oynamaya karar verdi…

Benim minik, kendisiyle tanıştığımız günden beri kendi kararlarını kendisi alır, ben hiç karışmam. O nedenle olsa gerek, küçük yaşlarda kendi zevkine göre takılmaya başladı… Kendine benzeyen, ama cüssesi kendinden büyük arkadaşlar edinmeye de bayılıyor… 

Bunun arkama pahalıya patlayacağının hesabını yapmıyor kerata hiç… Ben de zevkini bozmuyorum, ne yapayım, kıymetlim benim o… Bana o kadar zevkler yaşattığına göre, kaprislerini çekmek zorundayım…

Sırtımı yan çevirdi ve girdi içime birden… Yavaş yapsan olmuyor değil mi? İkinci delik açtı sanki arkamda… Kolunun tekini boynuma doladı, diğeriyle üstteki bacağımı kaldırdı… Daha derinlere girdi böyle yapınca…

Yarım saate yakın haşatımı çıkardı… Ses çıkarmadım hiç, gözlerimi kapatıp dayandım önceleri… Sonra zaten zevk seline kapıldım, ne acı kaldı ne bir şey… Hele ısırarak öpüşmelerimiz, beynime kadar ulaştırıyor zevki…

Bu defa ben de onu ısırdım, sesi çıkmadı hiç… Keşke ben de Cihan gibi güçlü olsaydım, kafa göz yarsaydık biz de, onun istediği bu. Kavga olmadan rahat edemiyor… Halim kalmadı hareket edecek, onda bir performans düşüşü yok… Apollo söndü, yorgunluktan…

Yüzükoyun attı beni yatağa, arkama geçip girdi tekrar, öyle bastırıyor ki girerken, yatağa sürtününce tekrar uyanmaya başladı… Ben de sürttürmeye başlayınca, daha tam sertleşmeden uçtu apollo…

Beynimde şimşekler çakmaya başladı ve sesime hakim olamadan, haykırarak gelmeye başladım… O kadar uzun sürdü ki, boşaldıktan sonra bile devam etti bir süre orgazm zevki… Bayılmışım sanki, gözlerimi açtığımda…

Mert beni çevirmiş sırt üstü, tepemde dizlerinin üstünde bekliyor. Gözlerimi açtığımı görünce, suratıma attırmaya başladı, tekrar gözlerimi kapadım, sıcacık yaz yağmuruna bıraktım kendimi… Zeus bu, isterse yağmur da yağdırır…

Popomun altında benimkiler, suratım ve ağzımda Mert’inkiler her taraf meni… Yattı Mert yanıma, o da nefes nefese… Hiç bir şey yapmadan suratımı bile silmeden, sarıldım ona… Ağzıma denk gelenleri yuttum, ve ona baktım…

Mert’in gözleri parlıyor ya, her şeye değer…Çünkü, ben ona aşığım… Farkı bu işte… Anladı sonunda onu öpmek istediğimi… Yapıştı dudağıma, omuzlarımı sıktı, acıyor ama o kadar içten ki, hiç bir şey diyemiyorum…


“ Hadi Mert, gelmiyor musunuz” diye bağırdı içerden, Cihan tabii...

“ Mert ne olur ben biraz yatayım ayağa kalkmayı bırak, kolumu kaldıracak halim yok”

“ Tamam dinlen, bu Cihan rahat bırakmaz ben gideyim, sen de sonra gel ama”

Aşkitom bensiz kalamıyor mu ne, bayılacam mutluluktan şimdi, ama zaten yarı baygınım… Böyle güzel laflar etsen ya hep… Geç kaldın Cihan sen de. Neyse hiç olmazsa sevişmemize izin verdi… Seviştik mi, üzerimden Zeus atı mı geçti, o ayrı mevzuu…

Çağırsaydın oğlanlarından birini de, bizi rahat bıraksan olmaz mıydı? Bırakmaz ki, onun derdi asıl Mert’le… Bana ne diyor, Mert’in eski haline benziyormuşum filan, eski günlerini benle mi yaşayacak, ne bu saçmalık…

Mert hareketlenince, anladım kalkmak istediğini, istemeye istemeye ayrıldım bütünleştiğim, nerdeyse içine girmek üzere olduğum güzelim bedeninden. Haksızlık bu ya… Ne yapacak ki şimdi Cihan’la…

Mert gidince yattım biraz menilerin içinde… Suratımdakileri de toplayım ağzıma doldurdum ve yuttum… Zeus’un ambrosiası güç verdi bana, özledim bile hemen onu, kalkıp yatak örtüsünü kaldırdım, yenisini serdim ve duşa girdim…

Çıktığımda aynaya baktım, suratım, dudaklarım ve boynum, kıpkırmızı veya mor tonları yine… Off Cihan görücek, ne düşünecek kim bilir… Ne yapalım, katlanmak zorundayım alaylı bakışlarına… Cicilerimi giyip salona gittim… 

Cihan viski koymuş meyveleri filan yıkayıp getirmiş… Mert’in en sevdiği mezesi, buzlu badem almış… İçmeye başlamışlar bile çoktan... Yalakalığı tavan yapmış bu gün… Sofra kurmalar filan…Beklendiği gibi, Cihan anlamlı baktı ama uzatmadı, Mert’in sinirinin geçtiğinin farkında, götü yemez şimdi bir şey demeye…

Mert gülümseyerek baktı bana… Benim gözüm hala giysilerde… Büyük kanepede aralarına toplamışlar oturmak için… Aldım tek tek, asıl amacım incelemek hepsini, doğru dürüst seçtirmedi bile, sıkılır her şeyden tabii alışverişten de… Acele acele aldık…

“Mert, bunları içeri götürebilir miyim”

Kafasını salladı, fikir pek hoşuna gitmese de… Mert’in odasına götürdüm… Serdim yatağın üzerine giysileri… Ne harika renkler, aşkım seçti hepsini, ama izin vermiyor ki şunların tadını çıkaralım…

Tek tek denedim, banyodaki aynanın karşısında. Ne güzeller… Bunları bana neden aldı acaba diye düşünürken, kendimden geçmişim ve dalmışım sanki… Pat diye açıldı, yarı açık banyo kapısı…

“ Neden gelmiyorsun!” dedi Mert…

Ödüm koptu resmen… Bağırmasan olmaz… Allahım ne acayip insan. Sanki suç işliyorum burda. Senin aldığın giysileri deniyorum işte… Başkası olsa hoşuna gider, bu azarlıyor beni. Neyse bir şey demedim tabii…

“ Tamam hemen geliyorum” 

Altımda açık yeşil bir bermuda vardı, üstüne, altı kısmı beyaz, üste doğru, ton ton açıktan koyuya yeşil, tablo gibi enfes bir tişört giydim… Bayıldım ben bunlara ya… Mert’in böyle ince zevkleri olabileceği aklıma bile gelmezdi…

Yani çok güzel giyiniyordu her zaman ve değişik… Ama ne bileyip, annesi giydirmiş de, üstündekilerin farkında bile olmayan oğlan çocukları gibiydi sanki o benim için… Şaşırtıyor hep, ah bir de korkutmasa, bu ikisi bir arada ama, acı ve tatlı gibi sanki…

Ya da sadece parası var ve nerden ne alınacağımı mı biliyor?.. Ortaya karışık kebap hikayesi mi, bilemem… Konuşmaz çünkü hiç… Ama kendisi bir zevk abidesi, bu kesin ve beni benden alan da bu sanırım…

≈≈≈

Salona döndüğümde, nereye oturacağıma karar veremedim… İkisi, büyük kanepenin uçlarında oturuyorlar yine… Mert’e baktım, gözleri parlak hala ve gülüyor içleri… Rahatladım, o iyiyse ben de iyiyim çünkü…

Ona iyi gelen iki şey; alkol ve seks. Bu kesin… İkisi de bana bakıyorlar, utandım… Gidip karşı koltuğa oturdum, yere baktım, ne yapacağımı ve ne diyeceğimi bilemediğim için… Bayramlıklarını giymiş çocuklar gibi hissediyorum kendimi, üstümdeki kıyafetlerle…

~~~

Çocukken bayramları hem çok severdim hem de nefret ederdim… Nedenini hala çözebilmiş değilim… Her halde on yaşlarında filandım, bir bayram sabahı… Çoğu ailede olduğu gibi erkenden kalktık, annem ve ben, babamın elini öptük…

Babam çok sever el öptürmeyi, ben de bayılırdım onun kocaman ellerini öpmeyi… Ama eskiden olduğu gibi kucaklamadı beni. Bunu beklediğim için, içime doğru aktı göz yaşlarım yine… Alışmak zorunda olduğum bir durumdu bu artık…

Annem bayramda giymem için yeni giysiler almıştı… Onlar üzerimdeyken bile babamın benimle ilgilenmemesine çok içerlemiştim… Annem her zaman olduğu gibi anlıyordu üzüldüğümü ama korkusundan bir şey diyemiyordu…

Kabristana gittik sonra, ben daha doğmadan önce ölen dedem ve babaannemin ziyaretine… Babam dua ettikten sonra, hep olduğu gibi ağladı mezarlarının başında… Babamı ağlarken gördüğümüz tek yer…

Babasına çok düşkünmüş, annemin anlattığına göre… Ben de babama, bırak düşkünlüğü aşıktım. Ama, yavaş yavaş bu aşkın tükenmeye başladığı zamanların içindeydim… Kendi babasına duyduğu sevgiyi, kendi çocuğuna gösteremeyen bir baba… 

Ne yazık benim babam…Yürüdüm gittim mezarların arasında… Ölümün, kokusu mu havası mı artık neyse, onu hissediyordum, o küçücük yaşımda… Bana bunları hissettiren babama şükranlarımı sunarım… 

Yüksek ağaçların ve mermer mezarların arasında, etrafıma baktım, kimse yok, kaybolmuşum. Yorulmuştum nedense… Yattım büyük bir mermer mezarın üzerine… Kafamı kaldırıp baktım, bembeyaz mezar taşının üzerinde yazan, simsiyah yazıya… 

Hüve’l Baki

~~~

“ Can duymuyor musun beni”

Mert bana sesleniyormuş, nasıl duymadım ki bilmem… Yanına gelmemi söyledi. Uçarak gittim kanepeye. Sarıldım tabii, gömdüm başımı, söyle işte, ne dersen yaparım ben, uzak durma yeter ki benden… Öyle bir sarıldı ki bana sımsıkı, içim gitti…

“ Yeşil sana çok yakıştı, kimseye olamayacağı kadar” 

Mert bu konuşan, bu konuşmaya, ölen de ben tabii… Hepimiz kanepenin üzerinde… Bize şaşkın bakan da Cihan…


≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler