Liseden Üniversiteye 25 ~ tek bildiğim ben onsuz yapamam






Liseden Üniversiteye 25



~~~ tek bildiğim ben onsuz yapamam ~~~


Kokteylin tadı fevkalade. Sarıldı bana sımsıkı. Bütün vücudum öyle hassalaşmış durumda ki, hele onun ağırlığı üstümde ve dudakları dudaklarımdayken. Bir erkek, orgazm olduktan sonra da partnerine isteğini devam ettirebiliyorsa, bence gerçek erkeklik gücünün göstergesi budur…

Yoksa yatakta şöyle iyiymiş böyle iyiymiş hikaye, tabi onu da iyi yapsa çok güzel, ama işi bitince seni takmıyorsa, insan kendini rezil hissediyor. Burnunu sildiği kağıt mendil gibi sanki. Mert gibi ilgisinden bir şey kaybetmiyorsa, bulutların üstündesin…

Ben duygusal bir kediyim. Aşkımın kedisi. Bir kediyi sevmeyi bırakamazsınız. Boşalmak önemli tabii. Ama sadece orgazm değil ki aldığım zevk, duygusal bir şeyler de yaşıyorum. Bunun bir kısmını da sevişme sonrası hissettiklerim oluşturuyor.

İşte Mert’in anlamadığı şey bu; n’olucak ki Cihan’la da yat; eğleniyoruz ne var diyor. Eğlence istesem lunaparka giderim la, elalemin altına niye yatayım. Veya ben varken sen neden başkalarıyla sevişiyorsun. 

Peki ben başkasıyla nasıl bir duygusal zevk yaşayacağım sana aşıkken. Bakın, boşalmasam da olur diyorum, ama o duygusal zevki yaşamayacaksam sevişmenin benim için mekanik bir anlamı yok. 

İş boşalmaksa çoğu zaman kendini tatminde de müthiş orgazmlar yaşanabilir. Ama sevdiğin birinin teni, kokusu, ona sarılmak, öpüşmek, onun sana sarılması, bunların verdiği haz hiç bir şeyle kıyaslanamaz ki…

Eğer sadece boşalmak olsaydı, Mert’le bir çok sevişmelerimizde ben boşalmadım bile, ama onun boşalmasından kendim boşalmışım gibi zevk aldım. Neyse artık benimle de ilgileniyor. Ama yapmasa bile en ufak azalma olmaz aşkımda.

≈≈≈

İkimiz de çıplak, omuzunda yatarken kafamı ona doğru kaldırıp, gözlerinin içine baktım,

“ Beğendin mi ikimizin kokteylinin tadını”

“ Enfesti”

Gözlerimin içine bakıyor ve suratında çok güzel bir ifade var. Geberiyorum bana böyle baktığı zamanlar. Bir insan bu kadar güzel olabilir mi ya. Her yeri bir başka orijinal kimseye benzemiyor. Allah bunu haute couture tarzda yaratmış sanki.

Karnına oturdum onu seyretmek için.

“ Biraz gülümser misin aşkım”

Off ya çıktı dudaklarının kenarlarındaki büyüleyici çizgiler. Öptüm, sonra yaladım onları. Elimle kulağının kenarındaki zülüfleriyle oynadım. Kulak memesini emdim. Saçlarına değişik şekiller verdim.

Bu çocuğu insan çocuk sever gibi sevebilir, o kadar güzel ki. Kusursuz sanki… Pürüzsüz teninden çekemiyorum elimi. Onun yanındayken, mutlaka bir yerine dokunmalıyım. Ondan bana, benden ona bir şeyler geçiyor gibi hissediyorum onun vücudunu ellediğimde. 

Bu içimi gıcıklıyor tatlı bir şekilde… Bu duyguları yaşayabilmenin çok da ayrıcalıklı şeyler olduğunu düşünebilirsiniz. Ama her şeyin de bir bedeli vardır, ödenir bir şekilde… Onu kaybetmek korkusu her an öyle bir endişelendiriyor ki insanı. 

Ya da son bir ay onsuz yaşadıklarım. Eğer okulu sevmesem ve ders çalışırken dünyayı unutuyor olmasam, kesin kafayı yerdim. Allah bu işte, bir yerden alıyor, bir yerden veriyor, karmakarışık bir düzen kurmuş, akıl sır ermez…

Onu bir daha böyle sevemeyeceğim diye o kadar korkmuştum ki. Kabul etmeseydi buluşmayı ve beni bir daha görmek istemeseydi, ne yapardım acaba? Şunun tatlılığına bak ya, hele boşaldıktan sonra o kadar sevimli oluyor ki… 

Sakinleşiyor ve öylece duruyor… Daha da güzelleşiyor… Ben ona mesaj atmasam beni aramayacaktı hiç. Beni özlediğini söylüyor ama aramıyor da. Her şeyi hep ben yapmalıyım. 

O ne derse o olacak, en ufak hata yapsam ceza, beni özlese de aramayacak eğer dediklerini yapmazsam… Neyse… Tek bildiğim ben onsuz yapamam… Manga karakterlere benziyor bu ya yiyecem şimdi. 

Böyle uslu uslu durup onunla oynamama ve sevmeme izin verdiği zaman o kadar mutlu oluyorum ki. Başucundaki bardağı alıp doldurdu. Benimkinde daha vardı. Deli bakıp konuştu.

“ Ağzımdan içmek ister misin”

“ Nasıl yani”

Beni sırt üstü yatırdı, dikti bardağı kafasına, üstüme çıkıp, açtırdı ağzımı, biraz uzaktan ağzımın içine akıttı viskinin bir kısmını. İkimiz de aynı anda yutup, öpüşmeye başladık. Harika gerçekten. Onun kollarında olmayı nasıl özlemiş, allaha şükrettim…

≈≈≈

Uyumuşum onun göğsünde… Uyandığımda daha hava kararmamıştı. Enfes küçücük memesini seyrettim biraz. Memesi çok açık renk pembe, beyaz teniyle çok güzel duruyorlar, bebek gibi sanki. Öpücük kondurup, onu uyandırmadan kalktım, üşümüşüm. Meğer uyumuyormuş, o da açtı gözlerini…

“ Aşkım ben uyuyayım diye öyle yatıyor muydun sen ya, ne harika şeysin”

“ Evet kedi gibiydin aynı kıyamadım”

“ O kedi ölür sana” 🐱

Diye bağırmışım farkında olmadan. Beraber duş aldık. Her yerini itina ile sabunladım aşkımın, biraz oynaştık duşta. Çıkınca havluyla kuruladık birbirimizi. Beni kurularken eğilip popoma bir öpücük kondurdu,

“ Küçük popo, fena vurmuşum kusura bakma, bazen ne yaptığımı bilmiyorum gözüm bir şeyi görmüyor inan”

“ Ayy senin için feda olsun popom”

“ Serseri şey, senin içinde sadece iyilik mi var anlamıyorum hiç, hemen unutuyorsun sana yapılanları”

“ Söylüyorum ama anlatamıyorum sanırım. Benim sana aşkım ölümüne, vurmuşun kırmışın dövmüşün vız geliyor. Tabi vurmasan süper olur, o ayrı”

Sarıldı bana o meşhur kemik kıran sarılmalarından, bırakınca, beni kendinden iyice uzaklaştırıp, seyretmeye başladı, öyle bir bakıyor ki, anlamadım bir şeye mi kızdı yine, ne oluyor. Utandım bir de çırılçıplak o kadar uzun süre bana bakınca.

“ Seni seviyorum minik”

Ney, doğru mu duydum 💥, rüya mı bu kısım yoksa. Ben yalvarmadan ilk defa kendiliğinden söyledi. Bu gün yaşadıklarım… Neler oluyor… Mutluluktan ölebilirim şimdi de. Sabah korkudan ölüyordum… Fırladım birden, benden beklenmeyecek bir çeviklikle.

Mert bile şaşkın bakıyor, ne yapacağım diye, havalandım resmen, ninja gibi, kucağına mı boynuna mı bilmiyorum sıçradım. Kucağına aldı beni. Öptüm onu deli gibi, ısırarak hem de, kendimi durduramıyorum. 

Oysa çocuğun dudağı zaten yaralı. Seni seviyorum dedikten sonraki hareketler bana ait değil, bilinç dışı kişiliğime, tamamen teslim olmuş durumdayım. Hep ezilmiş zavallı isteklerim dümeni almanın mutluluğunu yaşıyor, bırak yaşasın…

≈≈≈

Aşkıma yemek yapayım sana dedim, çok anlarım ya, ama beni dışarı çıkarıcakmış. Gurur LAN . Onunla dışarıda olmak o kadar hoşuma gidiyor ki. Bir yerde oturmak veya yürümek. Ah bir de yürürken el ele tutuşsak, birbirimize sarılsak, herkes bize baksa…

Veya biz kafedeyken, Gökçe’nin geldiği gün olduğu gibi, beni öpse herkesin içinde, baksa herkes. Orada şunu hissetmiştim. Bazı insanlar bize çok tatlı bakıyordu. Sanki birbirlerine nasıl da yakışmışlar, der gibi yani.

Ama bazı insanların bakışlarındaki anlamı çözmek zor. Düşününce şunlar geliyor aklıma. Korkuyorlar, bir erkekle bir erkeğin birbirlerini sevmesinden. Çünkü yaşadıkları yalan dünyanın ne kadar saçma olduğunu anlıyorlar sanki. Tek bir yaşam tarzı olmadığını, olamayacağını… gözlerine sokuyoruz.

Götlerine sokmayı tercih ederdim. Belki ordan da zevk alınabildiğini anlarlar, homofobik kırolar. Zaten içten içe biliyorlar, biri sikse onları veya onlar bir erkeği sikseler nasıl zevk alacaklarını ve deli gibi korkuyorlar bundan… Ahaha. Nerden aklıma geliyor bunlar?

≈≈≈

Dışarı çıkacağız diye giyindim ama Mert salonda oturdu biriyle mesajlaşıyor. Böyle uzun uzun mesajlaştığını görmemiştim hiç. Ben ne konuştuğunu duymayayım diye, mesajlaşıyor sanırım. 

Benim gibi kontür sorunu olan biri değil ki. Meraklandım, ben yokken birileriyle takılmaya mı başladı acaba? Boş durmaz o, kesin takılmıştır biriyle, çocukta buna yazıyor herhalde. Aldı ya tadını…

Çıldırıcam şimdi meraktan ve kıskançlıktan. Önemsemiyormuş gibi oturduğu koltuğun kol koyma yerine oturdum. Telefonuna baktığımı anlayınca, delici bakışını attı bana. Mecburen kalkıp karşısındaki kanepeye oturdum. Bir şey demem gerek ne desem,

“ Çıkıyorduk hani hazırım ben”

Çok etkili oldu. Yine aynı bakış. Tamam sustum. Rahat rahat yazış ben yokken becerdiğin orospularla. Ben burda seni izlerim sakin sakin. Ayy delirecem ama, bir o yazıyor, pat cevap geliyor, tekrar yazıyor…

Çırılçıplak oturuyor koltukta. Aletini seyretmeye başladım ben de ne yapayım. Yana yatmış masumane bana bakıyor sanki. Gidip ağzıma mı alsam acaba? Dışarı çıkacağımıza sevişelim, doyamadım ben Mert’e… Saçmaladığımın farkındayım kızmayın…

Kimse doyamıyor her halde ona, yazışma devam ediyor. Ne kadar uzun sürdü ya. Neyi halledemiyorlar bir anlasam. Suratında da gayet ciddi hatta biraz endişeli bir ifade var. Neler oluyor?

≈≈≈

İçerden şortunu getirdim. Ona uzattım, neyse anladı. Giydi de rahatladım. Onu kıskandığım için mi nedir, normalde böyle değilimdir, şimdi gözümü alamıyorum aletinden ve azıyorum ama sırası değil bunun. 

Neyse şort işe yaradı. Üstüne de bir şey giyse ama sıkılır o.  Ben de suratına diktim gözlerimi bakıyorum öylece. On dakika hiç durmadan baktım. Sonunda benim de burada olduğumu farketti, baş tanrı çıplak Zeus. 

Kafayı bir şeye taktı benimle konuşmamakta kararlı. Ünlü hareketini yaptı, elinin birini açar, ağzını yamultur ve gözünün birini kısar, ne iş anlamında. Yani niye bakıyorsun bana diyor. Sana bakmayıp da ne yapacağım. 

Senle birlikteyken başka bir şeyle ilgilenemiyorum ki… Ama sen de aldın eline o amcık telefonu bırakmıyorsun delirecem şimdi. Ya şu düşündüklerimi neden söylemiyorum. Baya enteresan düşüncelerim var aslında. 

Ama kızar şimdi telefonuna amcık dediğimi duysa. Susmak en iyisi, allah bana Eyüp sabrı vermiş. O kim bilmiyorum, semtini duydum da, gitmedim hiç. Annem hep kendi için böyle der. Ben de şimdi hatırlayıverdim işte. 

Annem gibi zor durumlardayken - annem hep zor durumlardadır - bu sözünü hatırlıyorum. Ama ben onun kadar sabırlı değilim aslında, sadece iş olsun diye söyledim. Bakıyor hala bir şey demeliyim.

“ Mertcim çok meşgul olduğunu görüyorum bir devlet meselesinin ortasında bölmek istemem ama, kiminle yazışıyorsun bir saattir çıldıracağım meraktan da”

Lafı iyi soktum ama, pek etkili olmadı sanırım, dinlediğinden bile emin değilim.

“ Bekle”

Bütün cevap bu. Dinlememiş anlaşıldı. Zeus meşgul, kullarıyla mı ilgileniyor ne yapıyor onu söylese bari. Bir dakika yunan dininde tanrılarla insanlar arasında kulluk ilişkisi var mıydı? 

Bilmiyorum. Bekleyeceğiz her zaman olduğu gibi, Eyüp müydü? Her halde çok sabırlı adamdı. Neye sabrediyordu acaba? Allah rahmet eylesin. Zeus bahşetmediler ne yaptıkları bilgisini bize.

≈≈≈

“ Can hadii artık”

Uyuya kalmışım kanepede. Mert bağırıyor. Montunu bile giyinmiş çıkmaya hazırlanıyor ve oldukça telaşlı görünüyor. Hava kararmış. Gözlerimi oğuştururken,

“ Gidiyor muyuz”

Dedim saf saf. Yine cevapsız çağrı. Onun telefonu çaldı. Onu cevapsız bırakmadı.

“ Çıkıyorum birazdan, gelince aşağıda bekle”

Kimle konuşuyorsa artık. Ama bu işin takıldığı oğlanlarla filan ilgili olmadığı kesin. Ciddi bir şeyler var ama ne? Anlatmıyor ki bir şey. Soruyorum, dinlemiyor bile. Kanepede doğruldum, uyanmaya çalışıyorum hala.

Telefonu kapadıktan sonra, gelip yanıma oturdu. Sarıldı bana. Oh nihayet benim de yaşadığımın farkına vardı. Hafifçe dudaklarına yöneldim, ama sadece masum bir çocuk öpücüğü kondurdu dudağıma.

“ Minik kusura bakma dışarı çıkamayacağız, önemli bir işim çıktı. Sen beni burda bekliyorsun. Masanın üzerine kredi kartını bıraktım, şifresini biliyorsun, bir şey gerekirse marketin numarası ve pizzacılar filan telefonları buzdolabının üstünde yazıyor. Ara ne istiyorsan getirsinler”

Bir sertlik batıyor bana Mert’ten cüzdanı mı neyse. Elimi attım, geri çekildi, aniden uzattım elimi soğuk bir şeye dokundum, aman allahım silah bu sanırım. Ayağa kalktı hızla gidiyor resmen. Geri dönüp bana baktı,

“ Dışarı çıkma sakın, yurda da gitme burda beni bekle, tamam mı”

“ Tamam değil, sana yemin ediyorum eğer neler olduğunu anlatmadan çıkıp gidersen, döndüğünde benim ölümü bulursun burda, allah belamı versin yaparım Mert”

Durdu düşünüyor. Yukarı baktı kızgınlıkla… Beni tutup oturttu yeniden kanepeye.

“ Merak etme sen, sadece Dani’nin babasının adamları sanırım, bizim moda’daki cafe’nin sahibi Sabri abi vardı ya, gidip beni sormuşlar ona. Oralarda da dolanıyorlarmış. Bu evi kimse bilmiyor ama merak etme, sana hiç bir şey olmaz, evden çıkmadığın sürece. Elif’e de mesaj at, o biliyor bir tek bu evi. Pazartesiye kadar evden çıkmasın kesinlikle”

“ Bana bir şey olmaz mı? Mert ne diyorsun sen, bana bir şey olsun, hepsi benim yüzümden. Sana bir şey olmasın asıl, ben ölsem ne olacak ki, senin için yaşıyorum zaten artık… Ne olur gitme, madem burayı kimse bilmiyor, burda bekleyelim. Polise de haber veririz”

“ Kendi kendini koruyabilecek kişilerin arasındaki olaylarla ilgilenmez polis. Kendimiz hallederiz meselelerimizi. Başkasına zarar vermediğimiz sürece de karışmazlar. Sen hiç merak etme, bu işin de, seninle bir ilgisi yok çok eski konular tekrar depreşti sadece. Tekrar depreşmesine bilmeden neden oldun. Ama onun da cezasını çektin zaten, hatta biraz fazlasıyla kusura bakma, inan şimdi pişmanım sana öyle vurduğum için”

“ Ne olursun Mert yapma silah var belinde, kim bilir o adamlar da vardır, ya bir şey olursa ne yaparım ben. Benim de ölmemi istiyorsan git, sana bir şey olursa yemin ederim kendimi öldürürüm, yemin ediyorum bak”

Sinirden ağlamaya başladım, her zaman olduğu gibi… Sarıldım ona, bırakmamak için, boynuna gömdüm burnumu, öyle bir nefes çektim ki, yok ya, bu insan olamaz. Bir insan böyle kokmaz ki, ancak yunan mitolojisindeki, ambrosia ile beslenen tanrılar böyle kokar.

O da benim boynuma gömdü burnunu ve kokladı beni. Aman allahım, sanki veda eder gibi. Sonraya gerek kalmadı, ölebilirim şimdi. 

“ Bak kedicik, hiç merak etme sana söz veriyorum, hiç bir şey olmayacak. Sadece gövde gösterisi bunların ki, bi bok yapamazlar. Daha önce de denediler, çocuktum tabi. Ama sağ olsun Sabri abi korudu o zaman bizi. Sonra da, biz Sabri abiye çok yardım ettik. Ben kimseye abi demem. Ama ona derim, anla işte. Yine beraberiz, siktirik mafya bozuntuları bize bir şey yapamaz. Çünkü sonuçları çok ağır olur. Dani’nin babasının İstanbul’da ve tüm dünyada bir çok dükkanı var. Ne olacağını iyi bilir. Sabri abiyi tanıyor, beni de tanıyacak artık…”

“ Ben gidip konuşsam Dani’nin babasıyla. Tanışmıştık, sevmişti beni, kırmaz belki. Yalvarır yakarır ne yapar eder onu ikna ederim Mert izin ver”

Sinirli sinirli bakıyor sadece. Sevmişti beni, dememe kızdı her halde. Bu da amma kıskanç oldu ha… Ben can derdindeyim, o babam yaşında adamı kıskanıyor. Kafasına koydu gidecek. Sustum mecburen.

Hiç bir şey söylemenin yararı yok sanırım. Sadece hıçkıra hıçkıra ağlıyorum o çıkarken kapıdan. Kapıyı arkasından kapadıktan sonra, öylece kaldım, kıpırdayamıyorum. Sanki felç indi vücuduma. 

Sağ salim dönebilecek mi acaba. Bu kapıdan tekrar girebilecek mi? Kapıya boş boş bakıyorum. Ne kadar öyle kaldım bilmiyorum. Kapıya kafamı öyle bir geçirdim ki, gerisi yok…

≈≈≈

Cebimde telefonum titriyor. Uyumuş muyum? Gözlerimi açmaya çalışıyorum. Gözümün biri açılmıyor ama. Yerde yatıyorum. Elimi yüzüme götürdüm. Alnım kanamış, kan gözümün üstünde akmış ve kurumuş, ondan açılmıyor gözüm.

Yerde de biraz kan var. Zor kalktım ayağa. Banyoya gidip, elimi yüzümü yıkadım yaraya da kolonya döktüm. Yandı cayır cayır, ama ben alışkınım çocukluktan beri, kan alkol ve ben… Yarım saate yakın yerde baygın kalmışım. Kafamın içi müthiş ağrıyor. Mert ne yapıyor acaba?

Telefonuma baktım. Emel ve Elif’ten bir yığın çağrısız arama ve mesaj var. Aman allahım Mert’e bir şey mi oldu yoksa. Deli gibi okudum hızla mesajları. Oh neyse kötü bir şey yok. Emel, bu gün okulda bazı adamların Mert’i ve beni sorduğunu yazmış.

Bir de müjdeli haber hem Emel yazmış hem Elif. Sabah kavgadan sonra, Mert’le benim öpüşmemizi filan videoya almış biri. Youtube’a koymuş. Face’de ve twitter’da paylaşıp duruyormuş herkes.

Hiç umurumda bile değil. Emel atmış url’sini. Merak edip bakmadım bile. Şu an hiç bir şeyden etkilenmem. Mert bir şey olmadan geri dönene kadar nefes bile zor alıyorum. Değil attıkları sikik videoyu seyretmeleri, porno videomu dünya izlese fifi.

Okulda herkes ibne olduğumu öğrenmiş oldu. İyi de oldu, acaba filan diye düşünmezler artık. Erkeğin malı meydandadır. Çekip pipimin bir resmini Emel’e göndersem de Face’sine mi koysa? Dört bin küsur takipçisi var. Twiter hashtagı da #budaibneninpipisi…

Altına da şu not: Otopark rezaletinde görüntülediğimiz eşcinseli sizin için binbir güçlükle bulup, yine sizin için pipisini görüntüledik. İnik hali biraz küçük, bize de öyle geldi. Ama görenlerin söylediğine göre kalkınca da pek bir şeye benzemiyormuş.

≈≈≈

İkinci bardak viskiyi de bitirdiğimde başımın ağrısı geçti. Ama hala nefes alamıyorum. Bu içkiyle filan geçecek şey değil, azıcık Mert olsa bir şeyim kalmaz. Üçüncüyü de doldurup bu sefer fondipledim.

Biraz başım döner gibi oldu ama çok iyi geldi. Gidip masanın üzerinden Mert’in kredi kartını aldım. Saate baktım 21:32… Buzdolabının üstündeki telefon numaralarına baktım. Taksi durağının numarasını çevirdim sabit telefondan.

Taksiye bindim Moda dedim. Yanıma pet şişenin içine viski doldurup almıştım, onu içiyorum. Yolda bankamatikten 200 lira çektim. Geldiğimizde Moda’ya viskiyi bitirmiştim. Taksiden indiğimde açık hava Moda’nın fırıl fırıl dönmesine neden oldu.

Sarhoş olmuşum yolda zor yürüyorum, yer altımdan kayıyor gibi. Cafe'nin kapısında kapalı yazıyor. Yumrukladım kapıyı. Bir çocuk açtı,

“ Kapalıyız efendim”

Çocuğu itip içeri girdim. Kolumdan tuttu beni çıkarmak için. İçerde duran diğer garson çocuklardan biri yanımıza geldi hemen,

“ Tamam bırak, Mert abinin arkadaşı o”

Gelen çocuğa,

“ Mert nerde” dedim.

Çocuk başını öne eğdi yere bakıyor. Ağlamaya başladım. Etraf darmadağınık. Çocukların da kaşı gözü yarılmış. Mert nasıl acaba?

“ Yalvarırım söyle bir şey mi oldu ona”


≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler