Liseden Üniversiteye 6 ~ babam






Liseden Üniversiteye 6






~~~babam ~~~



Artık derste teneffüste veya kütüphanede peşimi bırakmıyor Emel. Body gardım ilan etti kendini. Neyse ki, yurtta kızlarla erkekler aynı odada kalamıyor, yoksa geceleri de nefes aldırmayacak.

Bir gün ders bittiğinde sınıfta herkes başımıza toplanmışken, beni boynumdan öpüp, off ya çocuk gibi güzel kokuyorsun, dedi. Kıpkırmızı oldu sanırım suratım yanıyor çünkü. Çocuk gibi? Bu ne iltifat mı alay mı? Murat bana şaşkın, Haluk kızgın, sınıftaki diğerleri de gülerek, baktılar.

Neyse ilgi dağılınca Emel'in kulağına eğilip olanca kızgınlığımla, 

" Ne yapıyorsun" 

" Çıktığımızı, kamuoyuna duyuruyorum sevgilim"

" Saçmalama Emel ve bi daha yapma bunu" 

 Baktım hiç oralı bile değil.

" Lütfen, ben ciddiyim"

" Merak etme ya, ırzına geçicek değiliz" deyip güldü.

Ne yapsam kafasına göre takılıcak, şaşkınım. Her sırrımı anlatabildiğim tek arkadaşım harbiden de bana aşık mı, yoksa dalga mı geçiyor anlamadım, ama dalga geçmesini tercih ederim. Ben ve bir kızla sevgili olmak?! Hiçbir bakımdan olabilemez. Hemen Emel'e 

" Konuşmamız gerek” dedim. 

Kantinin bir köşesine çekildik. 

" Mert'i hatırlıyor musun, ikinci dönem sadece seks için bile olsa - daha fazlasını en azından başlangıçta kabul edeceğini sanmıyorum çünkü - onunla birlikte olmayı denemek istiyorum, ne yapmalıyım akıl ver"


Emel'in salvosuna sert bir cevap vermiştim, gerekli olduğu şekilde ve suratı düşmüştü. En azından sevgili muhabbetine bir süre son vereceğimi sanıyorum.


Okulun son haftası. Yarıyıl tatili başlayacak. Ben bütün bir yarıyıl boyunca eve hiç gitmedim. Bahaneler yalanlar uydurmak konusunda hüner kazandım. Annem de sonunda ısrar etmekten bıktı. Ama yarıyıl tatilinde de gitmezsem, kendinin geleceğini söyledi ve ayağının altına alacağı uyarısını yapmaktan da geri durmadı.

Bu arada sınıf birincisi oldum ve vakıftan 2 bin lira ödül kazandım. Paranın tümünü kıyafet alımına tahsis ettim. Hemen Koton, H&M tarzı mağazalardan bütün elbiselerimi yeniledim. Super skinny kot ve pantalonlar, sıfır açık yaka tişörtler falan filan gibi. Üç aydır saçlarımı hiç kestirmedim. Siyah saçlarım omuzlarımda ve beyaz tenimle uyum içinde. Yeni bir imaj arayışındayım :) . Bunların hepsi Mert'e kendimi beğendirebilmek için...

≈≈≈

Tatilde ailemin yanına gideceğime göre, size biraz onlardan ve çocukluğumdan bahsedeyim. Babam mühendis bir fabrikada çalışıyor. Ortalama bir Norveç erkeği işte:) Uzun boylu, yakışıklı sayılabilecek ama artık göt göbek büyümesini engelleyemeyen biri. Annem ev kadını ve ben onların biricik oğulları.

Ama babam açısından, ben yedi sekiz yaşlarına geldiğimde bu biriciklik yavaş yavaş da olsa tükenmeye başlamıştı sanırım. İlkokula başladığımda, diğer çocuklardan oldukça farklı olduğumu daha iyi anlamaya başlamıştım.

Teneffüs zili çaldığında oğlanlar deli gibi dışarı fırlıyorlar ve bağırışmak dövüşmek ve futbol oynamak dışında pek bir şey yapmıyorlardı. Bunlar beni korkutuyordu. Sanki bir yerim yaralanacak gibi hissediyordum. Bu nedenle genelde yalnız takılmaya başlamıştım.

Beden derslerini kızlar ve erkekler aynı salonda ama farklı öğretmenle yapıyorduk. Kadın öğretmen kızlara, erkek olan ise, oğlanlara öğretmenlik yapardı ve onlar karı kocaydılar. Ama kadın olan da, erkek gibiydi ve sanki kocasından bile sertti. Acımasız ve sevgisiz bakışları vardı ve korkutuyordu beni.

Bir gün - sanırım ilkokul 4’e filan giderken - bizim beden öğretmeni gelmemişti, kızların öğretmeni bize de öğretmenlik yapıyordu. Koşma atlama zıplama bana saçma gelen şeyler yaptırıyordu. Ben diğer oğlanlar gibi hevesli yapmayınca veya yapamayınca da kızıyordu bana. Sonunda yanıma gelip, ne bu, efemine misin sen, dedi. Ne dediğinden hiç bir şey anlamamıştım tabii.

≈≈≈

Kelimenin ne anlama geldiğini akşam yemek yerken anneme ve babama sordum. Önce birbirlerine baktılar. Kötü bir şey olduğunu anlamıştım. O kadının bana iyi bir şey söylemeyeceğini tahmin ediyordum zaten. Babamın bana ilk böcekmişim gibi bakışı, o gündü sanırım.

Evet sonunda kız gibi davranan biri olduğumu öğrenmiştim. Böyle bir şey istemiyordum elbette. Ama beni öyle görenler vardı ve bu benim elimde değildi. Daha önce de söylediğim gibi, hiçbir zaman kız olmaya filan özenmedim.

Sadece yeterince veya toplumun istediği gibi erkeksi olmayınca onlar da, hemen seni efemine olmakla etiketliyordu. Küfürlü konuşmak, bağırıp çağırarak oraya buraya zarar vermek bunlar erkeksi davranışlar olarak kabul ediliyordu ya da ben öyle algılıyordum o yaşlarda.

Bunu sonradan da olsa böyle anlamıştım veya yorumlamıştım. Doğru veya yanlış bilemiyorum. Bundan nefret ediyordum. O günden sonra bunun böyle olmaması için çok uğraş verdim. Epeyce de başarılı oldum sanırım ama duygu ve düşüncelerimi değiştirebilmeyi ve diğer oğlanlarla onlar gibi oyunlar oynamayı beceremedim hiçbir zaman.

Ben ne kız olmak ne de onların tanımladığı anlamda erkek olmak istemiyordum. Ama bu duygularımı da kendime saklamayı öğrenmiştim. Bence onlardan esas farkım, beğendiğim güzel erkek arkadaşlarımdan hoşlanıyor oluşumdu.

Güzel bir erkeği ve vücudunu diğer erkeklerin kızları beğendiği gibi estetik buluyordum ve sonra onunla sevişmek istiyordum. Bu sanki kendime aşık olmak veya kendimle sevişmek gibi bir oyundu.

≈≈≈

Babamın beni erkek çocuk yapma planları hep hüsranla sonuçlandı. Maça götürüyordu örneğin. Maçı izlemektense kitap okuyordum. Çünkü futbol zerre ilgimi çekmiyordu.

Böylece ben de okul hayatımda bana kalan tek alan olan derslere yöneldim. Evdeyse kitaplar ve filmler. Bu sayede ilk okulu erkenden bitiriverdim. Artık babam benimle ilgilenmeyi bırakmıştı, yani umudu kesmişti.

Ben de onları üzmemek için aslında ilgi duyduğum konulara ilgi duymuyormuş gibi rol yapmayı öğrenmiştim. Örneğin bizim mahallede oturan benden bir yaş büyük Sinan'a aşık olmuştum oniki yaşımda filan. Ama hiçbir zaman belli edemedim tabii. Sadece onunla olmakla yetinmeyi öğrendim.

Sırf onunla birlikte olabilmek veya onu görebilmek için mahallede çocuklar maç filan yaparlarken, ben de sokağa çıkmaya başladım. Birgün maç yaparlarken ben de onları izliyordum. Aslında Sinan'ı izliyordum. Çok güzel tatlıydı ve iyi huylu birisiydi.

Diğerleri gibi devamlı küfür etmiyordu mesela. Ama güçlü kuvvetliydi. Sanırım böyle olduğu için sakin bir huyu vardı. Bana baktı benim de ona baktığımı görünce, maça girmek istediğimi sandı herhalde. Beni çağırdı, hadi gel diye. O güne kadar hiç futbol oynamamıştım.

Ama O çağırdığı için düşünmeden girdim oyuna. Onun takımında kaledeydim. Ama ne yazık, takımda gol yemek dışında bir işe yaramıyordum. Bir gol daha yiyince, bizim takımdan bir çocuk, oğlum çıkarın şu göt oğlanını, dedi. Müthiş bozulmuştum, nasıl oldu bilmem, sensin o, deyiverdim.

O güne kadar, bu tür şeyleri duymamazlığa gelmiştim. Neden o gün öyle dedim bilmem. Çocuk birden üstüme atladı beni yere düşürdü ve vurmaya başladı. Ben ona vurmayı bırakın kendimi bile koruyamıyordum kum çuvalı gibi yatıyordum.

Dudağım patlayıp kanamaya başlayınca Sinan birden çocuğu üstümden aldı. Çocuk Sinan'a da vurmaya çalışınca okkalı bir yumruk yiyip yere düştü. Sinan bir daha hamle yapınca da kalkıp kaçtı. Sinan ona bakmadı bile.

Beni kaldırdı yerden ve beraber eve giderken konuşmaya başladık. Kaçmasına izin verdin istesen onu benzetirdin değil mi ? dedim. Evet ama dövebileceğin birine birden çok vurmak delikanlılığa sığmaz, yani o piçin sana yaptığı gibi, dedi. Aman tanrım, çocuk değil de büyük insan gibiydi. Ona vurulmuştum iyicene.

Sinan'la böyle, benim ona olan aşkımı hiç belli edemediğim bir çocukluk arkadaşlığımız vardı işte.

≈≈≈

Okul tatile girince, Emel'le birlikte eve döndük. Ailelerimiz aynı şehirde. Beni çok özleyen, ama benim hiç özlemediğim aileme kavuştum. Yeni aldığım onlara göre biraz fazla yenilikçi ve uniseks sayılabilecek kıyafetlerim, uzun saçım filan, bunları pek hoş karşılamayacaklarını biliyorum.

Babam ve annem benim yeni halimi görünce şaşırdılar. Zaten bunu beklediğimden ben ise, şaşırmadım. Babam suratını buruşturdu bir böceğe bakar gibi gene, genelde bana böyle baktığı için umursamadım. Beni sevmemesine öyle alıştım ki.

Annem ise, gözlerini kocaman açıp baktı, sonra dayanamadı, sarıldı sıkıca oğuluna, özlemiş, bu halimi bile :) . Anne yüreği işte ne yapsın. Babalara neden böyle bir yürek vermemiş ki, allah baba acaba ?

Eskiden babam bana böyle baktığında korkar ve kaçardım hemen. Onun da siniri geçerdi bir süre sonra. Tekrar sinirleninceye kadar da rahat ederdim. Bu defa umursamayınca, babam kızdı sanırım.

Ben annemle kucaklaşırken, kolumdan tutup ayırdı bizi. Neden herkes bana bir şey yaptırmak istediğinde, böyle kolumdan çekiştiriyor diye düşünürken, sertçe çektim kolumu birden. Ve ters baktım ona. İlk defa ondan korkmadım. 

Veya korkmamış gibi yaptım. Alışık değildi buna. Babamın bu hamleme cevabı gecikmedi, doksandan suratımın tümünü kapsayan koca avuç içiyle tokadı geçirdi, sanırım, çünkü tokadı havada gördükten sonrasını hatırlamıyorum.

≈≈≈

Uyanır gibi olduğumda annem başımda ağlıyordu. Tatilim çok güzel başladı anlayacağınız. Bu kadar yıl dayanan babam sonunda beni bayıltacak kadar sert tokadını attı. E sabreden derviş muradına erdi sonunda.

Benim gözlerimi açtığımı gören annem, birden sevinçten sarıldı ve dualar okumaya başladı. Bana bir şey oldu diye çok korkmuş herhalde. Annem ne olursa olsun beni seviyor, ben de hâlâ onu sevdiğimi düşündüm o an ve hep seviceğimi. Ama benim için olmamayı seçen babam, benim için de bundan sonra yok gibi.

...

Oğlum üzülme herşey düzelicek inan bana, dedi annem. Çocukluğumdaki gibi beni avutuyor yine. Onun sayesinde atlatabilmiştim belki de zor çocukluğumu. Ama artık yetmiyor sanırım. Babamı sordum, evde mi, diye, onunla aynı yerde olmak bile korkutuyor beni. 

Neyse gitmiş amcamlara. Rahatladım. Ben çocukken bana veya anneme (belki de benim yüzümden) kızdığında amcamlara gider bir kaç gün kalır sakinleşirdi. Biz de (ya da ben) rahat ederdik.

Ben iki gün filan annemin şefkati ve iyileştirici çorbalarıyla yataktan pek çıkmadım. Emel'le whatsapptan yazıştık sadece, arada da backupıma daha önce indirdiğim filmleri izledim. Emel'e babamla yaşadıklarımızı anlattım. Anlatmak iyi geliyor tabii. Yoksa delirebilirim. 

Emel aslında iyi kız. Babana biraz zaman ver dedi, benim hatırım için, diye de ekledi, iyi niyetli eminim. Ama babama zaman verir ve eskisi gibi ondan korkup kaçmazsam, elinde kalmaktan korkuyorum :) . Ne yapayım can tatlı.

≈≈≈

Babam 3 gün sonra döndü. Evde babamla birbirimizle karşılaşmamaya özen gösterdik. Ben onun olduğu yere, o da benim olduğum yere fazla yaklaşmadı. Ben evden pek çıkmadım.

Emel'in mesajdan buluşalım tekliflerini de hastayım filan falan diye geçiştirdim. Tatil bitsin bir an önce diye bekliyorum yani. Bu olanları ve bütün olanları sanki Mert'le unutacağımı düşünüyorum. Yeni takıntım o.

Durmadan faceden onun resimlerine bakıyorum. Ama gerçekte unutturucak mıydı, daha büyük belâlar mı açacak başıma ? Yolum yol mu, doğru mu düşünüyorum, bilemiyorum.

...

Bir gün babam her zaman işten eve döndüğü saatte dönmeyince annem merak etti. Aradı babamı. Amcamla dışarıdalarmış. Bu içki içtikleri anlamına geliyor. Bu da eve, ya kızgın ya da kuzgun bir şekilde döneceği anlamına geliyor. Annem de ben de tedirgindik. Birbirimize belli etmiyorduk ama. Ben odamda film izliyordum annemde salonda televizyon seyrediyordu.

Sonunda babam eve geldi, Elbiselerini filan çıkardı banyoda temizlendikten sonra, korktuğum gibi, benim odama geldi. Kapıyı kapadı. Sarhoş muhtemelen. Geberiyorum korkudan ne olucak diye, ama belli etmedim ona.

Artık ondan korktuğumu belli etmeme kararımda direneceğim. Büyümek ve istediklerimi yapabilmek için babamı - veya ondan korkumu - kafamdan silmem gerektiğini anladım çünkü.

Çalışma masamın iskemlesini çevirip oturdu. Yatağıma oturmaz, sevecenlik olur çünkü. Belki on-oniki yaşımdan beri filan bana sarıldığını hatırlamıyorum. Öylece epey bana baktı.

Sonra önüne bakmaya başladı. Konuşmuyor bir türlü. Ne diyeceğini düşünmemiş sanırım. Neyse sarhoş olup beni dövmek gibi bir niyetinin olmadığı belli oldu en azından.

Kafasını kaldırıp, sana vurmam hataydı, dedi. Gerisi gelmiyordu ama, yani özür filan da dilemiyordu. Hata ve babam. Neyse bunların bile yan yana gelmesi birşey tabi. Kalkıp ona sarılmak istedim. Çocukluğuma geri dönmek istedim. O da bana sımsıkı sarılsın istedim. Ama yapmadım tabi.

Neden bilmiyorum gözlerim dolmaya başladı, kendime engel olamıyorum. Ağlama Can, ağlama, diye iç sesim diğer içime yalvarırken. Neyse bir iki damla gözyaşı ile geçiştirmeyi başardım.

Babam ağladığımı gördü ve bana bakmamaya çalıştı. Ne kadar bana kızıyor olsa da, belki nefret bile ediyor olsa, ağlamamı görmek istemiyordu. Baba yüreği, canım benim, diyebilsem keşke, demiyorum ama çok bekler.

Oysa ben ondan ağlama oğlum demesini ve sarılmasını bekliyordum. Ayrı frekanslardayız o kesin. Sustum. O da ne diyeceğini bilmiyor ben de. Ben bu adamın oğlu muyum diye düşünürken, o da bu oğlan (ya da bu ibne) benim oğlum mu diye düşünüyor belki de.

Neyse, sonunda konuştu, sen benim oğlumsun, senin arkandayım yine, ama benim bunu onaylayacağımı bekleme sakın, dedi sertçe. Yine arkamdaymış, yalana bak. Büyü bozuldu (zaten yoktu da) sinir tepeme çıktı, gözümün önüne tekrar koca elini, bana kaldırdığı, an geldi.

Bunu onaylamıyorsun ha, diye bağırmışım birden. Ve yataktan fırladım, (benden beklenmeyecek bir sıçrayışla) üzerine yürüdüm (öldürsün beni diye mi düşünüyorum acaba).

Avazım çıktığı kadar tekrar bağırdım, sen benim hiç arkamda olmadın baba !!!... Annem sanırım odamın kapısında hazır bekliyordu, odaya daldı. Bu sefer de annem, kolumdan hızlıca çekiştirerek beni odadan çıkardı. Herkes bir yere çekiştiriyor ama bu iyi geldi doğrusu. Can kurtaran bir hamle olarak yorumlanabilir...



≈≈≈

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Liseden Üniversiteye 2 ~ ilk

Sarı Şey 3 ~ bunun intikamını alacam ama

Sarı Şey 17 ~ sorun değil iyi eğlenceler